• Sonuç bulunamadı

Samsun’daki İlk Gençlik ve Sorgulama Yılları

1.1.6. Çocukları ve Torunları

1.2.1.1. Samsun’daki İlk Gençlik ve Sorgulama Yılları

Vedat Türkali lise yıllarından beri inandığı, siyasi mecrada ideal bir düşünce iklimi olarak tasavvur ettiği komünizme ve komünist fikirler ile tanışmasına değinmek için Samsun yıllarına dönmek gerekmektedir. Samsun’da nasıl bir ortamda yaşadığını, değer yargılarını, hayata bakış açısını ve bu yaklaşımının nasıl değişip dönüştüğünü irdelemek bu kısmın konusunu oluşturmaktadır.

Vedat Türkali’nin Samsun’daki yıllarını “sorgulama dönemi” olarak nitelendirmek mümkündür. Zira çok dindar bir aile ortamında büyümüştür. Ancak bilhassa “mahalle

116 Gülhis Fertekligil, “Vedat Türkali ile Bu Ölü Kalkacak Üzerine Bir Söyleşi”, Türk Tiyatrosu, S. 419, Şubat-Mart 1976, s.1.

63

mektebi”nde yaşadıkları onun için kötü bir tecrübe olmuştur. Çünkü uzun yıllar sonra bile bu dönemden bahsederken çok büyük bir rahatsızlık duyduğu ifadelerinden anlaşılmaktadır. Okul yıllarında tanıştığı Kemalist düşünceler, zihninde ve aile ortamında bir çatışmaya yol açmaktadır. Bir yanda kendisine övgüler düzülen bir lider ve onun arzusu doğrultusunda yürüyen seküler ve milliyetçi bir sistem içinde gördüğü eğitim vardır. Bu eğitimi benimsemiş, kendisini “Kemalizme ve cumhuriyete inanmış Kemalist” olarak gören bir insandır. Bunun yanında mahalle mektebinde başladığı Kuran öğrenimini babasıyla tamamlamış, birkaç kez Kuran’ı hatmetmiş, babasıyla kılınan teravih namazlarında müezzinlik yapan birisidir. Dindar bir insan olan babası, her ne kadar işin maddi külfetinin bir etkisi olsa da, kızlarının başlarını açmalarından ve dinden uzaklaşmalarından korktuğu için onları okutmayan bir insandır. Dolayısıyla, “inanmış bir Kemalist” olan oğlunun hareketlerine çoğu kez karışmasa da, oğlunun bu “imanına” bazen itirazları olur. Örneğin cumhuriyetin onuncu yılı münasebetiyle, biriktirdiği cep harçlığıyla mum ve grapon kâğıtlarla, defne yapraklarıyla evlerini adeta bir devlet dairesi gibi süsleyen oğluna, babası ses çıkarmazken; oğlunun zaman zaman Türklük kimliğine yaptığı övgülere itirazları olur.

Türkali bu yıllarda Kemalizmin öğrettiği “sınıfsız” toplum düşüncesine de iman etmiştir. Ancak bunun pratikteki yansımalarının teoriyi çürüttüğüne pek çok kez şahit olmuştur. Yaşadıkları yoksulluk, zaman zaman bürokratlardan, devlet dairelerinden gördükleri kötü muameleler onun, sunulu teoriyi sorgulamasına yol açar. Tam bu yıllarda Mehmet Anter ile tanışması, onda büyük dönüşümün kıvılcımının çakılmasını sağlar. Zira ilk defa Mehmet ona komünizmden ve onun argümanlarından bahsedecektir. Dokuzuncu sınıfta117 başlayan bu konuşmalar, bir süre sonra onu okumaya yönlendirir. Samsun’daki Gazi Kitaplığı, onun fikrî gelişiminin evrilmesinde önemli bir işleve sahiptir. Çünkü orada Mehmet ile konuşup tartışmakta, kitap ve çeşitli süreli yayınları okumaktadırlar.

