• Sonuç bulunamadı

1.3. Popüler Edebiyat ve Popüler Roman

1.3.4. Popüler Romanın Gelişimi

1.3.4.1. Dünya Edebiyatında Popüler Roman

Aydınlanma döneminin ürünü olan roman, aynı zamanda modern dünyanın getirdiği sorunları anlatmanın en etkin edebi türüdür. Bir sanat ürünü olan roman, sınırlı bir çevrede yürütülmesinden sıyrılarak daha geniş çevrelerce benimsenmesi ile bir meta haline gelir. Matbaanın gelişmesi ile okuryazarlığın artması, kitap açısından getirdiği arz talep ilişkisi sonucunda okumaya karşı bir ilgi doğurmuştur.

Bu dönemde Avrupa’da okuma yazma oranlarının hızla yükselmesi roman okumayı bir ihtiyaç haline getirir. Kâğıdın ucuza mal edilerek baskı tekniklerinin gelişmesi her geçen gün basılan kitap sayısını artırır. Kitabın piyasada üretiminin artması ile tüketimin önü açılır ve eğlence boyutuna kâr özelliği de eklenir. Kitap piyasası zamanla büyük kazançlar sağlayan bir pazara dönüşür. Okurun istekleri göz önünde tutularak yeni kitaplar basılır. Baskı tekniklerinin verdiği olanakla ucuz kitapların basılması sonucunda “tüketici okuru” denilen bir kitle oluşur. Gezici kütüphanelerin köy köy, kasaba kasaba dolaşarak halka ödünç kitap vermeleri ile roman, geniş yığınlarla buluşarak bir meta haline gelir. “ABD’de “Dime Novel”,

Avrupa’da ise “Paperback” adıyla anılan bu ucuz eserler popüler edebiyatın gelişip kitleler tarafından sevilmesinde başrolü oynamışlardı.” (Uğur, 2009: 147) Böylece

okur-yazar oranının artmasıyla geniş çevrelere taşınan roman, zamanla ekonomik anlamda bir değer ifade etmeye başlar.

18. yüzyılda başlayan Sanayi Devrimi, yaşamın birçok alanını olduğu gibi edebiyatı da etkiler. Sanayi devrimi, insanların iş gücüne katılımını daha çok artırınca boş zamana gereksinimini kaçınılmaz kılar. İnsanların boş zamanlarını değerlendireceği ve gündelik yaşamın ağırlığını atabileceği en kolay yol okumaktır. Okuma yazma oranındaki artışla birlikte insanlar, kendilerine ruhsal rahatlama sağlayacak, zihinlerini fazla yormayacak kitapları okumak ister. Bu talepler karşısında yayınevleri önceden belirlenmiş formüllerle eserler üretmeye başlar. 18. yüzyıldan itibaren Avrupa’da halkın okuma talepleri doğrultusunda aşk romanları, macera romanları gibi edebiyatın “yan

ürünleri” olarak algılanan düşük beğeni örneği eserler basılmaya başlanır. Eğlenme amacı güden bu tarz eserler, geniş yığınların beğenisine uygun bir şekilde; göz alıcı kapaklar ve başlıklar halinde belli kalıplarla okurun tüketimine sunulur. Okurun isteklerine ve ticari kaygıya göre şekillenen bu eserler, artık yayınevlerinin koyduğu kurallara göre yazılmaktadır. (Baypınar, 1984: 65) Dili, konuları, sayfa sayısı, şahıs kadrosu ile belli sınırların dışına çıkmayan ve herkesin anlayabileceği bu anlayış, romanın bir anlamda kazanç kapısı olarak görülmesiyle sonuçlanır. Bu yöntem özellikle romans türünde Barbara Cartland gibi kadın yazarların kısa sürede onlarca romanı kısa sürede yazarak okurla buluşturmasını sağlar. Romantik aşkın kraliçesi olarak görülen Barbara Cardland, yazdığı romanların sayısı, çevrildiği diller ve okunma yaygınlığı açısından düşünüldüğünde bir roman endüstrisinin de habercisidir. (Bora, 2001: 72)

Batıda 2. yüzyılda Yunan’da ilk örneklerine rastlanılan romansların, (Moran, 2004: 28) popüler edebiyatın gelişimine katkısı vardır. “Bakhtin’in belirlediği ilk chronotope olan romanslarda, olay örgüsü kadın ve erkek kahramanın ilk karşılaşması

ile başlayan tutku ve evlenmeleri arasında geçer.” (Yakın, 2006: 105) Ortaçağa ait

