• Sonuç bulunamadı

Tüzel Kişilerin Müteselsil Kefil Olma Ehliyeti

3.2. MÜTESELSİL KEFALET SÖZLEŞMESİNİN KURULMASINA İLİŞKİN

3.2.5. Müteselsil Kefil Olma Ehliyeti

3.2.5.2. Tüzel Kişilerin Müteselsil Kefil Olma Ehliyeti

Belirli bir amacı gerçekleştirmek için örgütlenen ve hukuk düzenince bağımsız birer varlık olarak tanınan tüzel kişiler308kamu hukuku ve özel hukuk tüzel kişileri olmak

üzere iki grupta toplanmaktadırlar. Şirketler, dernekler ve vakıflar özel hukuk tüzel kişilerini oluşturmaktadırlar.

303OSER/SCHÖNENBERGER, Art. 492, N. 80; ELÇİN GRASSİNGER, Savunma İmkanları, s. 74;

GÜMÜŞ, C. II, s. 304; TANDOĞAN, s. 727; ZEVKLİLER/GÖKYAYLA, s. 663

304İİK md. 191/f. 1 hükmüne göre “Borçlunun iflas açıldıktan sonra masaya ait mallar üzerinde her

türlü tasarrufu alacaklılara karşı hükümsüzdür”.

305BECK, Art. 492, N. 20; ELÇİN GRASSİNGER, Savunma İmkanları, s. 78; ÖZEN, Kefalet, s. 169;

REİSOĞLU, Kefalet, s. 57-58; TANDOĞAN, s. 730; YAVUZ/ACAR/ÖZEN, s. 673

306 İİK md. 290/f.2’deki düzenleme şu şekildedir: “Borçlu, icra mahkemesinin izni dışında mühlet

kararından itibaren rehin tesis edemez, kefil olamaz, taşınmaz ve işletmenin devamlı tesisatını kısmen dahi olsa devredemez ve takyit edemez ve ivazsız tasarruflarda bulunamaz. Aksi halde yapılan işlemler hükümsüzdür”.

307 BECK, Art. 492, N. 20; GİOVANOLİ, Art. 492, N. 42; ELÇİN GRASSİNGER, Savunma

İmkanları, s. 77; ÖZEN, Kefalet, s. 169; TANDOĞAN, s. 730

308 ESENER, Turhan; Hukuk Başlangıcı, İstanbul 1998, s. 53; OĞUZMAN, Kemal/SELİÇİ,

100

Doktrinde tartışmalı olmakla birlikte baskın görüş olarak özel hukuk tüzel kişilerinden olan dernek ve vakıflar için “amaç dışı işlem yapma yasağı” (ultra vires ilkesi) bulunduğu kabul edilmektedir309

. Buna göre dernek ve vakıfların kefil olabilmesinin kuruluş aşamasında belirlenen amaçlarla sınırlı olacağı kabul edilmektedir. Dernek veya vakfın kefil olmasının sebebi, dernek tüzüğü ya da vakıf senedinde belirtilen amacı gerçekleştirmeye yönelikse kefil olma ehliyetinin varlığı kabul edilecektir. Aksi durumda yani dernek ya da vakfın kefil olmasının, kuruluş aşamasında belirlenen amaçla bir ilgisinin bulunmaması halinde kefil olma ehliyeti bulunmadığından yapılan kefalet sözleşmesi geçersiz sayılacaktır310

. Doktrinde dernek ve vakıfların kuruluş belgesinde kefil olabileceklerine dair bir ibarenin de yer almasının yerinde olacağı ileri sürülmüştür311

.

Ticaret şirketlerinin hukuki işlem yapabilme ehliyeti açısından 6762 sayılı Ticaret Kanunu zamanında ETTK 137’inci312 madde hükmü uygulanmaktaydı. Bu hükme

göre ticaret şirketlerinin hukuki işlem ehliyetinin sınırlarını şirketin işletme konusu belirlemekteydi. Bir başka deyişle ticaret şirketleri ana sözleşmelerinde belirlenen işletme konusu ne ise o konuda hukuki işlem ehliyetine sahip olmakta ancak işletme konusunun dışında kalan bir alan söz konusu olduğunda ehliyetsiz sayılmaktaydılar. Bu hüküm “ultra vires” ilkesinin görünümünü oluşturmaktaydı. Dolayısıyla eski TTK md. 137 kapsamında bir ticari şirketin kefil olabilmesi yalnızca ticari işletme konusunu ilgilendiren alanlarda mümkün olabiliyordu. Ticari hayatın gösterdiği çeşitlilik ise şirketlerin yalnızca kendi işletme konusu sınırlarında hukuki işlem ehliyetine sahip olmalarını zorlaştırıyordu. Bu sorun zaman içinde değişen Yargıtay uygulamasıyla aşılmaya çalışılmıştı. Yargıtay’ın eski tarihli kararlarında daha dar

