GENEL OLARAK DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE ÇEVRE SORUNLARI VE DÜNYADA ÇEVRE ALANYAZIN
3. DÜNYADA ÇEVRE ALANYAZIN
Sanayi Devrimi öncesinde de var olan çevre sorunları o dönemde insanların dikkatini çekememiştir. Ancak Sanayi Devrimi sonrasında hızlanan ve boyutları değişen çevre sorunlarının ilk algılandığı toplumlar da yine sanayileşmiş toplumlar olmuştur. Yaşanan çevre sorunlarına yönelik çeşitli düzeydeki yazılarla çevre sorunları kavramı öncelikle sanayileşmiş ülkelerin gündemine girmeye başlamıştı. Çevre sorunlarının yıkıcı etkileriyle birlikte gelişmiş ülkelerde oluşan çevre hassasiyeti, olumsuz sonuçlarla kendini gösteren bazı önemli çevre olaylarıyla birlikte azgelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde de yaygınlaşmaya başlamıştır.
Sorunlar büyüyüp yaygınlaştıkça, yeni sorun alanları belirginleştikçe, bu sorunlara yönelik yazılı yapıtlar ortaya konulmaya başlanmıştır. Çevre sorunlarındaki dönüşüm yeni kavramlarla birlikte yazılı yapıtlara da yansıyarak daha geniş kitlelerin tartışmasına ve bilgisine sunulur hale gelmiştir. Yeni kavramların ortaya çıkmasında sorunlar kadar sorunlara yönelik çözüm arayışları da etkili olmuştur. Çevre örgütleri, çevrecilik, çevre hukuku, çevrebilim, çevre ekonomisi, çevre politikaları, sürdürülebilir kalkınma, sıfır büyüme, çevresel risk, çevre yönetimi, ekolojik ayak izi gibi sayılabilecek daha pek çok kavram çevre alanyazınına dahil olmuştur. Çevre sorunlarındaki bu büyüme eğilimi devam ettikçe de yeni kavramlar çevre alanyazını içerisine girmeye devam edecektir.
Çevre sorunlarının ele alındığı alanyazın, zamanla diğer ülkelerde yaşanan çevre sorunlarının ve dünyada bu alana yönelik olarak meydana gelen gelişmelerin de etkisiyle tüm dünyada yaygınlaşmaya başlamıştır.
Çevre alanyazınının gelişmesinde bazı önemli yapıtların yanında küresel ölçekte gerçekleştirilen çevre konferanslarının da büyük etkileri olmuştur. Bu konferanslar çevre sorunları konusunun önemini tüm dünyanın dikkatine sunma ve böylece daha çok kişinin konu üzerinde düşünüp harekete geçmesine imkan tanıdığı gibi yeni kavramlarla da çevre alanyazınının gelişimine katkıda bulunmuştur.
Bu bölümde dünyada çevre alanyazınının gelişmesi iki dönem halinde incelenmiştir. Bu dönemler, çevre sorunlarının varlığına rağmen geniş kitlelerin dikkatini pek çekemediği dönem olan Sanayi Devrimi öncesi dönem ve çevre sorunlarında büyük dönüşümlere neden olan ve bu dönüşümün sonucunda geniş kitlelerin dikkatini çeken Sanayi Devrimi sonrası dönem olarak belirlenmiştir. Bu iki
dönemde çevre alanyazınının gelişimine katkıda bulunan, kamuoyunun ve karar alıcıların dikkatini bu sorunlar üzerinde yoğunlaştırmada başarılı olan belli başlı yapıtlar ortaya konulmaya çalışılmıştır.
3.1. Sanayi Devrimi Öncesi Dönemde Çevre Alanyazını
Sanayi öncesi dönemde de çevre sorunlarının yaşandığı çalışmanın İkinci bölümünde belirtilmişti. Sanayi sonrası dönemde yoğunlukla olmakla birlikte sanayi öncesi dönemde de çevre sorunları insanların dikkatini çekmiş ve az da olsa konuya yönelik yazılı yapıtlar ortaya konulmuştur.