şövalyelik öyküleri olan romanslar; mitoloji, destan, masal ve halk öykülerindeki motiflerini ve kalıplarını taşır. 2. yüzyıldan 18. yüzyıla kadar yazılan metinler aşağı yukarı bu isimle adlandırılmıştır. Bu eserlerde bir toplumun özlemlerini ve sahip olduğu değerleri temsil eden ideal tiplere yer verilmektedir. Romansın asıl amacı “gerçek

dünya, gerçek hayatlar, gerçek sorunlarla yüzleşmek yerine yapay ve sanal dünyalar kurarak, idealize edilmiş, yüceltilmiş, hayali, efsanevi aşk ve kahramanlık hikâyeleri uydurarak hoşça vakit geçirmek ve eğlendirmektir.” (Çetin, 2009: 25) Batı

edebiyatındaki romansın en tanımlayıcı özelliği çoğunlukla erkek ve kadın arasındaki bir aşk ilişkisini belli kalıplar halinde işlemesidir. Romans kalıbını tekrarlayan popüler aşk romanları da aşkın üstünlüğü üzerine kurulu bir dünya sunar. Bu bağlamda romansın popüler aşk romanlarının gelişimi açısından payı büyüktür.

Popüler romanların gelişiminde Harleguin romanlarının/yayınevinin yeri büyüktür. 1957 yılında Kanada’da kurulan bu şirket, aşk, macera, polisiye gibi eserleri cep kitapları olarak basarak zamanla milyonları aşan satış rakamlarına ulaşır. Bu yayınevinden çıkan romanlar, gazete bayilerinde ve gazetelerin satışlarını yükseltmek amacıyla dağıtılır. (Gevrek, 1998: 4) “Beyaz dizi” olarak adlandırılan mutlu sonla biten aşk romanlarına ağırlık veren bu yayınevinin bastığı romanlarda kurgu; kişilerin özellikleri ve olay örgüsü bakımından belli kurallar bulunur. Kitapların kapağına

koyulan resimler ve başlıklarla okurun duygu dünyasına seslenen bu yayınevinin “beyaz, mor ve kırmızı dizi” şeklindeki serilerle 1990’lı yıllarda Türkiye’de de faaliyetini sürdürdüğü görülmektedir.

İngiliz edebiyatında Jane Austen’in 1816 yılında yazdığı “Aşk ve Gurur” adlı eseri popüler edebiyatın kalıplarını yansıtan aşk romanı olarak öncü bir eserdir. “Melodramın (da) öncülü sayılan bu eserde, zengin oğlanla fakir kız arasındaki aşk

teması, kızın oğlana olağanüstü gururu ile yüceltilir.” (Öğüt, 2006c: 32) Başkişi

konumundaki fakir kızın, erdemini koruyarak ve birçok anlamda kendisini gerçekleştirerek ruhsal ve bedensel anlamda zengin erkeğin beğenisini kazanarak mutlu sona ulaşması popüler aşk romanın kalıplarına uygun bir süreci içerir. Duygusal gerilimin yoğun yaşandığı bu romantik aşk ilişkisinde genç kız, maddi ve manevi birçok engeli aşarak okurun takdirini kazanır. Bu yazarı Carlotte Bronte’nin “Jane Eyre” adlı eseri takip eder.

1800’lü yılların başından itibaren Avrupa’da gazeteciliğin gelişmesi ile birlikte tefrika romancılığı başlar. Bu bakımdan popüler edebiyatın/romanın gelişiminde tefrika romancılığının tartışmasız önemli bir yeri vardır. Gazetelerin günlük olarak çıkmaya başlaması, romanın geniş kitlelerce benimsenmesinde etkili olur. Çünkü gazeteler, daha çok okunmak ve satış rakamlarını artırmak için bir okuyucu kitlesi hedefleyerek günlük olarak sayfalarında parçalar halinde romanlar yayımlamaya başlar. Batı edebiyatındaki ilk tefrika romanlardan biri Eugene Sue’nun “Paris Esrarı” adlı romanıdır.

Batı edebiyatında, aşk romanlarından sonra popüler romanların en büyük okur kitlesini polisiye romanlar oluşturmaktadır. Edgar Allan Poe bu türün ilk örneklerini verir. Tüm zamanların en çok satan yazarı unvanına sahip olan ve polisiye türünün başarılı örneklerini veren Agatha Christe (Eren, 2008a: 55), Birinci ve İkinci Dünya Savaşları arasında “altın çağı”nı yaşayan polisiye romanın en önemli yazarlarından biri olarak dikkati çeker. İngiltere’de ise yüzyılın başlarında en parlak dönemini yaşayan polisiye türü içerisinde özellikle Arthur Conan Doyle’nin yarattığı Sherlock Holmes tiplemesi ünlenir. Holmes’ten sonra bir başka polisiye roman kahramanı da Maurice Leblanc’ın ünlü Arsen Lüpen tiplemesidir. Polisiyenin en önemli kahramanlarından biri ise Nick Carter’dır. Umberto Eco’nun “Gülün Adı” romanı da polisiye roman türünün örnekleri arasında görülmektedir.