• Sonuç bulunamadı

3.1. Aşk ve Evlilik

3.1.2. Evlilik

3.1.2.2. Evlilikte Yozlaşma

Muazzez Tahsin’in romanlarında bireyin çıkar ilişkisine dayalı evliliklerinin zamanla yozlaşarak mutsuzluğa dönüştüğü görülür. “Sarmaşık Gülleri”, “Kızım ve Aşkım”, “Kıvılcım ve Ateş” romanlarında bir evlilik tercihi ile karşı karşıya kalan karakterler, sevginin önünde başka değerlere öncelik verirler. Bu romanlarda yozlaşmış gücü temsil eden karakterler, evliliği maddi bir kurtuluş olarak gören kadınlardır.

“Kıvılcım ve Ateş”te yozlaşmış gücün temsilcisi Süheyla “eskiden fakir” (s.127) bir kız olduğundan yoksulluğun verdiği ezilmeyi zengin biriyle yapacağı bir evlilikle gidermek ister. Eserde karşıtı olarak konumlanan başkişi Nilgül, evliliğe bir “yuva

kurmak” (s.128) amacı ile bakarken Süheyla maddi olanaklara kavuşmanın yolu olarak

görür.

Olay örgüsüne kötülük eylemleriyle yön veren bir karakter olan Süheyla, ayağına gelen zengin bir erkeğin evliliğini büyük bir fırsat olarak bilir. Ayağına gelen kısmeti geri çevirmeyerek lüks bir yaşama kavuşmak için Mısırlı zengin bir prensle sadece parası için evlenir. Yazarın idealize ettiği başkişi Nilgül ile Süheyla’nın evliliğe bakışları arasında bir karşıtlık vardır. Çünkü karşısında, yaşamı boyunca eksikliğini duyduğu para gibi bir güç vardır. İffetsizlik, kıskançlık gibi değerlerin düşüncelerine yön verdiği femme fatale bir figür olan Süheyla, “tehlikeli bir mahlûk” (s.125) olduğu

kadar “her erkeği kendisine çekmek isteyen bir karakter(e)” (s.126) sahip bir kadındır. Erkeklere bedensel isteklerle yaklaşan ve çıkar amaçlı ilişkiler kuran Süheyla, kocası ölünce “şen dul” (s.124) olarak serbest bir hayata kavuşur. Kocasının ölümü ile mateme bürünecek yerde “rahat nefes” aldığına sevinir. Çünkü ölen kocasının servetiyle lüks bir yaşam sürmektedir. Eserin başkişisi Nilgül’ün, “Faust’un kulağına şeytanca bir şeyler

fısıldayarak onu kandırmağa çalışan Mefisto’ya benzetiyordum.” (s.143) diye tasvir

ettiği Süheyla, aslında severek evlilik taraftarı olmasına rağmen kimsesizlik ve yaşam tecrübesizliğinin kurbanıdır. Çıkar ilişkisi ekseninde kurduğu evliliğin yanlış olduğunun farkındadır. Bu farkındalığını arkadaşı Nilgül’e şu sözlerle aktarır:

“Şimdi sana bir itirafta bulunacağım Nilgül: (…) evlenmeyi bir defa tecrübe ettim. O zaman on yedi yaşında bir çocuktum. On yedi yaş hayal yaşıdır, hakikati görmez, kördür. Anlamaz, bilmez, budaladır.” (s.145)

Çocukluğundan beri yaşadığı yoksulluğun getirdiği olumsuz deneyimler, Süheyla’yı böyle bir evliliği gerçekleştirmeye zorunlu kılar. Çünkü yaşadığı yoksulluktan ancak maddi bir evlilik aracılığıyla kurtulacağına inanmaktadır. Ne yazık ki maddi bir kurtuluş arzusu olarak gördüğü evlilikte paranın verdiği güce kavuşur ancak, beklediği huzura kavuşamaz. Çünkü para onun evlilikte tek başına mutluluğu elde etmesine yeterli gelmemiştir. Evliliği paraya ulaşmak için bir araç olarak gören Süheyla’nın mutsuzluğuna neden olan şey paranın çokluğu değil, para uğruna sevginin dışta bırakılmasıdır. Paranın verdiği rahatlığa kavuşan genç kadın, bundan sonra sorunlu bir yaşamın tüketicisi olarak yaşamına devam edecektir.

