• Sonuç bulunamadı

Tevkifat Öncesi Politik Ortamın Medyadaki Yansımaları

1.1.6. Çocukları ve Torunları

1.2.1.3. TKP’li Yıllar

1.2.1.4.1. Tevkifat Öncesi Politik Ortamın Medyadaki Yansımaları

Cumhuriyet, Hürriyet, Milliyet, Vatan, Her Gün, En Son Dakika, Ulus gibi bazı

gazetelerin Aralık 1951 ile Ocak 1951 arası sayılarına bakıldığında çoğunlukla Kore harbi dolayısıyla Amerika taraftarlığı, Kore Savaşına katılan Türkiyeli askerlerle ilgili hamasî haberler, Amerikalı yetkililerin Türkiyeli askerlerle ilgili “övgülü” sözleri öne çıkarılırken; Rusya, Çin, Kore gibi komünist ülkeler ile ilgili haberlerde ise çoğunlukla hakarete varan kelime ve ifadelerin kullanıldığı da görülmektedir. Komünizm ile ilgili haberlerde “kızıl” ya da “kızıllar”, “şebeke”, “taslak”, “soysuz”, “satılmış”, “alçak”, “ajan” sözcükleri bir küfür kelimesi olarak kullanılıyor gibidir. Şimdi bu haberlerden bir kısmına yer verilecektir.

Türkiye’de ve dünyadaki komünist hareketle ilgili bazı ilk sayfa haberleri şöyledir: Her

Gün gazetesinin 19 Ocak 1951 tarihli sayısında “Tahkikat Genişliyor” manşeti,

manşetin üstünde ise “Kızıllar bu memlekette yaşayamaz” cümlesi yer alıyor. Aynı haberin devamında Aziz Nesin’in de Yeni Baştan gazetesindeki yazılarında komünizm propagandası yaptığı gerekçesiyle bir yıl dört ay ceza aldığına değiniliyor.

28 Ocak 1951 Pazar tarihli nüshasında Her Gün gazetesinin manşeti “Kore’de Yükselen Allah Allah Sesleri” şeklinde atılırken, manşetin üstünde “Kore cephesinde Türk süngüsü yine parladı” cümlesine yer veriliyor. Manşetin altında büyük puntolarla yer

80

alan “Kahraman Mehmetçikler kızılları perişan etti” ifadesi, manşetin mahiyetine dair fikir verirken, bunun altında şu izahata yer veriliyor: “Bir şehri işgal eden kahramanlarımız Amerikan levazım amirliğine çektikleri telgrafta ‘Düşman taarruz etti, biz de taarruz ettik, çok öldürdük, daha fazla ekmek gönderin’, dediler.” Her Gün gazetesinin 4 Şubat 1951 Pazar tarihli nüshası “Yeni Kora Kuvvetleri Hazırlanıyor” manşetiyle çıkarken, manşetin altında “Kore’ye gönderilecek kuvvetler zayiatımızı karşılıyor” denilmekte ve manşetin üstünde ise “Kızıllardan aziz şehitlerimizin intikamını alacağız” cümlesi yer almaktadır. Gidecek asker sayısı sekiz yüz olarak telaffuz edilirken, bunun Kore’de ölen, kaybolan ve yaralanan Türkiye askerlerinin sayısına eşit olduğu bilgisi ile birlikte, Milli Savunma Bakanı Refik İnce’nin fotoğrafına da yer veriliyor. Aynı nüshada “Komünistler Birer Birer Yakayı Ele Veriyor” başlığıyla ilk sayfadan verilen haberde Ankara’da iki, İstanbul’da ise bir kişinin komünistlik tahkikatı nedeniyle tutuklandığı belirtiliyor.

