• Sonuç bulunamadı

Varlık Vergisi'nin Kaldırılması ve Sonuçları

3.4. Varlık Vergisi ve Uygulaması

3.4.4. Varlık Vergisi'nin Kaldırılması ve Sonuçları

Varlık Vergisi 15 Mart 1944 tarihinde ödemeyenlerin borçları silinmek suretiyle yürürlükten kaldırılmıştır. Vergi, tasfiye edildikten sonra yankıları son bulmamış;

verginin ticareti azınlıkların elinden alıp Müslüman Türklere vermek için çıkarıldığı, uygulamada azınlıklara haksızlık yapıldığı iddialarıyla özellikle çok partili döneme geçildikten sonra belli dönemlerde gündeme getirilmiştir (Baş, 2006: VI). Varlık Vergisinin hedefler doğrultusunda ne kadar muvaffak olduğu incelendiğinde, 16 aylık uygulama boyunca, 1942 yılının sonlarında piyasada bulunan paranın %43'üne denk gelen miktarın vergilendirildiği görülmektedir. Bu durum, 1943 yılında toplam eşya fiyatlarında ve geçinme indekslerinde görece olumlu bir etki yaratmış ve emisyon artış hızını düşürmüştür (Akar, 1992: 80). Varlık Vergisi uygulamasından sonra beyana dayanan Kazanç Vergisi 1942 yılında 51 milyon iken, 1944 yılında 186 milyon liraya yükselmiş, dolayısıyla devletin gelirleri artmıştır (Kafaoğlu, 2005: 63). Bu verginin savaşın finansmanına katkısı ise, 1942 yılı harcamalarının %30'unu karşılaması bakımından önemli olmuştur. Bu verginin önemi ve bu kadar tartışma konusu olmasının sebebi, savaşın finansmanına katkısından ziyade, hedeflenilen toplumsal sonuçlardan kaynaklanmıştır (Tekeli ve İlkin, 2016: 39).

Ahmad'a göre, Alman ordusunun Şubat 1943 tarihinde Stalingrad'da teslim olması üzerine Türkiye'de azınlıklar üzerindeki baskı azalmıştır. Bu gelişme ışığında, Mart 1943 tarihinde bir Türk Yahudisi olan Avram Galante Meclis'e girmiş, Alman yanlısı gazeteci Yunus Nadi Abalıoğlu Cumhuriyet gazetesi başyazarlığından çekilmiştir. Bu gelişmeler, İnönü'nün Almanya'ya karşı takındığı iyi niyetli tarafsızlıktan vazgeçerek, Müttefik Devletler'e doğru kaydığının belirtisidir. Eylül 1943 tarihinde Varlık Vergisi sebebiyle Doğu Anadolu'daki çalışma kampına gönderilenler affedilmiş ve Mart 1944'te bu vergi kaldırılmıştır (Ahmad, 2008b: 121). 4-7 Aralık 1943 tarihlerinde düzenlenen İnönü, Churchill ve Roosevelt'in katıldığı Kahire Konferansı'nda Türkiye, Müttefikler yanında savaşa katılacağını belirtmiştir. Dolayısıyla, demokratik ülkelerin safını seçen Türkiye Varlık Vergisi uygulamasının hoş karşılanmayacağının farkındadır (Bali, 2017: 474-475).

Cumhuriyet dönemi boyunca eski başkent istenmeyen kolonyal bağlar ve komprador burjuvazi ile bir tutulurken, Ankara milli kalkınmanın özü sayılır olmuştur. Bu ideolojik çerçeve içinde, ticaret sermayesinin kolonyal İstanbul’u ile milli sanayinin Ankarası'nı karşı karşıya getirmek zor olmamıştır. Kimi sosyal bilimcilere göre, Rum, Yahudi ve dönme müteşebbisler, siyasetteki liberal görüşleri, İttihat ve Terakki kadrolarıyla yakınlıkları ve sanayideki ustalıkları sebebiyle, önce muhafazakȃrların sonra da II. Dünya Savaşı sırasında ise ırkçıların hiddetine hedef olmuşlardır. Toplanan verginin %65’ini gayrimüslimler ve yabancılar ödemiştir (Keyder, 2015: 144). Çalışma

mükellefiyeti gibi dönemin "toplama kamplarını" çağrıştıran uygulamalarla birlikte, ekonomik alandaki etkileri azaltılarak çoğunun mal varlığına el koyulmuş ve piyasadan çekilmek zorunda bırakılmışlardır. Gayrimüslim girişimciler, Türkiye'deki yeni yatırım fırsatlarına karşı çekingen davranmışlar, özellikle İstanbul'daki Rum vatandaşların çoğu uygulama sonrasında göç etmişlerdir (Akar, 1992: 91, 93, 100).