Süheyla, evliliğe; bir aile kurma düşüncesi ve kendisini mutluluğa götüren bir yol değil, “bir güç alanı” (Yakın, 1999: 79) olarak bakmaktadır. Evliliği sorumlulukların olduğu bir aile olarak değil, maddi güç alanı olarak görmektedir. Evlilik, kendisine maddi kurtuluş sağlasa da mutluluğu yakalayamaz, çok para yaşamını daha karmaşık hale getirir. Çünkü parası ile her olanağa sahip olan Süheyla, paranın verdiği olanakla her şeyi elde edebileceğini sanır. Tüm isteklerine kavuşan kadın, elinde zamanla hiçbir şey olmadığını anlar. Bütün yozlaşan kadınlar gibi onun da mutlu olma şansı yoktur.

Muazzez Tahsin’in romanlarında maddi çıkarlarla birlikte bedensel eksenli kurulan ve toplumun uygun görmediği nikâhsız beraberliklerin zamanla yozlaşmaya neden olduğu görülmektedir. “Aşk Fırtınası”nda da maddi çıkar ilişkisine üzerinde temellenen bir evlilik zamanla bireyin yozlaşmasına neden olur. Yaşamı çıkar ekseninde

yaşayan Nermin, kendine bir güvenlik alanı olarak gördüğü evliliği önce maddi değerler üzerine inşa eder. Nermin’in evliliğinde sevgiden çok para hırsı etkili olur. Onun böyle bir yanlışa düşmesinin nedeni Süheyla gibi çocukluğunda annesinin yaşadığı yoksul hayattır. Çünkü annesi içinde bulunduğu yoksulluğa dayanamayarak evini terk etmiştir. Bu nedenle annesinin yazgısını ödünçlemek istemeyen Nermin, zengin bir koca ile evlenerek lüks içinde bir yaşam sürerek mutlu olmak ister. Kendisine göre para, bütün arzularını gerçekleştirecek ve mutluluğun anahtarını sunacaktır.

Yirmi yaşında bir kız olan Nermin, Rüştü Paşa adında “65 yaşında zengin bir

paşa ile” (s.38) para uğruna bir evlilik şansını yakalar. Nermin, Konya’da öğretmen

olarak çalışırken babası, yaşlı bir paşanın evlilik teklifini iletir. Bu evlilik teklifi karşısında şaşkınlık yaşayan Nermin, çocukluğundan beri hayal ettiği dünyanın kendisine çok yakın olduğunu görür. Evlilik artık onun için bir araç değil istediği yaşamı elde etmek için bir araca dönüşür. Bunu büyük bir heyecanla arkadaşı Feriha’ya anlatır:

“Evli bir kızından başka kimsesi yokmuş. Konya’da müteaddit, un fabrikaları…

İzmir’de cesim bir bağ Ayvalık’ta zeytinlikleri, İstanbul’da han ve apartmanları varmış. Konya’daki emlakini kızına verecek ve mütebaki servetini nikâh olur olmaz benim üstüme devredecekmiş.” (s.41)