Gazi kitaplığı, onun için önemli ve üzerinde durulması gereken başka bir arkadaşlığın da başladığı mekândır. Samsun’a yakın Çırakman köyünde öğretmen olan Sefer Aytekin, okumaya meraklı, şiirler ve hikâyeler yazan, sol düşüncede bir insandır. Okuma merakı, onları aynı ortama taşır ve Gazi kitaplığında tanışırlar. Onunla

64

tanışmaları, bir yandan Vedat Türkali için ideolojik anlamda kendisini besleyen metinlere yönelmesini sağlar, bir yanda da edebiyat zevkinin şekillenmesine etki eder. Bütün bunlar nedeniyle ondaki bu fikri dönüşümde etkisi olan unsurlara odaklanmak zarureti doğmaktadır.

Vedat Türkali, Samsun’da geçirdiği yılların sefalet içinde olduğunu, hem kendi ailesinin hem de yaşadıkları muhitin büyük bir yoksulluk ve yoksunluk çektiğini anılarında aktarır ve bu yoksul insanlar arasındaki dayanışmacı yaklaşıma dikkat çeker. Hem ekonomik anlamda son derece yoksul insanların bir arada yaşadığı bir mahalledir Kökçüoğlu Mahallesi, hem de etnik ve dini yapısıyla bir çokrenklilik arz etmektedir. Bu biraz da Samsun kentinin o yıllardaki manzarasıdır. Şöyle ki, Vedat Türkali, mahallede Türkler ve Kürtlerin yaşadığını belirtirken, o mahallede yaşamayan, ancak Samsun’da kalan Haig Açıkgöz’ün ailesinin de aralarında olduğu az sayıdaki Ermeni vardır. Bir yanda kentin dışından gelen mevsimlik işçilerin yaşadıkları yoksulluk, bir yanda kendi ailesinin ve komşularının hayatları ve bu insanların ekmek için giriştikleri mücadelede yaşadıkları sıkıntılar, bir sorgulamaya itse de cevabını bulamadığı birtakım çelişkilerin farkına varır. Kendisinin okul arkadaşlarından olan ve asıl ismi Mehmet Anter olduğu halde Komünist Memet olarak tanınan bir arkadaşı, onunla sohbetlerinde ona komünizm fikrinden bahsetmektedir. Toplumsal koşulların da yardımıyla Vedat Türkali bu fikirleri kabul etmeye başlayacaktır. 118

Emin Karaca’ya verdiği bir mülakatta çocukluğunun geçtiği mekân ile bunun, edindiği ideolojik tutumla ilişkisine şöyle temas etmektedir. “Samsun’da 70-80 yıl önceki en yoksul yöresinde Kökçüoğlu mahallesinde doğdum, büyüdüm. O günler, kentin köyümsü uzantısıydı o mahalle. Kırsal bölgedeki tütün, tahıl, sebze emekçileri, küçük üreticileriyle kentte, tütün işletmelerinde çalışan kent emekçilerinin yan yana yaşadığı fukara çevresiydi. Okulda edindiğim imtiyazsız, sınıfsız(!) Kemalist heyecanın balonunu patlatıp, dünyayı gerçek yüzüyle görmemde, sınıfsal kökenim kadar, içinde bulunduğum ağır yaşam koşulları da etken oldu.”119 Okuldan tanıdığı ve devrin Samsun için kültürel buluşmaların, edebiyatseverlerin ve okumaya düşkün okurların buluşma

 Haig Açıkgöz’e göre o yıllarda Samsun’da bir Ermeni mahallesi vardır. Ancak zamanında tehcire tabi tutulan Ermenilerden geriye sadece mahallenin adı kalmıştır. Samsun merkezde ise kala kala dört Ermeni aile kalmıştır. Bakınız: Açıkgöz, s.9.

