• Sonuç bulunamadı

9. Yaşantı Odaklı Yabancı Dil Eğitimi Programında Yöntem

9.1. Yaşantı Odaklı Yabancı Dil Edinimi Programının Tarihi

Günümüz eğitimi, hedefler, yöntemler ve sosyal getiriler açısından çok zengin olmasına rağmen hayatın kendisini çok fazla hesapa katmamaktadır. Devlet tarafından kontrol edilen çoğu eğitim sisteminde endişe edilen tek konu programın nasıl doldurulacağıdır. Bu tarz bir eğitim bireyleri sosyal hayata yabancılaştırmaktadır ve insanı hayatın dışında bırakarak gerçek dünyaya hazırlamaya çalışmaktadır (Korkmaz, 2012 s.130). Oysa eğitim sorunlarını çözümleyemeyen ülkeler hayatın diğer alanlarında da başarıyı yakalayamamaktadır (Bender, 2005 ss.13-19).

Dil öğretimindeki sorunları gidermek için en yaygın çözüm yeni bir yaklaşımı ya da yöntemi benimsemektir (Richards ve Rodgers, 2001 s.244). Bundan 40 sene önce Olsen ve Clark geleneksel ve akademik programlarla usulen verilen eğitime destek amacıyla getirdikleri Yaşam Merkezli Program önerisi ile bu programı kullanan okulların, çocukların ilgi alanlarını ve ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik konuları ele aldığını ifade etmişlerdir. Geleneksel programlarda neredeyse hiçbir yerde çocukların kendi yaşantılarındaki rolleri, ilgileri ve endişelerinin programın merkezini oluşturmadığını ve hatta küçük grup ve bireysel aktivitelerde bile seçenek alanı ya da tartışma konusu olarak yer almadıklarını vurgulamışlardır. Çoğu okulda çocukların içsel sınıf motivasyonunun sağlanamaması; hatta not ya da başarı takıntısı olan anne-babaların ve çocukların bu tavırlarıyla geleneksel ve sıkıcı yöntemlere destek vermesi, çocuklarının var olan potansiyellerini sıfırlamada okullarla hiç düşünmeden yaptıkları işbirliği yaşam merkezli bir yaklaşıma ihtiyaç duyulmasına sebep olmuştur. Programın felsefesi birey olarak insanlar, toplumlar, bölgeler, uluslar ve üzerinde yaşanılan gezegen için önemli olan gerçek ve hayati kaygıları keşfetmek için çabanın sarfedilmesi gerektiğine olan inanç olmuştur. Keşfedilen bu kaygılar doğrultusunda amaç işlevsel progamlar geliştirmek ve çağın yasal eğitim haklarını savunup bireylerin eğitim ihtiyaçlarını karşılamak

70

olmuştur. Sadece ve sadece bu durumda hâlihazırdaki eğitim sorununun üstesinden gelmeye başlayabildikleri düşüncesiyle yaşam merkezli program önerisinde bulunmuşlardır. Fakat yaşam merkezli programın farkında olan okulların gerçek yaşam merkezli bir programı deneme cesaretini gösterip gösteremeyeceği merak konusu olmuştur, çünkü böyle bir programı uygulamak onlar için oldukça güçtür. Amaç programda yaşamla alakalı birkaç ders ya da konu işlemek değildir. Yaşam merkezli programı uygulamak tüm alışılagelmiş akademik çalışmalarda izlenilen geleneksel yapılardan kurtulmaktır. Geleneksel programların yerine sistematik olarak düzenlenmiş, öğrenci-merkezli sınıfları ve ilgi merkezli konuları benimsemektir. Bu yaklaşımla verilen eğitimin amacı bireylerin ve toplumların geçmiş deneyimlerini de dikkate alarak onları doğrudan doğruya günümüzdeki ve gelecekteki karşılaşılabilecek durumlara hazırlamaktır. Bireylerin ve toplumların yaşamlarında sürekli var olan kaygılar insanların zaman, enerji ve gücünün çoğunu harcadığı ana faaliyet alanlarıdır. Bunların başında aile, cinsiyet rolleri, iş, vatandaşlık görevi ve kendini gerçekleştirme gelir. Bu yaşamsal kaygılar: yiyecek ve barınma temini, yaşamı ve hayatı güvence altına alma, fikir ve duyguları aktarma, diğer insanlara uyum sağlama, cinsiyet rollerine göre davranma, aile yaşantısını zenginleştirme, çocukları eğitme, eğitim temini, vatandaşlık bilinci, çevrenin ve doğal kaynakların korunması, boş zamanın değerlendirilmesi, estetik duyguları geliştirme, geçmiş kültürel değerlere sahip çıkma, dini ihtiyaçları karşılama, öz benliğini keşfetme ve yakışanı bulmadır. Kısaca belirtmek gerekirse yaşam sorunlarıyla mücadele etmedeki yöntemler, zaman, yer ve kültür bakımından farklılık gösterse de temel yaşam kaygıları aynıdır. Bahsedilen tüm bu kaygılar evrenseldir (Olsen ve Clark, 1975 ss.35-41).

