• Sonuç bulunamadı

1.2.2. İdeolojik Tutumu 1. Bir Ütopyaya İman

1.2.2.2. Dine Yaklaşımı

Sol politik düşüncenin Karl Marks çizgisinde olan yapılanmalarında din, bir olgu olarak pek de müspet bir konumdadır, denilemez. Zira bilhassa Hıristiyan dünyasında kilise kurumunun rolü ve toplumdaki muktedirlerle kurdukları menfaat ilişkileri nedeniyle eleştirilmektedir. Marks’ın dini afyon olarak nitelemesi de bu ilişkiler neticesi ileri sürülmüştür, denilebilir. Zira kendisini Tanrı’nın yeryüzündeki halifesi, Tanrısal olanın temsilcisi olarak lanse eden kilise kurumunun Avrupa toplumunda Ortaçağ’a kadar gelen kesin hâkimiyeti ve hâkimiyetin sonucu yaptığı bazı işlerin vahşete varan boyutları, tarihte silinmez izler bırakmıştır. Krallara bile sözü işleyen bu kurum, yavaş yavaş otoritesini kaybedince önce krallarla yetki paylaşımına mecbur kalmış, sonrasında ise menfaatleri doğrultusunda onların emrinde hareket etmeye başlamıştır. Sadece krallık için değil, toplumun zengin tabakaları için de öncelikle onların çıkarları için ve tabii kendi çıkarları için yürüttüğü çalışmalar, toplumcu hareketlerde bu kurumun itibarını sarsmıştır. Toplumun eşitlikçi talepleri ise dini telkinlerle engellenmiş, önüne

244 Coşkun, Vedat Türkal-Niçin Komünist Oldum?, s.71.

* Ayrıca Dr Hikmet Kıvılcımlı’nın kendisi üzerindeki tesirleri ve onun fikirlerine dair görüşleri için bakınız: https://www.youtube.com/watch?v=hLXCFr_Mlwo (Erişim Tarihi: 14.10.2016) ve

124

geçilmiştir. Dolayısıyla dine yaklaşımları bu bağlamda olumsuzdur. Ayrıca hayata maddeci bir perspektiften bakan Marksistlere göre Tanrı yoktur. Din ise bir yanılsamadan, kendine yabancılaşmadan ibarettir. Bir komünist olarak Vedat Türkali’nin dine ilişkin görüşlerine bakmak, onun düşüncelerini anlamak açısından bir gereklilik arz etmektedir.

Vedat Türkali, komünistlerin din konusundaki fikirlerine de temas eder. Ona göre din bir sosyal olgudur. Türkiye toplumunun büyük bir bölümünün de Müslüman olmasından hareketle İslâmiyet’in milyonlarca insan tarafından benimsenmiş bir inanç sistemi olduğuna değindikten sonra Batı Avrupa toplumunda kilise kurumu ile burjuvazi arasındaki çatışmalara, bu çatışmaların eleştirel düşünceyi, “hür aklın egemenliği”ni ortaya çıkardığını ifade eder. Kendisinin inancı hakkında şöyle der: “Tabii ki diyalektik, maddeci bir görüşe sahibim. Elbette ki bu kainatın sonsuz bir hareket halindeki madde kitlesi olduğuna inanıyorum. Bir yaratıcısı olduğuna inanmıyorum. Madde kendi iç gücü içerisinde, hareket gücü içerisinde, diyalektik çatışmalar içerisinde oluşup sonsuza doğru akıp gidiyor. Aklımız bugün ancak maddenin biçim değişikliğinden doğan sonuçlarını ölçebiliyor. Kimya, fizik, bugün çeşitli bilimler. Her bulunana yeni bir durum eski karanlıkta kalan düşüncelerimize yeni bir aydınlık getiriyor. Marksizm budur aslında.” 245

Sözlerinin devamında Marksistlerin insanların dinî, ahlâkî inançlarını düzeltmekle, değiştirmekle ilgilenmediğini, asıl amaçlarının toplumdaki üretim ilişkilerini değiştirmek olduğunu dile getirir. Kendisinin de kişilerin dindar ya da dinsiz olduklarıyla ilgili olmadığını, toplumda yapıp ettiklerine baktığını, insanları sömüren, insanlara zulüm eden bir çarkın dişlisi olup olmadıklarına baktığını ve değerlendirirken bunu ölçüt aldığını söyler.

Hurafelerle doldurulmuş dinin ilerlemeler karşısında set olduğunu dile getiren Türkali, Tanzimat’ın başarısız olmasının temelinde din olgusunun etkili olduğunu ve bunun da hurafelere bulaştırılmış bir inançtan kaynaklandığını dile getirir. “Dini duygular insanların, bireylerin kendi ihtiyaçlarına cevap veren bir rahatlama biçimidir. İnan

 Marks’ın dine yaklaşımı için, “Hegel’in Hukuk Felsefesinin Eleştirisi” metninden yararlanılmıştır. Bakınız: Karl Marx, Din Üzerine, Sol Yay., 1995, Ankara, 2. baskı. Elbette, bütün komünistlerin din için aynı düşüncede oldukları şeklindeki bir iddiamız yoktur, tartışmalı bir meseledir ve çalışma konumuzun dışında kalmaktadır.