118 Türkali, Komünist, s.18.

65

yeri olan Gazi Kitaplığı’nda buluşup konuştuğu arkadaşlarından biri olan Mehmet Anter’in etkisini ve o zamanki psikolojisini, “Komünist Memet, bu birikimlerin üstündeki birine çakmıştı kibriti. Bunalımım epey sürdü gene de.”120 diyerek aktarır. Bir söyleşisinde ise konuya şöyle temas etmektedir: “Dokuzuncu sınıfta Mehmet adlı bir arkadaşım vardı. Komünist Mehmet derlerdi. Bana ilk kez proletarya, sınıf, burjuvazi, emekçi halk gibi kavramlardan söz etti. Ben zaten emekçi mahallesinden geliyorum. Kafam karıştı. Ben de o zaman hızlı Kemalist’tim. (…)Lise sondayken yolumu bulmuştum galiba.”121

Mustafa Kemal Erdemol ile gerçekleştirdikleri söyleşide TKP ile nasıl ilişkiye geçtiğine değinirken, Sefer Aytekin aracılığıyla Partiyi tanıdığını söylemektedir: “Sefer Aytekin’le biz –ben şiir yazıyorum o da hikâyeler yazıyor - çok yakın arkadaş olmuştuk. Onun Samsun’daki parti örgütüyle ilişkisi vardı. Onlar da beni tanımaya başlamışlar. Bir defa buluştuk hatta. O zaman 1936-1937’de desantralizasyon kararı alınmış, kimseyi örgütlemiyor parti. Ama ilişkimiz vardı.”122

Samsun’un o yılardaki en önemli kültürel merkezi konumunda olan Gazi Kitaplığı’ndaki görüşme ve konuşmalar, ideolojik okuma önerilerinin de öne çıktığı buluşmalar olur. Bu ilişkileri sayesinde Yeni Adam gazetesini okumaya başlar. Sola dönük bir yayın çizgisinde olan gazetede Marks, Freud gibi isimlerin yazıları çıkmakta ve bunlar onun sol kültürüne katkı sağlamaktadır. O yıllarda okuduğu bir başka eser de

Kapital çevirisidir. Ancak okuduğundan pek bir şey anlamamıştır. Vedat Türkali

120 Türkali, Komünist, s.18.

 Anılarında arkadaşının ismini “Memet” olarak nakleder. Burada “Mehmet” olarak kayıtlıdır. Bu yazarın kullanımı da olabilir, söyleşiyi çözümleyerek yazıya aktaranın yazımından da kaynaklanmış olabilir.

121 Erdemol “Bu Yapı Değişmedikçe Bu Yazgı Da Değişmez”, E Aylık Kültür ve Edebiyat Dergisi, Sayı: 8, Kasım 1999, s.8-13. Aynı söyleşi, Bütün Yazıları Bütün Konuşmaları, Gendaş Kültür Yay., s.471-481’de yer almaktadır..

122 Erdemol, “Bu Yapı Değişmedikçe Bu Yazgı Da Değişmez”, Bütün Yazılar Bütün Konuşmalar, Gendaş Kültür Yay., s.475.

Komünizm ile tanışması ve Sefer Aytekin ile ilişkisine Komünist isimli kitabında değindiği gibi, söyleşilerinde de konuya temas eder. Bakınız: Vedat Türkali ile Güven Üzerine-Desantralizasyon Belgeleri, TÜSTAV Yay., Kasım 2000, İstanbul, s.10. Yine BÜ-MAFM için hazırlanan Proje’nin Çekim 1’inde, çocukluk bahsinde Mehmet Anter’in kendisi üzerindeki tesirinden bahsetmektedir.

 Vedat Türkali’nin adını hatırlayamadığını söylediği bu çeviri şu olmalıdır: Karl Marks, Sermaye, Çeviri: Haydar Rifat, Şirket-i Mürebbiye Matbaası, 1933. Daha sonra Carlo Cafiero’nun hazırladığı Kapital, 128 sayfalık bir özet olarak Suphi Nuri İleri tarafından 1936 yılında çevrilmiştir. Bozkurd Matbaasınından çıkan bu eser, o yıllarda Samsun’da Vedat Türkali’nin eline geçmemiş olmalıdır. İstanbul’dayken bu eserle ve Hikmet Kıvılcımlı’nın yayınlarıyla karşılaşacaktır.

