• Sonuç bulunamadı

Hayvancılık’ta Yaşanan Sorunlar:

Belgede Gümüşhane Sancağı (1850-1918) (sayfa 123-130)

2. GÜMÜŞHANE SANCAĞI’NIN İKTİSADİ YAPISI

2.2.2.2. Hayvancılık’ta Yaşanan Sorunlar:

Bu dönemde Gümüşhane Sancağı’nda hayvancılık faaliyetleri konusunda yaşanan en büyük sorunlardan biri bölgede zaman zaman ortaya çıkan bulaşıcı hayvan hastalıklarıdır. Örneğin, 1891 tarihinde Kelkit ve Şiran kazalarındaki hayvanlarda sığır

vebası hastalığı ortaya çıktı. Bu nedenle çok sayıda hayvan telef oldu.637 Yapılan

incelemeler sonucu her sene yayılan ve birçok hayvanın telef olmasına neden olan bu hastalığın Yozgatlı Mahmud ve Mustafa efendilerin her sene Rusya’dan alarak Erzurum

631 TVS 1880, s. 257-259. 632 TVS 1903, s. 295. 633

Şemsettin Sami, a.g.e, s. 3891.

634

TVS 1903, s. 291-292.

635

Abdülvahhap Hayri, a.g.e, s. 68.

636

TVS 1880, s. 285-287.

637

109

ovalarından getirdikleri ve buradan da Bayburt yoluyla Kelkit ve Şiran kazalarına getirilip halka sattıkları hayvanlardan bulaştığı anlaşıldı. Bu durum üzerine Gümüşhane Mutasarrıflığı, Zirâât, Maâdin ve Orman Nezâreti’ne yazı yazarak Mahmud ve Mustafa efendilerin Rusya’dan alacakları hayvanların sağlıklı olup olmadıkları kontrol edilmeden

bölgeye getirilmelerinin yasaklanmasını istedi.638 Ayrıca Nâfıa Nezâreti’nden, Rusya’dan

getirilecek hayvanların sınır boyunda muayeneleri için müstakil ve tecrübeli bir baytarın

tayin edilmesini talep etti.639 Ancak Nâfıa Nezâreti, bu isteğe olumsuz cevap verdi. Nâfıa

Nezâreti’nin Gümüşhane Mutasarrıflığı’nın isteğine verdiği cevapta baytar tayiniyle bu

işin önüne geçilmesinin mümkün olamayacağı bildiriliyordu.640 Daha sonra mutasarrıflık

Tıbbiye Nezâreti’ne yazı yazarak 310 adet aşı kalemi gönderilmesi talebinde bulundu. Gümüşhane Mutasarrıflığı’nın bu talebini dikkate alan Tıbbiye Nezâreti istenilen 30 adet aşı kalemini bölgeye gönderdi. Böylece aşısı yapılan hayvanların salgın hastalıklara

yakalanmasının önüne geçilmiş oldu.641

Gümüşhane hayvancılığını olumsuz etkileyen etkenlerden biri de şiddetli yağmurlar sonucu meydana gelen sellerdi. Seller zaman zaman bir yerleşim birimlerindeki ahır, samanlık ve hatta evleri dahi sular altında bırakırken zaman zaman da at, koyun, keçi gibi hayvanların da telef olmasına neden oluyordu. Örneğin, 1893 senesinde Torul Kazası’nda yağan şiddetli yağmurlardan dolayı bir köy kayarak dereye indi. Köyde bulunan camii,

kilise ve mekteplerin yanı sıra 5 at, 11 koyun ve keçi, 14 adet arı kovanı telef oldu.642 1908

senesinde ise Kelkit Kazası’nda meydana gelen şiddetli yağmurdan dolayı Elzem Köyü’nü su basmış ve meydana gelen sellerde 8 ev, 4 samanlık ve 1 ahır eşyasıyla beraber sular altında kalmıştı. Ayrıca 11 ev ile 1 ahırın içi kum, taş ve çamurla dolmuş ve 117 küçükbaş hayvan, 23 eşek ve 20 adet arı kovanı telef olmuştu. Köyde meydana gelen zararın maddi

tutarı ise 37.000 kuruş civarındaydı.643

638 BOA, DH. MKT, No: 1907/11. 639 BOA, DH. MKT, No: 2040/52. 640 BOA, DH. MKT, No: 1936/40. 641 BOA, DH. MKT, No: 1679/118. 642

BOA, Y. A. HUS, No: 274/123.

