• Sonuç bulunamadı

Küçük yaşlarda başladığı yazı yaşamını ölümüne kadar sürdüren Muazzez Tahsin Berkand, geniş okur kalabalıklarına seslenen popüler aşk romanlarıyla tür içerisinde kendisine özel yer edinmiş bir yazardır. Yazmak, Muazzez Tahsin için çocuk yaşlarda başlayan bir tutkudur. Sadece “yazmak zevki” için yazan Muazzez Tahsin’in içindeki yazmak arzusu, zamanla karşı konulamayan bir duyguya dönüşür. Yazar, bu duygusunu şu sözlerle ifade eder:

“Dokuz on yaşımda iken, mektepte verilen tahrir vazifelerini lüzumundan fazla uzun yazdığımı, yazmaya kanmadığımı hatırlıyorum. Hocam o zaman muhayyilemin kuvvetli olduğunu söyler, yazılarımı sınıfta arkadaşlara okurdu.

Kalem ve kâğıtla olan dostluğum seneler geçtikçe daha sıkı oldu. Birbirimizden ayrılamaz olduk ve nihayet bir gün, nasıl ve niçin olduğunu bilmiyorum, kâğıdın üstünde bir roman planı buldum. O gün bugün, devamlı denecek bir şekilde yazmaktayım. İlk romanlarım hep telifti. Sonradan, gazete başyazarlarının ısrarlarıyla, adapte romanlar da yazmaya başladım.” (Öztürkmen, 1999: 45)

Yazı denemelerine ilkokul sıralarında başlayan yazar, on dört on beş yaşlarında bir roman türünde ilk kalem tecrübelerine girişir. Onun yazdığı ilk eser, 1957’de yayımlayabildiği “Kırılan Ümitler” adlı romanıdır. Yazı yaşamına nasıl başladığına dair bilgilerin de yer aldığı bu eserin önsözünde; bu romanın üslubu ve içeriğiyle aşırı bir romantizm havası taşıdığını bizzat kendisi söyler:

“Kırılan Ümitler, cümlesinde ve üslubundaki aksaklıkları, mübalağalı hisler, ah

ve ofları, sevdiği genç kızın ayakları dibine diz çöküp ağlayan erkekleriyle, olduğu gibi muhafaza edilmiştir. Onu okurken, gülünç sandığım taraflarında ben de gülümsedim, acıklı satırlarında da gözlerim doldu.” (Berkand, 1984: 6)

Yazar, ilk mektep sıralarında başlayan içindeki yazmak arzusunu korkarak gerçekleştirir. Bu nedenle birçok yazı denemesi defterlerinde kalır. Berkand için yazmak oldukça heyecanlı bir eylemdir.

Diğer popüler romancılar gibi bugün unutulmaya yüz tutmuş romancılardan biri olan Berkand, ilk romanlarının çoğu telif olmasına karşın son dönemlerde daha çok gazete yazarlarının ısrarları üzerine uyarlama romanlara yönelir. Bazen gazetelerde tefrika edilen romanları için “Muazzez Hanım, tefrikanız çok tutuldu, romanı biraz daha

uzatın” (Öztürkmen, 1999: 44) diye telkinler alması, yazarın uyarlama romanlara ağırlık

romanlarının Batı edebiyatındaki romanların birebir çevirisi olduğunu düşünen çevreler zaman zaman olumsuz eleştiriler yapmaktan geri kalmazlar. Ancak yazar, kendisiyle yapılan bir söyleşide bu konuya şu sözlerle açıklık getirir:

“-Kitaplarınızın bir bölümü adapteydi galiba…

-Adapte kelimesini kullanmam ben. ‘Nakleden’ diye yazardı. Hatırlamıyorum kaçı adapteydi. Ama böyle yazdıklarımın hepsine ‘Nakleden’ diye yazdım.

-Bunları hangi kitaplardan adapte ettiniz?

-Okuduğum romanlardan. Şimdi benim ‘Nakleden’ kelimelerini yazmıyorlar,

vazgeçtiler. ‘Neymiş nakleden, hepsi senin diyorlar.’ Halbuki bunlar benim değildir, vicdanen ‘nakleden’ diye yazılması lazım. Biliyorum ki benim eserim değil.

(…)

-Romanları hangi ölçüye göre seçip adapte ediyordunuz?

