• Sonuç bulunamadı

Türkiye’de 1960’lı Yıllarda Çevre Sorunları

GENEL OLARAK DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE ÇEVRE SORUNLARI VE DÜNYADA ÇEVRE ALANYAZIN

2. DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE ÇEVRE SORUNLARININ ORTAYA ÇIKIŞ AŞAMALAR

2.2. Türkiye’de Çevre Sorunlarının Ortaya Çıkış Aşamaları

2.2.2. Türkiye’de 1960’lı Yıllarda Çevre Sorunları

1950’li yılarda serbest piyasa ekonomisi adına ortaya çıkan devlet müdahaleciliği 1960’lı yıllarda planlı kalkınmanın hazırlayıcısı olmuştur (Kazgan, 1999, 88).

27 Mayıs 1960’ta gerçekleşen askeri müdahaleyle birlikte yeni anayasa hazırlanmış ve 1961’de yürürlüğe girmiştir. Yeni anayasada sosyal devlet ilkesi kabul edilmiş ve refah devleti anlayışı getirilmiştir. Planlı kalkınma ilkesinin getirildiği anayasada DPT anayasal bir kurum olarak kurulmuştur (Tekeli, 2001,116).

Planlı dönemin başladığı dönem olan 1960’lı yıllarda ekonomik kalkınmanın bir plan dahilinde gerçekleşmesi öngörülmüştür. Aynı şekilde aşağıda belirtileceği üzere DPT diğer alanlarda olduğu gibi çevre alanında da planlama görevini yürütmüştür. 1960’lı yıllarda kurulan DPT dışında Türkiye’de çevreyle ilgili önemli faaliyetleri olan bir kuruluş olarak TÜBİTAK’ın kurulması da yine bu dönemde meydana gelen bir gelişme olmuştur. Bu iki kuruluş Türkiye’de çevre konusunun gündeme geldiği ilk dönemlerde çevre alanındaki araştırma, faaliyet ve yayınlarıyla oldukça önemli görevler yerine getirmişlerdir. TÜBİTAK tarafından yayımlanan Bilim ve Teknik Dergisi, çevre sorunları, nedenleri ve çözümleri gibi konulara yönelik olarak çeşitli makaleler yayımlamıştır.

1960’lı yıllarla birlikte kentleşme ve sanayileşme düzeyindeki artışlar toplumsal yapıda olduğu gibi çevresel yapıda da önemli dönüşümlere neden olmuştur. Tarımda makinenin kullanımının yaygınlaşmasıyla üretim yapılan tarım alanlarının oranı artmıştır. Tarımda kullanılan makine sayısının bir önceki döneme oranla daha da artması işsizler yığınının kentlere yönelmesi, kentlerde nüfus artışı ve gecekondulaşma gibi oluşmaya başlayan sorunları derinleştirmiştir.

Türkiye’de çevre kirliliği kavramının ilk kez kullanılmasında Başkent Ankara’daki hava kirliliğinin etkili olduğu yönünde genel bir görüş vardır. Ertuğ’a (2001,14) göre Türkiye’de çevre kavramı ilk kez Ankara’daki hava kirliliğiyle gündeme gelmiş fakat yeterince algılanamamıştır.

1960’lı yılların başında hava kirliliğine ilişkin organizasyon teknolojik ve hukuki boyutlardaki tüm bilgi birikimi Ankara’da olmuştur (Türkiye’nin Çevre Sorunları, 1991, 49). Ankara’daki kirliliğin nedeni ise sanayileşme değildir. Çünkü Ankara’da havayı kirletecek ölçüde endüstri bulunmamaktaydı (Yavuz, Keleş, 1983,

117). Ankara’da yaşanan kirlilik endüstrisiz bir kirlilikti ve kentleşme boyutu ağır basmaktaydı.

