• Sonuç bulunamadı

Eşin Rızasının (TBK md 584) Uygulanma Şartları

3.2. MÜTESELSİL KEFALET SÖZLEŞMESİNİN KURULMASINA İLİŞKİN

3.2.5. Müteselsil Kefil Olma Ehliyeti

3.2.5.3.3. Eşin Rızasının (TBK md 584) Uygulanma Şartları

TBK md. 584/f.1’deki düzenlemeye göre eşlerin mahkemece verilmiş bir ayrılık kararı olmadıkça ya da yasal olarak ayrı yaşama hakları bulunmadıkça eşlerden biri

339BAŞ, s. 124; ÇEVİK, ÖKTEM, s. 121; ÖZEN, Kefalet, s. 177 340REİSOĞLU, Kefalet, s. 91

341ÖZEN, Kefalet, s. 177; REİSOĞLU, Kefalet, s. 91; OĞUZMAN/ÖZ, Cilt I, s. 179; ÖZ, Turgut,

Yeni Borçlar Kanunu’nun Getirdiği Başlıca Değişiklikler ve Yenilikler, İstanbul 2011, s. 103 (Bundan sonra “ÖZ, Yenilikler” olarak anılacaktır)

108

tarafından verilen kefalete diğerinin yazılı rıza göstermesi gerekmektedir. Söz konusu yazılı rıza sözleşmenin kurulmasından önce verilebileceği gibi en geç sözleşmenin kurulması anında verilmiş olmalıdır. Kaynak İBK md. 494/f.1’deki düzenlemeye göre evli olan bir kimse, mahkeme tarafından ayrılık kararı verilmemişse, ancak eşinin yazılı rızasıyla geçerli bir kefalet sözleşmesi yapabilir. Rızanın önceden ya da en geç sözleşmenin yapıldığı anda verilmiş olması gerekir. Dikkat edilirse İBK md. 494/f.1’de yalnızca mahkeme tarafından ayrılık kararı verilmemişse diğer eşin yazılı rızasının gerektiği düzenlenmişken TBK md. 584/f.1’de mahkeme tarafından verilmiş ayrılık kararı veya böyle bir karar yoksa eşlerin ayrı yaşama hakkı bulunmadıkça yazılı rızanın aranacağı hükme bağlanmıştır. TBK md. 584/f.1 hükmüne göre TMK md. 170/f.1342 kapsamında “mahkeme tarafından ayrılık kararı verilmesi” halinde diğer eşin yazılı rızası aranmayacaktır. Bu doğrultuda eşlerin boşanması haricinde hakimin ayrılığa karar vermesi halinde de eşin rızası gerekmeyecektir. Boşanma davasının açılmasıyla birlikte eşlerin yasal olarak ayrı yaşama hakkı bulunup bulunmadığına ilişkin yasada bir hüküm bulunmamaktadır. Ancak doktrinde boşanma davasının açılmasıyla eşlerin ayrı yaşama hakkı bulunduğu kabul edilmektedir343

. Böyle bir durumda TBK md. 584/f.1 gereği kefilin eşinin rızası da aranmayacaktır. Boşanma davası aşamasında olan eşlerin birbirlerinin verecekleri kefalete rıza göstermeyecekleri ve kanun koyucunun amacının aile bütünlüğü olduğu göz önüne alınırsa eşin rızasını aramak anlamsız olacaktır344

.

TBK md. 584/f.1’de kararın kesinleşmesi gerektiğine ilişkin bir ibare bulunmadığından mahkemenin ayrılık kararı vermesi yeterli olacaktır345

. Ancak söz konusu ayrılığın mahkeme kararına dayanması gerekmektedir aksi takdirde eşin rızası alınmadan yapılan kefalet sözleşmeleri geçersiz sayılacaktır346

. TBK md. 584/f.1’de sayılan eşin rızasının aranmayacağı diğer hal, yasal olarak ayrı yaşama hakkının bulunmasıdır. Eşlerin yasal olarak ayrı yaşama hakkı TMK md.

342 TMK md. 170/f.1 hükmüne göre “Boşanma sebebi ispatlanmış olursa, hakim boşanmaya veya

ayrılığa karar verir”.