Sanayi Devrimi’ni gerçekleştiren koşulların ortaya çıkmasına kadar geçen süreçte çevre sorunlarının temelleri de çoktan atılmıştı. Yani çevre sorunları Sanayi Devrimi’yle birlikte birden bire ortaya çıkmamış ve çevre sorunlarının küresel boyutlara ulaşmasını hazırlayan koşullar Sanayi Devrimi öncesinde hazırlanmıştı.
Çevre üzerinde ekonomik sistemin yarattığı yıkımlara ya da sorunlara ilişkin ilk eserler sorunların olumsuz etkilerinin ilk görüldüğü ülkelerde ortaya konulmuştur. Bu bakımdan Sanayi Devrimi’ni gerçekleştiren ilk ülke olan İngiltere önde gelmektedir. Yaşanan çevre sorunlarının dikkat çekecek düzeye ulaştığı, o dönemde ortaya konulan ve doğrudan çevre sorunlarına yönelik yapıtların varlığından anlaşılmaktadır. Örneğin hava kirliliğine yönelik olarak yazılmış ilk yazılı yapıtın Londra’daki hava kirliliği üzerine olması dikkat çekicidir.
1661’de günlük yazarı John Evelyn, Fumifugium adlı kitabını yazdı. Bu kitabın yazıldığı sırada Londra’da yaygın bir kirlilik ve bu kirliliğin sağlık üzerinde yarattığı olumsuz etkiler çoktan fark edilir hale gelmişti (Ponting, 2000, 314). Bu kitaba konu olan kirliliğin kaynağı ise Londra’daki yoğun hava kirliliğiydi. Oysa bu kitap yazılmadan çok daha önceki dönemlerde Londra’da hava kirliliği yaşanmıştı.
Yapılan araştırmalarda günümüzde yaşanan bazı çevre sorunlarına yönelik yapıtların Sanayi Devrimi öncesinde de ele alındığını ortaya koymaktadır. Örneğin 1739’da ormansızlaşma sorununa yönelik araştırmaların başladığına yönelik yayımlanmamış çalışmalar bulunmaktadır (Buffon, 1739 ve 1742).
Sanayi devrimi öncesi dönemde çevre sorunlarının var olmasına rağmen çevreye yönelik olarak ortaya konulan yazılı eserler yaşanan sorunların boyutuna oranla düşük düzeyle kalmıştır.
3.2. Sanayi Devrimi Sonrasında Çevre Alanyazını
Sanayi devrimiyle sosyo-ekonomik yapıda olduğu gibi doğanın yapısında da büyük değişimler kaydedilmiştir. Çevreye karşı olan tutumların değişimiyle Sanayi Devrimi arasında yakın bir ilişki bulunmaktadır. Çünkü Sanayi Devrimi’yle hızı ve etkileri artan çevre sorunlarına yönelik bilinçlenme yine bu Devrim’in etkileriyle genişlemiştir. Gelişmiş sanayi toplumlarında yaşanan çevre sorunları deneyimi bu sorunlara ilişkin alanyazının da gelişmesine neden olmuştur. Doğrudan çevre konulu yazıların sayısındaki artışta, sanayileşmenin yanında bilim ve teknolojideki ilerlemeler de önemli etkiye sahip olmuştur. Zamanla, insanlar ve diğer canlılar üzerinde olumsuz etkileri olan kirliliklere yenileri eklenmiş ve bu kirliliklerin olumsuz etkileri tüm dünyada hissedilmiştir.
Doğrudan insan yaşamına yönelen çevre sorunları öncelikle gelişmiş Batılı toplumlarda ortaya çıktığından, bu sorunları konu edinen yazılı yapıtlar da yine öncelikle bu toplumlarda ortaya konulmuştur. Çevre sorunlarının yazına konu olmasında önemli olan etkenlerden biri bu sorunların bir yıkım şeklinde kendini göstermesi olmuştur.