309 AKİPEK, Jale/ AKINTÜRK, Turgut, Türk Medeni Hukuku, Başlangıç Hükümleri, Kişiler

Hukuku, C. I, İstanbul 2007, s. 546; ÖZSUNAY, Ergun, Medeni Hukukumuzda Tüzel Kişiler, İstanbul 1982, s. 62; ÖZTAN, Bilge, Tüzel Kişiler (Ders Notları), Ankara 1993, s. 29; SEROZAN, Rona, Tüzel Kişiler Özellikle Dernekler ve Vakıflar, İstanbul 1994, s. 33-34; ZEVKLİLER, Aydın/ACABEY, M. Beşir/GÖKYAYLA, K. Emre, Medeni Hukuk (Giriş-Başlangıç Hükümleri, Kişiler Hukuku, Aile Hukuku), Ankara 1999, s. 593

310ARAL, Özel, s. 433; ÖZEN, Kefalet, s. 169; REİSOĞLU, Kefalet, s. 53-54; TANDOĞAN, s. 730-

731; YAVUZ/ACAR/ÖZEN, s. 673; ZEVKLİLER/GÖKYAYLA, s. 664

311ELÇİN GRASSİNGER, Savunma İmkanları, s. 78-79; ÖZEN, Kefalet, s. 170

312 Eski TTK md. 137’deki düzenleme şu şekildeydi: “Ticaret şirketleri hükmi şahsiyeti haiz olup,

şirket mukavelesinde yazılı işletme mevzuunun çevresi içinde kalmak şartıyla bütün hakları iktisap ve borçları iltizam edebilirler”.

101

yorumlanmaktaydı. Buna göre Yargıtay vermiş olduğu bir kararında313 işletme

konusu trikotaj ve tuhafiyecilik olan bir şirketin iplik alım satımı işi için verdiği kefaleti işletme konusuyla ilgili bulunduğu için geçerli saymıştır. Daha sonraki yıllarda verdiği kararlarında ise mülga TTK md. 137’i dar yorumlamak vazgeçerek ticari hayatın gereklerini daha ön planda tutmuştur314

.

6102 sayılı yeni Türk Ticaret Kanunu’nda ise eski TTK md. 137’deki “ultra vires” ilkesi terk edilmiştir. Yeni TTK md. 125/f.2’de315 ticaret şirketlerinin TMK md. 48

313Yarg. Ticaret Dairesi’nin 10.12.1960 tarih, E. 3282, K. 3381 sayılı kararı için bknz. REİSOĞLU,

