• Sonuç bulunamadı

Gümüşhane Toplumu:

Belgede Gümüşhane Sancağı (1850-1918) (sayfa 159-165)

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

3. GÜMÜŞHANE SANCAĞI’NIN SOSYAL YAPISI

3.1. NÜFUS VE TOPLUM YAPISI 1. Nüfus

3.1.2.1. Gümüşhane Toplumu:

Osmanlı toplumu ırkı ve soyu değil, düşünce ve inancı esas alan “Millet Sistemi”

göre teşkilatlanmıştı.789 Oluşturulan millet sistemine göre Osmanlı toplumu, hakları ve

yükümlülükleri birbirinden farklı olmak üzere Müslümanlar ve gayr-i müslimler diye ikiye

ayrılmıştır.790 Osmanlı Devleti’nde her milletin kendi dilini kullanmak; dini, kültürel ve

eğitim kurumlarını geliştirmek; vergi toplamak ve kamu güvenliği ve suçu dışındaki

vakaları yargılamak gibi yasal hakları vardı.791 Osmanlı Devleti idaresi altındaki bütün

inanç ve mezhep topluluklarını kendi içinde serbest bırakarak onlara belirli bir özerklik tanımış, hiçbirini asimilasyona ve soykırıma tabi tutmamıştır. Bununla birlikte genellikle

milletler, kendi içlerine dönük olarak, ayrı ayrı mahallelerde yaşamışlardır.792 Bu anlayış

ve yapılanma içinde Müslümanlar sevecen komşular olarak gayr-i müslimlerle uzun süre huzur içinde bir arada olmuşlardır.

Gümüşhane Sancağı’nda insanlar sevecen komşular olarak uzun süre bir arada huzur içinde yaşamışlardır. Bu birlikteliğin temelinde Osmanlı Devleti’nin uyguladığı millet sistemi olmakla birlikte Gümüşhane insanının kişiliği ve karakteri de bu birliktelikte önemli rol oynamıştır. Geniş omuzlu, iri yarı, enerjik, düzgün, güzel yüzlü ve güçlü kuvvetli ve biraz haşin karakterli olan Gümüşhane erkeği, belinde karakulak ve karabinası

olan iyi birer avcıydılar.793 Bununla birlikte yün eğirerek ve çorap örerek kadınlarına

yardım da ederlerdi.794 Yük taşıyıp, bahçe ve tarla işine yardım eden kadınlar, bu işlerin

yanı sıra koyun ve keçileri sağarak elde ettikleri süt ile tulum peyniri yaparlardı.795 Çok

çalışkan olan Gümüşhane halkı, ekimin yapıldığı her toprak parçasını, en dik yamaçları

789

Bahaeddin Yediyıldız, “Osmanlı Toplumu”, Osmanlı Devleti Tarihi, C. II, İstanbul 1999, s. 465; Millet kavramı, Arapça “mille” kelimesinden türetilmiştir. Mille, “bir söz” anlamına gelmektedir. Dolayısıyla millet kavramı, muayyen bir sözü ya da vahiy kitabını kabul eden bir insan topluluğu demektir. Bu kavram Kur’an’da, “din” ve “şeriat” anlamında kullanılmaktadır. Klasik İslâm literatüründe millet terimi, din, mezhep ya da bir din veya mezhebe bağlı topluluk anlamında ele alınmaktadır. Millet kavramı, ırki ve etnik bir toplumu değil, dini bir aidiyeti ifade etmektedir. Bilal Eryılmaz, “Osmanlı Devleti’nde Farklılıklara ve Hoşgörüye Kavramsal Bir Yaklaşım”, Osmanlı’dan Günümüze Ermeni Sorunu, Ankara 2001, s. 406.

790

Saydam, a.g.e, s. 160.

791

Arshi Khan, “Osmanlı İmparatorluğu: Çokkültürlülüğün Doğulu Mimarı”, Osmanlı’dan Günümüze

Ermeni Sorunu, Ankara 2001, s. 376. 792

Nuri Aydıyeke, “Islahat Fermanı Öncesinde Osmanlı İmparatorluğu’nda Millet Sistemi ve Gayr-i müslimlerin Yaşantılarına Dair”, Osmanlı’dan Günümüze Ermeni Sorunu, Ankara 2001, s. 382.