Bugün önemli bir inceleme alanı olan çevre konusunda geniş bir alanyazın bulunmaktadır. Günümüzde yaşanan çevre sorunlarının boyutu dikkate alındığında bu birikim normal bir gelişme olarak görülebilir. Ancak çevre sorunlarının en yıkıcı boyutlarının ortaya çıktığı son kırk veya elli yıllık zamandan önce de ortaya konulan bazı önemli yapıtların varlığı dikkat çekmektedir. 1700’lü yıllarından ortasından itibaren bazı düşünürler tarafından yazılan yapıtlarda çevre sorunlarının ve çevre varlıklarının geleceğine dikkat çekilmeye çalışılmıştır.
George Louis Leclerc, 1749’da yayımlamaya başladığı ve yaklaşık kırk yıllık bir çalışmanın ürünü olan 36 ciltlik Doğa Tarihi’ni 1788’de tamamladı. 1779’da yayımladığı Des Epochs de La Natura adlı kitabı doğaya tarihsel bir bakış açısı getiriyordu. Sanayi devriminin öncesine ait bu çalışmalarda insanın doğayı tahrip edici etkisi henüz yeterince algılanamıyordu (Tekeli, 2000, 7).
Doğa ile insan ilişkisinde insanın doğaya zarar verici etkilerinin olduğu 1864’te George Perkins Marsh tarafından yazılan “Man and Nature” (İnsan ve Doğa), adlı eserde ortaya konulmuş ve bu açıdan uyarılarda bulunulmuştur (Turgut,
1993,14). Yine asit yağmurlarına ilişkin olarak 1872’de Asit ve Yağmur adlı kitap İngiltere’de yayımlanmıştır (Ponting, 2000, 320).
Bu araştırma kapsamında ulaşılabilen ve şehirlerde hava kirliliğini, kirliliğin azaltılması ve kirliliğe yönelik yasal düzenlemeleri konu edinen yapıtlar 1912 (Flogg, “City Smoke Ordinances and Smoke Abatement”) ve 1917 (Johnson, “The History and Legal Phases of the Smoke Problem”) tarihine kadar uzanmaktadır. Bu yapıtlardaki başlıklara göre bu dönemde yaşanan sorunun adı henüz “hava kirliliği” olarak alanyazına yansımamıştır.
Sanayi sonrası dönemde doğrudan canlı yaşamına yönelik olumsuz etkileri olan hava kirliliğinin gelişmiş sanayi ülkelerinde ortaya çıktığı çalışmanın (2.1.2.1) numaralı başlığında ortaya konulmuştu. Eldeki kaynaklar, bu sorunların ve hava kirliliğine yönelik konuların çevre alanyazınına hemen yansıdığı yönündedir. Örneğin 1930’da Belçika Meuse Valley’de meydana gelen hava kirliliği bu ülke dışında başka ülkelerde de yazına konu edilmiştir. Örneğin Time dergisi (Poison Fog, 1930), 15 Aralık 1930 tarihli sayısında, Belçikalıların 1897, 1902, 1911 ve 1930 yılı Aralık ayında korkunç bir zehirli sis (duman) olayı yaşadıklarını ifade etmiştir. Yine bu konuya yönelik 1937 tarihli bir makale Amerika’da yayımlanan bilimsel nitelikli bir dergide yer almıştır (Roholm, 1937). Yapılan incelemelere ve ulaşılan yapıtlara göre atmosfer kirliliği kavramı 1933 yılında yayımlanan bir yapıtta (Batta vd.) yer almıştır.
Günümüzün en önemli küresel çevre sorunlarından olan iklim değişimine ilişkin çalışmalar 1700’lü yıllarda yapılmaya başlanmıştır. Bu konuda Williamson’un (1770) bir makalesi bulunmaktadır.
