• Sonuç bulunamadı

Tanassur ve Din Değiştirme Olayları:

Belgede Gümüşhane Sancağı (1850-1918) (sayfa 165-171)

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

3. GÜMÜŞHANE SANCAĞI’NIN SOSYAL YAPISI

3.1. NÜFUS VE TOPLUM YAPISI 1. Nüfus

3.1.2.2. Tanassur ve Din Değiştirme Olayları:

Tanzimat Dönemi’yle birlikte özellikle Islahat Fermanı’nın ilanından sonra tanassur ve benzeri olaylar bazen cemaatler, bazen de Müslümanlığı kabul eden eski bir hıristiyanın tekrar asli mezhebine veya başka bir kiliseye dönmesi gibi olaylar artmaya başladı. Gerçi klasik dönemde Ermeni Grogoryenlerin Katolik olması veya Katoliklerin Grogoryen mezhebe geçişi gibi mezhep değiştirme olayları vardı. Fakat bu dönemde daha renkli ve

radikal din değiştirmeler görüldü.836 Şakir Şevket bu durumu “…mektepte birlikte

okuduğumuz ve camiide beraber namaz kıldığımız Ahmed ve Hasan’a, Nikola ve Yorgi denmeye başladı.” diyerek çok güzel ifade etmiştir.837 Bu durum Islahat Fermanı’nın Osmanlı toplumunda meydana getirdiği değişimin ve ayrışmanın küçük bir Anadolu kasabasına yansımasını ifade etmektedir.

Bu dönemde bir kişinin ihtida etmesi her şeyden önce onun bir din adamı ve görevli memurun önünde serbest irâde beyanına ve reşit olmasına dayanan belirli bir usulle

mümkündü. Gayr-i müslimlerin İslâm dinini kabulü için (ihtida)838 belirli kurallara uyması

gerekiyordu. Çünkü kişi ihtida etmeyi düşündüğünde kilise müdahale edebiliyordu. Ayrıca bireyin eski dindaşları ve aile üyeleri de bu kişileri baskı altına alarak olaylar çıkarabiliyorlardı. Bu olaylara bazen konsolosların da karışması söz konusu olabiliyordu.

Bu nedenle devlet ve yöneticiler bu konuda son derece titizdi.839

Örneğin, 1891 tarihinde Gümüşhane’de bir Rum kızı, Ermeni mezhebine girmek istemiş ancak mahallî Rum Metropolit Vekili bu duruma itiraz etmişti. Bunun üzerine Ermeni milletinden bazı kişiler Rum kızı geçici olarak bulunduğu metropolithaneden zorla almak amacıyla bazı gösterilerde bulunmuşlardı. Ancak devlet aldığı tedbirlerle bu duruma

835

Southgate, a.g.e, s. 165.

836

İlber Ortaylı, “Tanzimat Döneminde Tanassur ve Din Değiştirme Olayları”, Osmanlı

İmparatorluğu’nda İktisadi ve Sosyal Değişim, Makaleler 1, Ankara 2000, s. 313. 837

Şakir Şevket, a.g.e, s. 105.

838

İslâm literatüründe bir başka dine mensup şahsın, putperest veya dinsiz bir insanın Müslümanlığı seçmesine ve hayatını ona uydurmasına ihtida denilmektedir. Osman Çetin, Sicillere Göre Bursa’da İhtida

Hareketleri ve Sonuçları (1472-1909), Ankara 1994, s. 59. 839

151

engel oldu.840 Yine 1895 tarihinde Şiran Kazası’nda yaşanan bir ihtida olayı devletin bu

