• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1: MODERN B R DEOLOJ OLARAK M LL YETÇ L K

1.3. Milliyetçilik Tipolojileri

1.3.2. Siyasal çerikleri Açısından Milliyetçilik Tipolojileri

1.3.2.7. Sosyalist Milliyetçilik

Milliyetçili in birçok ideolojiden etkilenen ve etkileyebilen bir karakteristi i oldu undan bahsedilmi ti; bunlardan kayda de er olanlarından birinin de sosyalizm oldu u söylenebilir. Sosyalizm ile milliyetçilik arasındaki bu ili ki aslında paradoksal bir ili kidir. Nitekim sosyalizm milliyetçilikten çok milletlerarasıcılık fikrine yakındır; fakat ne var ki sosyalist fikirler, özellikle geli mekte olan, emperyalizmden ve sömürgecilikten kurtulan dünyada, milliyetçileri etkisi altına almı tır (Heywood, 2007: 220).

Ba langıçta çeli ki gibi görünse de bir anlamda hedefe ula mak amacıyla iki ideolojinin i birli i eklinde yorumlanabilecek bu ili kinin, temelde sosyalizmin baskı ve istismara dayalı yönetici sınıfların eylemleri ve sömürge ile mücadele bilincinin milliyetçili e transferi ile ilgili oldu u söylenebilir. Anti-emperyalist milliyetçilikle de yakından alakalı bir milliyetçilik türü olarak sosyalist milliyetçili in iki farklı prati inden bahsedilebilir. Bunlardan ilki; ba ımsızlık hedefiyle yola çıkan Çin, Kuzey Kore, Vietnam ve Kamboçya gibi ülkelerde ideoloji yo un bir ekilde uygulanan, yabancı servete el koyarak millile tiren, tek parti tarafından yönetilen ve merkezin belirledi i ekonomik sistemin benimsendi i Sovyet tarzı yapılardır. kincisi ise, Afrika ve Ortado u ülke milliyetçiliklerinde görülen, genellikle karizmatik ve güçlü liderlerin öncülü ünde ortaya çıkan, ideolojinin daha az yo unlukta oldu u Cezayir, Libya, Zambiya, Irak ve Güney Yemen örneklerindeki pratiktir. Bu tarz milliyetçiliklerde sosyalizm birle tirici bir milli dava gibi algılanmakta, ekonomik ve sosyal geli menin yegane çaresi ve çözümü olarak görülmektedir (Heywood, 2007: 221).

47

Bu noktada Osmanlı mparatorlu u’nun son zamanlarındaki slamcılık akımından ve Milli Mücadele’deki ilk yıllarındaki dini vurgulardan ve hatta yeni Türk devletinin Balkanlar ve Kafkasya’ya son derece açık Müslümanlık eksenli göç politikalarından bahsetmek de mümkündür.

Hobsbawm’ın üç a amalı milliyetçilik modelinde, milliyetçili in ilk a amasında yani 19. yy.’ın ba larında Avrupa’da ortaya çıkan milliyetçili in, devrimci, ilerici ve sol ö eler barındıran bir ideoloji oldu u anımsanacaktır (Hobsbawm, 2010: 34-35). Daha sonraları milliyetçilikteki ikinci a ama olan, Hitler ve sömürgecilik dönemiyle kesintiye u rayan sol karakterli milliyetçilik süreci, etnik tabanlı ve a ırı sa karakterli milliyetçilik anlayı ına evrilmi ve ancak 20. yy.’ın ortalarından itibaren sol ile milliyetçilik arasındaki ili ki yeniden kurulmu tur (Hobsbawm, 2010: 179). Bunda özellikle 1945 sonrası ba ımsızlık mücadeleleri ve sömürgecilikten kurtulma yanlısı hareketlerin sosyalist anti-emperyalizmle özde le mesi etkilidir. Bu süreç kendini yalnızca sosyalist ve komunistlerin ba ımsızlık mücadelesinde etkili oldu u ülkelerde de il bunlara ek olarak ba ımsızlı ında ve kurtulu unda sosyalistlerin etkin olmadı ı devletlerde de göstermi tir. Bahsi geçen dönemde “milli kurtulu ” solun sloganı haline gelmi tir (Hobsbawm, 2010: 178). Böylelikle Hitler’in yenilgisinin, II. Dünya Sava ı’ndan sonra, üçüncü dünyada emperyalizme kar ı ba ımsızlık sava larının yükseli inin ve iktisadi kalkınmanın yarı haline geli inin ardından sosyalizm ile milliyetçilik arasında ili kilerin yeniden kurulmaya ba landı ı (Atılgan, 2009: 22), bu ittifakın da yeni bir milliyetçilik türü olan sosyalist milliyetçili i ortaya çıkardı ını söylemek mümkündür.

