• Sonuç bulunamadı

2.2. Faşizan Söylem

2.2.1. İdeoloji ve Söylem

"Bir grup üyelerinin köklü inançları" olarak tanımlanan ideolojiler, bir toplumsal grubun veya hareketin paylaştığı toplumsal, siyasal, kültürel fikir, inanç ve tutumların sistematik halidir (van Dijk, 2003: 16). Van Dijk'a göre, aynı ideolojiye sahip grubun üyeleri, dünyaya ilişkin belirli inançların temeli olan, onlara yol gösteren ve kendi toplumsal pratiklerini gözlemleyen birtakım genel fikirleri paylaşmaktadır. İdeolojiler, bir grubun kimliği, toplumdaki yeri, ilgileri ve amaçları, diğer gruplarla olan ilişkileri, yeniden üretimleri ve doğal ortamları gibi karakteristik özellikleriyle ilişkili toplumsal inançlardan oluşmaktadır. Bu durum, ideolojilerin, grupların toplumsal olarak paylaşılan temel inançları şeklinde tanımlanmasına yol açmaktadır (van Dijk, 2003: 15- 21).

Bir ideoloji kuramı için temel toplumsal sorun insanların neden öncelikle ideolojileri geliştirdikleridir. Bilişsel olarak, ideolojiler toplumsal temsilleri yapılandırdıkları için geliştirilebilmekte, gruplar düzeyinde ise, insanların aynı ideolojiyi paylaşmak da dahil, çeşitli boyutlarda kimlik belirlenimine dayanan grupları oluşturabilme amacına hizmet etmektedir. İdeolojiler, toplumsal pratikleri dolaylı bir şekilde genelde ve söylemi ise özelde denetlemektedir. İdeolojilerin açık toplumsal işlevi ise, ortak eyleme, hem iç grup üyelerinin işbirliğine ve etkileşimine hem de dış grup üyeleriyle etkileşime olanak vermeleri ya da kolaylaştırmalarıdır. Bunlar ideolojilerin toplumsal mikro-düzey işlevleridir. Tanımın makro düzeyinde, ideolojiler en yaygın şekilde iktidar ve egemenlik gibi grup ilişkileri açısından tanımlanmaktadır.

7Beyaz propaganda, kaynağı belli olan ve açık bir biçimde yapılan propagandadır (Aydoğmuş, 2019: 15).

8 Gri propaganda, ana malzemesi söylentiler olan, kaynağı belli olmayan ve doğruluğu kanıtlanamayan

propagandadır. Kara propaganda da ise, hilenin, entrikanın, yalanın, iftiranın ve sahte delilin serbest olduğu ve kaynağı belli olan propaganda çeşididir (Aydoğmuş, 2019: 15).

İdeolojiler çoğunlukla egemenliğin geleneksel olarak, yani yöneten sınıf ya da çeşitli seçkin gruplar ya da örgütler tarafından, meşrulaştırılması bakımından ifade edilmektedir. Bu nedenle, eğer iktidar burada bir grubun başka bir grup (üyelerinin eylemleri) üzerindeki denetimi açısından görülürse, ideolojilerin bu tür bir denetimin zihinsel boyutu olarak işlev gördüğü söylenebilmektedir. Kısacası, ideolojiler egemen grup üyelerinin pratiklerinin temeli olarak ayrımcılığı da kapsamaktadır (van Dijk, 2003: 48).

İdeolojilerden etkilenen son derece önemli toplumsal pratiklerden biri sırasıyla ideolojilerin nasıl edinildiği, öğrenildiği ve değiştirildiğini biçimlendiren, dil kullanımı ve söylemdir. Söylemin çoğu, özellikle de grupların üyeleri olarak bakıldığında, ideolojik temelli görüşlerimizi ifade etmekte ve ideolojik fikirlerin çoğunu kişiler, ebeveynlerinden ve akranlarından başlayarak, diğer grup üyelerini dinleyerek ve okuyarak edinmektedir. Kişiler, ideolojileri bir yığın konuşma ve metin biçimleri arasından televizyon izleyerek, okulda okutulan kitaplardan, reklamlardan, gazetelerden, romanlardan ya da çevresindekilerle yapılan günlük konuşmalardan öğrenmektedir. Öğreti kitapçığı, parti toplantıları, telkin ve politik propaganda gibi bazı söylem türleri aslında ideolojileri grup üyelerine ve yeni katılanlara 'öğretme' gibi belirgin bir amaç gütmektedir (van Dijk, 2003: 18).

İdeolojilerin grup çıkarlarıyla, yani, grubun iktidarını ve bu çıkarların dayandığı kaynakları (güç, anamal, gelir, aynı zamanda bilgi, eğitim ve ün ) arttıran (ya da koruyan) ve grubu her şekilde destekleyen bir dizi düzenlemeler, süreçler, etkinlikler, kurallar, yasalar ve kaynaklarla ilgili olması aynı zamanda bu anlamdadır. Böylece, ideolojiler bir grubun diğer gruplar üzerinde birtakım avantajları "hak ettiği" ilkelerin oluşturulması yönünde hazırlıklı olmalarını sağlamaktadır. Örneğin, göç hareketlerine karşı çıkana, çoğunlukla "buraya" önce gelenin "biz" olduğu ve bu sebepten dolayı vatandaşlık, konut ya da iş gibi kıt kaynaklar üzerindeki önceliğin "bize" ait olması gerektiği şeklinde meşrulaştırılacaktır (van Dijk, 2003: 48-49).