konu üzerinde ne kadar titiz davrandığını gösteren güzel örneklerden birini oluşturmaktadır. 1895 tarihinde Şiran Kazası’nda yaşayan Ermenilerden iken birkaç sene önce ihtida eden Mehmed Ali Bin Abdullah yaklaşık 7-8 yaşında olan oğlunu Der-saâdet’e götürmek istemiş ancak dininde devam eden karısı ise bu duruma razı olmamıştı. Bu durum yerel mahkemelere yansıyınca Gümüşhane Sancağı ve Trabzon Vilâyeti Şer’i Mahkemeleri annesinin çocuğu üzerinde hakkı ortadan kalktığından babasına teslimi yönünde karar vermişti. Bu karar üzerine Trabzon Valisi Mehmed Kadri Bey, Adliye Nezâreti’ne yazı yazarak çocuğun hangi mezhebi isterse onu kabul ederek babasına teslimi Adliye Nezâreti’nden gönderilen bazı emirler gereği olduğundan ve ayrıca Gümüşhane’de yaşayan Ermeniler tarafından şiddete meydan vermemek için babasıyla beraber memur eşliğinde İstanbul’a göndermeyi düşündüklerini bildirdi. Bu konu Adliye, Dâhiliye ve Zabtiye Nezâretleri arasında uzun yazışmalarla görüşüldükten sonra sonunda Dâhiliye Nezâreti tarafından 23 Eylül 1895 tarihli Trabzon Vilâyeti’ne yazı yazıldı. Bu yazıda doğumundan beri İslâmiyet’i kabul eden çocukların buluğ çağına erdiklerinde istedikleri mezhebe geçeceği usulüne aykırı olduğu ifade edilerek bu gibi durumlarda usule uyulması gerektiği bildirildi. Daha sonra ihtida etmiş olan Mehmed Ali’nin talebi üzere Zabtiye Nezâreti’nce esbak-ı vücut etmek ve bir tarafa savuşturmamak üzere teminat altına alındı.841

1909 tarihinde ise Ermenilerin, Şiran Kazası’ndan 14 yaşında Paresya isimli bir Rum kızını bir Ermeni ile evlendirmek istemeleri bölgede huzursuzluklara neden olunca Mahallî Hükümet bu durumun önüne geçmek için bir takım tedbirler aldı. Ancak mahallî hükümet iki cemaatin rûhânî reislerini bir araya getirerek kaçırılan kızı geri verilmesi için girişimlerde bulunduysa da sürtüşmeleri önleyemedi. Bunun üzerine Gümüşhane Metropolit Vekili İkonomi durumu İstanbul Patrikliği’ne bildirerek bu olayın önüne geçilmesini istedi. Bu girişimlere rağmen olayların durdurulamaması üzerine Trabzon Valisi Arif Bey kaçırılan kızı geçici olarak hükümetin kontrolüne aldı ve ayrı bir yerde

sakladı.842 840 BOA, DH. MKT, No: 1856/37. 841 BOA, DH. MKT, No: 431/68. 842 BOA, DH. MKT, No: 2770/66.

152

Bununla birlikte bölgede yaşanan din değiştirme olaylarının hepsinde cemaatler arasında sürtüşmeler yaşanmıyordu. Örneğin 1906 senesinde Torul Kazası’na tabi Macara Köyü sakinlerinden Sagul oğlu Kireki’nin kızı Anastasya’nın Müslüman olmak istemesi üzerine şer’i muamelesi ve kanûnî işlemleri yapılmış ve kendisine Asiye ismi verilmişti. Anastasya’nın reşit olması nedeniyle Müslüman olması sırasında herhangi bir sorun

yaşanmamıştı.843

Bireysel din değiştirme ve tanassur olaylarının yanı sıra bölgede toplu din değiştirme olayları ya da dinlerini gizleme olayları da bulunmaktadır. Yaşanan bu durum resmî belgelerde “Stavriler Meselesi” olarak ifade edilmiş ve bu şekilde açıklanmaya çalışılmıştır.

Stavriler Meselesi: Osmanlı Devleti döneminde Trabzon’un Maçka Kazası, Gümüşhane’nin kuzeyinde bulunan Krom, Yağlıdere, İstavri, Zigana, Santa köyleri, Torul ve çevresinde yaşayan, resmî kayıtlarda Müslüman görünen ama gerçekte Hristiyan oldukları iddia edilen kişilere Stavri, Gizli Hıristiyanlar, Klosti’ler veya Klosmeniler denilmiştir.844