Paşa’nın serveti Nermin’in gözlerini kamaştırmıştır. Genç kız için bu evlilikteki tek sorun, evleneceği erkeğin babasının yaşında olmasıdır. Nermin, bir taraftan gençliğini ve güzelliğini bir servet uğruna feda etmemek isterken, diğer taraftan çocukluğundan beri yaşadığı yoksulluktan kurtulması için şansın ayaklarının ucuna kadar geldiğini ve böyle bir fırsatı kaçırmaması gerektiğini düşünmektedir. Yıllardır idealindeki sevgiliyi bekleyen, ancak beklediği sevgili ile buluşamayan Nermin, servetin verdiği olanaklar içerisinde seyahatler eden, kışı İstanbul’da yazı Avrupa’da geçiren, otomobillerle gezen bir kadın olarak elde edeceği kazanımları hayal etmektedir. Kısaca böyle bir evliliği düşünmek bile kendisini rüya alemine götürmüştür. Aslında bütün benliği kalbinin isteklerini karşılayacak bir erkeğin sevgisini beklemektedir. Ancak “Bu cennetten kovulmak istemiyordum.” (s.43) diyerek ıstırapla karışık bir sevinç içerisinde, maddi olanakları oldukça yüksek olan paşa ile evliliği kabul eder. Genç kız, servetin sağladığı olanakların fırsatını geri tepmemek için idealindeki erkekle evlenerek yeni bir hayata açılma arzusu geride kalır.

Evlilikle birlikte maddi ihtiyaçlarını karşılayarak güvenli bir gelecek kurduğunu düşünen Nermin’in ruhunda yeni istekler belirir. Para bütün ihtiyaçlarını karşılamış ancak duygusal gereksinimlerini karşılamamıştır. Duygusal gereksinimlerin karşılanmaması ise, evliliğin sunduğu diğer olanakları önemsiz bırakmıştır. Bunun sonucunda ise evliliği sevgi temelinde kurmayan ve ekonomik güvence olarak bakan diğer kadınlar gibi mutsuzluğu deneyimlemek zorunda kalmıştır. Paraya ulaşmak için gençliğini ve güzelliğini yitirmekle kalmaz, böyle bir evlilikle kimliğini kaybeder ve kişiliği yok olur. Nermin için tek gerçek olarak para vardır. Çünkü “Kendi özüne

tutulan insanın gözünde bir tek gerçeklik, kendi düşünce süreçlerinin, duygularının ve gereksinimlerinin gerçekliği vardır.” (Fromm, 1996: 43) Parayı üst bir değer olarak

gören Nermin, yaşadığı çevreyi nesnel şekilde algılamakta zorlanır, her şeyi kendi duygu ve düşüncesine göre yorumlar. Duygularını esir alan para ile her şeyi elde edeceğine inanan bir algıya kapılmıştır. Çünkü ona göre hayat paranın etrafında dönmektedir.

Sevmediği bir adamla sadece para için bir evlilik gerçekleştiren Nermin’i bu konuda eleştiren Feriha’ya: “Ben paşanın kendisiyle değil, servetiyle evleniyorum! İşte

dediğim gibi yapıyorum. Ondan çok para alıyorum ve gönlümü eğlendiriyorum.” (s.79)

diyerek yanıt verir. Feriha, bir evlilikte para kadar sevginin de önemli olduğunu söylese de, o bu sözlere aldırış etmez. Nermin’in şu sözleri para ve sevgi karşısındaki gerçek tavrını ortaya koyar:

“Çıldırdın mı sen? Sevmek nedir? Senin gibi hayalperest romancıların uydurduğu muhayyel bir his değil mi? hayır yavrucuğum, ben ne kocamı ne de başka bir kimseyi seviyorum. Allah’a şükür böyle bir hastalığa karşı zırhlıyım.” (s.79)

Nermin, bir kadın olarak yetersizliğini evlilikle, yoksulluğunu da parayla gidererek yaşama tutunmak ister. Evlilikle bir aile olmayı değil, lüks bir yaşam sürmeyi amaçlamaktadır. Nermin, ne kadar çok serveti olursa o kadar çok önem kazanacak ve insan olarak o kadar değer göreceğine inanmaktadır. Paranın verdiği güçle toplumda daha yüksek biri olduğunu gösterecektir. Onun bilinçaltındaki aşağılık kompleksi sürekli bir para, sosyal statü arayışını körüklemekte, bunları kendi geleceği için gerekli görmektedir.