643

110 2.2.3. Ormancılık

XIX. yüzyılın ikinci yarısında Gümüşhane Sancağı’nda toplam 499.000 dönüm orman arâzîsi bulunuyordu. Bu ormanların 205.000 dönümü Gümüşhane, Kovans ve Yağmurdere’de, 130.000 dönümü Torul ve Kürtün’de, 118.000 dönümü Şiran’da, 46.000

dönümü ise Kelkit Kazası’nda yer alıyordu.644

Sancak dâhilinde yetiştirilen ağaç türleri ise kızılağaç, karaçam, kavak, kızılçam, meşe, gürgen, kayın, çam, sarıçam, köknar, zamlı kavağı ağaçlarıydı. Bölge ormanlarındaki ağaçlar yüzyıllardır maden ocaklarında yakacak olarak kullanıldığından ormanların büyük bölümü tahrip olmuştu. Bu nedenle Gümüşhane Sancağı’nda çok büyük

ormanlık alanlara rastlamak oldukça zordu.645 Bu dönemde ormanların bulundukları yerler

şöyledir:

- Kovans Nâhiyesi’nde kızılağaç, karaçam, kavak vb. ağaçlardan oluşan 205.000

dönüm büyüklüğünde 8 adet orman.646

- Yağmurdere Nâhiyesi’ne bağlı Kavlatan ve Kılası köylerinde daha çok köknar ve karaçam ağaçlarından oluşan 300 dönüm, Keçili Köyü’nde 500 dönüm

olmak üzere toplam 2 adet orman.647

- Torul’un Erikbeli mevki ile Kürtün Nâhiyesi’nde gürgen, kayın, karaçam, sarıçam, meşe ve köknar ağaçlarından oluşan 898 dönüm büyüklüğünde 10 adet orman. 648

- Kelkit Kazası’nda Kösedağı, Karameşe, Ayrank adlarında köknar, sarıçam,

meşe ve ardıç ağaçlarından oluşan 150 dönüm büyüklüğünde 3 adet orman.649

- Şiran Kazası’nda Çemiş, Gâvur ve Dursun dağlarında köknar, sarıçam, meşe ve ardıç ağaçlarından oluşan ve toplam büyüklüğü 250.000 dönüm olan çok sayıda

orman mevcuttu.650 644 TVS 1880, s. 313. 645 TVS 1892, s. 305. 646

Abdülvahhap Hayri, a.g.e, s. 49.

647

TVS 1870, s. 271.

648

Abdülvahhap Hayri, a.g.e, s. 49-50.

649

TVS 1869, s. 205; Abdülvahhap Hayri, a.g.e, s. 49.

650

111

Bu ormanların haricinde Gümüşhane Kasabası’nda 4, köylerinde 19 olmak üzere kaza merkezinde toplam 23 adet çalılık, Gümüşhane Kasabası’nda 4 ve Yağmurdere

Kasabası’nda 2 tane olmak üzere toplam 6 adet koru bulunmaktaydı.651

Klasik dönemde başkentin ve askerîyenin ihtiyaçlarını karşılayan ormanların haricinde kalan ormanların korunmasına pek önem vermeyen Osmanlı Devleti, Tanzimatla birlikte iktisadi anlamda ormancılık bilinci ortaya çıkınca ormanların korunması için

ülkenin her tarafında korucular görevlendirmeye başlamıştır.652 Ülkenin her tarafında

olduğu gibi sancak dâhilindeki ormanları korumak için de atlı ve yaya korucular görevlendirilmiştir. XIX. yüzyılın sonlarında Gümüşhane Sancağı’nda bulunan ormanlardaki ağaç çeşitleri ve bu ormanlarda görev yapan korucu sayısı şöyledir:

Tablo XIX: Ormanlardaki Ağaç Çeşitleri

ve Görev Yapan Korucu Sayısı

Kaza İsmi Ormanlarda Bulunan Ağaç Çeşitleri Görev Yapan Memurun Sınıf ve Miktarı Ondalık

Memuru Yaya Atlı Kişi Kişi Kişi Gümüşhane Kızıl ve Karaağaç,

Çam, Kavak 2 -- 1

Kelkit Çam, Gürgen, Meşe

ve Kızılağaç 2 1 --

Şiran Çam, Gürgen, Meşe

ve Kızılağaç 1 1 --

Torul Meşe, Kestane, Kayın,

Çam, Köknar, Gürgen 1 -- --

TOPLAM 6 2 1

Kaynak: TVS 1898, s. Ek 1.