Stavriler, biri Müslüman diğeri Hıristiyanlığa ait iki isim taşıyor, çocuklarını vaftiz ettiriyor, kızlarını gerçek Hıristiyan veya Müslümanlarla evlendirmiyor, kendileri gibi gizli Hıristiyan tek bir kadınla açıkta İslâmi geleneğe göre ama geceleyin Hıristiyan ayiniyle evlendiriyorlardı. Öldüklerinde önce Müslüman mezarlığına gömülüyorlarsa da geceleyin yakın akrabaları tarafından mezarlarından çıkarılıp en yakın Hıristiyan mezarlığına

defnediliyorlardı.845 Sokağa çıktıklarında uzun ve bol şalvar giyerlerdi. Uzun

gömleklerinin üzerine bellerinden bir kuşak bağlarlardı. Kış aylarında ise hepsi gösterişli

paltolar giyerdi. Başlarını da mutlaka bir fes, sarık veya türbanla örterlerdi.846

843

Trabzon Gazetesi, No: 1719, 6 Cemaziyelevvel 1324/28 Haziran 1906.

844

Nakracas, a.g.e, s. 217; Aydın Özgören, Millî Mücadele Dönemi’nde Trabzon Rum Metropolitliği’nin

Faaliyetleri, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara

2006, s. 75.

845 Özhan Öztürk, Antikçağ’dan Günümüze Karadeniz’in Etnik ve Siyasî Tarihi Pontus, Ankara 2011, s. 757.

846

153

Bölgede bulunan ve dinlerini gizli olarak yaşayan bu insanlar konak olarak adlandırdıkları ve diğer halkın evlerine benzeyen genelde iki katlı evlerde kalırlardı. Dış cepheleri mavi boyalı olan evlerini basit geometrik figürler veya geometrik çiçek tasvirleriyle süslerlerdi. Evlerinin zemin katında dua ve diğer dini görevler için şapel olarak kullandıkları bir oda bulunurdu. Ayrıca ibadetlerini yerine getirdikleri Müslümanlardan ve diğer halklardan uzakta gizlice ifa edebildikleri gizli mabetleri vardı. Bu mabetler genellikle yeraltında bulunmaktaydı. İnsanlar buraya gizli bir iç kapıdan girerek aşağıya inerlerdi. Oda ikonlar ve şamdanlarla dolu olurdu. Hristiyanlar dua ve ayin

için burada bir araya gelirdi.847 Stavriler, genelde maden işçisi olarak çalışıyorlardı ve bu

konuda becerikli oldukları için de Anadolu’da yeni açılan bütün maden ocaklarında

kolaylıkla iş bulabiliyorlardı.848

XIX. yüzyılın başlarından itibaren bölgede bulunan Rum papazlar, misyonerler ve metropolitler fakir köylülerin dinlerini değiştirmeleri için teşviklerde bulunarak gizli gizli faaliyet yürütmeye başladılar. Bu faaliyetler neticesinde cehalet eseri olarak Rum

papazlarının teşviklerine aldanıp bölgedeki halktan bazıları Hıristiyan oldu.849 Özellikle

Gümüşhane çevresinde Gümüşhane Metropoliti yoğun propaganda ve çalışmalar yürüttü.

Metropolit, dinlerini değiştirdikleri takdirde Avrupalı devletlerin himayesine

kavuşacaklarını telkin ederek ve Bedelat-ı Askerîyye Vergisi’nin çok ağır olduğunu ileri sürerek halkın din değiştirmesi için faaliyet yürüttü. Bölgedeki din değiştirme olaylarında papaz ve misyonerlerin etkisi olduğu kadar tembel ve gayretsiz memurların da rolü

bulunmaktaydı.850 Vurdumduymaz bu tembel memurlar bölgede yürütülen misyonerlik

faaliyetlerini görmezden gelerek, bunun için gerekli tedbirleri almamışlar, bu da bölgede misyonerlerin faaliyetlerini rahatlıkla yürütmelerine neden olmuştu. Vurdumduymaz memurların gerekli tedbirleri almaması üzerine misyonerler sancak dâhilindeki faaliyetlerini I. Dünya Savaşı öncesi daha da artırmışlardır. 1912-1913 seneleri arasında Trabzon Valiliği yapan dönemin valisi Mehmed Ali Ayni Efendi bölgedeki misyonerlerin faaliyetleriyle ilgili hatırasını anlatırken “…mülhakatı sık sık teftiş ediyordum. Gümüşhane’ye bağlı Şiran Kasabası’nda bulunuyordum. Sokaktan geçen bir şahsın hali gözüme çarptı. Herifi nezdime getirttim. Kim olsa beğenirsiniz. İstanbul’da fincancılar

847

Yorgo Andreadis, Gizli Din Taşıyanlar, Çeviren: Atilla Tuygan, İstanbul 1997, s. 26-27.