793 Deyrolle, a.g.e, s. 29. 794 Deyrolle, a.g.e, s. 29. 795 Deyrolle, a.g.e, s. 29.

145

hatta en yüksek bölgeleri bile zekice kullanmaktaydı.796 Sancak ahalisi çiftçiliğin yanı sıra

bakırcılık, marangozluk, taşçılık, kalaycılık, fırıncılık işleriyle de meşgul oluyorlardı.797

Erkekler daha çok çuha ve yerli mamulattan yapılan şal tabir olunan mensucattan şalvar, sıbka ve mintan adı verilen giysiler giyerken, kadınlar daha çok çarşaf

giyiyorlardı.798 Yalnız süt ve unlu şeylerle beslenen çocukların ise hemen hepsi göbekliydi.

Bu çocuklar yaz kış yarı çıplak, hatta içlerinden bazıları çırıl çıplak dolaşıyorlardı.799

Gümüşhane’de kadın-erkek ve çocuklar ağıza güzel koku veren kurutulmuş bir reçine

çiğnerlerdi.800 Halk, yerin vaziyetinden de istifade etmek için birbirlerinden açık olarak

yapılmış büyük direkler üzerinde kurulu ve alt katı ahır olan ahşap evlerde otururlardı.801

Gümüşhane halkı şevkatli, merhametli ve misafirperverdi. Gümüşhaneliler konukseverliğin üst düzey örneğini sergileyerek konuklarını memnun etmek için ellerinden geleni yaparlardı. Trabzon’a giden yolculara hizmet veren Gümüşhane’deki hanlarda yolcular çok iyi ağırlanırdı. Bölgeden geçen seyyahlardan Smith, bu durumu “böylesine bir hizmeti uzun zamandan beri görmedim.” şeklinde ifade etmektedir.802 Ancak bu

özelliklerinin çoğu zaman çok kolay istismar edildiği de olurdu.803

Madenlerin işletildiği dönemlerde zengin olan Gümüşhane halkının, bu dönemde medeniyet seviyeleri de yüksekti. Ancak maden ocakları kapandıktan sonra bu durum

değişmeye başladı ve halk işsiz kaldı.804 Büyük bir bölümü işsiz kalan halk zamanla

yoksullaştı. Hatta içinde bulundukları fakirlik ve sefaletten dolayı yiyecek yumurta bile

bulmakta zorlanır hale geldiler.805 Bu zor şartlara rağmen Gümüşhane halkı eğitime ve

okul yapımına büyük önem verdi.806

796

Wagner, Travels in Persia, Georgia and Koordistan, s. 294-296.

797 TVS 1903, s. 577. 798 TVS 1903, s. 577; Deyrolle, a.g.e, s. 29. 799 Deyrolle, a.g.e, s. 25. 800 Deyrolle, a.g.e, s. 29. 801 Deyrolle, a.g.e, s. 29. 802

Bölge insanı hakkında Avrupalı seyyahların gözlemleri için bkz. Alkan, Avrupalı Seyyahların Tasvirlerinde Gümüşhane, s. 92. 803 Cuinet, a.g.e, s. 121. 804 Cuinet, a.g.e, s. 121. 805 Hamilton, a.g.e, s. 170-172. 806 Cuinet, a.g.e, s. 121.

146

XX. yüzyılın başlarında toplam nüfusu 130.000 civarında olan Gümüşhane halkı Müslüman, Ermeni ve Rumlardan oluşmaktaydı. Nüfusunun % 71’ini Müslümanlar, % 24,5’ini Rumlar ve % 1,7’sini de Ermeniler oluşturuyordu. Gümüşhane Sancağı’nda ayrı mahallelerde yaşayan Müslümanlar, Rumlar ve Ermeniler uzun süre iyi komşuluk ilişkileri geliştirerek bir arada yaşadılar. Sancak dâhilinde tüm ülke genelinde olduğu gibi konuşulan

dil genellikle Türkçe’ydi.807

Müslümanlar:

XX. yüzyılın başlarında Gümüşhane Sancağı'nda Müslümanların toplam sayısı 114.767 idi. Bu sayı sancak nüfusunun % 71’ini oluşturmaktaydı. Müslüman nüfusun 29.639’ü Gümüşhane Kazası’nda, 29.686’sı Torul Kazası’nda, 33.130’u Kelkit Kazası’nda ve 22.312’si Şiran Kazası’nda yaşıyordu.