Kefalet, s. 55

314 Söz konusu karara konu olan olayda işletme konusu iplik sanayi olan bir anonim şirket, konserve

ve koli işiyle uğraşan bir kollektif şirketin bir bankadan kendi işi için aldığı krediye kefil olmuştur. Olayda geçen kefaletin geçerli olacağına ilişkin Yargıtay kararı ve gerekçesi ise şu şekildedir: “.... taraflar arasındaki uyuşmazlık, anasözleşmesinde ( şirket mevzuu ) içinde ( kefalet ) konusu yer almayan davalı ... İplik Sanayii A.Ş.nin, dava dışı ... Konserve Koll. Şti.nin davacı bankadan kredi alabilmek için imzaladığı ( kredi taahhütname )`lerine kefil olup olamayacağı diğer bir deyişle, şirket yetkililerince kefil sıfatıyla imzalanmış bulunan bu sözleşmeden dolayı o şirketin sorumlu tutulup tutulamayacağı sorunundan kaynaklanmaktadır. (6762 sayılı) TTK.nun 137. maddesi hükmü gereğince, ticaret ortaklıkları tüzel kişiliğe haiz olduklarından kendi ana sözleşmelerinde yazılı ( işletme konusu ) çerçevesi içinde kalmak şartı ile bütün hakları edinebildikleri gibi, bütün borçları da yükümlenebilirler. Bir şirketin işletme konusu ( iştigal konusu ) demek, o şirketin devamlı olarak yapacağı ticari işlemler demektir. Bunlar da o şirketin anasözleşmesinde belirtilen ( şirket maksat ve mevzuu ) ile ilgili işlemlerdir. Bununla birlikte, bir ticari işletmenin kendi anasözleşmesinde belirtilen işletme mevzuuna doğrudan doğruya girmemekle beraber, o işletmenin ticari faaliyetlerini kolaylaştıran ticari iş ve ticari sözleşmelerin de o işletmenin mevzuu içinde bulunduğunun kabulü zorunludur. Ticari amaç güden işletmelerin kredi temini konusunda bankalara karşı müştereken sorumluluk yüklenmek suretiyle birbirlerine destek olmaları ve ticari faaliyetlerini bu suretle sürdürebilmeleri halini ticari hayatın normal ve mutad işlemleri arasında kabul etmek gerektiğinden, bu davada söz konusu olan ( kefalet akdinin ) de davacı şirket yönünden kendi işletme mevzuu cerçevesi içinde kalan ( bir muamele ) den ibaret olduğu gözönünde tutulması zorunlu bulunmaktadır. Aksi düşüncenin kabulü ticari hayatın normal seyrine ve süratli akışına engel teşkil edebilecektir.” Yarg. 11. HD’nin T. 23.3.1982, E. 1982/851, K. 1982/1225 sayılı kararı için bknz. www.kazanci.com Kararın gerekçesinde de görüldüğü gibi Yargıtay bir ticari şirketin kefil olma ehliyeti açısından mülga TTK md. 137’i daha geniş yorumlayarak şirketin işletme konusu dışında kalan alanlarda da kefil olunabileceği, bu durumun ticari hayatın bir gereği olduğu sonucuna varmıştır.

Yargıtay’ın benzer yöndeki bir başka kararı ise şu şekildedir: “Türk Ticaret Kanunu'nun 137. maddesinde, “Ticaret şirketleri hükmi şahsiyete haiz olup, şirket mukavelesinde yazılı işletme mevzuunun çevresi içinde kalmak şartıyla bütün hakları iktisap ve borçları iltizam edebilirler.” hükmü mevcut olup, bu hükme göre ticaret şirketlerinin ehliyetleri, ana sözleşmelerinde belirlenen konu ve amaç ile sınırlı olduğundan bu sınırlar dışında yapılan işlemler ehliyetsizlik nedeniyle batıldır. Bununla birlikte, bir ticari işletmenin ana sözleşmesinde belirtilen işletme mevzuuna doğrudan doğruya girmemekle beraber, o işletmenin ticari faaliyetlerini kolaylaştıran ticari iş ve ticari sözleşmelerin de o işletme mevzuu içinde bulunduğu doktrin ve Yargıtay kararlarında kabul edilmektedir. Bir ticari işletmenin faaliyetini sürdürebilmesi için gerektiğinde kredi temini yoluna gitmesi ve bu nedenle başkasının kefaletini temin etmesi olağan olduğu gibi, başka bir şirkete kefil olması da olağan ve mutad bir işlemdir. O halde kefalet akdi, ticari hayatın gereği olarak yapılan mutad iş ve muamelelerden olduğundan, şirket ana sözleşmesinde bu hususta açık hüküm olmasa dahi normal koşullarda şirketi bağlayıcı ve geçerli kabul edilmelidir” Yarg. 13. HD. T. 23.3.2009, E. 2008/10689, K. 2009/3770 sayılı kararı için bknz. www.kazanci.com

3156102 sayılı TTK md. 125/f.2’deki düzenlemeye göre “Ticaret şirketleri, Türk Medeni Kanununun

48’inci maddesi çerçevesinde bütün haklardan yararlanabilir ve borçları üstlenebilirler. Bu husustaki kanuni istisnalar saklıdır”.