Ancak maddi gerekçelerle yapılan evlilik onun yozlaşarak değerlerini kaybetmesine neden olmuştur. Evliliği bir araç olarak gören ve tek çıkış yolunun evlilik olduğuna inanan Nermin, paranın verdiği bir rahatlığa kavuşurken mutluluğa

kavuşamaz. Evlilikle birlikte biyolojik ve güvenlik ihtiyaçları karşılandığı zaman beraberinde yeni istekler belirir. Maddi beklentileri gerçekleşir ancak duygusal gereksinimleri karşılanmayınca zamanla benliğinden çok şey yitirdiğini görür.

Paranın getirdiği göz kamaştırıcı hayat Nermin’i mutlu etmeyince bu defa bedensel eksenli ilişkiler kurarak mutlu olmaya çalışır. Serveti için evlendiği emekli paşa öldükten sonra Refik’le bu eksende bir birliktelik yaşar. Bedensel eksenli kurduğu bu ilişki sonucunda maddi ve manevi kayıplar yaşar.

Romanlarda erkek kahramanların sevgiyi önemsemeden kadının bedensel güzelliği önceleyerek yaptığı evliliklerin de zamanla yozlaşarak mutsuzluğu yol açtığı görülür. “Sevmek Korkusu”nda, sevgi yerine sadece fiziksel güzellik önemsenerek gerçekleştirilen evlilik ilişkisi, bir aileye dönüşemez. Bu evlilikte karı koca arasındaki duygusal gereksinimler karşılanmayınca değerlerde yozlaşma başlar. Eserin ideal erkek figürlerinden Nevzat, karısı Nemide ile sadece güzelliği için evlenir. Nevzat’ın çirkin bir kızla serveti için evlenen babası evliliğinde mutlu olamadığından oğlunu; “-Nevzat,

oğlum ömür yolunda ne hata işlersen işle, fakat sakın çirkin bir kadınla evlenme!... Ahlâk, para, her şeyi bir tarafa bırak… Bir erkek ancak güzel bir kadınla mesut olabilir. Ondan ötesi boş!...” (s.208) şeklinde uyararak güzel olmayan bir kadınla evlenmemesini

tavsiye etmiştir. Toy bir genç olan Nevzat, babasının tavsiyesini yerine getirerek evlilikte sevgiyi değil, maddi güzelliği önceler. Ancak Nevzat, evlendikten sonra Nemide’nin fiziksel güzellikten başka bir değeri olmadığını görür. Çünkü Nemide, maddi güzelliğini eğlencelerde erkekleri kendisine çekmek için bir araç olarak kullanmakta, evine gelen misafirlerle rahatça flört edebilmekte ve fiziksel ekiciliği ile erkeklerin arzu nesnesi olmaktadır. Evlilik, ikisinin de birbirini benimsediği, bir arada yaşadığı ve birbirlerine karşı sorumluluklar yüklediği bir bağlılık olmaktan çok uzaktır.

“Yılların Ardından” adlı eserde, yozlaşmış gücü temsil eden Suat Doğan, “zavallı” olarak gördüğü eski karısı Sera ile yaptığı evliliği sevgi değil, maddi çıkar üzerine kurduğunu itiraf eder. Suat Doğan, karısını sevmediğinden ölümün eşiğindeyken bile ona hiçbir şefkat göstermez. Sera’nın hastalığına karşı kayıtsız davranınca bunun sebebini “Öyleyse onunla niçin evlendiniz?” (s.142) şeklinde sorgulayan Berna’ya şöyle der:

“Babası babamın dostu idi. Beni bankasına memur olarak almıştı. Ailece görüşüyorduk. Sera’nın beni sevmeye başladığını anlayınca müdür bey müstakbel damadını alelacele terfi ettirdi.” (s.142)

Maddi çıkar amacıyla kurulan evliliklerin yozlaşarak mutsuz evliliklere dönüşmesi, ailenin dağılarak anne ve babasız kalan çocukların ortaya çıkmasına neden olur. Sevgi ve şefkatten yoksun büyüyen çocukların hayatla mücadele gücü azalır.

