• Sonuç bulunamadı

Dünyadaki ve Türkiye’deki İktisadi ve Siyasi Gelişmelerle İlişkisi Bakımından Türkiye Çevre Alanyazını

Toplam 50 17 252 32 400 40 4441 150 239 4.21 Türkiye çevre alanyazınında yer alan çeviri yayınların 1945-2006 döneminde

6. TÜRKİYE ÇEVRE ALANYAZINININ DEĞİŞİK BOYUTLARIYLA İNCELENMESİ BOYUTLARIYLA İNCELENMESİ

6.2. Dünyadaki ve Türkiye’deki İktisadi ve Siyasi Gelişmelerle İlişkisi Bakımından Türkiye Çevre Alanyazını

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra gelinen dünyanın yeniden şekillendirilmesi aşamasında başta Amerika olmak üzere gelişmiş ülkeler geri kalmış ülkelere çeşitli adlar altında yaptıkları yardımlarla iktisadi ve siyasi bunalımların yanında çevre sorunları alanında da önemli çöküntülere yol açmıştır. Öyle ki bugün gelinen aşamada yapılan yardımlarla bu ülkelerin kalkınması bir yana, gelişmiş ülkelere olan borçlarının kapatılmasında ana kaynak olarak başvurdukları doğal varlıkları tükenmeye yüz tutmuş ve kalkınamamışlık sorununun yanında çevre sorunlarıyla da yüz yüze gelmişlerdir.

Küreselleşme hareketlerindeki artış ve ulusların birbirine giderek daha bağımlı hale gelmelerinden ötürü bir ülkede meydana gelen siyasi veya iktisadi ani değişimler diğer ülkeleri de etkileyebilmektedir.

İktisadi sistemler, üretim biçimleri de çevre alanyazınında yer alan konu ve kavramları belirlemektedirler. Örneğin kapitalist sistemin 1980’lerden sonra daha geniş bir coğrafyaya yayılması ve çevrede meydana gelen yıkımlarda neden olduğu artışlarla birlikte çevre-kapitalizm veya kapitalist sistem ilişkisi alanyazında işlenmeye başlanan (Demirer, 1992; Gökdayı, 1996; Çukurçayır,1998; Bıçkı, 2001; Kovel, 2005) ve belki de çevre-iktisat ilişkisinde en çok işlenen konulardan biri olmuştur. Örneğin 1970’li yıllarda bazı etkiler sonucu tüm dünyada yoğun tartışma konusu haline gelen ekonomi-kalkınma ve çevre ilişkileri de bu dönemde Türkiye’de tartışılmaya başlanan ve alanyazına yansıyan konulardan olmuştur. Daha sonra bu konuya yönelik artarak büyüyen tartışmalarla birlikte ve özellikle 1980 sonrası dönemde konuya yönelik daha çok yapıt alanyazında yer almıştır. Yine bu sistem içerisinde çevrenin kullanılış biçimine bağlı olarak gelişen yeni bir dizi kavram da alanyazına dahil olmuştur. Kirlilik dışsatımı (ihracı), kirlilik sığınağı (Akbostancı vd., 2001; Gökalp, Yıldırım, 2004) gibi kavramlar kapitalist üretim sisteminin çevreyi kullanım biçiminden doğan kavramlar olmuş ve bu konulara yönelik yapıtlar Türkiye çevre alanyazınında işlenmeye başlanmıştır.

Siyasi gelişmeler de çevre alanyazını üzerinde etkili olmaktadır. Örneğin, Türkiye’nin Avrupa Birliğine üye olma çalışmaları kapsamında gerçekleştirdiği bir dizi kurumsal ve hukuksal düzenlemeler çevre alanında da mevcut olup bu uyum

çalışmalarına yönelik konular alanyazına da konu olmuştur. Bu ilişkiler çerçevesinde batı ile karşılaştırmalı çevre hukuku (TÇSV, 1989; Atabay, 1991; Aksoy, 1999), çevre politikaları ve çevre yönetimi (Gönen, 1990; Soner, 1990; Görmez, 1991), vb. çalışmalar gerçekleştirilmiştir. Oysa çevrenin uluslararası alanda ön plana çıkmasından önce bu tür karşılaştırmalı çalışmalar gündemde yer almadığı gibi alanyazında da bulunmamaktaydı.