Sosyalist milliyetçili i, özellikle sosyalizmin odaklandı ı, ortak bir insaniyetin varlı ıyla ba lantılı bir sosyal varlık olarak insan görü ünü niteleyen “topluluk”, rekabetten çok i birli ine dayalı bireycili e kar ı kolektiviteyi önceleyen “karde lik” ve sosyal istikrarın sa lanması için önemli bir rolü oldu u dü ünülen “sosyal e itlik” temel unsurlarının (Heywood, 2006: 72-73) milliyetçilik tarafından kullanıldı ı bir tür olarak tasvir etmek mümkündür. Nitekim birer ideoloji olarak milliyetçili in ve sosyalizmin sosyal dayanı ma ve kolektif eylemi vurguladı ı oranda ba lantılı oldu u da söylenebilir (Heywood, 2006: 171).

BÖLÜM 2: OSMANLI’DAN CUMHUR YET’E TÜRK YE’DE

M LL YETÇ L K

Türkiye’de milliyetçili in, siyasal anlamda geçmi inin çok eskilere dayandı ını söylemek pek de mümkün gözükmemektedir. Zira Türk Milletinin “do u u”, ne 8. yy.’da Mo olistan’ın kuzeyinde Türkçe yazılmı olan Orhun Yazıtları ne de Mustafa Kemal Atatürk’ün Anadolu’da yürüttü ü Kurtulu Sava ı (1920-1922) yıllarıdır. Bu do u un dergiler, komiteler ve kulüpler etrafında örgütlenen Ahmed Midhat, Yusuf Akçura, Ahmed A ao lu ve Ziya Gökalp gibi “bir avuç insanın” “ulusça”48 dü ünmeye ba ladı ı 19. ve 20. yy.’larda oldu u söylenebilir. Bundan dolayı siyasal anlamdaki Türk milliyetçili inin ortaya çıkı tarihi de 19. yy. ile 20. yy. arasındaki dönemi i aret etmektedir (Georgeon, 2006: ix-1). Bu anlamıyla “Türk milliyetçili inin”, çatı ma ve sava ortamı, dönemin büyük devletleri ile olan ticari ili kiler ve özellikle de 19. yy’da ba layan reform hareketlerinin etrafında odaklandı ı tespiti yapılabilir (Göçek, 2002: 63).

Cumhuriyet dönemine ait birçok olgu ve kavramda oldu u gibi, ça da Türk milliyetçili inin de yakın tarihi kökenleri, Osmanlı mparatorlu u’na dayanmaktadır (Hocao lu, 2000: 89; Yılmaz, 1998: 1656). Dolayısıyla Türkiye’de milliyetçilik denildi inde, milliyetçili in bu co rafyaya girdi i tarih ve co rafyadan ba lanması ça da dönemdeki akım ve hareketlerin incelenmesinde yol gösterici olabilir. Nitekim kaybedilen sava ların, mübadelelerin ve tehcirlerin ekillendirdi i, do rusal olmaktan ziyade dolambaçlı, karma ık ve sancılı bir sürecin sonucu olarak ortaya çıkan Türk milliyetçili inin somutla tırılmasında, 19 ve 20. yy.’daki geli melerin büyük önem ta ımaktadır. Buradan yola çıkarak Türk milliyetçili i ile ilgili bir çalı mada Osmanlı mparatorlu u’nun yıkıldı ı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruldu u dönemin incelenmesinin yerinde olaca ı dü ünülmektedir. Zira bu çalı manın konusunu olu turan Anadoluculu un ve Türkiye Cumhuriyeti’ndeki milliyetçi akımların hemen hepsinin Osmanlı modernle me sürecinin ve bu sürecin ortaya çıkarttı ı siyasal/ideolojik çeli kilerin mirasçıları oldukları da söylenebilir (Göktürk, 2002: 103).