-Ben kendi zevkim için yazıyorum. Beğeniyorum, bunun Türkçesini de yazayım

diyorum. Yazarken Türk adetlerini kullanıyorum mesela bir yerde papaz varsa ben papazı yazmam. O romandan fikir alırım.” (Demirtepe, 1984: 28)

Görüldüğü gibi yazar, romanlarından bazılarının uyarlama olduğunu kabul etmesine rağmen, bu romanları ticari bir araca dönüştürmek isteyenlerin romanların başında yer alan “nakleden” ifadesinin bir karışıklığa neden olduğunu ileri sürmektedir. Yazar, “nakleden” kelimesinin gazete satışlarını bozduğunu söylüyorlar” diyerek yayıncıların bu sözcüğün kullanılmasına karşı çıktıklarını vurgular. Çünkü yayınevlerine göre romanların üzerinde yer alan bu kavram roman satışlarını düşürmektedir.

Muazzez Tahsin, kendi dönemi içerisindeki popüler romancılar gibi bugün tozlu raflarda yerini almış bir yazardır. Yazar, romanlarının edebi değer taşıyıp taşımadığı konusundaki yargıları; “-Bizi edebiyata koyarlar mı bilmiyorum. Bizi içine

almadılar.(…) -Ben keyfim için yazıyorum. Okuyan okusun, ilgilendirmiyor beni gerisi.”

(Demirtepe, 1984: 29) diyerek eserleri ile edebiyat dünyasında kalıcı bir yer edinemeyeceğine ve değer görmeyeceğine ilişkin bir gerçeği/kaygıyı tereddüt etmeden kabul eder. Böyle bir olumsuz farkındalığa rağmen yazmayı bireysel duygulanımlarının ifadesi olarak ölümüne kadar sürdürmeye çalışır. Muazzez Tahsin’in, yazarlık serüveni boyunca sanatsal değerden uzak eserleriyle popülerliğe hizmet ettiği görülmektedir.

Muazzez Tahsin’in romantik aşk öyküsü ekseninde gelişen romanları aşırı duygusallık ve kurgusundaki benzerlikler nedeniyle popüler aşk romanları olarak

değerlendirilmektedir. Genellikle edebi roman olarak kabul görmeyen diğer popüler romanlar gibi onun “santimantal aşk kavramı çevresinde oluşan popüler” (Oktay, 1993: 125) aşk romanları da, bir dönemin genç okuyucu kitleleri için vazgeçilmez eserler arasında yer alır. Berkand, yaklaşık altmış yıl hiç değişmeden sürdürdüğü yazı yaşamında kırkın üzerinde roman yazar. Onun romanları, ortaokul ve lise çağlarındaki edebi beğenisi henüz oluşmamış genç kuşakların ilk okuma kitapları arasında yer alır.

Muazzez Tahsin’in yazarlığında Halide Edip Adıvar’ın önemli derecede etkisi vardır. Yazar, Suriye ve Lübnan’da birlikte öğretmenlik yaptığı yıllarda hayranı olduğu ünlü sanatçıya karşı daha çok saygı duymaya başlar. Halide Edip ile geçen Suriye ve Beyrut’taki iki yılın hatıralarından bahsettiği bu mektubunda; Halide Edip’e olan hayranlığını, sevgisi ve saygısını dile getirir. İnci Enginün’ün bir araya getirdiği bu mektupların birinde onun yazı yaşamındaki başlıca rehberinin Halide Edip olduğu açık bir biçimde anlaşılmaktadır.

“Sizin yazılarınız ruhumda başka hiçbir şeyin yaratamadığı temiz bir heyecan yaratıyordu.(…)

“Beyrut’a gittim, sizin yakınınızda yaşadım ve siz belki de farkında olmadan, benim duygularım üzerinde müessir oldunuz.(…)

Siz benim için ‘yazı’ ilahı idiniz; size inanmayınca kalemi elime alıp iki kelime yazamıyordum.

Fakat ikinci sene öyle olmadı. Tekrar Beyrut’a gitmek için buluştuğumuz zaman bana elinizi uzatınca, her şeyin değiştiğini, kalbinizde bana karşı bir sempati uyandığını anladım.” (Enginün, 2000: 173-174)

Halide Edip ile Beyrut ve Şam’da beraber bulunduğu yıllarda yazı yaşamına yeni başladığı anlaşılan Muazzez Tahsin, yazılarıyla ilgili olarak Halide Edip’ten eleştiri yapmasını istemektedir. Çünkü kendisindeki yazma arzusunun belirmesinde Halide Edib’le birlikte geçen günlerin rolü büyüktür.