Yaşam merkezli yaklaşımda okulda öğretilmesi gereken konuların gerçek yaşamla ilişkilendirildiğinde eğitimin insanlar için daha gerçekçi ve anlamlı olacağına inanılır. Hatta bu tarz bir programın duygusal anlamda insanların kendilerini daha sorumluluk sahibi hissetmesine yardımcı olacağı düşünülmektedir. Böyle bir yaklaşımla hazırlanan bir programın zekâ ve sosyal becerilerinin gelişmesine ve toplum bilincinin oluşmasına destek vereceği düşünülmüştür. Gelecekteki eğitim sistemi bugünkü ile çok az benzerlik gösterecektir, çünkü yaşam merkezli yaklaşımla hazırlanan programla, öğretmenin rolüne ve statüsüne ve öğretmenlerin mesleğe hazırlanırken aldıkları eğitimin sürecine tamamen farklı bir yaklaşım söz konusu olacaktır. Okullar için hayati olan şeylerden birisi de belirli ve kalıcı geleneksel moddan çıkıp değerlerin ön planda olduğu keşfetmeye yönelik bir programa yönelmektir. Sınıfta olanlar, öğretilenler dışarıda işe yaramalıdır. Bu yaklaşımla uygulanan program ile okul

71

kavramı değişecek eğitimin kalbi olan sınıf kavramı yerini başka şeylere bırakacaktır. Daha iyi bir yaşam için eğitim temel amaçtır. Eğitim mesleği çocuğu bulunduğu yerden alıp olması gereken yere götürmelidir inancı doğrudur fakat yararsızdır. “Daha iyi bir yaşam için eğitim” tanımlaması, araştırılması ve her yaştan ya da ekonomik yapıdan insanın başkalarına empati kurmasını gerektiren bir söylemdir. Yani politik meseleleri objektif olarak analiz edebilme, akıllı alışverişler yapabilme, yaratıcı bir şekilde çocukların korkularıyla başa çıkabilme, gerektiğinde ilkyardım becerilerini uygulayabilme, ikna edici iş başvuruları yapabilme ya da hazırlayabilme, güvenli bir şekilde araba kullanabilme gibi beceri gerektiren binlerce önemli iştir. Genel eğitimin programı elbette yapılandırılmış olmalıdır. Bununla birlikte, program akademik konu alanları yerine insanların temel yaşamsal kaygıları çerçevesinde düzenlenmelidir. Yenilikçi eğitimciler anlamlılığın bireysel tanımla mümkün olduğunu iddia ederler. Biricik bireyin ilgi alanlarının, kültürüne has çeşitli bakış açıları ile ilişkilerinin göz önünde bulundurulması gerektiğini ve bu yüzden de her öğrenci için ortak bir program içeriği ile eğitilme uygulamasının güçlüğünden bahsetmektedirler. Bugünün eğitimi inanılması ve benimsenmesi gereken yaşama dair anlamlı olan değerleri eğitime dâhil etmelidir. Asya kültürüne göre bunun yapılmadığı eğitimlerde ne kadar ekonomik anlamda başarılı olunursa olunsun yaşamın tatmin edici olmadığına inanılmaktadır. İnsanlar yaşamlarında anlamı ararlar. Kendilerine Ben kimim? Neden ben, benim? Gerçekte hayat ne için var? gibi sorular sorarlar. Amerikan kültüründe ve eğitiminde, var oluşun temelleriyle ya da bunu bulmaya yönelik sorularla pek ilgilenilmez. Yine de bu sorular aslında eğitim ve yaşamın gerçek ilişkisiyle ilgili temel problemdir. Böyle bir yaklaşımla geçmişteki öğrenilenler ve yaşanılanlardan faydalanarak şu andaki ve gelecekteki programları oluşturmak, önce topluma sonrasında da tüm evrene fayda sağlayacaktır (Olsen ve Clark, 1975 ss.35-41).