48

Konstruktivist yakla ımın ça da isimlerinden biri olan Anne Marie Thiesse’nin (1955-… ,Fransa) “bir ulusun asıl do u u bir avuç insanın onun mevcut oldu unu açıkladı ı ve bunu kanıtlamaya giri ti i andır” sözünü hatırlatmak yerinde olacaktır (Thiesse, 2001: 11’den aktaran Georgeon, 2006: ix).

Dolayısıyla milliyetçili in Osmanlı’ya ula masında adeta ta ıyıcı bir rol üstlenen “modernizmin” analizi ve “Türk modernle mesine” milliyetçilik ba lamında odaklanma yol gösterici olabilir49.

Tarihsel olarak incelendi inde Avrupa’da 15. yy.’ın sonlarından itibaren dü ünsel, politik ve ekonomik alanlarda köklü de i iklikler ve bir dönü üm sürecinin ba ladı ı söylenebilir. Rönesans ve Reform hareketleri, Fransız htilali, Aydınlanma ve Sanayi Devrimi ile birlikte ba layan bu de i im süreci kaçınılmaz olarak insan, toplum ve devlet üzerinde derin etkiler yaratmı tır. Böylelikle bu yapılar daha öncesinden oldukça farklı bir ekilde yeniden biçimlenmi tir. Yeni süreç, modernlik olarak adlandırılan yeni bir ya am tarzı ve yeni bir yapılanmayı da beraberinde getirmi tir. Bunun gere i olarak ortaya konan fiil ve eylemler ise “modernle me” olarak adlandırılmaktadır.

15. yy.’da ortaya çıkan modernitenin 17. yy.’da eyleme dönü mü hali olarak adlandırılabilecek olan modernle menin (Tourain, 2007: 43-44), toplumsal hayatın hemen hemen her yönünü etkileyen ve önemli de i iklikleri de beraberinde getiren etkileri, Avrupa merkezli olarak dünyanın di er bölgelerinde de hissedilmi tir. Batı’da do al seyrinde olu an bu süreçten di er toplumlar ise farklı zamanlarda, bilinçli veya bilinçsiz bir ekilde etkilenmi , modernle me bu ülkelerde farklı sonuçlar ortaya çıkarmı tır. Nitekim modernle menin ortaya çıktı ı Batı’da dahi aydınlanma hareketleri, homojen bir geli me çizgisi seyretmemi bu yüzden tek bir aydınlanmadan ziyade skoç, Anglosakson, Fransız ve Alman aydınlanması eklinde, farklı gerekçelerle farklı sonuçlar ortaya çıkartmı tır (Çi dem, 1997: 13-19). Modernle me ba lamında 17-19 yy. arasında Batı Avrupa ve Kuzey Amerika’daki toplumsal, ekonomik ve politik de i imler öncelikle di er Avrupa ülkelerini, daha sonra 19-20 yy.’da ise Güney Amerika, Asya ve Afrika kıtalarına yayılmı tır (Eisenstadt, 2007: 11).