“‘Hislerimde olduğu gibi yazılarımda da, ilk gençliğimden beri sizin tesiriniz

altında kaldım, siz bilmeden bana müessir oldunuz. (…) Hem romancı hem de herkesin içinde yaşayan, gülen, konuşan Halide Edib benim üzerimde bir iz bıraktı.” (Enginün,

2000: 175)

Yaşamıyla ilgili sınırlı bilgiler bulunan yazarın, edebiyat ve sanat hakkındaki görüşlerine Neriman Malkoç Öztürkmen’in “Edibeler, Sefireler, Hanımefendiler” adlı kitabındaki kısa söyleşisinden ulaşılır. Öztürkmen’in “Yazılarınızda okuyucularınıza

hangi fikir ve duyguyu anlatmak istiyorsunuz?” sorusuna Muazzez Tahsin’in verdiği

yanıt, yazarın yaklaşık altmış yıllık yazı serüvenindeki amacını ortaya koyar:

“Eserlerimde okuyucularıma herhangi bir fikir veya duygu aşılamak iddiasında değilim. Okuyucularım romanlarımı severek okuyanlar ve bazı samimiyetlerini tekrar ve zevkle gözden geçirmek ihtiyaçlarını duyarlarsa gayeme varmışım demektir. Ben yazdığım romanlarla okuyucuyu yaşamın iğrenç ve ıstıraplı sahalarından sıyırarak hayalimde yaşattığım güzel ve tatlı âlemlerde gezdirmek ve onlara hoş saatler geçirtmek isterim.” (Öztürkmen, 1999: 46)

Muazzez Tahsin Berkand, edebiyatımızın çeşitli nedenlerle bir duraklamadan geçtiğini, ancak genç şair ve yazarların çalışmaları ile gerekli çıkışı yakaladığını düşünür. Genç sanatçıların kullandığı kelimelerin edebiyat zevkini ortadan kaldırdığını söyler. Yeni nesil edebiyatçıların, eserlerinde konuşulan Türkçeyi kullanmadıklarını, bunun da yazıların anlaşılmasını zorlaştırdığını belirtir. O, Arapça ve Farsça terkipleri çok kullandığına inandığı ve ilk kalem denemesi olan “Kırılan Ümitler” adlı romanını yıllar sonra dili nedeniyle eleştirir. Bu nedenle yazar, terkiplerin hâkim olduğu ve yeni uydurma kelimelerin yer aldığı bir eserin dilini eleştirir. Berkand, Cumhuriyet’ten sonra dilimize kazandırılan uydurma kelimelere de karşı çıkarak şunları söyler:

“Bu bir yenilik midir? Anlıyamıyorum itiraf edemiyorum ki bu tarzı sevmiyorum

bundan başka köksüz ve kulağımıza hoş gelmiyen uydurma kelimelerin kullanılmasına da taraftar değilim…” (Öztürkmen, 1999: 48) diyen yazar öteden beri Türkçenin kendi

malı olan kelimelerin yerine Fransızca kelimelerin kullanılmasına da ayrıca karşı çıkar. Yazar bu kullanımın Türkçeyi fakirleştirdiği gibi üslûptaki inceliğin de kaybolduğunu vurgular. Konuşulan Türkçeden yana tavır alan Muazzez Tahsin, sadelik çalışmalarını ise doğru bulur.

Muazzez Tahsin, en çok beğendiği yerli yazarlar arasında Nedim, Karacaoğlan, Yahya Kemal, Ömer Seyfettin, Yakup Kadri, Reşat Nuri ve Halide Edip’in olduğunu söyler. Yabancı sanatçılar arasında ise Fransız ve İngiliz edebiyatının klasikleri ön plandadır. Özellikle bir süre ülkemize ait olumlu izlenimleri olduğu bilinen Fransız edebiyatı sanatçılarından Pierre Loti ve Anatole France en çok ilgi duyduğu isimlerdir.

Muazzez Tahsin’in ilk dönem romanları; 1950’den sonra gelişen Türk sinemasına da kaynaklık eder.