848 Nakracas, a.g.e, s. 217.

849

BOA, Y. MTV, No: 209/89.

850

154

yokuşunda çerçilik yapan bir Ermeni. Üstünü ve çantasını arattım. Neler çıktı biliyor musunuz? Müslümanların Hıristiyan olmaları için yazılmış propaganda broşürleri. Meğer bu herif Türk köylerini dolaşıyor, halkı tanassur ettirmeye çalışıyormuş. Hatta yaptığım tahkikat neticesinde birkaç şahsı kandırmaya muvaffak olduğunu da öğrendim.”

demektedir.851 Bu olay tüm Anadolu coğrafyasında olduğu gibi Gümüşhane Bölgesi’nde

de misyonerlerin İstanbul’dan kalkarak Şiran gibi küçük bir Anadolu kasabasında dahi Hıristiyanlığı yaymak için nasıl çalıştıklarını ortaya koymaktadır.

Misyonerler, papazlar ve metropolitlerin çalışmaları sonucu şeklen Müslümanlığı kabul etmiş görünen gizli Hıristiyanlardan bazıları Tanzimat döneminin sağladığı dini ve

vicdani serbestiyle birlikte asıl dinlerini açıklamaya başladılar.852 Örneğin, Ragıp Paşa’nın

Trabzon valiliği döneminde şeklen Müslüman görünen ancak gerçekte Hıristiyan olan

Torul Kazası ahalisinden bir bölümü Hıristiyan olduklarını ilan ettiler.853 Bu durumdan

rahatsız olan Müslüman halkın önde gelenleri ise durumundan duydukları rahatsızlığı sadarete yazdığı yazılarla dile getirdiler. 1863 senesinde Saffet Efendi, Maârif Nezâreti’ne yazı yazarak Gümüşhane bölgesindeki bazı Müslümanların Hıristiyanlığı kabul ettiklerini ve eğer bunun önüne geçilmezse büyük sıkıntılar yaşanacağını ifade etti. Yazının devamında bir süreden beri Gümüşhane civarında bulunan bazı köylerdeki ahalinin din değiştirdiklerini, bazılarının da buçuk İslâmiyet tabir olan bir çeşit yolda olup, isimleri Süleyman ve Şakir Payanot olduğu halde Pazar günleri kiliselere, diğer günler camiiye gittiklerini söyleyen Saffet Efendi, tedbir alınmadığı takdirde birkaç seneye kadar buradaki halkın dinlerini değiştirerek Hıristiyan olacaklarını belirtiyordu. Saffet Efendi, bu durumun halkın cahilliğinden kaynaklandığını belirterek, bunun önüne geçebilmek için bölgede çok

sayıda Müslüman mektebi inşa edilmesi gerektiğini ifade etmekteydi.854

Bölgede yürütülen misyonerlik faaliyetleri karşısında halkın şikâyetlerini dikkate alan Bâb-ı Âlî, bölgedeki Müslüman köylerinin dinden ve eğitimden uzak kalarak cahil kalmalarını engellemek ve din değiştirmelerinin önüne geçebilmek amacıyla ihtiyaç olan Müslüman köylerine ibtidâî mektebi ve mescid yapımına önem vermiştir. Örneğin, 1900

851 Mehmet Ali Ayni, “Trabzon’un Bilge Valisi: M. Ali Ayni”, Hatıralarda Trabzon’un Yakın Tarihi

(1860-1950), Hazırlayan: Mehmet Akif Bal, Trabzon 2004, s. 87; A. Güngör Üçüncüoğlu, Zigana Dağı Efsanesi, Trabzon 2007, s. 200.

852

Ortaylı, Tanzimat Döneminde Tanassur, s. 313.

853

Şakir Şevket, a.g.e, s. 105.