6.3. Çevreye İlişkin Uluslararası Gelişmelerle İlişkisi Bakımından Türkiye Çevre Alanyazını

Sanayi Devrimi’yle boyutları dönüşen çevre sorunları, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra dünyanın yeniden şekillendirilmeye başlanılmasıyla birlikte küresel boyut kazanmıştır. Kalkınmanın ilk hedef olması ve bu hedefe götürecek ana motorun sanayileşme olması sonucu, sanayileşme faaliyetlerindeki artış doğal varlıkların geri getirilemez bir şekilde tahribine ve tükenmesine neden olmuştur. Çevrede ve çevre varlıklarında meydana gelen yıkımın canlı yaşamını doğrudan etkilemesi, çevre sorunlarının o güne kadar bilinmeyen bir yönü de ortaya çıkarmıştır.

Çevre bilincinin yaygınlaşmaya başlamasıyla birlikte uluslararası alanda çevreye yönelik koruyucu, düzenleyici ve geliştirici politikaların oluşturulması bir zorunluluk haline gelmiş ve bu amaca yönelik oluşum ve girişimler yaşama geçirilmeye başlanmıştır. Çevre sorunlarının yapısında meydana gelen dönüşüm sonucunda yaygınlaşmaya başlayan çevre bilinçlenmesinin ilk büyük ölçekli oluşumları, 1970’li yıllarla birlikte belirmeye başlamıştır. 1970 yılında Avrupa Tabiatını Koruma Yılı ile ilk küresel ölçekli toplantı olarak 1972 Stockholm Konferansı toplanmıştır. 1970’li yıllardan sonra çevre alanında artarak yaygınlaşan anlaşma ve sözleşmelerin sayısı fazla olduğundan araştırma için asıl önemli ve anlamlı sonucun çıkarılmasında 1970 öncesi dönem gelişmeleri önem taşımaktadır. Çünkü 1970 öncesi dönem çevre bilinçlenmesinin henüz dikkat çekecek etkinliklere yönelecek düzeyde olmadığı bir dönemdir ve bu dönemde Türkiye’nin uluslararası gelişme ve olaylara bakışının ortaya konulması önemlidir.

1970 öncesi dönemde küresel ölçekli olmasa da uluslararası alanda çevre adına faaliyet göstermek amacıyla gerçekleştirilen çeşitli etkinlikler ve oluşumlar da

mevcut olmuştur. Örneğin 1948’de Dünya Tabiatını Koruma Birliği (IUPN) adıyla kurulmuş ve 1956’da Dünya Tabiat ve Tabiat Kaynaklarını Koruma Birliği (IUCN) olarak adını değiştirmiş (IUCN, 2007) olan bu birlik ve faaliyetlerine ilişkin herhangi bir yayına rastlanılmamıştır. Çevre alanındaki uluslararası faaliyetlere yönelik bir makale (Bayer, 1958) ise bu Birliğin 1956’dan sonraki isim değişikliğinden sonra Atina’da gerçekleştirdiği toplantısına yönelik olarak aynı yıl yayımlanmıştır. 1958’de Atina’da Dünya Tabiatını Koruma Birliğinin ilk toplantısı yapılmış ve bu toplantı Türkiye çevre alanyazınına yansımıştır.

Çevre sorunlarına yönelik küresel politikaların oluşturulmaya başlanması ile bu sorunların küresel ölçekli olduklarının anlaşılmaya başlanması arasında bir doğrusallık vardır. Yani küresel çevre sorunları ortaya çıkmaya başlayınca bu sorunların çözümünün de küresel olacağı fikri kabullenilmiş ve ona göre hareket tarzı geliştirilmeye başlanmıştır. Bundan önce yerel ya da bölgesel düzeyde ortaya çıkan çevre sorunlarına karşı aynı ölçekte çözüm önerileri veya anlaşma-sözleşme gerçekleştiriliyordu.