6 Şubat 1951 Salı tarihli Her Gün’de “Bozguna Uğrayan Kızıllar Kaçıyorlar” manşetinin üstünde “Kahraman Mehmetçik Seul’e girmek üzere”, ifadelerine yer veriliyor. İlk sayfada yer alan bir başka haber de “Aramıza sokulan kızıllar-Komünist Tahkikatı Gittikçe Genişliyor” ifadeleriyle atılan haber başlığının altında “Ses adında haftalık bir gazete neşreden Yusuf Ahıskalı bu gazetenin son sayısında neşrettiği “İşçiler Birleşiniz” başlıklı yazısından dolayı, komünistlik propagandası yaptığı iddasıyla yakalanarak tevkif edilmiştir.”, denilirken haberin devamında Yusuf Ahıskalı’nın genel seçimlerde “işçi namzedi olarak İstanbul’dan milletvekilliği adaylığını koymuş ve ancak 17 oy alabilmiştir” şeklinde bir bilgiyi de paylaşılmaktadır. 7 Şubat 1951 Çarşamba tarihli Her Gün gazetesi “Kahraman Mehmetçiğimizin süngüsü her yolu açıyor-Seul Bu Sabah Kızıllardan Geri Alındı” üst yazısı ve manşetiyle çıkmıştır. Aynı tarihli gazetenin ilk sayfasındaki bir başka başlık ise şöyledir: “Adalet komisyonundaki tartışmalar-Komünistlere Verilecek Cezalar”. Haberde “Ş. Mocan’ın teklifi kabul edilmedi, solculara en az 5, en çok 15 sene hapis cezası verilecek” deniliyor. Gazetenin aynı sayısında yer alan “Ankara’da Yakalanan Komünist Talebe” başlıklı haberin içeriği şöyle aktarılıyor: Ankara-Geçen Çarşamba günü Atatürk lisesinde komünist propagandası yaparken yakalanan bu lise öğrencilerinden Yaşar Kızıltuğ’un evinde yapılan aramada okul defterlerinde Nazım Hikmet’in şiirleri

81

bulunmuştur. Yaşar dün akşam sorgusunu müteakip tevkif edilerek cezaevine gönderilmiştir.”159 Her Gün gazetesinin ilk sayfasındaki bir başlık ise şöyledir: “Amerikan Ayan azasının gözüyle: Kızıllarla döğüşebilecek tek millet; Türkiye’dir.” Homer Ferguson isimli bu Cumhuriyetçi Ayan üyesinin “Uzak ve Yakın Doğu milletleri korkudan öyle vaziyettedirler ki samimi olmayan bir sulh teklifine dahi hemen boyun eğeceklerdir. Yalnız Türkiye mücadeleye atılmaya ve bizimle birlikte harbe girişmeye hazır bulunmaktadır”160, dediği aktarılmaktadır.

Her Gün 15 Şubat tarihli nüshasında “Komünist başöğretmen” başlıklı haber, yine 16

Şubat 1951 Cuma tarihli Her Gün gazetesinde “Bir Komünist Talebe Daha” başlıklı haber ilk sayfada yer alırken içerikleri üç-dört cümleden oluşmaktadır. Suçun içeriğine dair herhangi bir bilgiye yer verilmemektedir.

16 Şubat 1951 tarihli Her Gün gazetesinin 3. sayfasında bir haber de dikkat çekici: “Kore zaferinin neticeleri” üst yazısıyla yayınlanan “Türkler Yapılan Yardım Karşılığını Çoktan Ödedi” başlıklı haberde şöyle denilmektedir: “Marshall, Kore’de çarpışan Türk ve Yunan askerlerinin kahramanlıklarından sitayişle bahsederek Türkiye hakkında şöyle demiştir: ‘Türkiye’ye yaptığımız askerî yardımın karşılığını diğer devletlere yaptığımızdan çok daha fazlasını almış bulunuyoruz.” Gazetenin ver verdiği bu haber ve haberin veriliş şeklinden de anlaşılacağı üzere, Türkiye ve Yunanistan gibi ülkeler Amerika’nın yanında boşuna yer almıyorlardır. Karşılığı, her iki ülkeye yapılan maddi yardımlar ve NATO’ya kabul edilmeleridir. Nitekim Kore’ye binlerce asker yollanırken bunun için TBMM’den herhangi bir karar çıkarılmadığı, milletvekilleri bilgilendirilmediği gibi, Resmi Gazete’de yayınlanmış bir Bakanlar Kurulu Kararı da yoktur. Gazeteci Ahmet Emin Yalman’ın anılarında Adnan Menderes “Kore’ye asker göndermenin NATO’ya kabul edilmede bir köprü vazifesi göreceği” inancında olduğu için böyle bir adımın atıldığı belirtilmektedir.161 Böylece ülkede estirilen anti-komünist havanın ve yaratılan heyulanın sebepleri daha bariz bir şekilde meydana çıkmaktadır ve şu başlıkların ya ilk sayfadan büyük puntolarla ya da manşetten verilmesinin, dönemin propaganda atmosferinin tesirini taşıdığı ve bu niyetle atıldıkları söylenebilir:

159 Her Gün, 7 Şubat 1951.

160 Her Gün, 7 Şubat 1951.

82

“Türkiye’de Komünizmin Kökü Tamamen Kazınıyor” 162,“Altmış Bin Kızıl İmha Tehlikesinde!”163, “Komünizmle mücadele tedbirleri şiddetleniyor”164, “Paris’teki Soysuz Kızıl Baş Kimdir?”165.

“Bir Kızıl Taslağı”166 başlıklı haberde bir erkeğin Üsküdar tramvayında komünizm propagandası yaparken yakalandığı aktarılmaktadır. Gazetenin aynı sayısındaki “Bu Sabah Gelen Amerikalılar” başlıklı haberde ise şöyle denilmektedir: “Bu sabah şehrimize 80 Amerikalı teknisyen gelmiştir. Bu teknisyenler Bakanlık ve umum müdürlüklerde muhtelif branşlarda mütehassıs olarak çalışacaklardır.” Haberin verilişindeki “müjde” tonu dikkat çekicidir. Kendi yurttaşlarını komünistlik propagandası yapıyor diye okuldaki öğretmenden, üniversitedeki talebeye kadar, terzisinden memuruna kadar tutuklayan devlet, Bakanlık ve Umum Müdürlükler gibi önemli kurumlara seksen Amerikalı uzmanı yerleştirmekte hiçbir sakınca görmemektedir.

1947’den sonra başlayan Amerika-Türkiye yakınlaşmasının toplumda milliyetçi-militarist bir eğilim yarattığını ve bir düşman olgusu üzerinden bu yakınlaşmanın ve düşman mitosunun pekiştirildiğini söylemek mümkündür.167 Bilhassa Kore harbinin başlaması ve Amerika’nın buradaki işgal faaliyetine Türkiye’nin dâhil olması, toplumda Türkiye’nin savaşa asker yollamasının gerekliliği ya da nedenleri üzerine münakaşalara yol açar. Bu durumda toplumsal bilincin bu savaşa katılımın gerekliliği yahut zorunluluğu noktasında ikna edilmesi için medya ciddi bir rol ve misyon üstlenmiş gibidir. Zira medyada bir Rus (Sovyet) düşmanlığı çok açıkça görünmektedir. Atılan başlıklar ve yazılan yazılarda Amerikan yardımları, Türklere dair söyledikleri iddia edilen övgü sözleri abartılı bir biçimde müsbet bir atmosferde verilirken, Çin ya da Sovyet Rusya ile ilgili haberlerde kullanılan dil kesinlikle menfidir. Gazetelerde

162 Her Gün, 26 Mart 1951 Çarşamba.

163 Her Gün, 23 Mart 1951 Cuma.

164Her Gün, 4 Mart 1951 Pazar.

165 Her Gün, 12 Mart 1951 Pazartesi.

166 Her Gün, 5 Mayıs 1951.

167 Güven Gürkan Öztan, Türkiye’de Militarizm-Zihniyet, Pratik ve Propaganda, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, Mart 2014, İstanbul, s.107.