Var olan egemen söylemin bir ürünü olarak haber, egemen ideolojinin "biz"lik tanımı üzerinden, "öteki"leştirdiği grupları belirleyerek, toplumdaki ötekilere karşı önyargıları ve nefret suçlarını beslemektedir. Milliyetçiliği ve ırkçılığı yeniden üreten medya, özellikle kriz ve çatışma dönemlerinde nefreti ötekilere yönlendirmekte, linç atmosferi yaratmaktadır; dolayısıyla bu atmosfer meşru ve doğal olarak kabul edilmekte ve içselleştirilmektedir (İnceoğlu ve Sözeri, 2012: 22).

Politika, medya veya bilim belli bir güç kaynağı olarak ortaya çıkmakta ve bu sebeple politikacılar, medya çalışanları ve bilim adamları mesleklerinden dolayı kendilerine özgü bir söylemsel güce sahip olmaktadırlar. Profesörler akademik söylemleri, hukukçular hukuki söylemleri, öğretmenler eğitimle ilgili söylemleri, gazeteciler medya ile ilgili söylemleri, politikacılar politik söylemleri, işadamları ekonomik söylemleri kontrol edebilme gücüne sahiptirler. Söylemler üzerinde daha çok etkili olabilen güçler, doğal olarak daha güçlü olacağından, eleştirel söylem çözümlemesinin amaçları arasında en önemlilerinden biri bu kuvvet ilişkilerini ortaya çıkarmaktır (Devran, 2010: 27-28).

Söylemin kontrolü bakımından iki öğe çok önemlidir: birincisi söylemin ifade edildiği bağlam, diğeri ise metin ve konuşmadır. Her birey her ortamda söylemde bulunamaz ve söylemler üzerinde etkili olamaz. Örneğin, bir yönetim kurulu toplantısında sekreterin görevi not tutmaktır, söylemlere müdahale etmek değildir. Dolayısıyla, sekreter bu tür bir toplantıda söylemde bulunamamaktadır. TBMM’deki söylemler üzerinde etkili olabilmek için milletvekili, mahkemedeki söylem üzerinde etkili olabilmek için de hȃkim olmak gerekir. Medyanın söylemleri üzerinde etkili olabilmek için de medya mensubu, gazeteci olmak gerekir. Eleştirel söylem çözümlemesi, bu bağlamda egemen grupların çıkarına olan bağlamsal kontrol grupları üzerine odaklanmaktadır (Devran, 2010: 28).

Konuşmanın veya metnin kontrolünde ise, güçlü olan grubun üyelerinin olası söylem türlerini veya konuşma eylemlerini belirleyebilmektedir. İletişimde veya söylemde konuları kimin kontrol ettiği veya değiştirdiği önemlidir. Sözgelimi, gazetelerde editörler hangi konuların haber yapılacağını, profesörler sınıfta hangi konuların tartışılacağını belirlemektedir. Daha az güce sahip olan kişi veya gruplar; bağlam, konuşma ve konular üzerinde etkili olamamaktadır. Bu nedenle güçlü gruplar bu güçlerini istismar ederek söylemleri kontrol etmekte, söylemin konusunu değiştirmektedirler (Devran, 2010: 28).

Öte yandan bireylerin zihinleri, eylemlerini kontrol etmektedir. Eğer karşıdakinin zihni, bilgisi ve kanaatleri etkilenebilirse, onun eylemleri de etki ve kontrol altına alınabildiği söylenebilmektedir. Ayrıca bireylerin zihinleri metin veya bireyler tarafından etkilenebiliyorsa, o zaman söylemin dolaylı olarak da olsa insanların eylemlerini kontrol ettiği iddia edilebilmektedir. Bu nedenle ikna ve manipülasyon günümüzün önemli konularından biri haline gelmiştir. Bu noktada eleştirel söylem çözümlemesi, bu tür bir gücün nasıl istismar edilerek hȃkimiyet kurulduğu üzerinde

durmakta ve söylemler üzerinde kontrol kurularak, bireylerin inançlarının ve eylemlerinin egemen çıkar grupları lehine nasıl çevrildiği konusuna odaklanmaktadır (Devran, 2010: 29).

Söylemsel ve zihinsel kontrol, hegemonya ve hȃkimiyet kazanmanın en temel yollarından biridir. Dinleyiciler, aldıkları mesajlar eğer kendi inanç ve deneyimlerine ters düşmüyorsa; kendilerine akademisyenler, uzmanlar, profesyoneller veya güvenilir medya kuruluşları gibi otoriter ve itibar edilir kaynaklar tarafından ifade edilen söylem aracılığıyla iletilen inançları kabul etme eğilimi göstermektedir. Bu durumda mesajı alanların söylemde bulunanları güçlü, muktedir ve otoriter olarak algılamaları gerekmektedir. Kimi durumlarda söylemde bulunan kişi veya bireyler söyleme karşı durmak için gerekli bilgi, belge, kanaat veya inanca sahip olmayabilir. Çünkü çoğu zaman bireylerin medyadan veya kamusal kaynaklar dışından bilgi alabilecek bir seçenekleri bulunamayabilmektedir (Devran, 2010: 29).

2.2.2. Faşizan Söylem ve Faşizan Söylemin Gündelik Hayatta Üretilmesi