Türkiye’de endüstri kaynaklı hava kirlenmesinin en eski ve çarpıcı örneği Murgul ve çevresindeki hava kirlenmesidir (Öztan,1985, 84). Akman’ın (1955) ve Karaca’nın (1957a) yayınlarından ve bir önceki başlıkta ortaya konulanlardan Murgul Bakır Fabrikasının yarattığı hava kirliliğinin Ankara’daki hava kirliliğinden daha eski tarihli olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır. Aynı zamanda Ankara’daki hava kirliliğinin endüstrileşmenin neden olamadığı bir kirlilik olduğu ortaya çıktığına göre Türkiye’de yaşanan ilk hava kirliliğinin nedeni olarak sanayileşme gösterilebilir.

Burada dikkati çeken nokta Murgul’daki hava kirliliğinin Ankara’daki hava kirliliğinden eski tarihli olmasına rağmen hava kirliliğinin başlangıç yeri olarak Ankara’nın alınıyor olmasıdır. Bu noktada Murgul’da ortaya çıkan kirliliğin hayvanlar ve bitkiler üzerinde somut etkiler göstermesine ve araştırmalara konu olmasına rağmen geniş bir kamuoyunun dikkatini çekmemiştir. Oysa Ankara’daki kirlilikten doğrudan kitlesel olarak insanlar etkilenmiş olduğundan buradaki kirlilik daha geniş kitlelerin dikkatini çekmiş ve daha geniş bir şekilde incelenmiş ve işlenmiştir. Bu da o dönemde “çevre”nin nasıl algılandığı, çevre kavramının ne anlam ifade ettiği konusu üzerinde bir fikir vermektedir.

Su kirliliği de artarak devam etmiş ve Haliç’ten sonra 1960’lı yılların ortalarından başlayarak İzmit ve İzmir Körfezleri de artan oranda kirlenmeye başlamıştır (Berkes, Kışlalıoğlu, 1990, 40). 1960’lı yılların başına kadar İzmir Körfez kirliliği olgusu ortaya çıkmamıştı. Çünkü o zamana kadar Körfez’e bırakılan atıklar Körfez’in taşıma kapasitesinin altında olduğundan sorun haline gelmiyordu. 1960’lı yılların başından itibaren bu taşıma kapasitesi aşılınca Körfez’deki kirlilik de hızla büyüyen bir sorun haline gelmiştir (Uslu, 1987, 140).

Bu dönemde önemli çevre sorunları yaşayan kentlere bakıldığında bunların belli açılardan öneme sahip oldukları görülmektedir. Örneğin, Ankara aldığı göçle ve kentleşme düzeyinin yüksek ve plansız olduğu bir kent olması bakımından çevre sorunları yaşamıştır. İstanbul, İzmir ve İzmit gibi kentlerde ise birer sanayi ve ticaret merkezleri olmaları ve yine bu özelliklerinden ötürü yükselen kentleşme eğiliminin birer sonucu olarak çevre sorunları ortaya çıkmıştır.

Planlı döneme gelininceye kadar Türkiye’de çevre konusuna özel bir önemin verildiği, konuya ilişkin yeterli ve gerekli düzenlemelerin yapıldığı söylenemez. Türkiye’de planlı döneme geçildikten sonra hazırlanan kalkınma planlarının ilk ikisinde çevre sorunları konusunda özel bir düzenlemeye gidilmemiştir. Durumun bu şekilde olmasında etkili olan birkaç neden akla gelmektedir. Birinci neden olarak bu yıllarda Türkiye’de yaşanan çevre sorunlarının ciddi boyutta birer sorun olarak algılanmalarına neden olacak etkilerinin ortaya çıkmamış veya algılanamamış olmasıdır. Diğer bir neden olarak da hemen her ülkede olduğu gibi kalkınma çabalarının her şeyden öncelikli tutulması ve bu amaca ulaşmada engel teşkil edecek unsurların göz ardı edilmesi gösterilebilir.

Kısaca ifade etmek gerekirse Türkiye’de hava kirliliğinin yaşanmaya başladığı 1950’li yılların sonu ile 1960’lı yılların başına kadar olan dönemde kendini en çok hissettiren çevre sorunları olarak, başta toprağın amaç dışı kullanılmasından kaynaklanan sorunların yanında hava kirliliği ve su kirliliği sayılabilir. Bu çevre sorunları sanayileşme ve kentleşmenin birer sonucu olarak oluşmuştur.