• Sonuç bulunamadı

1.2.2. İdeolojik Tutumu 1. Bir Ütopyaya İman

1.2.3.1. Davalar 1. TKP Davası

1.2.3.1.6. Aydınlar Dilekçesi Davası

12 Eylül darbesinin ardından 12 Eylül 1980 - 7 Aralık 1983 tarihleri arasında Türkiye’de askeri rejim iktidarı elinde bulundurmuştur. Türkiye’deki insan hakları açısından bu dönemin geride savaş meydanı benzeri bir manzara bıraktığı söylenmektedir. 230 bin kişinin yargılandığı, yüzlerce kişinin öldürüldüğü, işkence

270 Türkali, “Barış Derneği Davası Savunma Metni”, Tüm Yazıları Konuşmaları, s. 262-269.

271 Türkali, “Barış Derneği Davası Savunma Metni”, Tüm Yazıları Konuşmaları, s.270-278.

138

gördüğü, kaybedildiği bir dönem Türkiye’ye yaşatılmıştır.273 Bazı aydınlar ise askeri rejimin yaptıkları karşısında seslerini çıkarmaya cesaret ederler ve bir dilekçe kampanyasıyla buna itirazlarını dile getirirler.

12 Eylül Darbesi’nin icraatlarını eleştiren çok sayıda aydının imzaladığı dilekçe, 15 Mayıs 1984’te Devlet Başkanlığı Dairesi’ne verilir. “Aydınlar Dilekçesi” olarak anılan bu belgenin imzacılarından biri de Vedat Türkali’dir.

Dilekçede her ne kadar haklar sınırlandırılmışsa da, yine de Anayasal sınırlar çerçevesinde kalarak ve “2969 sayılı yasanın suç saymadığı çerçeve içinde görüşlerimizi açıklamayı gerekli görüyoruz,” denilen açıklamada, “akılcı yöntemler kullanılarak toplumun aydınlık bir geleceğe ulaşacağına olan inanç vurgulanmıştır. Demokrasi vurgusunun öne çıktığı dilekçede, devletin demokrasinin kurum ve ilkelerinden uzaklaşmaması tavsiye edilir. Yaşam hakkına yapılan vurgunun yanında, yaşanan terör olaylarından demokrasinin sorumlu tutulamayacağını, devletin terörle mücadelede yasal çizgide hareket etmesinin istendiği dilekçede idam kararlarına itiraz edilmekte, işkencenin bir hak ihlali olması hasebiyle ortadan kaldırılması gerektiği, toplumsal barışın sağlanması için bir genel affın kaçınılmaz olduğu; sendikal örgütlenmenin, mesleki kuruluşların, partilerin demokrasinin bir gereği olması nedeniyle örgütlenmenin önündeki engellerin ve basın üzerindeki baskıların kaldırılması istenmektedir. Ayrıca tek tip insan yetiştirmeyi amaçlayan eğitim sisteminin, özgür bireyler yetiştirmeyi amaçlayan çağdaş eğitim anlayışıyla uyuşmadığı, yine fikir ve sanat eserlerinin özgür dolaşımının hem bir özgürlük hem de sanatsal gelişim için zorunluluk olduğu vurgulanır.

Dilekçenin sonunda dilekçenin bin üç yüz kişi tarafından imzalandığı ve Ankara, Altındağ 1 numaralı Notere emanet olarak teslim edildiği ifade edilmektedir.274 Aziz Nesin’in öncülük ettiği bu girişime destek veren isimlerden bazıları şunlardır: Prof. Dr. Hüsnü Göksel, Prof. Dr. Bahri Savcı, Prof. Dr. Gencay Gürsoy, Prof Dr. Korkut Boratav, Prof. Fehmi Yavuz, Murat Belge, Mete Tuncay, Esin Afşar, Bilgesu Erenus, Uğur Mumcu, Halit Çelenk, Yalçın Küçük, Erdal Öz, Erbil Tuşalp.