Yaşanan çevre sorunları sadece hava kirliliği ile sınırlı kalmamıştır. 1940’lı yıllarda yaygın olarak kullanılmaya başlanan, başta DDT olmak üzere böcek öldürücü kimyasalların kullanımından kaynaklanan sorunlara yönelik küçük değinmeler olmuştur. Gore (2004, xv), çoğuna ulaşılamayan bilimsel dergilerdeki birkaç dağınık değinmenin dışında DDT ve diğer pestisid ve kimyasalların giderek büyüyen sinsi tehlikesinin kamuoyuyla konuşulmadığını ifade etmektedir. Bu konuya yönelik önemli bir yapıt olan ve aşağıda değinilen Sessiz Bahar’dan önce 1951’de yayımlanan bir yapıt bulunmaktadır. Bookchin (1952) tarafından kaleme alınan “The Problem of Chemicals in Food” adlı makalede kimyasalların canlılar üzerindeki
olumsuz etkilerine değinilmiştir. Murray Bookchin, Lewis Herber takma adıyla 1962’de “Our Synthetic Environment”(Sentetik Çevremiz) adlı kitabı yayınlayarak kimyasalların artan tehlikesine dikkat çekmiştir.
Sanayileşmiş ülkelerde kentleşme düzeyinin de yüksek olması kentleşmeden kaynaklanan kanalizasyon, atık su gibi bazı çevre sorunlarını da beraberinde getirdiğinden bu konulara yönelik yazın da bu ülkelerde diğer ülkelere oranla daha erken dönemde ortaya çıkmıştır. Bu çalışma kapsamında, kanalizasyon ve yönetimi konusunda yazılmış en eski tarihli bir yapıt olarak 1922’de yazılmış (Babbitt) bir kitap bulunmaktadır.
Bugün önemli bir çevre sorunu olarak beliren tropik ormanların yok oluşu 1800’lü yıllarda dikkat çekmiş ve konuya yönelik araştırmalar yapılmıştır. Tropik ormanların yıkımına yönelik yapıtlar 1800’lü yıllara kadar gitmektedir. İngiltere’de British Association tarafından 1852’de tropik ormanların yıkımının meydana getireceği fiziksel ve ekonomik etkilere yönelik bir rapor hazırlanmıştır (Cleghorn, vd.,1852). Bu raporun başlığından, tropik ormanların yok oluşunda çevre sorunlarından çok ekonomik kaygıların ön planda tutularak hazırlandığı ortaya çıkmaktadır.
Gelişmiş ülkeler dışında, bu ülkelerin kolonisi olan ve bugün azgelişmiş olarak nitelenen, ülkelerin çevre sorunları ve varlıkları üzerine yazılmış bazı yapıtların tarihi de 1800’lü yıllara kadar gidebilmektedir. Bunlar arasında özellikle Hindistan’da ormansızlaşmanın olumsuz etkilerine yönelik araştırmalar yapılmıştır. Bu ülkelere yönelik sorunların erken dönemde incelenmesinin nedeni ise bu ülkelerin gelişmiş ülkelerin sömürgesi olmasından kaynaklanmaktadır. Coorg’da (Hindistan) ormansızlaşmanın etkileri (Biddie, 1869), ormansızlaşmanın iklim üzerindeki etkileri (Logan,1848) ve orman yıkımının su kaynakları üzerindeki etkilerini (Markhalm,1869) konu edinen araştırmalar yapılmıştır. Kokot (1948) tarafından iklim değişiminin Güney Afrika’daki etkilerine yönelik bir çalışma yapılmış ve yayımlanmıştır. Greetz (1963) tarafından Endonezyada’ki ekolojik değişime yönelik olarak yazılmış bir yapıt bulunmaktadır.
Sanayileşmiş ülkelerde çevre sorunlarına koşut olarak çevre tarihi araştırmaları da yoğunluk kazanmıştır. Bu çalışmalardan önemli bazıları şunlardır: Andrew İsenberg, (2000) The Destruction of the Bison:An Environmental History
1750-1920; Clive Ponting, (2000), A Gren History of the World the Environment and the Collapse of Great Civilizations; Richard H. Grove, (1995), Green Imperialism Colonical Expansion, Tropical Island Edens and The Origins of Environmentalism 1600-1860, J. Donald Hughes, (1975), Ecology in Ancient Civilization.
Yapılan incelemelerde çevre politikaları kavramının 1959’a kadar götürülebileceği ortaya çıkmıştır. Booking (1959), bir kitabında çevre politikası konusunu ele almıştır.