83

birbirini komünistlikle ithamlar, komünizme dair haberler çoğu kez ilk sayfada yer bulmaktadır.* Soğuk Savaş yılları olarak adlandırılan dönemde iki kutuplu dünyada Türkiye, Batı Bloku yahut Amerika tarafı denilen grupta yer almış. “Batı Bloku özelinde ise propagandanın temel direği tüm veçheleriyle anti-komünizmdir. Siyasal ittifaklar meşruiyet zeminini anti-komünizm üzerinden kurarken her özgül örnekte farklı sosyo-politik dinamikler ve aktörler de devreye girmiştir. Türkiye de bu şablonun dışında değildir. Hatta coğrafi-tarihi “gerekçeleriyle” kimi zaman kraldan çok kralcıdır.” 168 Bununla hedeflenen amaçlardan biri, Türkiye’nin Atlantik Paktına üye olmasında Amerikan yönetiminin onayına duyduğu ihtiyacın elzem olmasıdır.

Türkiye’de komünizm karşıtlığı ile “Amerikan yandaşlığı”nın aynı zamanda doğduğu ve orantısız bir gelişme seyri izlediği söylenebilir. İkinci Dünya Savaşı sonrasında Amerika’ya yaklaşma çabaları, biraz da onlara “şirin görünme” kaygısına dönüşmüş gibidir. Zira Amerika’ya yanaşılırken bu “şirin görünme” çabasının bir tezahürü olarak Sovyet Rusya’ya düşmanca tavır takınma, Türkiye ve dünya için en büyük tehlike olarak onları görme şeklinde anti-sovyet, anti-komünist bir dezenformasyona yer verildiği (bunlar ya dışarıdan alınıyor yahut Türkiye’de üretiliyor) görülmektedir. Anti-komümizm bir devlet politikası haline getirilip Batı’dan daha fazla maddi yardım alabilmek ve Batı yanlısı politik tutumunu içeride meşrulaştırmak için “komünist saldırısı”, “Rus tehdidi”, “içteki ve dıştaki işbirlikçileri” söylemini ve “kanıtları”nı bilhassa abarttığını” söylemek mümkündür. Medyanın dili bu konuda bize fikir verici mahiyettedir:

Her Gün gazetesinin 16 Şubat 1951 Cuma tarihli bir haberinde “Londra (AP.)- Popüler

(Daily Express) gazetesi bugünkü nüshasında, Kore’de savaşmakta olan Türk askerlerini hararetle övmektedir. Başmakalesinde Express ‘Nisbet edilecek olursa, Türk birliğinin Kore’deki kayıpları, Birleşmiş Milletler kuvvetlerinin hepsinden fazladır. Türk askerinin şecaati, 1914 senesinde harb etmiş eski İngiliz askerleri için yeni bir şey değildir, onu tanır ve hürmet ederler,’ demektedir.” Aynı yayın organında “Kanlı Savaşlarda Süngü Hücumuna Kalkan Birliğimiz 273 Şehit Verdi” başlığıyla yer alan

* Bu çalışma için 1951 yılına ait Vatan, Yeni Sabah, Yeni İstanbul, Milliyet, Hürriyet, Cumhuriyet, Gece Postası, En Son Dakika, Ulus gazetelerinin koleksiyonları taranmıştır. Bahsi geçen yayınlar bunlardır.

84

haberde Türkiye’den Kore savaşına giden askeri birliklerin verdiği ağır kayıplar manşetten verilmiştir.

En Son Dakika169 * gazetesinin manşetten verdiği bir haberde Adnan Menderes’in 27.11.1951 tarihinde Canadian Association of Broadcasters Muhabiri Lawrence Henderson’a bir mülâkat verdiği ve bu konuşmanın 12.12.1951 tarihinde Montreal, Halifax, Ottawa, Toronto, Winnipeg, Edmonton ve Vascouver radyolarında yayınlandığı söylenen haberinde Başbakan Menderes’e yöneltilen sorulardan iki tanesi ve yanıtları, konumuzla alâkalı olduğu için, dikkat çekici görünmektedir: “s.1: Sayın Başbakan, bir Sovyet tecavüzü tehlikesi, Türkiye için hâlâ ciddi bir tehdit telakki edilmekte midir?”, sorusuna yanıtı, “Evet.”, olur. Adnan Menderes bu soruya tek kelimeyle cevap vermektedir. Oysa bu tehdidin ne olduğu, hangi açılardan tehdit oluşturduğu, bu tehdidin hangi gerekçelere dayandırıldığı noktasında açıklamada bulunmaması, sorgulanabilir bir durumdur.