854

155

senesinde halkın önde gelenleri tarafından Torul Kazası’nın ihtiyacı olan Müslüman köylerine birer ibtidâî mektebi ve mescid yaptırılmasının istenmesi üzerine Müslüman halk taraflarından taşınacak taş ve kireç gibi malzemeler haricinde gerekli olan 300.000 kuruşu devlet karşılamıştı. İmam ve mektep hocalarının senelik maaşları ise halk tarafından

karşılanıncaya kadar geçici olarak vilâyet mallarından karşılanmıştı.855 Yine Nisan 1903

tarihinde Torul Kazası’nın Çitkebîr Köyü’nde 48 hane Rum cemaati için bir mektep inşa edilmesine izin verilmesi için Rum Patrikliği’nden dilekçe verilmesi üzerine yapılan incelemelerde bu köyde 21 hanede yaşayan 95 Müslüman’ın mekteplerinin olmadığı tespit edilmişti. Ayrıca yapılan araştırmada bu bölgede bir takım kişilerin bir aralık İslâm isimleriyle ve kıyafetinde görünürken cehalet nedeniyle ve askerlikten kurtulmak amacıyla Hıristiyan oldukları tespit edilmişti. Bunun üzerine bir taraftan köyde Rum cemaati için bir mektep açılmasına izin verilirken diğer taraftan da Müslümanlar için bir ibtidâî ye mektebi

açılması için çalışmalara başlandı.856 Müslümanlara ait bu mektebin inşası kısa sürede

tamamlanarak 8 Temmuz 1903 tarihinde resmî açılışı yapılarak eğitime başladı.857

Ayrıca devlet bu kişilerin sırf Hıristiyan tebaadan asker alınmıyor diye Hıristiyan olmalarını önlemek için bu kişileri nüfus defterlerine “mutanassır” tabiriyle kaydetmiş ve

askerlikten muaf tutmamıştır. 858 Devlet, özellikle yabancı devletlerin bu halkı siyasî bir

araç kullanmaması için bu durum üzerinde titizlikle durmuş ve vilâyetlere yazılar yazarak bu kişilerin durumlarını sürekli takip etmiştir. Örneğin, 12 Eylül 1915 tarihinde Dâhiliye Nezâreti’nden Trabzon Valiliği’ne yazılan şifreli yazıda Gümüşhane Kasabası ve çevresindeki bazı kazalarda bulunan ve Hıristiyanlık iddiasında olan Stavrilerin gerçek sayılarının ne kadar olduğu, iddialarında ısrarcı olup olmadıkları, günlük hayatlarında hangi din hükümlerine uydukları ve bunlardan ne kadarının Hıristiyan olarak kayıtlarının

düzeltildiği hakkında bilgi istenmiştir.859 Böylece devletin bölgedeki köylerde yaşayan

Müslümanların cahil kalmalarını önlemek için mektepler açması, din değiştiren vatandaşların askerlikten muaf tutmaması ve Nüfus sayımlarında bu durumlara dikkat edilmesi gibi tedbirler uygulaması üzerine bundan sonra bölgede Hıristiyan olan aileler

görülmemiştir.860 855 BOA, Y. MTV, No: 209/89. 856 BOA, MF. MKT, No: 694/2. 857 BOA, MF. MKT, No: 726/47. 858 BOA, Y. MTV, No: 209/89. 859

BOA, DH. ŞFR, No: 55A/224.

860

156

Diğer taraftan devlet, bölgede yaşamlarını devam ettiren veya çalışmak için başka bölgelere göçen Stavrilerin mağdur olmamaları için de gereken tedbirleri almaya

çalışmıştır.861 Örneğin 1860’lı yıllarda Gümüşhane Sancağı’nın Torul Kazası’ndan hicret

ederek Ankara Vilâyeti dâhilinde bulunan Akdağmadeni Kazası’na gelerek buraya yerleşen Stavrilerin burada sıkıntıya düşmemeleri için nüfus ve sicil kayıtlarına Müslüman olarak kaydedildi. Çocuklarının okuması için de burada mektepler inşa edildi ve buraya

vaizler göndererek hürriyet-i vicdaniyelerine tecavüz edilmesi engellenmeye çalışıldı.862

Belgede Gümüşhane Sancağı (1850-1918) (sayfa 165-171)