Muazzez Tahsin’in popüler edebiyat içerisinde özel bir yeri vardır. Yazarla ilgili değerlendirmede bulunan araştırmacılar, onun popüler türün Cumhuriyet dönemindeki

birkaç isminden biri olduğunu ve eserlerinin yoğun duygusallık içerdiğini belirtirler. “Duygusal çatışmalar üzerine kurulu romanlarının, asli kahramanları da umumiyetle

romantik genç kızlar ile kadınlardır. Sanat değeri nispeten zayıf popüler romanlar yazan emsalleri gibi o da daha çok kadınların değişik özlem ve beklentilerini konu edinmiş, bu özlem ve beklentilerin gerek romanları gerekse bu romanların filme aktarılması ile geniş kitlelere ulaşmasına imkân verdiği gibi Türk toplumunda okuma alışkanlığının gelişmesinde de önemli bir rol oynamıştır.” (Özbalcı, 2002: 501) Popüler

aşk romanlarının Cumhuriyet dönemindeki birkaç önemli isminden biri olduğu anlaşılan Muazzez Tahsin’in romanlarında, popüler türün kalıplarına uygun olarak duyguların, özellikle “arabesk” bir tarzda sunulduğu görülür. Aşkın merkeze alındığı bu romanlar uzun yıllar geniş okuyucu kitlelerinin beğenisiyle karşılaşır. Bu bağlamda yazar, Kerime Nadir ile birlikte bir dönem en çok beğenilen ve okunan romancı olarak tür içerisinde kendine önemli bir yer edinmiştir. Onun, popüler roman anlayışının sonucu olan duygusal çatışmalar üzerine kurulu ve sanat değeri düşük eserleri, orta tabakanın ahlâk değerlerini içerir. Bu eserler geniş okur kesimlerinin okuma zevki kazanmasında da etkili olmuştur. Edebiyat açısından birçok kişi tarafından önemsiz bulunarak incelemeye değer bulunmayan bu eserlerin, sosyoloji açısından zengin malzeme içerdiği ve bu alandaki çalışmalara kaynaklık ettiği görülmektedir.

Muazzez Tahsin, Cumhuriyet dönemi popüler aşk romanlarının “best-seller

üçlüsü” olarak bilinen Kerime Nadir, Esat Mahmut Karakurt gibi romancılarla birlikte

anılmaktadır. 1930’lu yıllarda yazmaya başladığı eserleriyle kısa zamanda büyük bir okuyucu kitlesine ulaşan Muazzez Tahsin’in bir “popüler aşk romanı yazarı” olarak görülmesinin temel nedeni; kadın ile erkek arasındaki aşk ilişkisini popüler roman kalıplarına uygun şekilde ele almış olmasıdır. Yazar, aynı konular ekseninde gelişen romanlarındaki bu duygusal ilişkiyi, gerçeğin sınırlarını aşan veya gerçek hayatta pek görülmeyen bir tarzda kaleme almaktadır. “Kendi deyişiyle ‘Happy End’le biten genç

kız romanları. Barbara Cardland İngiltere’de neyse,’Muazzez Tahsin Berkand da Türkiye’de o olmuştur. 1960’ların ortalarına değin kitapları bestseller olmuş, kaç kuşak genç kız ilk hülyalarına onun kitaplarıyla dalmıştır.” (Demirtepe, 1984: 27) Muazzez

Tahsin’in eserlerinin gerek olay örgüsündeki kurgu, gerekse içeriğindeki diğer unsurları ile popüler aşk romanlarındaki karakteristik yapıya uygun eserler oldukları görülmektedir.

Gelenekselden moderne, bütün anlatıların konusu olan aşk, Muazzez Tahsin’in popüler anlatılarının da merkezini oluşturmaktadır. Platonik bir içeriğe sahip bu romanlardaki aşk ilişkisi, yoğun bir duygusallıkla işlenir. Genç kızla erkek karakter arasında yaşanan aşk öyküsünün sahip olduğu duygusal yoğunlukta aşkın derinliğinden çok, verdiği coşku, hayal kırıklığı ve ıstıraplar dile getirilir. Duygu derinliğinin olmadığı ve psikolojik tahlillerin görülmediği bu ilişkide, aşk karşılaştığı güçlüklerle anlam kazanır. Aşkın üstünlüğü üzerine kurulu bir yapı ile karşılaştığımız Muazzez Tahsin’in romanları; “geleneksel aşk izleğini birtakım çağdaş ayrıntılarla, yöntemlerle ama aynı

anda melodram kalıpları içinde” (Uyar; 1998: 72) sunmaktadır. Bütün romanlardaki aşk

ilişkisi saf ve temiz duygulara dayanmakta, tensel olmayıp tinsel bir görünüm kazanmaktadır.

Cumhuriyet dönemi popüler edebiyatının önemli isimlerinden biri olan Muazzez Tahsin, romanlarındaki kadın imgeleri ile kadının bireysel ve toplumsal kimliğindeki değişiminde önemli bir basamak olmuştur.

2.3. Muazzez Tahsin Berkand’ın Eserleri