Tabloda da görüldüğü gibi Gümüşhane Kazası’ndaki ormanlarda 2, Kelkit Kazası’ndaki ormanlarda 2, Şiran ve Torul kazalarında bulunan ormanlarda 1’er olmak üzere sancak dâhilinde toplam 6 ondalık memuru görevlendirilmiştir. Ayrıca sancak genelinde atlı ve yaya olmak üzere toplam 3 tane korucu daha bulunmaktadır. Ancak

651

TVS 1871, s. 211.

652 Bekir Koç, “Osmanlı Devleti’ndeki Orman ve Koruların Tasarruf Yöntemleri ve İdarelerine İlişkin Bir Araştırma”, OTAM (Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarih Araştırmaları ve Ugulama Merkezi Dergisi), Sayı: 10, Ankara 2000, s. 149.

112

bölgedeki ormanlara bakıldığında bu görevlilerin sayısının çok az olduğu ve ormanların korunması için yeterli olmadığı görülmektedir.

Özellikle XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Orman ürünlerinin yeni bir ticarî meta olarak görülmeye başlanması, sanayileşen Avrupa ülkelerinin ihtiyaç duyduğu malların içinde orman ürünlerinin de olması üzerine Osmanlı Devleti ormanlardan gelir elde etmenin çarelerini aramaya başladı. Vergilendirilmeyen ormanların vergilendirildiği ve verimli kullandırıldığı takdirde önemli bir ekonomik katkı sağlayacağı anlaşılınca

ormancılık faaliyetlerine önem verildi.653 Aslında Osmanlı Devleti’nde kereste açısından

verimli olan ve meyve ağaçlarının bol olduğu Marmara, Akdeniz ve Karadeniz bölgesindeki orman ve ağaçlık alanların vergi kaynağı olarak tahsis edilmesi

uygulamasınada sıkça rastlanmaktaydı.654 Ancak bu dönemle birlikte artık ormanlar

maliyeye gelir getiren bir kaynak olarak faaliyet göstermeye başladı. Bu bağlamda Gümüşhane Sancağı’nda bulunan ormanlar da bu doğrultuda devlete gelir sağlayan ormanlar arasında yer aldı. XIX. yüzyılın sonlarında sancak dâhilindeki ormanlardan elde

edilen gelir ve bu ormanlar için yapılan masraflar ise şöyledir:655

Tablo XXI: Ormanlardan Elde Edilen Gelir

ve Bu Ormanlar İçin Yapılan Masraf

Kaza İsmi Masraflar Senelik Gelir Düzenli Masraf Düzenli Olmayan Masraf Masraf Toplamı Gümüşhane --- --- --- 24.705 Kelkit 2.400 2.144 4.544 22.653 Şiran 2.400 1.029 3.429 7.892 Torul 0 86 86 1.248 Toplam 9.750 4.082 13.822 56.498 Kaynak: TVS 1898, s. Ek 1.

Tabloda da görüldüğü gibi XIX. yüzyılın sonunda sancak dâhilindeki ormanlar için toplam 13.822 kuruş masraf yapılırken bu ormanlardan elde edilen gelir 56.498 kuruştur. Bu rakamlara bakıldığında Gümüşhane Sancağı, Trabzon Vilâyeti’ne bağlı sancaklar

653

Koç, a.g.m, s. 151.

654 Koç, a.g.m, s. 142-143.

655

1891 senesinde bu ormanlardan 57,682 kuruş 16 para gelir sağlanmıştı. TVS 1892, s. 307; 1898 senesinde ise bu ormanlardan senelik 56.498 kuruş gelir elde edilmişti. TVS 1898, s. Ek 1.

