• Sonuç bulunamadı

Üniversitedeki Arkadaşları ve Çevresi

1.1.3.4. Üniversite Yılları

1.1.3.4.1. Üniversitedeki Arkadaşları ve Çevresi

Vedat Türkali, 1937 yılının sonbaharında İstanbul’a üniversitede okumak için geldiğinde, çok büyük bir kente geldiğinin bilincindedir. Büyük şehrin imkânları sayesinde edebiyat ve sinema sevdasını, doya doya yaşama fırsatına kavuşmuştur. Aynı zamanda siyasi anlamda da politik fikirdaş olduğu pek çok insanla karşılaşma ve ideallerindeki “parti” ile buluşma hayalleri kurmaktadır.

Edebiyata, bilhassa şiire düşkün bir genç olarak üniversitede Türkoloji’ye kaydını yaptırdıktan kısa bir süre sonra, buraya gittiğine pişman olur: “Daha ilk günlerde anladım; çocuksu bir tutkuyla kafama taktığım Türkoloji yanlış seçimdi. Öğretim görevlileri de, öğretileri de, öğrencileri de, çok dışımda, uzağımdaydı benim. Kötü yanılmıştım. Katlanmaktan başka yol da yoktu. Fuat Köprülü’nün Türk Edebiyatı Tarihi’yle, iki yıl sonra Fakülte’ye atanan Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Tanzimat derslerinin, bu yüzden özel anlamı oldu benim için; onlardan bir şeyler öğrendim.”57

55 BÜ-MAFM, Çekim 1, Kaset 2.

56 BÜ-MAFM, Çekim 1, Kaset 2.

30

Üniversite yıllarda en yakın arkadaşı Ayşe Merih Baykal’dır. Tıbba kaydolan Hayk Açıkgöz58, Cahit Okurer (sonradan soyadını Külebi olarak değiştirir) kendilerinden bir üst sınıftadır. Cahit Kübeli ile ilgili “Adını daha Samsun Lisesi’ndeyken, Sivas’tan gelen bir öğrenciden duymuştum Cahit’in; “İhtiyar Katır” diye bir şiiri Sivas Lisesi’nde, öğretmen, öğrenci, herkesin dilindeymiş! Türkoloji’de yakalamıştım bu kafama takılan şairi. Kısa zamanda arkadaş olduk. Şiir beğenimiz, benim komünistçe yaklaşımım dışında yakındı; başat zevkimiz Faruk Nafiz, Orhan Seyfi, Yusuf Ziya düzeyinde olduğu ortamda, Ahmet Haşim, Ahmet Muhip, Cahit Sıtkı, özellikle de Orhan Veliler ortakça sevdiğimiz şairlerdi. Nâzım’ı da seviyordu ya, komünist yani hiç ilgilendirmiyordu onu; taparcasına bağlılığı Mustafa Kemal’e idi. İnandığı “güzel şiir” penceresinden bakıyordu yaşama; Mustafa Kemal’e resmi övgüler düzen Behçet Kemal, bizim gibi onun da dayanamadığı biriydi. Gizlemek gereği görmediğim komünistliğimden bir tedirginlik duymamıştı; bana zarar gelmemesi için, kendisine güvenilerek açıklanmış önemli bir giz olarak saklıyordu da bunu. Çevremizde pek rastlanmayan, gerçekten üstün yetenekte bir şair arkadaş bulmaktan mutluydum ben de.”59

Türk edebiyatı içinde telif-tercüme pek çok esere imza atan çevirmen ve şair Behçet Necatigil de o dönem üniversite öğrencisidir. “İçine kapanık, sıracalı, saramık biri olan, çalışkan öğrenci Behçet Necati’yle (Necatigil oldu sonra) Cahit, daha çok Behçet’ten kaynaklanan çocuksu çekememezlik ürünü sinsi bir yarışma içinde gibiydiler; fakülte boyu da sürdü sanıyorum bu.”60, sözleriyle bir yandan Behçet Necatigil’i tanıtırken bir yandan da iki şair arkadaş arasındaki çekişmeyi aktarmaktadır.Yakın arkadaşlık kurduğu isimlerden biri de Mithat Sertoğlu’dur. Düşüncelerini paylaştığı bu arkadaşının, Nâzım Hikmet’e olan sevgisi, Vedat Türkali’nin ona açılmasında tesirli olmuş gibidir. Sonraki yıllarda bu arkadaşının ağabeyi olan gazeteci Murat Sertoğlu’nun

58 Açıkgöz, s.71.

59 Türkali, Komünist, s.28-29.

60Türkali, Komünist, s.29.

“Betçet Necatigil ile 1936 yılında Yüksek Öğretmen Okulu’na girdik.”(s.69) diyen Cahit Külebi de İçi Sevda Dolu Yolculuk isimli eserinde Behçet Necatigil ve üniversite döneminden bahsederken aralarındaki çekişmelere değinir. Ayrıca Behçet Necatigil’in soyadının o zaman “Gönül”, kendisininkinin de “Erencan” olduğunu, o yıllarda çeşitli adlarla dergilere şiirler yazdığını ve Külebi’nin bunlardan biri olduğunu ve sonradan bunu kendisine soyadı olarak seçtiğini belirtmektedir.(s.92) “1940’ta savaş başlamış, biz de öğrenciliği bitirmiştik.”(s.93)demektedir. Buradan hareketle, Vedat Türkali’den bir sınıf önde oldukları anlaşılmaktadır.