66

okumalarına dair “Neredendi anımsamıyorum; Dün-Yarın Külliyatı yayınları geçmişti elime. Haydar Rıfat çevirileriydi. İlk okuduğum De Monzi’nin (!) Bolşeviklik123’iydi sanıyorum. Lenin’in Devlet ve İhtilal124, İşçi Sınıfı İhtilali ve Kautski Mel’unu125 adlı kitaplarını okumamla Nâzım’ın “Kitap rüzgâr olmalı, perdeyi kaldırmalı” dediği oldu. Rüzgar esmeye başlamış, perdeyi sıyırıp açmıştı kafamda. Komünistler doğruyu söylüyorlardı.”126sözleriyle, okumaların kendisi üzerindeki etkilerini dile getirir. İlk olarak Sefer Aytekin’e açılır ve Sefer Aytekin de ona açık açık TKP’yi anlatmaya başlar, onun önerdiği kitapları okur.127 Artık topluma ve toplumsal olaylara daha farklı bir gözle bakmaktadır.

Sefer Aytekin aracılığıyla Samsun’daki TKP çevresiyle ilişkileri olur. Bu devrede unutamadığı bir olay da Samsun’da tütün işçilerinin bir günlük iş bırakma eylemidir. Bu eylemi zihninde nasıl büyüttüğünü, “gençliğin imge gücüyle” nasıl süslediğini hâlâ hatırlamaktadır ve olaydan yıllar sonra, 1951 tevkifatında Harbiye Cezaevi’nde, Samsunlu Mehmet Aga (Sepetçi Mehmet) isminde bir tütün işçisi Samsun’daki bu olaydan bahsettiğinde kendisinin nasıl bir heyecanla bu olayı anımsadığını nakleder.128 Samsun’da TKP mevzusunda açıldığı isimlerden biri de Ayşe Merih olur ve onun da aynı fikri benimsediğinden bahseder. Sefer Aytekin aracılığıyla Zehra Kosova isimli partili bir kadınla Ayşe Merih’in bulaşacakları bir dönemde, Zehra Kosova’nın Samsun’dan ayrılması nedeniyle, görüşme gerçekleşmez. Bir başka anısı ise, o yıllarda Samsun’da tutuklu olan TKP’li Boz Mehmet adıyla tanınan Mehmet Bozışık’ın yargılanması ile ilgilidir. Vedat Türkali, o zaman açık yapılan yargılama nedeniyle Mehmet Bozışık’ın yargılamasına gider. Ancak 1936 yılında Samsun’da tutuklanan

123 Dö Monzi, Bolşeviklik, Çeviri: Haydar Rifat, Genç Türk Kütüphanesi, 1932, İstanbul, 448 sayfa.

124 Lenin, Devlet ve İhtilal, Çeviri: Haydar Rifat, Vakit Gazete Matbaa Kütüphanesi, 1934, İstanbul, 165 sayfa.

125 Lenin, İşçi Sınıfı İhtilali ve Kautski Mel’unu, Çeviri:Haydar Rifat, Şirket-i Mürettebiye Matbaası, 1934, İstanbul, 151 sayfa.

126 Türkali, Komünist, s.19-20.

127 BÜ-MAFM, Çekim 1, Kaset 1.

128 Türkali, Komünist, s.21.

 Mehmet Bozışık, Emin Karaca’ya verdiği mülakatta 1933’te 10.yıl affıyla hapisten çıktıktan sonra TKP tarafından Samsun’da politik mecrada çalışmak üzere gönderildiğini ve 1936 yılında burada yakalanıp yargılanarak dört yıl cezaya çaptırıldığını belirtmektedir. O yıl Vedat Türkali lise son sınıftadır. Mehmet Bozışık’ın söyleşisi için Emin Karaca’nın adı geçen eserine bakılabilir.