Coğrafi şartlara uydurulmuş ahşap evlerde yaşayan Müslümanlar daha çok çiftçilikle uğraşmaktaydılar. Ancak, sancak toprakları zirââta çok uygun olmadığı için

Müslüman halk pek fakirdi.808 Ahmet Şerif, Müslümanların durumunu ticâretle o kadar

ilgileri olmayan Müslümanların pek fakir, hayatını tam bir zorlukla kazanan ruhen ve fikren pek aşağı ve merhamete değer bir durumda bulunan insanlar olduğunu ifade

etmektedir.809 Deyrolle, yalnız süt ve unlu şeylerle beslenen çocuklar gibi hepsi göbekli

olan Müslüman çocukların yarı çıplak, hatta içlerinden bazılarının çırıl çıplak olduğunu,

soğuktan titreştiklerini, insanın onlara bakarken yüreği sızladığını ifade etmektedir.810

Bu nedenle Müslümanlardan bazıları çalışıp para kazanmak için mevsimlik olarak Rusya’ya giderlerdi. Rusya’ya gidenlerin bazıları memleketlerine az çok para

göndermekteydiler.811 Yurt dışına çalışmaya gitmeyen ve hayvancılıkla uğraşan

Müslümanlar ise kış aylarında vadi boylarında daha çok ormanlık alanlarda otururlardı. Mayıs-Ağustos ayları arasında sürüleri için çok daha güzel ot bulunduğu için yaylalara

göçerlerdi. Bu göç esnasında köylüler bütün eşyalarını da beraber taşırlardı.812

807

Ahmet Şerif, a.g.e, s. 321.

808

Ahmet Şerif, a.g.e, s. 321; Deyrolle, a.g.e, s. 29.

809

Ahmet Şerif, a.g.e, s. 321.

810

Deyrolle, a.g.e, s. 25.

811

Ahmet Şerif, a.g.e, s. 321.

812

147

Müslümanların dini vecibelerini yerine getirmeleri için Gümüşhane Kazası’nda 23 camii, 6 mescid, Yağmurdere Nâhiyesi’nde 9 camii, 1 mescid, Kovans Nâhiyesi’nde 13 camii, 3 mescid bulunmaktaydı. Torul Kazası’nda 42 camii, 1 mescid, 1 tekke, Kürtün Nâhiyesi’nde 21 camii, 1 mescid, Maa Şiran Kelkit Kazası’nda 5 camii, 22 mescid, 6 tekke vardı. Yani Müslümanların dini vecibelerini rahat bir şekilde yerine getirebilmeleri için

sancak dâhilinde toplam 113 camii, 34 mescid ve 7 tekke inşa edilmişti.813 Aynı dönemde

Gümüşhane Kazası’nda 98, Kovans Nâhiyesi’nde 27, Yağmurdere Nâhiyesi’nde 31, Torul Kazası’nda 114, Kürtün Nâhiyesi’nde 61 ve Şiran Kazası’nda 74 olmak üzere sancak

dâhilinde Müslümanlara ait toplam 405 mezarlık vardı.814

Gayr-i Müslimler:

Gayr-i müslimler Gümüşhane Sancağı’nda Müslümanlarla birlikte iç içe yaşamaktaydılar. XIX. yüzyılın sonlarında Gümüşhane Sancağı’nda toplam 25.795 gayr-i müslim vardı. Gayr-i müslimler sancak nüfusunun % 24,5’ini oluşturmaktaydı. Bu nüfusun 6.725’i Gümüşhane Kazası’nda, 16.679’u Torul Kazası’nda, 434’ü Kelkit Kazası’nda, 1.957’si Şiran Kazası’nda yaşamaktaydı. Gayr-i müslim halkın dini vecibelerini yerine getirebilmeleri için Gümüşhane Kazası’nda 10 kilise, Kovans Nâhiyesi’nde 9 kilise, Torul Kazası’nda 131 kilise, Kürtün Nâhiyesi’nde 7 kilise, Şiran ve Kelkit kazalarında 14 kilise

olmak üzere sancak dâhilinde toplam 171 kilise bulunmaktaydı.815 Gayr-i müslimlerin

