• Sonuç bulunamadı

Ulaşım Araçları 1.Gemi: 1.Gemi:

BÖLÜM 1: ARAP YARIMADASI VE AFRİKA’NIN DOĞU SAHİLLERİ SAHİLLERİ

1.8.13. Ulaşım Araçları 1.Gemi: 1.Gemi:

Gemi ulaşım aracı olarak kullanılmaktadır. (s.69) 1.8.13.2.At

Atrablus’ta atın ulaşım aracı olarak kullanıldığından bahsedilmektedir. (s.72) 1.9.Hama

1.9.1.Adlar

1.9.1.1.Kişi Adları Ammâr b. Yâsir. (s.74)

Nûreddîn Ebu’l-Hasan Ali b. Musa b. Saîd Ansî. (s.74) Ebu’l-Alâ Maarrî. (s.75)

Nu’mân b. Beşîr Ensârî. (s.75) Ömer b. Abdülazîz. (s.75) 1.9.1.2.Yer Adları

Hama: Şam bölgesinin (Suriye-Lübnan-Filistin) en bakımlı şehirlerinden biridir. (s.74) Sermîn: Suriye bölgesinde, bahçeleri çok olan bir şehirdir. (s.76)

55 1.9.2.Halk Edebiyatı

1.9.2.1.Şiir

Gırnatalı gezgin şair Nûreddîn Ebu’l-Hasan Ali b. Musa b. Saîd Ansî, Hama şehri hakkında on beş dizeden oluşan bir şiir yazmıştır. (s.74)

Başka bir şair de Hama’nın sudolapları hakkında tevriye yoluyla beş dizelik bir şiir yazmıştır. (s.75)

Yakın dönem şairlerinden biri de tevriyeli bir dörtlük yazmıştır. (s.75) 1.9.3.İnanışlar

Sermîn’de bulunan büyük câmiin dokuz kubbesi vardır. Aşağılık mezheplerine uyarak kubbeleri dahi on yapmamışlardır. Çünkü onlar cennetle müjdelenmiş on sahabiye söverler. Bu yüzden “on” lafzını hiç kullanmazlar. (s.76)

1.9.4.Sanat ve Zanaat 1.9.4.1.El Sanatları

Sermîn’de, şehrin adıyla anılan pamuklu kumaşlar dokunur. (s.76) 1.9.5.Mimari Yapılar

1.9.5.1.Halk Mimarisi

Hama şehrinde işlek çarşılar ve muntazam hamamlar var. (s.74) 1.9.6.Bitkiler

1.9.6.1.Meyveler

Hama’da meyve boldur. Badem kayısısı yörenin ürünlerindendir. Bu kayısının çekirdeği kırılınca içinden lezzetli badem çıkar. (s.74)

1.9.7.Kutsal Mekânlar

Hama şehrinin dışında müminlerin emiri Ömer b. Abdülazîz Hazretlerinin kabri vardır. (s.75)

56 1.9.8.Sayılar

Dokuz: Sermîn ahalisi, cennetle müjdelenmiş on sahabiye söver. Bunun için on rakamını kullanmayıp “dokuz ve bir” derler. (s.76)

Bir: Sermîn ahalisi, cennetle müjdelenmiş on sahabiye söver. Bunun için on rakamını kullanmayıp “dokuz ve bir” derler. (s.76)

On: Sermîn ahalisi on rakamını kullanmamak için dokuz ve bir derler. (s.76) 1.10.Halep

1.10.1.Adlar

1.10.1.1.Kişi Adları

Ebû Hüseyin İbn Cübeyr. (s.77) Hâlidî. (s.78)

Cemaleddîn Ali b. Ebi’l-Mansûr. (s.78) Ebû Ubâde Buhturî. (s.79)

Ebûbekir Sanavberî. (s.80) Ebu’l-Fityân b. Habbûs. (s.80) Ebu’l-Feth Kuşâcim. (s.80)

Ebu’l-Hasan Ali b. Musa b. Saîd. (s.80) Kemâleddîn b. Zemelkâ. (s.81)

Ebû Bekir Fârûkî. (s.81)