67

Mehmet Bozışık’ın yargılaması o gün yapılmaz. O yıllar için Samsun’daki en namdar TKP’li olan bu mahkûmu uzaktan da olsa böylece görmüş olur.129

Vedat Türkali’nin TKP’ye ciddi olarak meylinin olduğu Samsun yıllarının ve özellikle 1936-37 senesinin hayatı boyunca onu etkileyen bir olayı da, İstanbul’a üniversite okumak maksadıyla gideceği günlerde gerçekleşir. Sefer Aytekin ve partili olduklarını düşündüğü bazı kişilerle bir araya gelirler. Aralarında bulunanlardan biri “Kadir arkadaş İstanbul’a gidiyor. Burjuvazinin hizmetine girip bizi unutur,” diyerek şakalaşır. Bu şaka yollu söylenmiş sözlerin kendisinde nasıl bir tesiri olduğunu Vedat Türkali hatıralarında şu ifadelerle dile getirmektedir: “Beni kışkırtmak için yapılmış takılmaydı belli ki. Şaka da olsa sindirilecek söz değildi benim için! Bunu nasıl düşünebildiği, gerçekten böyle düşünülürse çok ağırıma gideceği yollu bir şeyler dedim. Bu dokundurma diyebilirim ki, “Yoksa onları unutur muyum?” tedirginliğiyle beni uyanık tutan en etkili söz oldu yaşamım boyu. Hiç unutmadım onları.”130

Vedat Türkali’nin Samsun yılları, politik açıdan bir sorgulama evresi olarak nitelendirilebilir. Özellikle dokuzuncu sınıfta arkadaşı Mehmet’in fikirleriyle başlayan bu evrenin başında kendisi “inanmış bir Kemalist”tir. Fakat arkadaşıyla konuşmaları ve onun yönlendirmesiyle başladığı yeni okumalar kendisinde bir şüphe ve sorgulamaya yol açar. Burada söz konusu olan kendisine öğretilen Kemalist öğretiyi, ailesinin öğrettiği dini öğretiyi, toplumsal gelenekleri, değerleri sorgulamasıdır. Mehmet’in İstanbul’a gitmesinden sonra Sefer Aytekin, onun yeni kimliğini edinmesi ve benimsemesinde etkili olur. Sorgulama yıllarının sonunda lise birinci sınıftan itibaren kendisine öğretilen “sınıfsız imtiyazsız toplum” anlayışını sorgulamaya başlar ve liseyi bitirdiğinde fikri anlamda “artık inanmış bir Kemalist” değil, “inanmış bir komünist”tir. 1.2.1.2. İstanbul ve Arayış Yılları: Bir Hayalin (TKP) Peşinde

Bu devre, Vedat Türkali’nin İstanbul’daki öğrencilik yıllarında politik arayışlarını, faaliyetlerini ve yaşadıklarını ihtiva etmektedir. Samsun yıllarında fikrî anlamda “inanmış bir Kemalistten inanmış bir komüniste” evrilmiştir. Üniversite hem edebi anlamda onun kendisini yetiştirmesi, bir iş edinmesi için bir aracı konumunda olacaktır

129 Türkali, Komünist, s.23.

68

hem de “parti” ile buluşmasına, “parti”ye katılmasına vesile olacaktır. İstanbul’daki öğrencilik yıllarında bir yandan sol gazete ve dergileri takip edip bilhassa Hikmet Kıvılcımlı’nın eserlerini okumaktadır. Bir yandan da Türkiye Komünist Partisi’ni bulmaya dönük arayışları başlar ve öğretmenliğinin ilk yılına kadar da bu arayış devam eder. Bu arayış deyim yerindeyse, Samsun’da edindiği “iman”ına “mabed bulma” çabası olarak nitelendirilebilir. Bu nedenle Ekim 1937 ile 1943 yılına kadar olan bu devreye “arayış yılları” denilebilir. Arayış yılları Vedat Türkali ve arkadaşlarının TKP’yi arayışları, partiyi bulmak ve ona katılmak için girişimlerini kapsayacaktır. Üniversite yıllarında yakın arkadaşları Ayşe Merih Baykal, Hayk Açıkgöz ile daha sıkı olmuşlardır. Paralarını bir araya getirerek, ortak bir dayanışma oluştururlar. Şolohov(1905-1984) isimli Rus yazarın Uyandırılmış Toprak başlıklı romanından hareketle bu “dayanışma hesabına” “kolhoz” derler. Harçlıklarını bir araya getirmekte ve bu hesaptan eşit oranda yararlanmaktadırlar.131