“Ya dahili komünizm tehlikesi? Bu tehlike Türkiye’de artmakta mıdır?” İlk soruyla bağlı olan bu soruya verdiği uzun cevabın ilginç kısmı şöyledir: …“An’anelerimiz,

içtimaî ve ahlâkî telâkkilerimiz dolayısıyla, biz Türklerin hayat tarzı, komünizm ile taban tabana zıttır. Bundan başka Türk halk efkârı gerek aklı selimi, gerek memleketimizin coğrafi durumu dolayısıyla, komünizmin bugün ne bir felsefe, ne de bir ideoloji olmadığına, sadece siyasî bir âlet ve bir emperyalizm vasıtası olduğuna kanaat getirmiştir. Bütün bu sebepler yüzünden Türkiye, millî bir komünizm hareketine sürüklenmek tehlikesine maruz değildir. Bununla beraber bütün sıhhatli memleketlerde olduğu gibi, bizde de muvazenesiz birkaç kimseye rastlamak kabildir. Lâkin bunlar sadece ferdî hâdiselerden ibarettir. Mamafih şunu da ilâve etmeliyim ki, memnuniyet verici bu duruma rağmen, hükûmetimiz ihtiyatlı hareket etmek zorundadır.” Adnan

Menderes’in bu cümleleri, yürütülen TKP tutuklamalarının ve komünizm heyulasının ne kadar kısıtlı, sığ bir alana hitap ettiğinin itirafı olarak okunabilir.

“Türkiye bir müddetten beri, bilhassa Birleşik Amerika’dan yardım görmektedir. Bu yardımın mahiyet ve miktarı hakkındaki fikriniz nedir? Bunun arttırılması lüzumuna

169 En Son Dakika, 25 Aralık 1951.

85

inanıyor musunuz ve böyle bir artışın askerî ve milletlerarası durum üzerinde ne gibi bir tesiri olabilir?”, sorularına cevaben;

“(…) Biz, bütçemizin yüzde ellisinden fazlasını askerî masraflara tahsis etmekteyiz. Hâlâ lâyıkıyla gelişmemiş olmamızın başlıca sebeplerinden biri budur. Karşılaştığımız

zorlukların tahfifi için yaptığı yardım dolayısıyla, büyük dostumuz Amerika’ya pek minnettarız. Bunu her vesile ile tekrar etmeyi zevkli bir vazife addederim. Lâkin maalesef, her vesile ile de tekrar ettiğim gibi, biz bu yardımın arttırılmasının zarurî olduğuna kaniiz. “Maalesef” diyorum; zira mütemadiyen bir şey istemek hoş değildir. Bununla beraber şunu unutmamalıyız ki, biz bir artış istediğimiz vakit, sadece kendimizi değil, lâkin hiç olmazsa aynı ölçüde demokratik cephenin emniyetini de düşünmekteyiz. Zira batı demokrasiler cephesinin kendi kendini müdafaa edebilmesi için, Türkiye’nin tecavüze karşı fethedilmez bir kale haline gelmesi elzemdir. Demokratik dünyanın emniyeti bakımından, biz Türkiye’ye yapılan yardımın arttırılması hususunun pek makûl bir envestleman telakki edilmesi gerektiğine inanmaktayız. Zaten böyle bir artış Türkiye’yi büyük bir ölçüde Amerikan yardımından faydalanan diğer memleketlere nazaran imtiyazlı bir mevkie sokmaz, zira halen verilmekte olan mecmu Amerikan ekonomik yardımından Türkiye’ye doğrudan ve dolayısıyla düşen hisse ancak yüzde 2,2’dir.”* Başbakan Adnan Menderes’in bu sözlerinden de anlaşıldığı gibi Türkiye sürekli olarak Amerika’dan yardım istemekte ve bunun da öncelikle Batı’nın ve Amerika’nın çıkarları için gerktiğini ifade etmektedir. Bir diğer önemli nokta ise Türkiye ekonomisinin yarısından fazlasının askeri harcamalara gittiğini ve bunun da ülke kalkınmasının önündeki en büyük engel olduğunu vurgulamasıdır.