Yazarın “Kızım ve Aşkım” romanında sevgi yerine maddi gerekçeyle yapılan bir evlilikte erkeğin sadakatsizliği, onun aile kurumunun kabul etmediği değerlere yabancılaşmasına neden olmaktadır. Eserde ailenin, çocuklarının evliliği üzerinden bir gelecek güvencesi sağlama düşüncesi de evlilik kurumu içerisinde toplumsal bir sorun olarak ele alınmaktadır. Perihan’ın kendi isteği dışında, maddi gerekçelerle gerçekleşen evliliği kendisine olumsuz deneyimler sunar. Başkişi konumunda gördüğümüz Perihan’ın evlilik arzusunun arka planında güvende olma arzusu saklıdır.

On sekiz yaşında bir kız olan Perihan ile kırklı yaşlarına yaklaşmış Rıza arasında bir evlilik gündeme gelince Perihan’ın ailesi, bu evliliği kendileri açısından maddi bir kurtuluş olarak görür. Böyle bir evlilik, onların bundan sonraki yaşamlarını rahat bir şekilde geçirmeleri için bir fırsattır. Bu nedenle kendileri gibi yoksul bir ailenin kızıyla evlenmek isteyen, maddi olanakları sınırsız birinin teklifini geri çevirmemek gerekir. Özellikle büyükannesi, kendisinden yaşça çok büyük olan Rıza’nın evlilik teklifini hemen kabul etmesinin kendi gelecekleri açısından çok iyi olacağını düşünmektedir. Büyükanne, Darülmuallimat’ı yeni bitiren torunu Perihan’ın, karşısında iki yol olduğunu; ya uzak bir şehirde öğretmenlik yaparak devlet hizmetinde kalacağını ya da Rıza’nın teklifini kabul ederek üçünü de refah içinde yaşatmayı vaat eden bu adamla evlenmesi gerektiğini söyler. Anneannesi ona başka bir şehirde öğretmen olarak çalışarak kendilerini de oralara sürüklemek yerine Rıza’nın teklifinin çok mantıklı olduğuna inanır:

“-Kızım biz zengin değiliz. İki dul kadın, varımızı yoğumuzu senin tahsiline sarfettik. Artık yaşamak için bile elimizde para kalmadı.” (s.49)

Kendi çıkarları/geleceği için başkasının yazgısını elinden alan büyük anne, torununun yaşamsal tercihlerini kendi isteği doğrultusunda gerçekleştirmesini ister. Artık Perihan’ın yazgısı kendi elinde değildir. Genç kadın, evlilik kararı verirken ailesinin de etkisiyle sadece sahip olacağı maddî değerlere odaklanır, evliliğin kurulacağı temelin ne olması gerektiğini unutur. Çünkü para, rahat yaşamasını sağlayacak her şeyi vaat etmektedir. Yazgısı elinden alınan Perihan, evliliğin getireceği maddi olanakları düşününce üzerindeki baskıya daha fazla dayanamaz ve Rıza’yla evliliği kabul eder.

Bir aile olamayan, yaşamını gösteriş ve tüketime odaklı yaşayan biri olmak Perihan’a sıkıcı gelir. Çünkü kocası olacak adam, onu “sadece güzel bir kadın olduğu

için seviyor(dur).” (s.70) Karısının eğlence mekânlarında en pahalı terzilerden giyinip

süslenmesini, çevresine güzel bir kadın olduğu imajını vermesi Rıza için bir gurur sebebidir. Kısaca Rıza, evlilikte ruh birlikteliği ile değil, tükettikçe ve gösterişte bulundukça mutlu olacağına inanmaktadır. Perihan, ailesinin isteklerine göre şekillenen evliliğinde; evli olduğu erkeğin duygu ve davranışlarını tahlil edince iki farklı insanı görür karşısında. Yoksulluktan kaynaklanan ekonomik bir rahatlama arzusuyla gerçekleşen bu evlilikte Perihan, kocasından beklediği ilgi, sevgi ve saygıyı göremez. Genç bir anne olarak sevgiye doymayan/sevgiyle kurulmayan bir evliliğin doğurduğu hüznü yaşayan Perihan, evlenmekle hata yaptığını kendi kendisine itiraf etmektedir.