31

“Mah” (şimdiki MİT) elemanı olduğunu öğrenir. Sınıf arkadaşı olan edebiyatçılardan biri de Samim Kocagöz’dür. “Öykü yazmaya özenen Samim Kocagöz de bizim sınıftaydı. O günlere damgasını vuran Sabahattin Ali öykücülüğüne, biraz da tanışık olduğu Sait Faik’e (Sait Faik’in Sultanhamamı’ndaki yazıhanesine beni de götürdü bir kez; uzun uzun konuştuktu) öykünüyordu ya, sonraları yakınlık gösterdiği solculuğun epeyi uzaklarındaydı daha. Hem de, bir ara nasılsa Türkoloji’deki öğrencilerle tiyatro oyunu sahnelemeye kalkışıp İsmail Hakkı Baltacıoğlu’nun “İNANMAK” adlı oyununu önermemize, “İnanmak! Yani, komünizme inanmak!!” diye sırıtarak karşı koyup işi bozacak kadar! Babıali’deki Yeni Kitapçı Nail V.’nin işyerine gidip dergi toplantıları yapan Dinoları görür, komünist olduklarını nasıl yutmadığını gelip alaylı anlatırdı.”61 Bu ifadelerle ondan bahsettikten sonra, sonradan arkadaşlık kuracağı ve ileriki yıllarda da arkadaşlığını sürdürdüğü bir diğer isimden bahseder. Bu yazar Yusuf Atılgan’dır. Türkoloji’nin sivil bölümünde62 okuyan Yusuf Atılgan daha sonra askerî bölüme geçmiştir.63 Yusuf Atılgan ile tanışmasını, Pelin Özer Savlı ile gerçekleştirdiği söyleşisinde şu sözlerle aktarır: “Edebiyat Fakültesi’nin dördüncü sınıfındayken tanıştım Yusuf Atılgan’la. Askeri Tıbbiye Okulu adı altındaki Milli Savunma Bakanlığı pansiyon binasında kalıyorduk. O da Edebiyat Fakültesi ikinci sınıfındayken sivil öğrenci olarak okumayı bırakıp bizim bölüme geldi. Çok sempatik, çok sıcak bir gençti, hemen kaynaşıverdik.”64 Yusuf Atılgan ile Vedat Türkali arasındaki arkadaşlığın derecesi, Vedat Türkali’nin bir söyleşisindeki şu sözlerinden daha iyi anlaşılacaktır: “… gerçekten hayatta iki arkadaşıma sevgim zirvede olmuştur. Biri Yusuf, biri de Hasan Basri Alp.” 65 Kitap-lık dergisindeki söyleşinin bir yerinde de “Kardeş gibiydik, kardeşten de yakındık. Paramız bile ortaktı. Benim o zamanlar sevgilim, sonra eşim

61 Türkali, Komünist, s.29-30.

62 Sıddık Akbayır, Bütün Hatıralar Islaktır, “Yusuf Atılgan”, Ferfir Yay., 2010, İstanbul, s.151.

63 Türkali, Komünist, s.30.

Ayrıca Yusuf Atılgan’ın “Sevgili Halil Kardeş-Köye Mektuplar” (Edebi Şeyler Yay.,2014, İstanbul) adıyla kitaplaştırılan mektuplarından 14.04.1980 tarihli mektupta “Vedat Türkali’ye senin için son baskısından bir de Bir Gün Tek Başına imzalattım” (s.34) demektedir. Bir başka mektubunda Vedat Türkali ve Alpay Kabacalı’nın, Türkiye Yazarlar Sendikası’nda yönetim kurulu üyeleri olduklarından ve kendisinin üyelik başvurusunu da hemen kabul ettiklerinden ve onu kültür kurulu üyeliğine atadıklarından bahseder. (s.37) Ayrıca Vedat Türkali’nin Kitap-lık dergisi (sayı 41, Mayıs-Haziran 2000) için Pınar Özer Savlı ile gerçekleştirdiği söyleşisinde Yusuf Atılgan ile elli yıla yayılan bir dostlukları olduğundan bahseder.

64 Kitap-lık, S.41, Mayıs-Haziran 2000, s.109.

32

olan Merih de bizimle ortaktı. Paralarımızı birleştirir, adına da ‘kolhoz’ derdik.”66, sözlerini kullanarak Yusuf Atılgan’a olan sevgisini ve yakınlığını dile getirir.

Sonraki zamanlarda Edebiyat Fakültesinin ünlü hocalarından biri olacak olan Mehmet Kaplan bu yıllarda Yüksek Öğretmen’de öğrencidir.67

Vedat Türkali’nin üniversite öğrencisi olduğu yıllarda Cahit Külebi, Behçet Necatigil, Yusuf Atılgan gibi simalar ile tanışma, görüşüp konuşma imkânı bulur ki, bu isimler ilerleyen yıllarda Türk edebiyatında adından söz edilen ünlü edebiyatçılar olacaktır. Ayrıca devrin ünlü pek çok edebiyatçısıyla tanışma, birçok kültürel ve sanatsal etkinliği takip etme imkânına kavuşmuştur Aynı zamanda sol hareket içinde yer alan Mihri Belli, Sevim Tarı (Belli), Dr. Şefik Hüsnü, Dr. Hikmet Kıvılcımlı, Reşat Fuat Baraner gibi çok sayıda isimle de tanışma ve birlikte çalışma fırsatı bulmuştur. Bir diğer nokta ise, sevgilisi olan Ayşe Merih Baykal ile daha rahatça gezip tozabilmekte, vakit geçirebilmektedirler. Dolayısıyla İstanbul, pek çok yönüyle Vedat Türkali için önemli bir konumdadır, denilebilir.