Ebû Yahyâ Abdurrahîm b. Nubâte. (s.82) Nâsıreddîn İbnü’l-Adîm. (s.82)

Bedreddîn b. Zehre. (s.83) Şerefüddîn b. Acemî. (s.83) 1.10.1.2.Yer Adları

57 1.10.1.3.Coğrafi Yer Adları

Âsî Nehri: Bu nehir Hama’dan geçen Âsî suyudur. Uzaktan bakan, suyun aşağıdan yukarıya aktığını zannettiği için bu ismi aldığı söylenir.51 (s.79)

1.10.1.4.Hayvan Adları

At: Cemaleddîn Ali b. Ebi’l-Mansûr’un Halep kalesini anlattığı bir şiirinde at adı geçmektedir. (s.78)

Deve: Ebu’l-Hasan Ali b. Musa b. Saîd Ansî’nin şiirinde deve geçmektedir. (s.80) 1.10.2.Halk Edebiyatı

1.10.2.1.Efsane

Bazıları Halep’te İbrahim Peygamber’in süt (el-haleb) sağdığını söyler. Çünkü Allah dostu İbrahim bu şehirde otururmuş, geniş sürülere sahipmiş ve onların sütünü fakirlere dağıtırmış. Fakirler sürekli toplanıp “İbrahim’in sütü” diye seslenince şehrin ismi “Halep” kalmış. (s.79)

1.10.2.2.Şiir

Hamdânî emiri Seyfüddevle’nin şairi Hâlidî’nin, Halep Kalesi hakkında şiirleri vardır. (s.78)

Cemaleddîn Ali b. Ebi’l-Mansûr’un Halep kalesini anlattığı bir şiiri vardır. (s.78)

Meşhur şair Ebû Ubâde Buhturî’nin, şair Ebûbekir Sanavberî’nin, Ebu’l-Alâ Maarrî’nin, Fityân b. Habbûs’un, Feth Kuşâcim’in ve Gırnatalı Ebu’l-Hasan Ali b. Musa b. Saîd Ansî’nin Halep’in güzelliklerini anlattıkları şiirleri vardır. (s.79-80)

Şam’ın şairi diye bilinen Şihâbeddîn Ebû Bekir Fârûkî, Melik Nâsır’ın valilerinden Argûn Devâdar için yazdığı elli beyiti aşan kasidenin bir bölümü verilmiştir. (s.81) Şair Şihâbeddîn Ebû Bekir Fârûkî’nin tevriyeli bir şiiri de vardır. (s.82)

Hoca Nâsıreddîn İbnü’l-Adîm’in güzel ahlâkının anlatıldığı beyite yer verilmiştir. (s.82)

51

58 1.10.3.Mimari Yapılar

1.10.3.1.Dinî Mimari

Halep’te câmiin ortasında havuz, etrafında taş döşeli bir avlu vardır. Minberi fildişi ve abanozla süslenmiştir. (s.79)

1.10.3.2.Halk Mimarisi

Halep Kalesi: Halep Kalesi’nin bir adı da Şehbâ’dır (bulutlu, bulanık, soğuk gün, kıtlık yılı). Kale içinde iki su kuyusu bulunduğundan orada susuzluktan korkulmaz. Kaleyi iki sıra kalın bir sur sarmaktadır. Bu kalede zamanın tesiriyle yemeğin asla değişmediği ve bozulmadığı gerçektir. (s.77)

1.10.4.Kutsal Mekânlar

Halep’te İbrahim Halîl Peygember’in Allah’a ibadet ettiği bildirilen kutlu yer, herkes tarafından ziyaret edilmektedir. (s.78)

Halep’te câmiin ortasında havuz, etrafında taş döşeli bir avlu vardır. Minberi fildişi ve abanozla süslenmiştir. (s.79)

1.10.5.Dinî Unsurlar 1.10.5.1.Mezhep

Halep’te, Hanefî, Mâlikî ve Hanbeli mezhepleri vardır. (s.82-83) 1.10.6.Madenler

1.10.6.1.Altın

Ebûbekir Sanavberî’nin şiirinde altın adı geçmektedir. (s.80) 1.10.7.Ulaşım Araçları