1942 yılının vergileri, ücretli ve maaşlı kesimden toplanan kazanç vergisi de dahil olmak üzere, büyük ölçüde kentli ve köylü çalışan kesim tarafından verilmiştir (Boratav, 2006: 333). Dolayısıyla, bu yorumlar yapılırken, verginin tahsil edildiği dönemde Türkiye'de en varlıklı grubun gayrimüslimler olduğu dikkate alınmalıdır. Savaş ortamında ihtikȃr ve vurgun yapıp zenginleşen grubun gayrimüslimler olduğu gözlemlenmiştir (İnci, 2012: 288). 1951 yılında İstanbul'da Hesap Uzman Yardımcısı olan Kafaoğlu'na göre, Varlık Vergisi sonrasında da azınlıklar İstanbul ekonomisindeki hȃkimiyetini sürdürmektedir. Daha sonrasında İsrail Devleti'nin kuruluşuyla Yahudiler, 6-7 Eylül olaylarıyla Rumlar ve azınlıklara muvazaalı işlemlerde kolaylık sağlayan Selanik Bankası ve iki İtalyan Bankası'nın ülkeden ayrılmasıyla diğerleri ülkeden göç etmeyi tercih etmişlerdir (Kafaoğlu, 2005: 66). Nitekim Dokuyan'a göre, 1950 yılında Yahudi nüfusundaki azalmanın sebebi, daha çok 1948 yılında İsrail Devleti'nin kurulmasıyla bu ülkeye yapılan göçlerle ilişkilidir (Dokuyan, 2014: 48-49).

Kafaoğlu'nun tespitlerine katılmayan Bali'ye göre, Varlık Vergisi'ni ödeyebilmek için eşyalarını ve gayrimenkullerini satmak zorunda kalan azınlıkların müşterileri Türk olmuştur. Çok düşük fiyatlarla gayrimenkullere ve sanayi tesislerine Türkler sahip olmuş, dolayısıyla ticarete sahip olan sosyo-kültürel yapı bir miktar değişime uğramıştır (Bali, 2017: 451). Varlık Vergisi, Ankara hükümetine ve devletçi burjuvaziye sağladığı kısa dönemli kazançlara ve şansı yaver gitmeyen İstanbullu tüccar ve sanayicilerin mülklerini devralan Müslüman işadamlarına sunduğu kazanç imkȃnlarına rağmen, savaş sonrasında iş hayatındaki güveni ciddi biçimde zedelemiştir. Sanayiciler, savaş atmosferi içinde bürokrasinin kapitalist birikimin en temel şartlarının ihlaline karşı çıkmamış, ama olağanüstü koşullar kalktığında ilk fırsatta rahatsızlıklarını dile getirmişlerdir (Keyder, 2015: 145).

Türkiye'nin ekonomi siyasetinde devletçiliğin fazla vurgulanmasına rağmen, özel sektör de büyük kazanımlar sağlamıştır. Çünkü devlet, sadece özel sermayenin büyük yatırımlar gerektirdiği için gerçekleştiremeyeceği ya da girişimi yeterince kȃrlı olmadığı için girmek istemeyeceği alanlarda palazlanmıştır. II. Dünya Savaşı esnasında, hızlı bir büyüme sergileyen özel sektörün devlet himayesine katlanması zamanla zor

hale gelmiştir. Özellikle, 1940 Ulusal Savunma Yasası ve 1942 Varlık Vergisi, bu dönemde alınan önlemlerin burjuvazinin güçlenmesine yönelik olduğunu düşündürse de, özel sektöre devletin ne kadar keyfi ve beklenmedik bir biçimde hareket edebileceğini göstermiştir. Özel sektörün kendini güvende hissetmesini sağlayabilmek ve devleti sorumlu hale getirebilmek için II. Savaşı'nın sona ermesi beklenilmiştir (Ahmad, 2008a: 124).

Varlık Vergisi uygulaması ile birlikte, devletin ekonomiye müdahalesini asgariye indirecek serbest piyasa ekonomisi modeli revaç bulmaya başlamış ve devletçi ekonomi politikaları gözden düşmüştür. Her ne kadar Varlık Vergisi uygulamasından kȃrlı çıkmış olsalar da Müslüman-Türk burjuvazisi, ileride olması muhtemel bir devlet müdahalesine karşı kendisini güvencede hissedeceği liberal ekonomi politikalarından yana tavır koymuştur. Bütün bu etkenler, Cumhuriyeti kuran ve yöneten kadroların siyasal iktidarı kaybetmelerinde büyük bir rol oynamıştır. Dolayısıyla, Varlık Vergisi yalnızca uygulandığı dönemin aktüalitesi içinde yol açtığı sonuçlarla değil, sonraki dönemlere yansıyan etkileriyle de Türkiye’nin ekonomik ve siyasal yaşamına ciddi tesirlerde bulunmuştur (Kızılkaya, 2016: 95). Varlık Vergisiyle birlikte Türk Vergi Sistemi'ndeki aksaklıklar daha net ortaya çıkmış, II. Dünya Savaşı sonrası süreçte bu aksaklıkları gidermek amacıyla mali sistemde reform hareketine gidilmiştir (Coşar, 2003: 25).