343 AKINTÜRK, Turgut/ ATEŞ KARAMAN, Derya, Türk Medeni Hukuku, Aile Hukuku, C. II,

İstanbul 2012, s. 283; DURAL, Mustafa/ÖĞÜZ, Tufan/GÜMÜŞ, Alper, Türk Özel Hukuku, Aile Hukuku, C. III, İstanbul 2005, s. 130

344ÖZEN, Kefalet, s. 176; REİSOĞLU, Kefalet, s. 90 345REİSOĞLU, Kefalet, s. 89

346

109

197/f.1’de347 düzenlenmiştir. Bu hükme göre eşlerden birinin kişiliği, ekonomik güvenliği ya da aile huzuru ortak hayattan dolayı ciddi bir biçimde tehlikeye düşmüşse o takdirde ayrı yaşama hakkına sahiptir348

. Bu doğrultuda eşlerden birinin TMK md. 197/f.1’de sayılan sebeplere dayanan ayrı yaşama hakkı bulunuyorsa o takdirde eşin rızası alınmadan kefalet sözleşmesi yapılabilecektir. Ayrı yaşamanın TMK md. 197/f.1’de sayılan bir sebebe dayanmaması halinde rızası alınmayan eş, kefalet sözleşmesinin geçersizliğini ileri sürebilecektir. Doktrinde böyle bir durumda alacaklının da kefil olan eşin ayrı yaşamasının MK md. 197/f.1’e dayandığını ve bu nedenle eşin rızası olmadan yapılan kefalet sözleşmesinin geçerli olduğunu açacağı tespit davasıyla ileri sürebileceği ifade edilmiştir349.

TBK md. 584/f.2’deki düzenlemeye göre kefalet sözleşmesinde sonradan yapılan ve kefilin sorumlu olacağı miktarın artmasına sebep olan değişikliklerle adi kefaletin müteselsil kefalete dönüştürülmesi halinde eşin rızası aranacaktır. Ayrıca kefil yararına olan teminatların önemli ölçüde azaltılmasına sebep olan değişiklikler için de eşin rızası gerekecektir. Madde metninde sınırlı bir şekilde sayılan bu üç hal dışında eşin rızası aranmayacaktır. TBK md. 584/f.2 hükmü ile eşin rızasını arayan TBK md. 584/f.1’deki düzenlemenin dolanılmasının engellenmesi amaçlanmıştır350. Kefilin sorumlu olacağı miktarın artmasına sebep olan her türlü değişiklik TBK md. 584/f.2 kapsamında değerlendirilmelidir. Bu nedenle miktar artışının az veya çok olması eşin rızasının aranması açısından bir fark yaratmamaktadır. Burada önemli olan sorumluluk miktarındaki artıştır351. TBK md. 583/f.3 uyarınca kefalet

sözleşmesinde sonradan yapılan ve kefilin sorumluluğunu artıran değişiklikler için kefalet sözleşmesi için öngörülen şekil kurallarına uymak gerekmektedir.

Adi kefaletin müteselsil kefalete dönüştürülmesi halinde de eşin rızası aranacaktır. Kefilin sorumluluğunu ciddi bir şekilde artıran böyle bir durumda eşin rızasının alınması doğaldır. Bunun dışında kefalet sözleşmesinde yapılan değişiklikle asıl

347TMK md. 197/f.1 hükmü şu şekildedir: “Eşlerden biri, ortak hayat sebebiyle kişiliği, ekonomik

güvenliği veya ailenin huzuru ciddi biçimde tehlikeye düştüğü sürece ayrı yaşama hakkına sahiptir”.

348AKINTÜRK/ATEŞ KARAMAN, s. 137; DURAL/ÖĞÜZ/GÜMÜŞ, s. 254 349REİSOĞLU, Kefalet, s. 90

350 BECK, Art. 494, N. 15; KIRCA, Eşin İzni, s. 441 351

110

borçluyla kefil arasında teselsül kararlaştırılması durumu da TBK md. 584/f.2 kapsamında değerlendirilerek eşin rızası aranmalıdır352

.

Eşin rızasının aranması gereken bir diğer durum da yapılan değişiklikle kefil yararına olan güvencelerin önemli ölçüde azaltılmasıdır. Söz konusu madde metninde geçen “güvence”nin kapsamına nelerin gireceği ve “önemli ölçüde azalma” dan ne anlaşılması gerektiği belirsizdir. Doktrinde “güvence” kavramının geniş yorumlanması gerektiği ve bu nedenle yalnızca ayni teminatların değil şahsi teminatların da madde kapsamında değerlendirileceği kabul edilmektedir353

. Madde metninde sözü edilen “azalma” tabirinin de geniş yorumlanması gerektiği belirtilmektedir354. Buna göre alacaklının teminatların bir kısmından vazgeçmesi, birden çok kefil varsa kefillerden birini veya müteselsil borçluluk söz konusu ise müteselsil borçlulardan birini ibra etmesi gibi durumlar kefil yararına olan güvencelerin önemli ölçüde azalmasına örnek olarak gösterilebilir. Bu gibi durumlarda kefilin eşinin rızasının alınması zorunludur. Eşin rızasının alınmaması, kefilin rızasının alınmamasıyla aynı yaptırıma tabi olacaktır. Bu bağlamda kefilin rızası alınmadan yapılan değişiklikler kefilin borçtan kurtulmasına sebep olduğundan eşin rızasının bulunmaması da aynı sonuca sebep olacaktır.