Modernitenin bir sonucu olarak modernle me olgusunun di er toplumlar tarafından benimsenerek taklit edilmesi bir ba ka olgu ve kavram olan “Batılıla mayı” ortaya

49

Etimolojik olarak incelendi inde günümüzdeki anlamını 17.-18. yy.’larda kazanan “modern” kavramının ilk hali, dini bir anlam içeren, geçmi pagan toplumlarının ve inanı larının zıttı olarak yeni olan Hıristiyanlı ı ve Hıristiyanlı ı kabul eden toplumları tanımlayan bir içerikle 5. ve 6. yy.’lara kadar gitmektedir (Habermas, 1994: 31). 15. yy.’a gelindi inde, kavramın ilk kullanımındaki dini içerikten sıyrılıp eski ve yeniyi ayıran içeri in sabit kalarak kullandı ı söylenebilir. Zira pozitif bilimler ve aklı öne çıkaran felsefi dü ünceyle birlikte de i en bilimsel, kültürel ve sosyal durumu kar ılayan kavramın bu içeri iyle artık günümüz manasındaki anlamını kazanmaya ba ladı ı tespiti de yapılabilir.

çıkarmaktadır. Bu noktada Batılıla ma; Avrupa’nın ya adı ı bu de i im sonucunda bilimde, endüstri ve ticarette elde etti i “üstünlük”ün di er toplumlar tarafından kabul edilmesi ve o seviyeye ula mak amacı ile taklit edilmesi süreci, projesi, metodu veya politikası olarak tanımlanabilir. Di er bir ifade ile Batılıla ma; Batı dı ındaki toplumlarda Batı’nın geli mi lik seviyesine ula ma çabalarını ifade etmek için kullanılmaktadır (Hanio lu, 1992:148). Batılıla ma kavramının iç ve dı dinamiklerinin ön plana çıkarıldı ı bir ba ka tanımlamada ise, Batılıla ma; Batı uygarlı ının egemenlik alanı içerisinde kalan üçüncü dünya ülkelerinin bir yandan söz konusu uygarlı ın baskısı, öte yandan çevre aydınlarının gayretleri sonucu, siyasal, sosyal, hukuksal, bilimsel ve kültürel alanlarda Batı toplumuna benzemeye çalı maları eklinde de tanımlanabilir (Demir ve Acar, 2002b: 63-64). Fakat belirtmekte fayda vardır ki Batılıla ma biraz tedirgin edici ça rı ımlarda bulundu u için kula a daha nötr gelen “modernle me” literatürde birbirleri yerine ve e anlamlı olarak kullanılmaktadır (Belge, 2007: 43). Bu noktada modernle me ve Batılıla ma, Batı dı ı toplumların bilinçli ve hedefli çabalarıyla yani müdahaleye dayalı bir süreç olarak da tanımlanabilir (Beri , 2007: 506).

Bahsi geçen modernle menin, “ekonomik”, “bilgi ahlak ve sanata yakla ım”, “birey anlayı ının do ması” ve son olarak “geli en kurumsal yapı”dan olu an dört boyut üzerine geli ti i söylenebilir. Modernle menin ekonomik boyutunda kapitalist ili kiler içinde sanayile mi bir toplumdan bahsedilmektedir. Bu toplumda yıkıcı bir yaratıcılı ı içinde barındıran ve teknolojik geli meleri hızlandıran, ürünün metala tı ı, eme in ücretli oldu u ve liberalist mülkiyet anlayı ının kurumsalla tı ı bir yapı söz konusudur. kinci boyut olan, bilgi, ahlak ve sanata yakla ım ile kastedilen ey, bahsi geçen üç alanın birbirinden farklı ve otonom alanlar oldu u ön kabulüne dayanmaktadır. Toplumsal olguların do ru bir temsilinin yapılabilmesi mümkündür. Bir di er ifade ile nesnel ve evrensel bir geçerlilik iddiası ta ıyan toplumbilim kurulabilir. Dilin bilgiyi bozulmadan aktaran bir araç olarak görüldü ü bu evrensellik iddiası, yalnızca bilgi için de il, aynı zamanda ahlak ve hukuk alanında da geçerlidir. Üçüncü boyut olarak bahsedilmesi gereken ey geleneksel toplumsal ba larından kurtulmu , kendi aklıyla kendini yönlendirebilen “birey”in do u u olarak ele alınabilir. Bu birey; e itilmi , kapasiteleri artmı , belli bir yöreye ba lılı ı azalmı , tarihsel geli me içine kendini yerle tirebilen yer de i tirebilen, akı kanlı ı artmı “modern toplumun” “yurtta ı”