1.10.7.1.Deve

Ebu’l-Hasan Ali b. Musa b. Saîd Ansî’nin şiirinde devenin binek hayvanı olarak kullanıldığı söylenmektedir. (s.80)

59 1.11.Halep-Dımaşk

1.11.1.Adlar

1.11.1.1.Kişi Adları

Melik Zâhir Baybars. (s.84) Habib Neccâr. (s.84) Muhammed b. Ali. (s.84) Sârımüddîn b. Şeybânî. (s.84) Salâhaddîn. (s.84) Hüsâmeddîn. (s.84) Alâeddîn Kürdî. (s.85) Şihâbeddîn Ermentî. (s.85) Humuslu Muhyiddîn. (s.85) Ermiş İsa Bedevî. (s.85) Kara Sunkur. (s.86) Mühennâ b. İsa. (s.86) Muhammed Hudâbende. (s.87) Ebû Saîd. (s.87) Cûbân. (s.87) Dümûrtaş. (s.87) Edhem. (s.88) İbrahim Cumahî. (s.89) Emir Bahadır Abdullah. (s.90) Şeyh Saîd Bicâi. (s.90)

Yahyâ Selâvî. (s.90)

Celâleddîn Abdullah Mâlikî. (s.90) Melikülümerâ Taylân. (s.90) İbn Müeyyed. (s.91)

Melik Mansûr Kalâvun. (s.92) 1.11.1.2.Yer Adları

Tizîn: Kınnasrîn yolun üzerinde bulunan, Türkmenler tarafından kurulan bir şehir. (s.84)

60 Kınnasrîn: Çok eski ve büyük bir şehirdir.52 (s.84)

Antakya: Burası çok büyük ve kadim bir şehirdir. Etrafında sağlam surlar vardır. (s.84) Buğrâs: Antakya’dan sonra yer alan bir şehir, gayet sağlam bir kale ile çevrili. (s.84) Kusayr: Kale ile çevrili çok güzel bir belde. (s.85)

Şuğrubukâs: Tepenin üzerinde sağlam bir kaledir. (s.85)

Sahyûn: Halep’te sağlam bir kale ile çevrili olup suyu, ağacı bol olan bir şehirdir. (s.85) Kadmus, Meyneka, Ulayka, Masyâf ve Kehf: Bu yerlerin hepsi İsmailiye veya Fidâviye denen topluluğa ait olup kale ile çevrili şehirlerdir.53 (s.85)

Cebele: Denize yaklaşık bir mil uzaklıkta, ağacı ve meyvesi bol bir şehir. (s.88) Lâzkıye: Deniz kenarında eski bir şehirdir.54 (s.90)

Merkab Kalesi: Yüksek bir dağ üzerine kurulmuş büyük bir kaledir.55 (s.92) Baalbek: Suriye yöresinin en hoş beldelerinden, çok eski bir şehirdir.56 (s.92) 1.11.1.3.Coğrafi Yer Adları

Amik Ovası: Antakya, Tizîn ve Buğrâs şehirleri arasında geniş bir mıntıkadır. (s.85)

52

Kınnesrîn: Ebu’r-Reyhân Bîrûnî, buranın eskiden Benî Rebîa kabilesinin yurdu olduğunu söylemektedir. İslâm fetihlerinin ilk yıllarında karargâh olarak kullanılmaktaydı; zamanla güçlü bir merkeze dönüştüyse de Halep’in idarî bakımdan yıldızı parlayınca burası zayıfladı ve harap oldu.