Başbakanın işaret ettiği Amerikan yardımına dair haberlerden bazıları şöyle aktarılmaktadır: Vatan gazetesinin “Bakan Dış Siyasetimizi İzah etti” başlıklı manşetten verdiği haberinde bir yandan Türkiye’nin dış siyasetinin hangi minval üzerinden yürütüldüğünü açıklamaktayken aynı zamanda bunun iç siyasetteki yansımalarını da göstermiş bulunmaktadır: “…Fırsat düşmüşken, bu büyük dostumuzla aramızdaki itimatkâr münasebetlerin, bizim için çok kıymetli ve faydalı bir maddi tezahürünü teşkil eden, bize yapılan Amerikan yardımı hakkında malûmat arz edeyim: 1951 bütçesinin

müzakeresi sırasında, 1950/51 malî yılı için sadece 17,5 milyon dolarlık direkt yardım

* Vurgu bana aittir.

86

sağlamıştı. Bu miktar daha sonra alınan 27,5 milyon dolarlık munzam direkt yardımla 45 milyon dolara yükselmiştir.” denilen ifadelerinin devam eden satırlarında şöyle bir toplam yardım miktarı açıklamaktadır: “Bu münasebetle şunu da belirteyim ki Türkiye 1951 takvim yılında geçen seneki bütçe müzakerelerinden sonra 72 milyon 500 bin dolar iktisadi ve 240 milyon dolar askeri olmak üzere cem’an 312 milyon 500 bin dolarlık bir Amerikan yardımı görmüştür. Bunun Türk lirası olarak ifadesi 880 milyon tutmaktadır.”170*

Vatan gazetesinin “36 Milyon Dolarlık Yardım Anlaşması Tasdik Edildi”171başlıklı haberinde 1951 yılında ithalatın yüzde seksen dört arttığı, ihracatın yüzde on sekizde kaldığı bilgisi de paylaşılmaktadır. “Türkiye’ye Yardım” başlığıyla verilen haber başlığının altında “Amerika’dan 25 milyon dolarlık yardım alıyoruz” 172 denilen Her

Gün gazetesinin 15 Şubat 1951 Perşembe tarihli bir diğer sayısının ilk sayfadan verdiği

haber dikkat çekici: “Türkiye’ye Yapılacak Yeni Para Yardımı” başlıklı haber şöyle: “Avrupa İktisadî İşbirliğine dâhil devletlerle ticarî münasebetlerimizi tanzim için Amerikalılar tarafından Türkiye’ye 75 milyon dolar verilecektir. Bu para 10 milyonluk gruplar halinde bize teslim edilecektir. İlk 10 milyon doların kullanma salâhiyeti hiçbir kayıt ve şarta tabi olmamakla beraber müteakip gruplar için bazı kayıtlar konmuştur. Türkiye 50 milyon doları 1952 yılı sonuna kadar kullandığı taktirde Avrupa ödeme teşekkülüne 20 milyon dolar kıymetinde altın ödeyecektir ve ancak iktisadî işbirliğine dahil 18 Avrupa devletinden biri ile yapacağımız ticarî münasebette, ithalatımız ihracatımızdan fazla olduğu taktirde kullanılabilecektir…”

“Askerî İstihsal Gücümüz Artıyor”173manşetinin altında Marshall Planı kapsamında Türkiye’ye 163 milyon 524 bin Türk lirası yardım yapılacağı ve bunun Subayların eğitilmesi, asker oranının ve silah imalatının arttırılması amacıyla verildiği aktarılmaktadır.

170 Vatan, 20.12.1951.

* Vurgu bana aittir.