102

çerçevesinde bütün haklardan yararlanıp borç üstlenebilecekleri hükme bağlanmıştır. TMK md. 48’de316 ise tüzel kişilerin insana özgü özellikler haricinde bütün hak ve borçlara ehil oldukları düzenlenmiştir. Yeni TTK md. 125/f.2’deki düzenleme doğrultusunda ticaret şirketlerinin hukuki işlem ehliyeti işletme konusuyla sınırlı olmayacak ve dolayısıyla işletme konusu dışında kalan alanlarda da kefil olabileceklerdir. Her ne kadar 6762 sayılı eski Türk Ticaret Kanunu yürürlükteyken de uygulamada şirketin işletme konusu geniş düşünülerek “ultra vires” engeli aşılmaya çalışılmışsa da yeni Türk Ticaret Kanunu ile yasal bir düzene oturtulmuştur. Ancak anonim şirketler bakımından bir istisna bulunmaktadır. Anonim şirketlere ilişkin yeni TTK md. 371/f.2317

hükmüne göre anonim şirketi temsile yetkili organ tarafından üçüncü kişilerle işletme konusu dışında kalan konularda yapılan hukuki işlemler şirketi bağlamaktadır. Ancak söz konusu işlemin işletme konusu dışında kaldığı üçüncü kişi tarafından biliniyorsa ya da bilinmesi gerekiyorsa o takdirde işlem şirketi bağlamayacaktır. Kanun koyucu burada üçüncü kişinin iyi niyetli olması durumunda işletme konusu dışında kalan işlemlerin anonim şirketi bağlayacağını hükme bağlamıştır. Yapılan işlemin işletme konusu dışında kaldığının üçüncü kişi tarafından bilindiğini ispat yükü ise anonim şirkete aittir ve işletme konusunun ilan edilmiş olması da ispat için yeterli sayılmayacaktır318

. Yeni TTK md. 371/f.2 hükmü ile anonim şirketler açısından eski TTK md. 137 hükmüne benzer bir düzenleme yapıldığı ve bu nedenle anonim şirketin kefil olma ehliyetinin işletme konusuyla sınırlandırıldığı ancak bu durumun Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarıyla aşılabileceği kabul edilmektedir319

.

Özel hukuk tüzel kişisi olan kooperatiflerin kefil olabilmelerine ilişkin olarak 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nda herhangi bir hüküm bulunmamakla birlikte söz

316TMK md. 48 hükmüne göre “Tüzel kişiler, cins, yaş, hısımlık gibi yaradılış gereği insana özgü

niteliklere bağlı olanlar dışındaki bütün haklara ve borçlara ehildirler”.

317 6102 sayılı TTK md. 371/f.2’deki düzenleme şu şekildedir: “Temsile yetkili olanların, üçüncü

kişilerle, işletme konusu dışında yaptığı işlemler de şirketi bağlar; meğerki üçüncü kişinin, işlemin işletme konusu dışında bulunduğunu bildiği veya durumun gereğinden, bilebilecek durumda bulunduğu ispat edilsin. Şirket esas sözleşmesinin ilan edilmiş olması, bu hususun ispatı açısından, tek başına yeterli delil değildir”.

318PULAŞLI, Hasan, 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanununa Göre Yeni Şirketler Hukuku Genel Esaslar,

Ankara 2012, s. 65; TURANLI, Hüsnü, Yeni TTK ve Ultra Vires İlkesi, Regesta Ticaret Hukuku Dergisi, C. 2, S. 3, Y. 2012, s. 69

103

konusu kanunun 98’inci320 maddesinde hüküm bulunmayan konularda Türk Ticaret Kanunu’nun anonim şirketlere özgü hükümlerinin uygulanacağı düzenlenmiştir. Bu nedenle kooperatiflerin kefil olabilme ehliyetleri TTK md. 125/f.2 ve bu hükmün istisnasını oluşturan TTK md. 371/f.2 kapsamında değerlendirilmelidir.321

Kamu tüzel kişilerinin kefil olabilme ehliyetleri özel hukuk tüzel kişilerinden farklı olarak kendi kuruluş kanun veya kararnamelerinde açık bir düzenleme olması halinde söz konusu olabilecektir. Bu nedenle kamu tüzel kişilerinin kuruluş ve görevlerine ilişkin mevzuatta kefil olabilecekleri yönünde açık bir düzenleme yoksa o takdirde kefil olma ehliyetlerinin bulunmadığı kabul edilecektir322

.