• Sonuç bulunamadı

1.2.2. İdeolojik Tutumu 1. Bir Ütopyaya İman

1.2.3.1. Davalar 1. TKP Davası

1.2.3.1.4. TYS Davası

Kısa adı TYS olan Türkiye Yazarlar Sendikası yasal olarak 4 Şubat 1974 tarihinde sendikalar kanunu göre kurulmuştur. 12 Eylül darbesinde kapatılıncaya kadar da faaliyetlerini sürdürmüştür. Sendika kapatılınca da yönetim kurulunda yer alan isimler hakkında dava açılmıştır. Dava edilenlerden biri de Vedat Türkali’dir.

264 Sayılgan, Komuna, s.100-104.

265 Yarın-Aylık Sanat Edebiyat Dergisi, “Vedat Türkali’nin Cezası Onaylandı”, S.34, Haziran 1984,s.31.

 Avukat Nizamettin Üstündağ ise yazının başlığının “Kara Beyinliler” olduğunu ve “suçun para cezasına dönüştürülmesi hâkimin takdir yetkisinde olmasına rağmen, hürriyeti bağlayıcı cezayı para cezasına çevirmeyerek hocanın beş ay hapsine karar verdi. Ceza tecil sınırlarında olduğu için hâkim cezayı tecil etti.”, demektedir. Bkz: “Tanıdığım Vedat Türkali”, Özdemir, Vedat Türkali, s.227.

133

Vedat Türkali, Türkiye Yazarlar Sendikası’nın (TYS) üyesidir ve yönetim kurulunda yer almaktadır. Sendika’nın 4. Genel Kurulunda, kendisi bir liste ile Türkiye Yazarlar Sendikası başkanlığına aday olmuştur.266 Ancak yarışı Aziz Nesin kazanmıştır. 12 Eylül 1980 askeri darbesinin akabinde TYS kapatılıp yönetimi kayyıma teslim edilmiştir. Darbeden sonra 17 yöneticisi hakkında, TCK’nin 141/1 maddesine göre 8-15 yıl, bir kişi hakkında ise TCK’NİN 142/4 maddesi uyarınca 5 yıl ağır hapis istemiyle, İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı 1 Numaralı Askeri Mahkemesi’nde dava açılır. Mahkemeye göre, sanıklar TYS’yi bir illegal örgüt haline getirmişlerdir ve Sendika’nın suçlarından biri de Nazım Hikmet’in kişilik ve icraatlarını övmektir. Yine Sendika yöneticilerinin emniyet yetkililerini “alenen tahkir ve tezyif” ettikleri iddia edilir. Haklarında 141/1, 173/son, 31,33, 36. maddelerinden yargılama talep edilen Türkiye Yazarlar Sendikası yöneticileri şunlardır: Aziz Nesin, Bekir Yıldız, Adnan Özyalçıner, Şükran Kurdakul, Demirtaş Ceyhun, Alpay Kabacalı, Osman Saffet Arolat, Atilla Özkırımlı, Ataol Behramoğlu, Haşmet Zeybek, Orhan Apaydın, Asım Bezirci, Tekin Sönmez, Aziz Çalışlar, E. Galip Sandalcı, Kemal Sülker ve Vedat Türkali.

Soruşturma neticesinde hazırlanan “İddianame”nin “Netice ve Talep” bölümünde suç tarihi olarak 1976 yılının başları gösterilmektedir. Buna göre, Sendika Yönetim Kurulu’nda yer alan şahıslar “birlik ve beraberlik içinde” tüzükte belirtilen ekonomik ve kültürel amaçlarının dışına çıkmışlardır. Suç olarak öne çıkan faaliyetler ise; DİSK’in 1 Mayıs günü düzenlediği yürüyüşe katılmak, DİSK’in DGM’lere karşı yürüttüğü çalışmaları desteklemek, idam kararlarının kaldırılması için İstanbul Barosu’nun girişimleri desteklemek, TCK’nin 141 ve 142. Maddelerinin kaldırılması için çalışmak, “İşi Sınıfının ozanı” olarak nitelendirilen komünist Nazım Hikmet’in doğum ve ölüm yıldönümleri için organizasyonlar tertip etmek ve başka kurum ve kuruluşlarca tertip edilen ilgili anma, panel, açıkoturum gibi etkinliklere katılmak. İddianemeye göre TSY anılan faaliyetleri ile TCK’nin 141/1. Maddesi gereğince illegal örgüt haline dönüştürülmüştür.

Vedat Türkali mahkemedeki savunmasında TYS’nin uluslararası tanınırlığı olan, Balkan Yazarlar Birliği ile Afrika-Asya Yazarlar Birliği’ne üye, Avrupa Yazarlar

266 Sanat Emeği, “TYS 4. Genel Kurulundan Notlar”, S.15, Mayıs 1979, s.83-85.

Bu dava için Yarın-Aylık Sanat Edebiyat Dergisi’nin Ocak 1983 tarihli 17. Sayısındaki “TYS Davası” başlıklı haber-yazısından istifade edilmiştir.