Üniversite yıllarında “kimi Marksist kitapları”, Doktor Hikmet Kıvılcımlı’nın yayınlarını okumakta ve tartışmaktadırlar. Ayrıca Nâzım Hikmet, Sabahattin Ali, Sabiha Sertel, Niyazi Remzi imzalarını takip etmektedirler. İlk zamanlar yıl bu eserleri açıktan açığa okumakta, paylaşmaktadır. Ancak bir gün Hikmet Kıvılcımlı’nın

Emperyalizm- Geberen Kapitalizm isimli eserini sırasında gören üst sınıftaki bazı askeri

okul öğrencilerinin gözdağı verircesine onu sorgulamaları, kendi davranışlarını sorgulamaya ve daha dikkatli davranması gerektiği fikrine iter.132

Vedat Türkali’ye dair Hayk Açıkgöz’ün aktardığı bir anısı, yazarın geçirdiği bir hastalığı bildirmektedir. Üçüncü senelerinde Vedat Türkali sulu satlıcan olur. Tatilde Heybeliada’da bir Ermeni’nin yazlığında bir oda kiralayarak beraber kalırlar. Ayşe Merih de gündüz gelip akşam dönmektedir. Tatil işe yarar ve hastalık düzelir.133 Türkali de, Proje için verdiği mülâkatta üçüncü senesinde çok şiddetli bir rahatsızlık geçirdiğinden bahsetmektedir.134

131 Türkali, Komünist, s.31. Hayk Açıkgöz de anılarında Vedat Türkali ve Ayşe Merih Baykal ile olan arkadaşlıklarından, onlardan gördüğü yardımlardan bahsetmektedir. Bakınız: Açıkgöz, s.84-85.

132 Türkali, Komünist,s.25.

133 Açıkgöz, s. 88.

69

Bu yıllarda Vedat Türkali ve arkadaşları komünist partisini ararlar. Hayk Açıkgöz, üniversitedeki arayışlarını şöyle dile getirmektedirler: “Marksist veya ilerici kitap ve mecmualar yanında Abdülkadir’in tesiriyle edebiyatla da ilgilenmeye başladım. Bilhassa ilerici edebiyat mecmuaları muntazaman okudum. Yeniden birçok solcu gençlerle tanıştım. Bu arada Hasan Basri Alp’le de… Basri, ben ve Abdülkadir en samimi üç arkadaş olduk. Artık kendimizi Partiye girebilecek kadar yetişmiş sayıyorduk. Başladık her birimiz ayrı yollardan Partiyi, Türkiye Komünist Partisi’ni aramaya. Bu arama esnasında kimlerle tanışmadık ki!” 135 Anılarının ilerleyen sayfalarında da bu arayışın bahsi açılır. “ İşte üniversitedeki üçüncü ders yılım bir dünya harbiyle başladı ve onun getirdiği yeni hava ve şartlar içinde devam etti. Ve bizler birer fert olarak bir taraftan felsefi, ekonomik, sosyal ve siyasi bilgilerimizi genişletmek için elimizden gelen hemen her şeyden faydalanmaya uğraşıyor, bir yandan da Partiyi aramaya devam ediyorduk.”136 Bir başka yerde ise parti arayışını ve yaşadıklarını şöyle aktarmaktadır: “Üniversite tahsilimin dördüncü yılı Gümüşyan bursu ve komünümüz sebebiyle rahat geçti. Komün parasını da artırabilmiştim. Gelecek günlerimizde bu paraya ihtiyacımız olacaktı. Artık komünistler grubumuz büyümüştü. Bir taraftan kendi aramızda teşkilatlanıyor ve kendi kendimizi yetiştiriyor, bir taraftan da Partiyi aramaya devam ediyorduk. Belki şöyle bir soru sorulabilir: Bu nasıl bir aramadır ki seneler boyunca sürüyor? Daha evvelki sayfalarda da söyledim. Kendilerinin partili olduklarını söyleyen birçok insanla tanıştık. Evvela bu insanlar bizim üzerimizde iyi tesir bırakmadı. Bizim grubun esasını üniversite talebeleri teşkil ediyordu. Hepimiz heyecanlı idealistlerdik. (Felsefi manada değil.) Partili olmak bizim için çok büyük bir şeydi. Bizler Partili olmayı, Partili insanları kafamızda herhalde çok idealize etmiş, onları hemen hemen süper insan yapmıştık. Rastladığımız insanlar bizim kafamızda canlandırdığımız, billurlaştırdığımız tiplere uymadığından onlara inanamıyorduk. İkinci sebep de bulduğumuz bu insanların parti faaliyetine ait en ufak bir doküman gösteremiyor olmalarıydı. Ne Parti programı, ne tüzük, ne de herhangi bir illegal neşriyat. İlk zamanlar nasıl biz onlara itimat edemiyorsak, onlar da bize itimat etmiyorlar ve bu sebeple elimize bir doküman vermek istemiyorlar diye düşündük. Ama zamanla öyle insanlarla tanıştık ki bize yüzde yüz itimat ettikleri çok sarih olarak belli