Çevre yazınının gelişmesinde yaşanan çevre sorunlarıyla birlikte bu sorunlar karşısında ortaya çıkan ulusal ve uluslararası faaliyetlerin de büyük etkisi olmuştur. Çevreye yönelik koruyucu ya da geliştirici faaliyetlerde ve beraberinde gelişen çevre bilincinde, sorunların küresel nitelik kazanmasının da önemli etkileri olmuştur.
Kaplan’ın (1999, 2) Eichner ve Richter’den aktardığına göre 1960’lı yılların sonuna gelene kadar kamuoyunun yoğun ilgi ve dikkatinden uzak çevre korumaya yönelik tartışmalar mevcuttu. Bu tartışmalar daha çok doğa bilimciler, felsefeciler ve ekonomistler arasında ve küçük çapta kalıyordu.
Canlı yaşamını tehlikeye sokan çevre sorunlarının yaşanması bu sorunların yazına taşınmasında etkili olmuştur. Ancak bazı yapıtlar var ki yaşanan bazı çevre sorunlarından yola çıkarak gelecekte daha büyük çevre sorunlarının yaşanacağı konusunda insanlık üzerinde daha büyük etkileri olmuştur. Yine bazı toplantılar da çevre sorunlarının bugünü ve geleceği konularında ortaya koyduğu açıklamalarla çevre alanyazınının gelişmesinde olumlu etkiler yaratmıştır. Çevre sorunlarına karşı ilgiyi arttıran, dikkatleri çevre sorunlarına çekmede oldukça etkili olan ve birer dönüm noktası olarak kabul edilen başlıca yapıtlar aşağıda belirtilmiştir.
1962’de yayımlanan Sessiz Bahar (The Silent Spring) tarımda kullanılan kimyasal maddelerin canlı yaşamı üzerinde nasıl olumsuz bir etki yaptığı konusunda uyarıcı nitelikte ve geniş çaplı yankı uyandıran bir çalışma olmuştur.
Bu kitabın yayımlandığı yıl “çevre” kelimesi kamu politikasının sözlüğüne bile girmemişti. Carson, kirlilikten kazanç sağlayanların büyük bir direncine maruz kaldı. Kitabın yayımlanmaması için mücadele eden büyük kimyasal madde şirketleri, kitabın bölümler halinde bir dergide yayımlanmaya başlaması üzerine, Carson’un kişiliğine ve kitabın bilimsel yeterliliğine karşı ağır suçlamalarda bulunularak
saldırıya geçtiler. Başkan Kennedy bir toplantıda kitabı tartışmış ve sonuçlarını değerlendirmek üzere bir komisyon atamıştı. Kurulun hazırladığı rapor kimyasalların etkileri konusunda Carson’un yaptığı uyarıları doğruluyordu. Bunun üzerine Amerikan Kongresi’nin konuyu izleme çalışmaları devam etmiş ve çevre örgütlerinin de ilk filizleri yeşermeye başlamıştı. Böylece bu çalışma “modern çevre hareketi”nin de başlangıcı oldu ( Gore, 2004, xv-xvi).
1972’de Roma Kulübü tarafından hazırlanan Büyümenin Sınırları (Limits to Growth) adlı kitap çevre sorunsalının karmaşıklığı ve ciddiyetini ilk kez büyük toplulukların dikkatine sunan diğer önemli bir çalışma olmuştur.
Yayımlanmasının ardından dünya çapında bir tartışmaya yol açmıştır. Büyümenin Sınırları’nın 1978 yılına kadar toplam otuz bir dile çevirisi yapılmıştır (Meadows vd.,1978, XVII, XVIII). Değişik dillere çevrilmiş olması ve aldığı yoğun eleştiriler kitabın etkililiğini ortaya koymuştur. Büyümenin Sınırları, aldığı eleştirilere rağmen çevre hareketinin ve çevre bilincinin güçlenip gelişmesinde önemli bir etkiye sahip olmuştur.