171 Vatan, 8 Aralık 1951.

172 Her Gün, 29 Mayıs 1951.

87

Medyada yer alan haberlerden verilen örnekler, devrin nasıl bir atmosfere sahip olduğunu, iktidar ve medya aygıtının tamamıyla Amerikan yanlısı bir tutumla hareket ettiğini göstermektedir. Kore Savaşı’na da bu yandaşlık fikriyle asker gönderilmiş, medya bu savaşa katılımı da zorunluluk olarak yansıtmayı tercih etmiştir. Savaşa karşı çıkan kişi ya da kurumlar ise komünist propagandası yapmakla itham edilmiştir. Ancak Türkiye’nin Amerikan yanlısı tutumu görmezden gelinmemiş, bir yandan milyonlarca dolar “yardım” adı altın para almış, öte yandan da NATO’ya bu sayede girilebilmiştir. 1.2.1.4.2. Tevkifat ve Gazetelerdeki Akisleri

Sevim Tarı* isimli genç kadın 13 Mayıs 1950’de New York’ta kulakları için tedavi olup akabinde Fransa’da uzmanlık eğitimi görmek maksadıyla Türkiye’den ayrılır. Türkiye’deyken yeraltında faaliyetlerini sürdüren TKP’ye üye olmuştur. Fransa’da da Türkiyeli “aydın ve ilerici” öğrencilerin kurdukları İleri Jön Türk Hareketi ile irtibatta olur. 1951 yılında Berlin’de düzenlenen “Barış İçin III. Dünya Gençlik Festivali”ne katılır. “O yıl Doğu Almanya’da düzenlenen Festivalin baş konuğu Nâzım Hikmet(1902-1963)’tir. Nâzım Hikmet onlara Paris’te bir demokratik cephe örgütü oluşturmalarını, buna ağırlık vermelerini önermiştir. Soğuk savaşın ideolojik-kültürel etkilerine karşılık demokratik güçleri bir araya getirecek bir cephe hedeflenmektedir.”174 Sevim Tarı, Nazım Hikmet tarafından Zeki Baştımar ile görüşmesi için görevli olarak Türkiye’ye gönderilir. Ülkeye geldiğinde Eylül ayının başlarıdır. Zeki Baştımar ile görüştüğünde, Baştımar’ın dikkatsizlikleri ve gereksiz görüşmelerden yukarıda bahsetmiştik. Tarı’ya göre polis bu görüşmeleri saptamış ve izlemiştir. Ancak kendisini tanımayan polisler, onu “kısa saçlı kadın” olarak kodlamışlardır. Dönüşü öncesi, Fransız Komünist Partisine verilmek üzere bir belgenin hazırlanmasını Zeki Baştımar gereksiz bulsa da Fransa’daki bir arkadaşının ısrarları üzerine Sevim Tarı, kendi adına yazılı böyle bir belgeyi de Zeki Baştımar’dan edinir. Gideceği zaman çok sayıda kitap, plak, parti neşriyatını da yanına almak zorunda kalır. Kendisiyle birlikte on beş yaşındaki Galatasaray Lisesinden o sene mezun kardeşini de Fransa’ya götürecektir. 26 Ekim 1951 tarihinde saat on ikide hareket edecek olan Ankara isimli vapurla Fransa’ya

* Sevim Tarı, 1951 tevkifatında tutukluyken Mihri Belli ile hapiste tanışıp konuşma imkânı bulur. Ardından evlenme kararı alırlar. Evlilikten sonra Belli soyadını kullanır.

88

gitmek üzereyken sivil polisler tarafından durdurulur. Eşyaları aranır. Kendisinin anılarında aktardığına göre eşyaları arasında bir şey bulamayan polisler büyük bir şaşkınlık ve tereddüt yaşadıktan sonra sorgulamak üzere onu Emniyet’e götürürler. Sevim Tarı evrakları nasıl sakladığını ve emniyetin eline nasıl geçtiğini şöyle anlatmaktadır: Emniyet’e giderken o, kız kardeşi ve bir polis taksinin arkasına binmişlerdir. Kız kardeşi, onunla polisin arasındadır. Polislerden biri de öne oturmuştur ve arkadakileri gözlemektedir. Midesinin üstünde, bluzunun altında duran partiyle ilgili belgeleri Galata ile Sirkeci arasındaki mesafede “arka kanepenin oturma yeri ile arkalığı arasına sokmayı” başarır. Ancak taksi hemen gitmesin, işlemler kısa sürerse binip geri dönmek düşüncesiyle pardösüsünü taksinin arka koltuğuna bırakır. Ancak arkadan