125

Halûk ezelî şifadır aldanmak, diyor. Benim için de bir aldanma biçimidir. Hani

afyondur derler Marks için. Ama afyon olmasa dişinizi çektiremezsiniz değil mi? Bir acıya katlanmak için en kahraman ilaçtır sırasında afyon. Bu bir ihtiyaçtır. İhtiyaç olduğu zaman elbette ki buna saygı duyulur. Ama toplumda her türlü kepazelik, her türlü rezillik, her türlü çetecilik devletin içine kadar işlemiş ve bir sömürü çarkı dönüyor da insanlar, ‘Ne yapalım Allah böyle yarattı. Fakiri fakir yarattı, zengini zengin yarattı. Kaderinize razı olun,’ diye aldatılıyorsa ve bunda da birtakım dinî kurumlar utanmadan işbirliği, suç birliği yapıyorlarsa o dine ve o dinin kurumlarına karşı mücadele edilir.” Bu sözlerinden sonra, Hz. Muhammed’in paraya-pula tamah etmediğini, insanları “Kureyş bataklığı”ndan çıkarıp yeni bir ahlak, yeni bir insan ilişkisi yaratmak için fakir fukarayı yanına aldığına temasla toplumdaki haksızlık, sömürü karşısında dinin teslimiyetçi bir siniklik içinde olmak yerine aktif bir rol alması gerektiğini yine Peygamberin yaşamından hareketle örnekler.246 Hazreti Muhammed’in vefat etmeden önce bütün dünyevi malını dağıttığını, oysa Müslümanlık iddiasındaki büyük holding sahiplerinin sahip olduğu muazzam servetleriyle nasıl “Huzur-ı İlahiye” çıkacaklarını merak ettiğini söyleyerek Müslüman işinsanlarının durumlarına dikkat çeker.247

Son olarak bu konuyla ilgili Vedat Türkali’nin Aziz Nesin’e yazdığı açık mektuba değinerek konuyu bitirmek yerinde görünmektedir. Aydınlık’ta (Eylül 1993) yayınlanan mektubunda kısaca “aydın” kişinin halka yakın durması, halkı küçümsemek, ona efendilik taslamak yerine onu anlaması gerektiği üzerinde durur. Halka tepeden bakan, onu “aptal” gibi sıfatlarla vasıflandıran aydınların halka yararının dokunmadığını belirtir ve Salman Rüştü’nün Şeytan Ayetleri isimli romanın yayınlaması için halkı karşısına almanın yanlışlığına işaret eder.248 “Yani halkın geleneklerine, kültürüne, kültürün özündeki şeylere saygılı olmadan hiçbir devrim bir yere varamamıştır.”

 Bu tabir Marks için kullanılmamıştır. Marks, “Hegel’in Hukuk Felsefesinin Eleştirisi”nde dini bir yanılsama olarak yorumlarken şöyle der: “Dinsel sıkıntı bir yandan gerçek sıkıntının ifadesi, bir yandan da gerçek sıkıntıya karşı protestodur. Din, tinsiz koşulların tini olduğu gibi, ezilmiş yaratığın iniltisi, kalpsiz bir dünyanın ruhudur da. O

halkın afyonudur. Halkın yanılsamalı mutluluğu olarak dini ortadan kaldırmak, halkın gerçek mutluluğunu

istemektir. Durumu hakkında yanılsamalardan vazgeçmesini istemek, onun yanılsamaları gereksinen bir durumdan vazgeçmesini istemektir. Öyleyse dinin eleştirisi, ilke olarak, halesi din olan bu gözyaşları vadisinin eleştirisidir.(…)Din, insan kendi çevresinde dönmediği sürece, insanın çevresinde dönen yanılsamalı güneşten başka bir şey değildir.” Bakınız: Karl Marx, “Hegel’in Hukuk Felsefesinin Eleştirisi”, Din Üzerine, Sol Yay., 1995, Ankara, 2. baskı, s.35. “O, halkın afyonudur.” ifadesinin vurgusu bana aittir.

246 Coşkun, Vedat Türkali-Niçin Komünist Oldum?, s.60-61.

247 Coşkun, Vedat Türkali-Niçin Komünist Oldum?, s.72.

126

Sözleriyle bir komünist ve ateist olarak halk kültürüne, inancına nasıl yaklaştığını bir kez daha ifade ederken, dinin bir tahakküm aracı olarak kullanılmasına, politik bir mecrada bir yönetim şekli olarak kullanılmasına ise itiraz eder: “…Ben çok Müslüman bir aile içerisinde büyüdüm. Gerçek Müslümanlarla, kendi şahsî inancı olarak hiçbir sorunum yok. Ama siyasî Müslümanlar bana illa şeriat düzenini dayatacaksa, ben yarın şeriat düzeniyle yaşamaya mahkum edileceksem, şu anda ölmeyi yeğlerim.” 249 Böylece “politik islâm” söylemine yaklaşımını ve itirazı dile getirmiş olur.

Vedat Türkali’nin dine yaklaşımının faydacı bir yaklaşım olduğu ortadadır. Halkın değerlerine karşı çıkarak halk için mücadele edilemeyeceğini savunur. Yapılması gereken, halka yanlışları göstermektir. Dini kötülemek, inançları küçümsemek bir çözüm değildir. Asıl önemli olan dini, insanları pasifize etmek için kullanan, bir sömürü aracı olarak elinde tutanlara karşı mücadele etmek ve insanlara bunu gösterebilmektir. Bir inanç sistemi olmaktan çıkıp siyasallaşan, kendini topluma dayatan, bir yönetim şekline evrilen dine ise kesin olarak karşıdır.

Din konusunda düşüncelerini aktardığımız Vedat Türkali’nin, sosyal meselelere yaklaşımı nedeniyle R. İhsan Eliaçık’ı da yine İslam’dan hareketle kapitalist topluma getirdiği eleştiriler dolayısıyla beğendiğini söyleyerek bu bahsi kapatabiliriz.