• Sonuç bulunamadı

1.4. Araştırmanın Sınırlılıkları

2.1.6 Faşizmin Doğuşu ve Gelişimi

2.1.6.3. Az-Gelişmiş Ülke Faşizmi Deneyimleri

Faşistler, sadece iktisadi olarak Almanya ve İtalya gibi gelişmiş ülkelerde veya merkezin, doğunun ve güneyin Büyük Güçleri'nde ortaya çıkmamıştır. Macaristan ve Romanya gibi ekonomik olarak az gelişmiş olan ülkelerde de faşist hareketler görülmektedir. Faşizmin, gelişmiş ya da geri kalmış bir ekonomi ışığında yorumlanmaya izin verecek genişlikte bir çekiciliği bulunmaktadır. Bunu açıklamak için, farklı ülkelerdeki vakalar arasındaki ortaklıkların incelenmesi gerekmekte; bu

inceleme yapıldığında ise, kalkınmışlık düzeyinin ortak bir özellik olmadığı anlaşılmaktadır (Mann, 2015a: 46-47).

Avrupa'da Hitler'in başarıları öncelikle Avusturya'da takdir edilerek iki savaş arası dönemde hem kitlesel desteğe sahip hem de iktidarı ele geçirip ülkeyi yönetmeye muktedir iki faşist hareketin ortaya çıkmasını sağlamıştır (Mann, 2015a: 293-294). Avusturya faşizmi, savaşlar arası dönem seçimlerinde ulusal oyların yaklaşık yüzde 40'ını alarak, tüm seçilmiş hükümetlerin başını çeken muhafazakȃr Hıristiyan Sosyal Parti'den ve I. Dünya Savaşı sonrasında kurulan paramiliterlerden ortaya çıkıp, sonrasında 1920'nin sonları ve 1930'ların başlarının sağcı Heimwehr (iç güvenlik) paramiliterleri şeklinde güçlenmiştir (Mann, 2015a: 295).

Avusturya faşizmi, Alman ve İtalyan faşizminin çalkantılı, şiddetperver kitle paramilitarizm niteliğinden ziyade, Franco ve Salazar yönetimleri gibi, faşizmin otoriter, korporatist, gelenekçi, Katolik damarından etkilenmiştir. Güçlü bir "düşman" algısına sahip olan Avusturya faşizmi, otoriter bir devletin kurulması için Marksizm ve burjuva demokrasisine karşı savaşmak ve "volkisch" temelinde birleşmek ve damarlarındaki kanı son damlasına kadar emen uluslararası "Yahudi ayaktakımının" icabına bakmak için tüm Alman "volkunu" birleştirmeyi amaçlayan "ari" milliyetçiliği ifade etmektedir (Mann, 2015a: 296-297). Edmonson (1978: 38-39, 59), bu hareketin ön saflarında uzman ve yedek subayların, unvanları alınmış aristokratların, beyaz yakalı işçilerin ve "hayal kırıklığı yaşayan gençlerin" olduğunu, geri kalan kesimin ise muhtemelen köylü ve alt orta sınıflardan oluştuğunu belirtmektedir.

Birçok tarihçi, "faşist" teriminin uygulanabileceği, "Lejyoner Hareket (Legionary Movement)" adıyla Romanya'da yalnızca bir hareket ve bir parti olduğu konusunda hemfikirdir. Temsilci kuruluşu, hiyerarşik olarak yapılandırılmış bir yuvalar ağı olarak, çeşitli isimler altında işlev görmüş, bu ağlardan en çok bilineni ise "Başmelek Mikail Lejyonu"dur. Bu ağ 1927 yılında kurulmuş ve 1935 yılında "Hepsi Vatan İçin (All for the Fatherland)" ismiyle bir siyasi partiye evrilmiştir. İdeolojik olarak antisemitizmden etkilenen bu hareket, karizmatik bir lider olan "Kaptan" lakaplı Corneliu Zelea Codreanu etrafında toplanmıştır (Madroane, 2013: 261). Rumen partisi 1937'de, hükümetin tacizlerine ve sonuçları ayarlamasına rağmen, resmi olarak oyların yüzde 16'sını almıştır (Mann, 2015a: 334).