“Beni on sekiz yaşımda, çocuk denilecek bir yaşta, sevmediğim bir adamla evlendirdiler. Bu izdivaca zavallı annelerimin istirahetleri için katlanmıştım. Hata etmişim. Bugünkü tecrübemle, görüşlerim olsaydı, sevmediğim bir adamın karısı olmazdım” (s.113)

Yazgısını başkalarının eline bırakan ve evlilik amacını başkalarının mutluluğuna adayan bir kadın, beklediği yaşamın çok uzağında kalınca mutsuzluk içinde kıvranır. Böyle bir evliliğin pişmanlığını yaşayan Perihan, maddi ve manevi güvence arayışı ile bir erkeğe yaslanmak isterken mutsuzluğu kucakladığını duyumsar. Çünkü Rıza’nın böyle bir evlilikteki amacı bir aile kurmak veya aile olmak değildir. O, kadını ev için lazım olan bir eşya olarak gördüğünden evlenerek kendi toplumsal konumunu tamamladığını, sorumluluklarını yerine getirdiğini düşünmektedir. (Eliuz, 2011: 225) Perihan’ın beklentilerinin ise kendisi için bir önemi yoktur. Karısının beklentilerini karşılayamayan ve ilgisini başka kadınlara yönlendiren Rıza’nın, karısına karşı ilgisiz kalması onu mutsuz eder:

“Bıktım yoruldum. (…) Kocamın yanında kurulmuş bir makine itaatiyle, her yere

gidiyorum, giyiniyorum, süsleniyorum, geziyorum. Bana güzel diyorlar, erkekler etrafımı alıyorlar, kadınlar elbiselerimi, elmaslarımı kürklerimi kıskanıyorlar. Ne boş şeyler bunlar!” (s.68)

Perihan için bu evlilik hukuki bir sözleşmeden başka bir şey değildir. Bu bağ dışında onları birbirlerine bağlayacak duygusal bir yakınlık yoktur. Bu nedenle genç kadın, beklentisi olmadığı bu sosyal ve hukuki ilişkide kenara çekilerek her şeyi kadere bırakır. Ancak bir taraftan da kabullenme ile kaçınma şeklindeki bir iççatışma yaşar.

Perihan genç bir anne olarak, asıl ihtiyaç duyduğu şeylerin seveceği bir eş, sıcak bir yuva ve mutlu bir aile yaşamı olmadığını fark etmenin hüznü içindedir. Annesinin ve büyük annesinin isteğiyle on sekiz yaşında yaptığı evliliğini tecrübesizliğe bağlar. Perihan’ın arkadaşı Sacide, on sekiz yaşında bir kızın evlilikten beklentilerini Rıza’ya söylediğinde ondan şöyle karşılık bulur:

“-Niçin mesut olmasın? Onu orta halli, hatta fakir bir evden aldım, mükellef bir apartmana getirdim. Burada anneleriyle rahat bir ömür sürüyor. Elbiseleri, kürkleri, çamaşırları herkesin kıskançlığını uyandıracak kadar mükemmel… Mutfakta aşçısı, ortalıkta hizmetçileri, kapıda otomobil, karşısında gözlerinin içine bakan kocası.” (s.26)