273 Bülent Tanör, “Bazı Özgül Konular”, Hazırlayan: Sine Akşit, Bugünkü Türkiye 1980-2003, Cem Yay., 8. Basım, Kasım 2008, İstanbul, s.95-96.

274 www.nesinvakfi.org/aziz_nesin_aydinlar_dilekcesi.html (Erişim: 08.07.16) Aydınlar dilekçesinin tam metnine buradan ulaşılmış ve istifade edilmiştir.

139

21 Mayıs 1984’te Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı tarafından belgeyi imzalayanlar hakkında soruşturma açılır. Kenan Evren de 28 Mayıs 1984’te Manisa’da gerçekleştirdiği mitinginde dilekçenin imzacılarını eleştirir ve Emin Karaca’nın aktardığı şu sözleri sarf eder: “Biz çok aydın görmüşüzdür, vatan hainliği yapmışlardır. Bazı şairlerimiz vardı yurtdışına kaçtılar. Ve başka bir memlekete sığınıp orada öldüler. O aydın değil miydi, ne yapayım böyle aydını?”

Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı 1 Numaralı Askeri Mahkeme’sinde 1985’te Vedat Türkali ve diğer aydınlar ifade verirler.

18 Ağustos 1986’da ilk duruşması görülen davanın 7 Şubat 1987 tarihli mahkemesinden bütün sanıklar için beraat açıklanır.275

Savunmalar isimli kitabına aldığı “Aydınlar Dilekçesi Davası Savunma Metni”nde

dilekçenin bir yurttaş ve aydın sorumluluğunun bir gereği olarak verildiği vurgulanır. Bu gerekliliği doğuran amillere şöyle işaret edilmektedir: “Aydınları böyle bir uyarıya zorlayan ülke gerçekleri üzerinde, dilekçede yer alan ayrıntılara girmeden, Eylül’den sonra Anayasa değişikliği ile neler getirildi ülkeye? Rastgele değinelim: Adaletin bağımsızlığına gölge düşürüldü. İşçi sendikaları sendika olmaktan çıkarıldı, işçilerin hemen bütün hakları ellerinden alındı, kolları kanatları kırıldı. Üniversiteler medreseleştirildi, en azından yüksekokul durumuna düşürüldü.”276 Darbe sonucunda hazırlanan Anayasa metnine de değinen yazar, tekçi düşüncenin dayatılmasının, komünizm yasaklanıyor düşüncesiyle bütün muhalif kesimleri susturmaya çalışmanın, emeğinin karşılığını talep eden işçilerin ve işçi örgütlerini susturup kapatmanın demokrasiyle bir ilişkisi olmadığı gibi yakalanmaya çalışılan Batı tarzı demokrasileriyle de hiç alâkası olmadığını savunur. Sözlerini şöyle sürdürür: “… bu nedenlerle, ülkesine, halkına tarihsel sorumlulukla bağlı bir yazar olarak, karanlık bir gelişle, görece ileri bir anayasa yıkılarak yerine oturtulan ’82 Anayasa’sının getirdiği tüm karanlık gidişlere karşıyım; dilekçeyi bunun için imzaladım. Halkımın, vatanımın kendisine yakışır bir anayasaya “kırk katır mı, kırk satır mı?” yeğlemesine düşürülmeden, kendi özgür istemiyle, er geç kavuşacağına inanıyorum. O günlere ulaşıncaya dek böylesi her dilekçeyi imzalamaya her gün, her zaman hazırım.”

275 Yazıda 59 kişi hakkında dava açıldığı ve nihayetinde hepsinin beraat ettiği kaydediliyor: www.t24.com.tr/yilmaz-bilican/aydinlar-dilekcesi-kenan-pasa-akademisyenler-bildirisi-ve-sarayli-apsa,13667 (08.07.16)

140

Sözlerinden de anlaşılacağı üzere kendisi daha fazla demokrasi ve özgürlük için yargılanmayı, hapse girmeyi göze alarak dilekçe verenlere katılmış ve metni imzalamıştır. Haklarında açılan davanın beraatla sonuçlanması, taleplerin haklılığının mahkemece teyidi olarak yorumlanabilir.