Gümüşhane Kazası’nda 4, Kovans Nâhiyesi’nde 12 ve Yağmurdere Nâhiyesi’nde 22

olmak üzere toplam 38 mezarlığı vardı.816

Rumlar: Osmanlı idaresi altında yaşayan azınlık statüsündeki en kalabalık millet olan Rumlar, Gümüşhane Sancağı’nda sayıları Müslümanlardan sonra gelen en kalabalık halk grubunu oluşturmaktaydı. XX. yüzyıl başında sancak dâhilindeki nüfusu 32.590 olan Rumlar sancak nüfusunun % 24,5’ini oluşturmaktaydılar. Bu nüfusun ise 6.973’ü Gümüşhane Kazası’nda, 23.142’si Torul Kazası’nda, 528’i Kelkit Kazası’nda ve 1.947’si

de Şiran Kazası’nda yaşamaktaydı.817

813 TVS 1869, s. 157. 814 TVS 1880, s. 259; TVS 1871, s. 209. 815 TVS 1869, s. 157. 816 TVS 1880, s. 259. 817 TVS 1903, s. 931.

148

Sancak dâhilindeki Rumların büyük çoğunluğu (% 71’i) Torul Kazası’nda yaşamaktaydı. Daha çok Torul Kazası’nın merkezi olan Ardasa kasabası ve çevre köylerinde yaşayan Rumlar, Torul nüfusunun hemen hemen yarısını oluşturmaktaydılar. Sayılarının en az olduğu kaza ise Kelkit Kazası’ydı. Kelkit Kazası’nda yaşayan Rum nüfusun kaza nüfusuna oranı yalnızca % 1,6 idi.

Türklerle iç içe yaşayan Rumlar daha çok rengârenk elbiseler giymekle birlikte

bazen Rumların Türkler gibi beyaz sarık taktıkları ve sarı terlik giydikleri de oluyordu.818

Gümüşhane Sancağı’ndaki Rumların ekonomik durumları Müslümanlardan ve Ermenilerden çok daha iyiydi. Daha çok madenlerde çalışarak ve ticâret yaparak geçimlerini sağlamaktaydılar.

Gümüşhane Sancağı’nda yaşayan Rumlar, Rumcayı andıran ancak Rumcadan çok

farklı olan bir şive kullanmaktaydılar.819 Ancak çocuklara okullarında modern Yunanca

öğretilmekteydi. Bu durumu 1840 senesinde Gümüşhane’ye gelen Horotio Southgate, Yunanca’yı çok iyi bilen tercümanının çocuklarla çok iyi anlaşabildiğini ancak bu çocukların anne ve babalarıyla konuşurken onların söylediklerini anlayamadığını ifade

etmektedir.820

Gümüşhane Sancağı’nda yaşayan Rumlar Ortodoks inancına sahip olup İstanbul’da

bulunan Patriklik makamına bağlıydılar.821 Rumların Gümüşhane Kasabası’nda 9,

köylerinde 3 ve Yağmurdere Nâhiyesi’nde 24 olmak üzere toplam 36 adet kiliseleri

vardı.822 Gümüşhane Sancağı’nda bulunan “Vazilona” ve “Piristra” manastırları da

doğrudan doğruya İstanbul’daki patrikhaneye bağlı bulunuyordu.823 Keşişlerle dolu olan bu

manastırlar arasında ise özellikle çok bahsedilen, güzel ve büyük olduğu söylenen, ayrıca

818

Hoffmeister, a.g.e, s. 137-138; Southgate, a.g.e, s. 166.

819

Cuinet, a.g.e, s. 127; Sami, a.g.e, s. 3891.

820

Southgate, a.g.e, s. 166.