Perihan, yaşadığı bu dramı yanlış seçimlerin yarattığı bir düş kırıklığından çok, sevgi temelinde gerçekleştirilmeyen bir evliliğin ıstırabı olarak görür. Genç bir anne olarak sevgiyle kurulmayan bir evliliğin doğurduğu hüznü yaşayan Perihan, evlenmekle hata yaptığını kendi kendisine itiraf eder. Evlilik öncesi kurduğu hayallerle evlilik sonrası yaşadığı gerçeklerinin farklı olduğunu gören Perihan, sevgiye temelinde kurmadığı evliliğin büyük hata olduğunu anlar. Rıza’nın ona yeterli sevgiyi ve şefkati göstermemesi, ilgisini başka şeylere yoğunlaştırması, kırk yaşındaki bir erkekten beklediği olgunluğu görememesi Perihan’ın, kocasından soğumasına neden olur. Sacide, “-Söyledim Rıza Bey, Perihan’ın hisleriyle meşgul olunuz, onu anlamağa

çalışınız.” (s.26) diyerek Perihan’ın mutsuzluğundaki temel sebebi özetler. Rıza ile olan

evliliğinde “Yakınlık içinde müthiş bir uzaklık” (s.24) olduğunu duyumsayan Perihan, geçmişi sorgular:

“Büyük aşka hazırlanmışken karşıma çıkan benden yaşlı ‘Rıza Bey’ ile hemen evlenmek, sevgiye kalbimi kapamak ne dereceye kadar doğru idi?” (s.37)

Kendisini sadece kocasına ait bir eşya olarak gören genç kadın, kocasından beklediği güven ve sevgiyi göremeyince hayal kırıklığı yaşar. Kocasının sadakatsizliğine tanık olması ise onun bütün dünyasını yıkar. Perihan, bir eğlencede Rıza’yı başka bir kadının kolları arasında görünce yıkılır. Kadınlık duyguları temelinden sarsılan Perihan, kızı İnci’yi de bırakarak ondan ayrılmak zorunda kalır. Böylece sadakatsizlik, ailenin temellerini sarsmakta ve yuvayı temelinden yıkmaktadır.

Sevgi ve saygıdan yoksun bir evliliğin yüklediği sorumluluktan kaçan Rıza, karısına maddi imkânlarını sonuna kadar vererek bir eş olarak görevini yerine getirdiğini düşünür. Perihan, evlilikle birlikte biyolojik ve güvenlik ihtiyaçları karşılanması ile birlikte ruhunda yeni istekler belirir. Evlilik süreciyle birlikte duygusal

gereksinimleri karşılanmayan genç kadın, evliliğin sunduğu diğer olanakların önemsiz olduğunu bilir. Eşinin kendisini bir araç olarak kullandığı duygusu, hem kadınlığını hem de onurunu alçaltan bir durum olarak görmektedir. Perihan, kocasının kendisini etten bir nesne haline getirmesine karşı çıkar. Çünkü “Evlilikte kadınla erkeğin birbirine

bağlanmasının temel koşulu duygusal bakımdan tatmin olmaktır. Bunun gerçekleşmesi için de önce anlamak ve anlaşılmak gereklidir. Bu kişi kendini anlatamadığı ve ya da anlaşılamadığını hissettiği takdirde huzursuzluk duyar ve kendini kötü hissetmeye başlar. Kişilerin birbirlerine bağlanabilmesi anlaşılmakla mümkün olur. Kişi eğer anlaşıldığını hissederse rahatlar ve karşısındaki kişiye karşı yakınlık duyarak duygularını paylaşmaya açık hale gelir.” (Göknar, 2011: 72-73) Evliliğe bir kadın

olarak ailesine karşı fedakârlıklarda bulunmak, çocuk yetiştirmek olarak bakan Perihan, değerleri hiçe sayılınca bu evliliği sürdüremeyeceğini anlar. Çünkü evlilik, iki insanın birbirlerine yaş, eğitim, dünya görüşü gibi yönlerden tam olarak uyumu demektir. Rıza, ona her türlü kolaylığı sağlasa da, yaşamında mutlu değildir. “Evlendiği erkek ile