135 Açıkgöz, s.85-86.

70

oluyordu. Ortada bir faaliyet olmadığına göre faaliyeti olmayan bir teşkilata girmek için acele etmedik.”137 Hayk Açıkgöz’ün bu ifadeleri, 1937 yılında alınan “desantralizasyon/ separat” kararının yürürlükte olduğu yıllara denk gelmektedir.

Vedat Türkali ve arkadaşları o yıllarda TKP’yi ararken bir yandan da kendileri gibi düşünen insanlarla ilişki kurmakta ve bir araya gelerek konuşup görüşmektedirler.138 O yıllarda oluşturdukları grupta Vedat Türkali, Yusuf Atılgan, Hayk Açıkgöz, Ayşe Merih, Hasan Basri Alp, Osman Paçalı (İşçi), Tahsin Berkem, Asaf Ertekin yer almaktadır. Ancak bütün aramalarına rağmen partili birini ya da partinin varlığına dair bir emareyi göremeyince partiden umudu kesmeye ve kendileri bir grupla devam etmeye karar verirler. Aynı zamanda Hayk Açıkgöz’ün Parmakkapı’daki tek göz odasında toplanıp eğlenilmekte, sol kitap ve yazılar okunup tartışılmaktadır. Bu toplantıların yapıldığı bir diğer yer ise Tahsin Berkem’in Sarıyer’deki evidir. Türkali bu evde hücre toplantıları yaptıklarını, metin okumaları ve tartışmalar için bir araya geldiklerini kaydetmektedir. Kıvılcımlı’nın kitapları, Nâzım Hikmet’in şiirleri yanında Reşat Fuat, Abidin Dino, Suad Derviş (Saadet Baraner) gibi isimlerin yazdıkları da o zaman en çok takip edilen metinlerdir. Yeni Edebiyat, Ses, Küllük dergilerini takip ettiklerini aktaran Türkali’ye göre bunların arasından bilhassa Yeni Edebiyat dergisi en çok okunan yayındır. Zira burada Reşat Fuat, Nâzım Hikmet gibi en popüler kişilerin metinleri müstear isimlerle yayınlanmaktadır.139

Hayk Açıkgöz hücre toplantılarından bahsederken, hareketin aldığı kararlara da temas eder. Bir türlü partiyi bulamayan bu komünist gençler, sayıları otuzu aşan, çoğunluğu üniversiteli ya da üniversite mezunu insanlardan oluşan bir grupta bir araya gelip kendilerini “Türk Komünistler” adıyla örgütlemeye karar verirler. Gizli oluşum, gizli yayınlarla adını duyurma hazırlığı içindedir. Bu nedenle bazı üniversite öğrencileri

137 Açıkgöz, s.102-103.

138 Vedat Türkali ile Güven Üzerine-Desantralizasyon Belgeleri, TÜSTAV, Kasım 2000, İstanbul, s.11.

Osman İşçi, Eski Tüfek Sosyalistler isimli çalışma için verdiği mülakatta “Bana öğrenci avcısı diyorlardı. Nuri