53

İsmailiye ve Fidâviye: İsmailiye, Şîîliğin çeşitli kolları arasında kendine özgü ritüelleri tamamen sistemleşmiş, müntesipleri bugüne kadar gelebilmiş bir yoldur. Fidâviye ise bu kol içinde eylem, strateji ve ideolojisi Hasan Sabbah (ö. 518h. / 1124m. ) tarafından geliştirilmiş olan bir gruptur. Komite kurma, vurucu tim oluşturma, ayaklandırma ve benzeri faaliyetlerde ustalaşmış olan bu grubun fertleri, ses getiren büyük eylemlerini yapmadan önce haşhaş alırlarmış bu yüzden onlara “Haşşaşîn” denilmiştir. 54

Lâzkıye: Suriye’nin Akdeniz’e açılan kapılarından olan Lâzkıye, Türkiye’ye çok yakındır. Tarihi, antik çağa uzanan bu şehrin surları Salâhaddin tarafından –bölgenin Haçlılardan geri alınışı esnasında- yıktırılmıştır.

55

Merkab Kalesi: 453 h./1062 m. yılında inşa edildi, daha sonra Haçlılar tarafından ele geçirildi ve ismi Margot’a çevrildi; niyahet Memlûk sultanı Kalâvun 684 h./1258 m. yılında buarayı geri aldı. Banyas yakınlarındaki bu yapı günümüzde de ziyaret edilmektedir.

56

Baalbek: Eski ismi Heliopolis olan bu şehrin geçmişi antikçağa kadar uzanır. Ebu’l-Fidâ burada çok iyi korunmuş bir kale olduğunu, etrafının bağ-bahçe ve akarsularla dolu bulunduğunu, -Azizi’nin kitabından naklen- eski bir din olan Sâbiiliğin mukaddes mekânlarından birinin burada olduğunu bildirmektedir. Baalbek’teki Jupiter Tapınağı’nın harabeleri bugün de turistleri çekmektedir.

61

Akra Dağı: Şam diyarının (Suriye-Lübnan-Filistin) bölgesinin en yüksek dağıdır.57 Denizden görülen ilk çıkıntıdır. Orası Türkmenlerin yatağıdır. Her tarafında gözeler ve ırmaklar vardır. (s.92)

1.11.1.4.Hayvan Adları

At: Hücum anında atın kullanıldığından bahsedilmektedir. (s.87) At: Atın ulaşım olarak kullanıldığından bahsedilmektedir. (s.91) 1.11.2.Halk Edebiyatı

1.11.2.1.Hikâyeler

Ermenilerle İlgili Bir Hikâye:

Ermeniler, Emir Hüsâmeddîn hakkında şikâyette bulunurlar, aslı astarı olmayan yalan sözler söylerler. Melik Nâsır da bunları dikkate alır ve valisine Hüsâmeddîn’in boğdurulmasını emreder. Bunu duyan emirin kumandanlarından biri koşup gelir sultana anlatılanların doğru olmadığını, bunun Ermeniler tarafından Müslümanlar arasında fesat çıkarmak için yapıldığını söyler. Bunun üzerine Melik Nâsır, yayınladığı fermandan vazgeçer ve Hüsâmeddîn son anda kurtulur. (s.85)

Kara Sunkur’un Hikâyesi:

Kara Sunkur, büyük emirlerdendir. Melik Nâsır’ın kardeşi Melik Şerif’in öldürülmesi olayına adı karışmıştır. Melik Nâsır, Kara Sunkur’dan intikam almak istedi ve onun peşine düştü. İki taraf arasında savaş yapıldı ve Kara Sunkur Halep yakınlarında bir yere sığındı. Melik Nâsır, Ebû Saîd ile anlaştı ve Kara Sunkur’un kellesini kendisine getirmesini istedi. Vaziyetten haberdar olan Sunkur, yüzüğünde saklı bulunan zehiri içerek intihar ermiştir. (s.86)

Edhem’in Hikâyesi:

Anlatıldığına göre Edhem bir defasında Buhara bahçelerinden birine uğrar. Orada akan sudan abdest tazelerken bir elmanın yüzdüğünü görür, alır ve yer. Daha sonra kalbine

57

Akra Dağı: Aslında Cebel-i Lübnan yolunda değildir, Lâzkıye’nin kuzeyinde olan bu yüksek nokta (1739 m.) ve Bilâdüşşâm’ın en yüksek noktası da değildir. Bugün Türkiye-Suriye sınırındadır ve Kas dağı diye bilinmektedir.