1970 yılında Türkiye’de gerçekleştirilen Uluslararası Avrupa Tabiatını Koruma 1970 Yılı Türkiye Konferansı metinlerinin kitaplaştırılmasının ardından tüm dünyada önemli etkiler yaratan ve 1972’de gerçekleştirilen Stockholm Çevre Konferansı, Türkiye çevre alanyazınında da önemli gelişmelere neden olmuş pek çok yeni kavram ve konunun alanyazına dahil edilmesi imkanını sağlamıştır. Bu Konferans’ın hemen ardından konuya yönelik yapıtlar (Asmaz, 1972; Bayer, 1972; Almeida, 1973) ortaya konulmuştur. Bunun dışında uluslararası boyutları bakımından çevre alanında gerçekleştirilen çeşitli faaliyetlerin, örgütlenmelerin Türkiye çevre alanyazınına da girdiği görülmektedir. Örneğin 1972’nin Aralık ayında kurulan Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP)’na yönelik ilk yazılı yapıt hemen olmasa da (Görcelioğlu, 1975) yayımlanmıştır.

Sadece bu etkinlikler değil aynı zamanda bu etkinliklerle birlikte gündeme gelen konu ve kavramların da alanyazına yansıdığı görülmektedir. Örneğin 1972 Stockholm Konferansı’na kadar Türkiye çevre alanyazınında yer almayan ekonomi, kalkınma, nüfus ve çevre ilişkileri, bu Konferansın önemli tartışma konusu olması bakımından bu Konferans’la birlikte Türkiye çevre alanyazınında yoğun olarak

işlenmeye başlamıştır. Bu konuya yönelik ilk yapıt 1972’de (Wilson) yer almış ve konuya yönelik yapıtların yayımlanmasına devam edilmiştir.

Türkiye’de yaşanan somut çevre sorunları dışında, dünyada gündeme gelen çevreyle ilgili kavram ve gelişmeler bakımından da alanyazın için önemli bir zaman kaybı söz konusu olmamıştır. Örneğin 1987’de yayımlanan Ortak Geleceğimiz’le gündeme gelen “sürdürülebilir kalkınma” kavramına yönelik yazın, Türkiye’de de bir iki yıl içinde gelişerek önemli tartışma odaklarından bir haline gelmiştir. Bu kavramın geniş bir şekilde tartışılmasına fırsat tanıyan bilimsel nitelikte bir toplantı 1989’da TÇSV tarafından düzenlenmiş ve sonrasında makale ve kitap düzeyinde çeşitli çalışmalara konu olmuştur.

Çevreye yönelik uluslararası gelişmelere yönelik ilginin geçen yıllarda da devam ettiği görülmektedir. Önemli çevre konferansları, zirve ve anlaşmaları alanyazına hemen konu olmuştur. Örneğin 1992’de gerçekleştirilen ve Türkiye’nin de katıldığı Rio Çevre ve Kalkınma Konferansı’na ilişkin metinlerin hemen aynı yıl (Bilen, 1992; Erdin, 1992; Aykaç, 1992) alanyazında yer aldığı görülmektedir.