Borcun üstlenilmesi halinde asıl borçlu değişeceğinden böyle bir durumda da eşin rızasının alınması gerektiği kabul edilmektedir355. Güvence kavramının geniş

yorumlanması bu düşünceye imkan tanımaktadır. Zira asıl borçlunun ödeme gücü de kefil için güvence olmaktadır. Borçlunun değişmesi halinde söz konusu güvencenin devam edip etmeyeceği bir başka deyişle yeni borçlunun ödeme gücünün bulunup bulunmadığı belirsiz olacaktır. Bu nedenle TBK md. 198/f.2 hükmü gereğince borcun üstlenilmesinde de yalnızca kefilin rızası yeterli olmamalı ayrıca eşinin rızası da aranmalıdır.

352

BECK, Art. 494, N. 17; KIRCA, Eşin İzni, s. 441; ÖZEN, Kefalet, s. 177-178

353BECK, Art. 494, N. 18; PESTALOZZİ, Art. 494, N. 5; ÖZEN, Kefalet, s. 178; KIRCA, Eşin İzni,

s. 442

354 BECK, Art. 494, N. 18; DEVELİOĞLU, Bağımsız Garanti, s. 180; ÖZEN, Kefalet, s. 178;

KIRCA, Eşin İzni, s. 442

355PESTALOZZİ, Art. 494, N. 5; BAŞ, s. 120; ÖZEN, Kefalet, s. 179; KIRCA, Eşin İzni, s. 442;

REİSOĞLU, Kefalet, s. 92. Doktrinde borcu üstlenen yeni borçlunun eski borçluya kıyasla ödeme gücünün daha fazla ve daha güvenilir olması halinde, eşin rızasının olmadığını ileri sürmenin hakkın kötüye kullanılması olarak nitelendirilebileceği ileri sürülmüştür. REİSOĞLU, Kefalet, s. 92

111

Teminatların değerinin asıl borca kıyasla çok düşük bir değerde olması halinde söz konusu teminatların değerinin önemli ölçüde azaltılmasının yine eşin rızasını gerektirip gerektirmeyeceği belirsizdir. Örneğin asıl borcun değerinin 200.000 TL olması ve bu borç için verilen rehnin değerinin ise 5.000 TL olarak belirlendiği bir olasılıkta alacaklının 5.000 TL’lik rehinden vazgeçmesi halinde eşin rızasını aramak gerekecek midir? Alacaklının söz konusu rehinden tamamen vazgeçmesi, elbette ki güvencenin önemli ölçüde azaltılması olarak nitelendirilecektir. Ancak güvencenin değerinin asıl borca kıyasla çok az miktarda olması fikrimizce eşin rızasının aranmasını gerektirmeyecektir. Zira TBK md. 584/f.2’de sayılan hallere istinaden kefalet sözleşmesinde yapılacak değişikliklerde eşin rızasının aranması gerekliliğinin amacı ailenin ekonomik bütünlüğünün etkilenmemesidir. Bu bağlamda asıl borca kıyasla çok düşük değerdeki güvencelerden vazgeçilmesi kefilin ailesini etkileyecek bir durum oluşturmayacak ve bu nedenle eşin rızasını gerektirmeyecektir.

Piyasa şartlarındaki değişiklikler sebebiyle mevcut rehnin piyasa değerinin düşmesi, birlikte kefillerin ya da müteselsil borçlulukta borçluların ekonomik gücünün azalması gibi durumlar ise objektif sebeplerle güvencenin azalmasını oluşturacağı için eşin rızası aranmayacaktır356

. “Güvencenin önemli ölçüde azalması” kavramını ifade edecek belirli kriterler bulunmadığı için her somut olayda ayrı ayrı değerlendirme yapmak gerekecektir. Güvencelerin değerindeki azalma miktarının eski durumla kıyaslanması, güvencelerin değeri ile asıl borcun miktarı arasındaki ilişki gibi bir takım etkenler göz önünde bulundurularak önemli ölçüde azalma olup olmadığını belirlenebilecektir357

.