113

içinde Canik Sancağı’ndan sonra ormanlardan gelir elde eden sancak olduğu görülmektedir. Ayrıca bölge ormanlarında korucuların görevlendirilmeye başlanması ormanlardan elde edilen gelirin 2 kat artmasını sağlamıştır. Örneğin, 1902 senesinde Orman hakkı 81.638 kuruş 30 para, pul vergisi 2.861 kuruş 10 para ve ağaç bedeli 31.612 kuruş, nakdi cezalar 1.957 kuruş, muayeneler 215 kuruş 30 para, ihbarlar 492 kuruş 20 para ve değişik işler 576 kuruş olmak üzere toplam sancak dâhilindeki ormanlardan toplam

119.353 kuruş 10 para gelir sağlanmıştır.656

Gümüşhane Sancağı’nda ormanlardan kesilen ağaçların bir bölümü yerli halkın yakacak odun ve bina yapımında gerekli olan kereste ihtiyacını karşılamak için kullanılırken bir bölümü de vilâyetin ihtiyaçları için kullanılmaktaydı. Kesilen ağaçların kerestelerinden sancak dâhilinde kullanılan hartama ve külek adı verilen bir çeşit kabın yanı sıra bazı aletler yapılırdı. Ayrıca ağaçların çevre vilâyet ve kazalara satışı ise çok az

olmakla birlikte ihtiyaç fazlası keresteler Bayburt ve Erzincan kasabalarına satılıyordu.657

Ancak sancak dâhilindeki ormanlarda görevli korucu sayısının yeterli olmaması ve orman ağaçlarının maden işletmeciliğinde kullanılması bölgedeki ormanların zamanla

tahrip edilerek zamanla yok olmasına neden oldu.658 XIX. yüzyılın sonlarında Coassie,

Mavrangil, Atri, Tarso, Avliana, Fourfoura gibi bazı köylerin çevrelerindeki ormanlar

haricindeki ormanlar büyük oranda tahrip edildiği için yok olmaya başlamıştı.659

656 TVS 1903, s. 951. 657 TVS 1892, s. 305. 658

Abdülvahhap Hayri, a.g.e, s. 50.

659

114 2.3. ULAŞIM

Tanzimat öncesinde Osmanlı Devleti’nin ulaşım politikası, geleneksel yöntemlerin dışına çıkılmadan mevcut durumun korunmasından ibaretti. Mevcut yollar ulaşıma everişli değildi. Karayolu taşımacılığı o kadar zor, yavaş ve düzensizdi ki, yolculuklar mil ya da

kilometre olarak değil, mevsime ve arâzîye göre alacağı zamanla ölçülürdü.660 Yılın belirli

dönemleri dışında birçok bölgenin birbiriyle ve hükümet merkezi ile ilişkisi kesiliyordu.

Bu durum, yönetim, ekonomi ve sosyal yaşantıyı olumsuz yönde etkiliyordu.661

XVIII. yüzyıldan itibaren dünyada ulaşım konusunda önemli gelişmeler yaşanırken Osmanlı Devleti’nin ise ulaşım ağı çok bakımsızdı ve devlet, dünyadaki bu gelişmelere ayak uyduramamıştı. Karadeniz Bölgesi ise coğrafi özelliklerinden dolayı bu durumdan çok daha fazla etkileniyordu. Nitekim Trabzon’da uzun zamandır yerleşik olan bir Avrupalı tüccar, hem Trabzon hem de bütün Anadolu ticâreti için gerekli unsurlardan birincisinin uygun yolların varlığı olduğunu söylüyordu. Bölgede ulaşım o kadar zor ve sıkıntılıydı ki, sıra dağlardan kıyıya gelene kadar tahılın fiyatı ikiye, daha uzaktan geliyorsa üçe ve daha fazlasına katlanıyor, Kars, Bitlis, Van gibi bol miktarda tahılı olan bölgelerden gelen ürünler Trabzon’a ve sahil kesimlerine ulaştırılamıyordu. Anadolu’da iç bölgelerin ürünlerini kıyılara ulaştıracak taşımacılığa uygun nehirler de bulunmadığından