olmu bireydir. Son olarak dördüncü boyutta belirtilen “geli en kurumsal yapı” ulus-devleti ve demokratik süreçlere dayanma özelliklerini ifade etmektedir. Ulus-ulus-devleti olu turan bu süreç aslında ilk üç boyutta bahsedilen ekonomik yapı içerisinde kendi yaptıkları üzerine dü ünen ve onları gerçekle tirmeye çalı an, birey bilincine ula mı , yani yurtta la mı olan bir toplumun yeni bir örgütlenme biçimine duydu u ihtiyaçtan ortaya çıkmı tır. Bireyin yerel ili kileri a arak büyük ve yaygın bir mekanda toplum içi dayanı manın ve anonim toplumsal ili ki kalıplarının olu turulabilmesi için, milli kimliklere duyulan ihtiyaç tam da bu a amada ortaya çıkmaktadır. Kendisi için iyi olanı de erlendirebilen, e it bireylerden olu an, böyle bir toplumun yönetiminin me ruiyeti ise ancak demokratik süreçlere dayandırılarak temellendirilebilir (Tekeli, 2007: 19-20).

17. yy.’da moderniteye paralel olarak, özellikle Batı’da çe itli yeni sorunların ortaya çıktı ı söylenebilir. Nitekim dinin toplumsal, siyasal ve kültürel alandan çekilmesi sonucunda bahsi geçen alanlarda ortaya çıkan çok parçalı ve bölünmü yapı, bunun bir örne i olarak gösterilebilir. Yeni dönemin bu yeni sorunlarının, yeni kolektif ihtiyaç ve taleplere ek olarak, bunların çözüm gereksinimleri de beraberinde getirdi i söylenebilir. Bu noktada milliyetçilik önemli bir rol oynamakta ve adeta paramparça olmu bir yapının güçlü bir ekilde yeniden bütünlük kazanmasını sa lamaktadır. Batı’da modernizm kaynaklı problemlere çare olarak ortaya çıkan milliyetçili in, Batılıla ma’ya çalı an birçok toplum tarafından da modernizmin di er fikir ve kurumlarıyla birlikte, transfer edildi i söylenebilir.

Osmanlı mparatorlu u da modernle meyle birlikte Batılı kurumların yanı sıra Batılı fikirlerle de tanı ılmı , bunlar Osmanlı mparatorlu u’nu derinden etkileyen geli meleri beraberinde getirmi tir. Modern bir ideoloji olan milliyetçili in bu dönemlerde Türk fikir hayatına girmesinden dolayı Türk modernle mesine kısaca göz atmak yerinde olacaktır.

Türkiye’de modernle me, bir yandan uzunca bir geçmi e sahip olan, di er taraftan ise gecikmi bir modernle me deneyimini içeren bir süreçtir (Kocaba o lu, 2007: 13). Türk modernle mesi denildi inde bu; Osmanlı Devleti’nin batıda büyük çapta ilk toprak kaybıyla sonuçlanan 1699 Karlofça Anla ması ile ba layan “Osmanlı modernle mesi” ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruldu u 1923 ile ba layan “Cumhuriyet modernle mesi” olarak iki ba lık altında incelenebilir (Mardin, 1995: 9). Bu ayrım, yalnızca tarihsel bir

kategorizasyon olmaktan ziyade, modernle menin içeri i, amacı ve sonuçları bakımından da farklılıklar gösteren bir dönemselle tirmedir. Her iki dönemin de ortak noktası, milliyetçilik ideolojisinin ön planda olmasıdır.