Dünyada yaşanan çevre sorunlarına yönelik yapıtlar bakımından ise Türkiye’de gerekli ilginin oluşmadığı söylenebilir. Çünkü çalışmanın ikinci bölümünde dünyada yaşanan önemli ve yıkıcı etkiye sahip çevre sorunlarından (Belçika, ABD, Japonya ve Hindistan) herhangi birine yönelik bir makale çalışması olmadığı gibi bu olaylara yönelik çeviri herhangi bir yapıta ulaşılamamıştır. Bu olaylar, sadece belli başlı çevre kitaplarında yabancı kaynaklara atıfta bulunularak (Özdemir, 1988, 61, 74,79,83) veya yerli gazetelerde yayımlanan yazılara (Öztan, 1985,89-91) yapılan göndermeler şeklinde yazına taşınmıştır. Burada ifade edilmesi gereken nokta Türkiye dışındaki ülkelerde önemli etkiler yaratan çevre sorunlarını inceleyen makale düzeyinde yapıtların olmadığıdır. Türkiye çevre alanyazınında, diğer ülkelerde yaşanan önemli çevre sorunlarına yönelik yerli yazarlarca yazılmış veya yabancı yazarlarca yazılan çeviri herhangi bir makaleye ulaşılamaması, Türkiye’de diğer ülkelerde yaşanan çevre sorunlarının önemli bir ilgi çekmediği sonucunu ortaya çıkarmaktadır.

Yaşanan önemli çevre sorunlarının dışında bazen erken bazen geç de olsa çevre konusuna yönelik olarak yayımlanmış, tüm dünyada etki yaratan rapor ve belgelerin Türkçe’ye çevrilmiş olması da Türkiye’de çevreye verilen önemin farklı

bir boyutu olarak karşımıza çıkmaktadır. Örneğin 1972’de ilk kez dünya kamuoyuna sunulan ve çevre konusunda önemli uyarılarda bulunan Büyümenin Sınırları adlı rapor pek çok ülke tarafından kendi diline çevrilerek yayımlanmış olmasına rağmen bu Rapor’un Türkçe’ye çevrilmesi ancak 1978’de gerçekleşebilmiştir.

Bunun dışında yine tüm dünyada önemli etki yaratan ve sürdürülebilir kalkınmanın temel belgelerinden biri olan Ortak Geleceğimiz adlı rapor ilk kez 1987’de yayımlanmasına rağmen Türkçe’ye çevrilerek Türkiye’de yayımlanması 1991 yılında gerçekleşmiştir. Bu tür önemli rapor ve belgelerin geç bir dönemde de olsa yayımlanması çevre adına bir zorunluluk, olumlu bir adım olmasına rağmen yine de yayınların takibi konusunda zaman kaybının varlığını ortaya koymaktadır. Türkiye çevre alanyazınında, Türkiye’nin iç şartlarından gelen konular kadar, gelişmiş ülkelerin üzerinde durduğu, bu ülkelerde gündem oluşturan konuların da alanyazına yön verdiği görülmektedir. Bu bakımdan Türkiye çevre alanyazınının 1970 ve özellikle de 1980 sonrası dönemde daha çok gelişmiş ülkelerin önem verdiği konu ve kavramlara odaklı olarak geliştiği söylenebilir. Bunu toprak erozyonu konusuna yönelik yapıtların oranında görmek mümkündür. Bugün kentleşme düzeyindeki artış, nüfusun artışı, ekonomik yapıdan kaynaklanan birtakım sıkıntılar vb. nedenler karşısında Türkiye’nin toprak kaynaklarının geçmişe oranla daha büyük baskı altında olduğu bilinen bir gerçektir. Ancak bu gerçeğe karşın var olan bir gerçek de, Türkiye çevre yazını verilerine göre toprağa ve toprak kirliliğine olması gereken önemin verilmediğidir. Toprak sorunları veya hava kirliliğinin azalmayıp aksine artmış olmasına rağmen, bu sorunlar yerine, başka konuların alanyazında yoğun işlenmesi, çevre alanında meydana gelen uluslararası gelişmelerin bir yansımasıdır.

Sonuç olarak Türkiye çevre alanyazınının ülke dışındaki çevre sorunlarıyla ilgilenmekten çok ülke içindeki sorunlara ağırlık verdiği, ülke dışındaki sorunlara ilgi bakımından yetersiz kaldığı söylenebilir. Bunun yanında çevreye yönelik uluslararası gelişmelerin ve tartışma konularının Türkiye çevre alanyazınına yansıtılması bakımından daha başarılı olunduğu ortaya çıkmıştır.