821

Hürriyet Gazetesi’nin 15 Nisan 2001 tarihli Pazar ekinde bulunan ve Ersin Kalkan tarafından yazılan

“Patrikhane Kapılarını Açtı” başlıklı haberde patriklik makamının Hz. İsa’dan sonra 34 yılında kurulduğu

ve Patrikhane’nin 325 yılına kadar Gümüşhane sınırları içerisinde kalan bir kilisede gizli faaliyet gösterdiği ifade edilmektedir. Önder Kaya, Tanzimattan Lozan’a Azınlıklar, İstanbul 2005, s. 33.

822

TVS 1871, s. 209.

823

Abdurrahman Okuyan, XIX. Yüzyılın Son Çeyreğinde (1875-1900) Trabzon, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İslâm Tarihi ve Sanatları Anabilim Dalı, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Samsun 2003, s. 72; TVS 1892, s.137; Sancakta görev yapan piskoposlar Metropolit Piravasyus, Loisos, İkonomus, Chaldee ve Lavranyos efendilerdi. TVS 1873, s. 135; TVS 1880, s. 223; Salnâme-i

149

bir hacılık yeri de olan Jenua Manastırı idi.824 Bulgardağı ve Gönye Bölgesi’nde bulunan

Rum köylerinin hepsi Gümüşhane Başpiskoposluğu’nun görev alanında bulunmaktaydı.825

Ayrıca Rumların Gümüşhane Kasabası’nda 1, çevre köylerinde 3 ve Yağmurdere

Nâhiyesi’nde 22 olmak üzere toplam 33 mezarlıkları vardı.826

Ermeniler: Gümüşhane Sancağı’nda sayıları en az olan etnik grup Ermeniler’di. XX. yüzyıl başlarında Gümüşhane Sancağı’nda yaşayan toplam Ermeni sayısı 1.718 idi. Ermeniler sancak nüfusunun yalnızca % 1,7’sini oluşturmaktaydılar. Sancak dâhilinde Ermenilerin en yoğun yaşadıkları kaza Gümüşhane Kazası, en az olduğu kaza ise Torul

Kazası’ydı. 827

Sancak dâhilinde yaşayan Ermeniler daha çok Rumlar gibi rengârenk giysiler

giymekteydiler.828 Ayaklarında, İranlıların “gîve”sine benzer köhne ve hafif bir ayakkabı,

başlarında ise bir fes bulunurdu.829 Gümüşhane’de yaşayan Ermenilerin ekonomik durumu

Müslümanlardan daha iyiydi. Daha çok zirâât ve ticâretle uğraşmaktaydılar.830

Gümüşhane Sancağı’ndaki Ermeniler daha çok kasaba merkezlerinde

yaşamaktaydılar. Sayılarının en çok olduğu Gümüşhane Kazası’nın köylerinde dahi hemen

hiç Ermeni bulunmuyordu.831 Gümüşhane Kasabası’ndaki Ermeniler, Ermeni

Mahallesi’nde yaşıyorlardı. Kasabada bir tane kiliseleri vardı. Bu kilise XIX. yüzyılın

sonlarına doğru mahallenin baş tarafında inşa edilmişti ve heybetli bir görüntüye sahipti.832

Türk, Rum ve Ermeni evleri arasında dev gibi görünmekteydi.833

Gümüşhane Sancağı’nda yaşayan Ermeniler Grogoryen mezhebine mensuptu.

Bununla birlikte sancak dâhilinde 20 kadar da Katolik Ermeni yaşamaktaydı.834 Sancak

824 Kinneir, a.g.e, s. 349. 825 Cuinet, a.g.e, s. 124-125. 826 TVS 1871, s. 209. 827 TVS 1903, s. 933. 828 Hoffmeister, a.g.e, s. 137-138. 829 Çifçi, a.g.m, s. 330. 830

Ahmet Şerif, a.g.e, s. 321.

831

Karaca, a.g.e, s. 66.

832

San, a.g.m, s. 122.

833

Alkan, Avrupalı Seyyahların Tasvirlerinde Gümüşhane, s. 91.

834

150

dâhilinde bulunan Katolik Ermenilerden 8 hanesi kasaba merkezindeydi. Katolik Ermeni

ailenin bulunduğunu bunların bir papazları olmasına rağmen kiliseleri yoktu.835

Belgede Gümüşhane Sancağı (1850-1918) (sayfa 159-165)