Macar faşizmi, ayrılıkları gelişimlerini engelleyen muhtelif küçük parti ve gruplardan oluşmaktadır. 1930'ların sonlarında Oklu Haç bunların çoğunu Ferenc Szalasi önderliğinde birleştirmeyi başardıysa da küçük bağımsız "Nasyonal Sosyalist"

gruplar savaş dönemine kadar hayatta kalmıştır. Oklu Haç koalisyonu, 1939'daki oldukça adil Macar seçimlerinde oyların yüzde 25'ini gerçekten de alırken, diğer partiler "radikal sağcıların" birleşik oylarıyla yüzde 50'yi bulmuştur. Mann, o dönemde Macaristan'da, sadece 26 yaş üstü Macar erkeklerin ve 32 yaş üstü kadınların oy kullanabildiği ve gençlerin daha faşist oldukları düşünüldüğünde, bu yüzdelerin halk desteğini olduğundan düşük gösterdiğini ifade etmektedir. Ayrıca, Mann, Macar faşizminin dışlanmış seçkinlerin başını çektiği bastırılmış kitlelerin bir halk hareketi olduğunu düşünmektedir (Mann, 2015a: 334-337).

Bu ülkelerdeki otoriterler; reaksiyoner, korporatist ve faşist üyeleri topyekün bir tahakküm için mücadele eden fevri bir aile olarak iki dünya savaşı arası boyunca etkinliklerini sürdürmüşlerdir. Bu ülkelerin ayrıca ekonomileri az gelişmiştir ve eski rejimleri hayatta uzun süre kalabilmeyi başarabilmiştir (Mann, 2015a: 333). Rumen ve Macar faşistler, burjuvadan çok proleter geçmişlere sahiptir ve daha az üst sınıf desteğine sahip olabilmişlerdir. Dolayısıyla, faşistler sermaye ve emek arasındaki örgütlü mücadelenin ön saflarında bulunmayan işkollarından gelme eğilimindedir (Mann, 2015a: 48). Faşist hareketler, en çok orta sınıfın küçük ve tecrit edilmiş olduğu az gelişmiş Avrupa ülkelerindeki alt sınıfları siyasete sokmayı başarmışlardır. Doğu Avrupa'daki Macar faşist hareket içindeki Demir Muhafızlar ve Batı'da İspanya'daki faşist hareketler bu duruma örnektir (Mosse, 2015a: 133-134).

Romanya ile Macaristan'da görülen faşist hareketlerin gelişimi birbirinden üç açıdan farklılaşmaktadır. Öncelikle, Macaristan, Avusturya ile birlikte, I. Dünya Savaşı'nın en büyük kaybedenidir; topraklarının %68'ini ve nüfusunun %59'unu kaybetmiştir. Bu toprakların ve nüfusun sahibi olan Romanya açıkça en büyük kazanan taraftır. İkincisi, kırsal sınıf yapıları büyük farklılık göstermektedir; Macar "eşraf" sınıfı, I. Dünya Savaşı'ndan sonra siyasi iktidarını korumuş ve bu yüzden toprak reformu çok sınırlı kalmıştır. Oysa Romanya'da birkaç büyük arazi bulunmakta ve bunların sayısı da savaş sonrasındaki aslen etnik azınlıklara karşı gerçekleştirilen toprak reformları ile daha da azalmıştır. Macaristan güçlü bir toprak sahibi sınıfa, Romanya potansiyel olarak güçlü bir küçük köylü sınıfına sahiptir. Üçüncüsü, Macaristan o zamana değin, muhtemelen bir savaş öncesi "altın çağ" yaşamış olan Yahudilere karşı en hoşgörülü ülkeyken, Romanya Avrupa'daki en antisemitist ülkedir; 1918'de Yahudi vatandaşlığını kabul etmeyen tek ülke Romanya'dır (Mann, 2015a: 335).

İspanya'da 1936 yılından kurulan General Francisco Franco'nun diktatörlüğü kimi sosyal bilimciler tarafından faşist olarak nitelendirilmektedir (Passmore, 2002: 77).

İtalya ve Almanya'da parti devleti ele geçirirken, İspanya'da devleti ele geçiren generaller, partiyi de ele geçirerek rejimin otoriter bir yapılanmaya girmesini sağlamıştır (Weber, 1964: 121). Bu durum paramiliter yapılanmanın güçlü olduğu büyük bir faşist hareket yaratmıştır (Mann, 2015b: 343). Franco'nun İspanyası'nda kilise çok önemli bir güce sahiptir (Laqueur, 1996: 44). Mann'a göre, Franco'yu güçlü olan kilise, ordu ve "eski" mülkiyet sahibi sınıflar desteklemiştir. Onun rejimi ise büyük oranda otoriter sağ hareketlerin ani yükselişi kapsamında değerlendirilmektedir (Mann, 2015b: 343).