karayollarına duyulan ihtiyaç kendini daha fazla hissettiriyordu.662

Bu durumun farkında olan devlet, Tanzimat döneminden itibaren yol konusuyla yakından ilgilenmeye başladı ve yol yapım çalışmaları için 1828’de İhtisap Nezâreti’ni

kurdu.663 Daha sonra Kasım 1848 tarihinde Nâfıa Nezâreti’nin kurulmasıyla birlikte ülke

genelindeki tüm bayındırlık işleri bu nezâretin görevi altına alındı.664

Daha sonra karayollarının belli bir standartlar dâhilinde inşası ve mevcut yolların buna göre genişletilmesi çalışmalarına hız verilerek bu amaçla faaliyet göstermek üzere “Meclis-i Ma’abir Nezâreti” kuruldu. Meclis-i Ma’abir Nezâreti, ülkedeki bütün yol ve

660

Donald Quataert, Osmanlı İmparatorluğu (1700–1922), İstanbul 2004, s. 183.

661

Çadırcı, a.g.e, s. 299.

662

Baskıcı, a.g.e, s. 6-7.

663

İhtisap Müessesi hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Ziya Kazıcı, Osmanlılarda İhtisap Müessesesi, İstanbul 1987, s. 39-235; Ayrıca Osman Nuri Ergin, Mecelle-i Umur-u Belediye, C. II, İstanbul 1995, s. 927.

664

Aziz Tekdemir, “Tanzimat Dönemi Nâfıa Nezâreti”, Trakya Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, C. I, Sayı: 1, Ocak 2011, s. 126.

115

geçitlerin elden geçirilmesini sağlamak üzere bir nizamnâme hazırladı. 1867’de çıkan nizamnâmeye göre yol inşaatı “Nâfıa Nezâreti”nin sorumluluğu dâhilinde olacaktı. Ayrıca vilâyetleri birbirlerine, limanlara, demiryollarına ve İstanbul’a bağlayan umûmî yollar 7 metre genişliğinde, sancak ve kaza merkezlerini birbirlerine, limanlara ve istasyonlara bağlayan yollar 4,5 metre; vilâyet merkezlerine bağlayan yollar 5,5 metre genişliğinde

yapılacaktı.665 Yapılan çalışmalar bununla da sınırlı kalmadı. 1869 yılında erkek nüfusa yol

yapımında mükellefiyetler getiren “Turûk ve Ma’âbir Nizamnâmesi” yayınlandı.666 Bu

nizamnâmeye göre yapılacak yollar; 1. Vilâyet merkezilerinden İstanbul’a, iskelelere ve demiryollarına giden yollar, 2. Vilâyetler ve sancaklar arasındaki yollar, 3. Kazalar arasında ve kazalardan büyük şoselere ve demir yollarına giden yollar, 4. Nâhiye veya köy

yolları şeklinde 4 bölüme ayrıldı.667

Nizamnâmeye göre 16–60 yaş arası erkek nüfus senede en az 4 gün bizzat yol inşaatlarında çalışacak ya da karşılığını nakden ödeyecekti. Devlet memurları, imamlar, mektep hocaları, gayr-i müslimlerin rûhânî liderleri ile yol personelinin defterlerini

düzenleyenler bu yükümlülüğün dışında kalacaklardı.668 Yapılmaya çalışılan bu

uygulamalar birçok zorluğu beraberinde getirdi. Çoğu zaman yol yapımında ödenek sıkıntısı çekildi. Kimi zaman da yolun yapılacağı bölgelerdeki halktan istenilen destek sağlanamadı. Karadeniz Bölgesi’nin çok dağlık ve engebelerle dolu olması ise yol yapım çalışmalarını daha da güçleştirmekteydi.

İncelediğimiz dönemde Gümüşhane Sancağı’nda biri Trabzon-Erzurum, diğeri Gümüşhane-Erzincan Yolu olmak üzere 2 umûmî yol bulunuyordu. Ayrıca Gümüşhane Sancağı dâhilinde bulunan kazaları ve nâhiyeleri birbirine bağlayan 6 tane de hûsusî yol vardı.

Belgede Gümüşhane Sancağı (1850-1918) (sayfa 123-130)