134

Birliğine ise kurucu üye olduğunu belirtir. Uluslararası pek çok etkinlikte ülkesini, yurttaşlarını onurlandıracak şekilde temsil ettiğini vurgular. TYS içinde farklı siyasal eğilimleri olan pek çok yönetici ve üyenin bulunduğunu, bütün karar ve uygulamaların şeffaf bir şekilde alındığını, bunun da faaliyetlerin kimseyi rahatsız edici bir mahiyetinin olmadığının göstergesi olduğunu vurgular.

Konuşmasının Nazım Hikmet ile alâkalı kısmında, onun Türk edebiyatının en büyük şairlerinden biri olduğunu, dünyaca tanınıp bilindiğini vurgular. Amerika’dan İtalya’dan örnekler vererek bu ülkelerde yönetime muhalif olan sanatkârların, yönetim kademelerinde bulunanlar tarafından ayrımcılığa maruz kalmadıklarını, eserlerinin okullardan, müzelerden, kütüphanelerden atılmadığını Picasso, A. Malraux, Howard Fast, John Dos Passos, Arthur Miller, John Steinbeck üzerinden örnekler. Türkiye’de de Atatürk döneminde ders kitaplarında Nazım Hikmet’in şiirlerinin yer alıp okunduğunu, Mehmet Akif’in yöneticilere muhalif olmasına rağmen şiirlerinin ders kitaplarında varlığını koruduğunu vurgulayarak dünyaca tanınan bir Türk şairi olan Nazım Hikmet için onun ülkesinin yazarlar sendikasının organizasyonlar tertip etmesinin değil, etmemesinin yadırganması gerektiğini ifade eder.

İddianamede anti-militarizme vurgu yapılması noktasına da değinen Türkali, eğitimin amacının savaşı değil, barışı vurgulamak olduğuna işaret ederek bu yoldaki çabaların bir suç teşkil etmediğini dile getirir. 141. ve 142. maddelerin muğlak, her tarafa çekilebilir mahiyette olduğunu, İtalya’da Mussolini döneminde yürürlükte olan ve Faşist iktidarı korumayı amaçlayan yasalar olduğunu, Mussolini’nin ardından bu yasaların İtalya’da kaldırıldığını, çağ dışı olduklarını ve bu nedenle bizim yasalarımızdan da çıkarılması gerektiğini ifade eder. Ona göre bu yasalar özgürlükleri kısıtlamaktadır. Özgürlük için bu yasaların değiştirilmesini savunduklarını belirtir.

İdam cezalarına karşı çıkmanın da insani bir tepki olduğunu belirtirken şunları söyler: “İnsanı temel konu edinmiş yazarların idam cezasının kaldırılması için, bir hukukçular örgütünün, İstanbul Barosu’nun yaptığı girişimi destekleme kararı neden, nasıl suç olabilir?”

Bir Mayıs’a katılmaya gelince, bu günün işçiler için ulusal ve uluslararası dayanışma günü olduğunu, dünyanın birçok ülkesinde pek çok sanatçı, hukukçu, yazar, devlet adamının bu etkinliklerde yer aldığını ve konuşmalar yaptığını ifadeyle böyle bir etkinliğe katılmanın suç teşkil edemeyeceğini ifade eder.

135

Vedat Türkali’nin dikkat çektiği bir nokta da İddianame’de sendikanın yasadışı bir örgüt konumuna geldiği savına ilişkindir. Şöyle der: “Şimdi bir noktaya değinmek istiyorum. Arkadaşlarımız dediler ki, yapacağı her eylemi ayrıntılarıyla deftere yazmış, imzalamış, yasal kurumlara başvurup bildirmeden tek adım atmamış; istendiğinde bu defterleri resmi makamlara eliyle götürüp teslim etmiş, yasadışı, gizli örgüt nerede görülmüştür? Bu yerinde söze, en son konuşmacı olarak, izninizle ben de, mahkemenizce de görülen bir özelliği daha ekleyeceğim. Çıkarıldıkları mahkeme huzurunda, bütün yaptıklarını ayrıntılarıyla, gönül huzuruyla, tevile, inkâra, örtbas etmeye kalkışmadan anlatan, yasadışı, gizli örgüt nerde görülmüştür?”267 Savunmasının sonunda Yazarlar Sendikasının kapatılmaması gerektiğini ifade ederek sözlerini bitirmiştir.

Yargılama sonucunda bütün sanıklar beraat etmiştir.268 Mahkemede beraat kararının verilmesi, suçlamaların yersiz olduğunu, yapılan faaliyetlerin de kanunen suç teşkil etmediğini açıkça göstermiş olur. Üstelik bunu karar sıradan bir mahkemede değil, bir darbe sonrası mahkemenin kararı olması hasebiyle daha da önem kazanmaktadır.