Tüm dünyada büyük ses getiren önemli çevre yapıtlarından biri de 1987 tarihli Ortak Geleceğimiz (Our Common Future) veya Brundtland Raporu olarak bilinen yapıt olmuştur. Bu Rapor ilk kez “sürdürülebilir kalkınma” kavramını toplumların gündemine taşımıştır. Bu Konferans’ın ardından çevre alanında önemli bir konu olan sürdürülebilir kalkınma kavramı önemli bir tartışma odağı haline gelmiş ve alanyazında yoğun olarak işlenmiştir.
Çevre sorunlarıyla birlikte bu sorunların yazılı yapıtlara taşınması yanında yazın incelemesi ve kaynakça türünde yapıtlar da ortaya konulmuştur. Çevreye yönelik kaynakça türündeki çalışmalar bakımından bu çalışma kapsamında ulaşılan en eski tarihli çalışma (Murk, 1955) hava kirliliği konusuna yönelik olarak 1955 yılında ortaya konulmuştur. Yine Yeni Zellanda’nın hava kirliliği konusuna yönelik olarak 1968 (Sparrow, 1968) yılında makale düzeyinde yazın ve kaynakça çalışması yayımlanmıştır. Makale türü çalışmalar dışında bu türden kaynakça ve yazın incelemelerine yönelik kitaplar da yayımlanmıştır. Bunlardan tespit edilen eski tarihli yapıtlar arasında “Pollution: A Selected Bibliography of U.S. Government Publications on Air, Water and Land Pollution” (Kiraldi, Burk, 1971), “Environmental Literature: A Bibliography” (Bennett, Bennett, 1973), “An
Annotated Bibliography of Canadian Air Pollution Literature” (Sparrow, Foster, 1975) yer almaktadır.
Çevre sorunlarına koşut olarak çeşitli disiplinler, “çevre”yi çalışma alanlarına dahil etmek zorunda kalmıştır. Bu durum aynı zamanda çevrenin disiplinlerarası bir alan olmasından kaynaklanmıştır. Çevrenin disiplinlerarası yönü, çevre disiplininin pek çok disiplinden katkı alarak gelişmesini sağlamıştır. Çevre hukuku, çevre ekonomisi, çevre felsefesi, çevre psikolojisi, çevre siyaseti, çevre sosyolojisi, çevre politikası, çevre eğitimi gibi pek çok alan oluşmuştur.
Çevreyle ilgili disiplinlerin gelişimi 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren meydana gelen bir gelişme olmuştur. Özellikle 1950’li yıllarda başlayan çevre koruma yasaları, çevre hukukunun başlangıcını oluşturan temel kaynaklar olmuştur. Bu yasaların devamında ülke anayasalarına 1970’li yıllarla birlikte girmeye başlayan çevreye yönelik hükümler de çevre hukukunun gelişmesinde önemli birer kaynak olmuştur.
Toplumsal yaşamı, insan gruplarını, bunlar arasındaki ilişkileri inceleme konusu yapan sosyoloji için bu yapı ve ilişkilerin gerçekleştiği doğayı inceleme dışı bırakamayacağı gerçeği geç de olsa anlaşılmıştır. 1970’li yıllarla birlikte “çevre” sosyolojinin de inceleme konularından biri olmuştur. Sosyolojinin bir alt bilim dalı olarak ekososyoloji gelişmekte ve farklı bir uzmanlık dalı haline gelmektedir (Öztunalı Kayır, 2005, 160).
Ekonomi bilimin alt bir disiplini olarak gelişen çevre ekonomisinin başlangıcı 1952’de Washington’da kurulan Resource for the Future (RFF) ile gündeme gelmiştir. RFF, gelişmiş ve uygulamalı ekonomilerde giderek artan çevre sorunları üzerine çalışmalar yapan bağımsız bir araştırma kurumudur. Bu kurum başlangıç döneminde doğal kaynaklardaki kıtlık üzerine çalışmıştır (Pearce, 2002, 57).
Çevre sorunları ve bu sorunlara yönelik önleyici ve düzenleyici gelişmelere koşut olarak, çevre alanyazını içerisinde ele alınan konu sayısı da artmıştır.