62

kuşku düşer ve bahçe sahibinden helallik almak niyetiyle kapılarını çalar. Kapıyı açan kadına elma meselesini anlatır ve helallik ister. Bunu üzerine kadın:

“Bu bahçenin yarısı benim, yarısı sultanındır!” diye cevap verir. Edhem, bu kadından helallik aldıktan sonra sultandan da helallik almak için Belh şehrinin yolunu tutar. Sultanı bulup vaziyeti anlatır. Sultan ise nazlanır ve yarın gelmesini söyler. Sultanın çok güzel bir kızı vardır. Asilzâdeler onunla evlenmek ister ama o kimseyi beğenmez. Ömrünü iyilik ve ibadetle geçiren, dünyaya önem vermeyen biriyle evlenmek ister. Sultan, Edhem’i ve bu olayı kızına anlatır. Bunun üzerine kız, Edhem’e karşı bir yakınlık hisseder. Yüce insan Hz. Edhem ertesi gün konağa varınca sultan:

“Kızımla evlenmen şartıyla hakkımı helâl ederim.” der. Edhem kabul eder, evlenir ve o gece eşiyle karı koca olur. Sonra boy abdesti alır, namaz kılar. Secdedeyken çığlık atar ve ölür. (s.88-89)

Mehdilik İddia Eden Bir Adamın Hikâyesi:

Bir adam Nusayrîlerin bölgesine gelip mehdilik davasında bulunur. Halk, adamın etrafında toplanır. Bu adam, Müslümanlarla harp için hazırlık yapılmasını ve savaşın Cebele şehrinden başlatılmasını emreder. Peşinden gelen Nusayrîlerle Cuma günü halk namazdayken şehre hücum ederek evleri basarlar. Müslümanlar ile aralarında çatışma yaşanır. Haberi duyan Melik Nasır, hepsinin kılıçtan geçirilmesini emreder. Ama daha sonra birtakım sebeplerle onların hayatını bağışlar. (s.89)

İbn Müeyyed’in Hikâyesi:

Lâzkıye’de İbn Müeyyed diye bilinen bir hicivci vardır. Zaman zaman dinle alay eder, küfre götüren sözler söylerdi. Bu adam kadıya şikâyet edilir ve hukuka uygun nasıl öldürüleceği sorulur. Kadı, İbn Müeyyed’i evine davet eder, adam kalbindeki ilhadî inançları açığa vurunca arkada saklanan şahitler zabıt tutar. İbn Müeyyed, kadı huzurunda suçu kesinleşince önce hapse gönderilir sonra da evinin önünde idam edilir. (s.91)

1.11.2.2.Menkıbeler

Cebel-i Lübnan’daki Bir Derviş’in Menkıbesi:

Kışın en şiddetli zamanında dervişlerden oluşan bir cemaat Cebel-i Lübnan Dağı’na gitmişler, büyük bir ateş yakarak etrafında oturmuşlar. İçlerinden biri;

63

“Şu ateşte kızartacak bir şey olsa ne iyi olurdu!” demiş. Kendisine asla iltifat edilmeyip küçük görülen bir derviş;

“İkindi namazında İbrahim b. Edhem’in mescidindeydim. Civarında bir yaban eşeği gördüm. Etrafı karla sarılmış olduğundan hiçbir yere kaçamayacağını zannediyorum. Giderseniz onu tutabilir ve şu ateşte kızartabilirsiniz!” demiş. Dört kişi kalkıp gittiklerinde yaban eşeğini aynen dervişin tanımladığı gibi bulmuşlar! Tutup arkadaşlarına getirmişler, kesmişler ve sonra ateşte etini kızartmışlar. Daha sonra bu haberi onlara veren dervişi çok aradıysalar da bir daha bulamadıkları gibi izine de rastlamamışlar ve hayretler içinde kalmışlardır. (s.92)

1.11.2.3.Rivayetler

Lâzkıye’nin “gemileri gasbeden” kral (Kehf Sûresi’nde anılan kralın) tarafından kurulduğu sanılıyor.58 (s.90)

1.11.3.Dayanışma, Yardımlaşma ve Eğitim Kurumları