• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1: MODERN B R DEOLOJ OLARAK M LL YETÇ L K

1.1. Kavramsal Analiz

1.1.1. Milliyetçilik

Modern dönem, ideolojilerin ortaya çıktı ı ve dünyayı de i tirdi i bir dönem olarak da ifade edilebilir. Fukuyama’nın ba lattı ı ideolojilerin sonu söylemine kar ılık 21. yy.’da da ideolojilerin önemli bir fonksiyon üstlendi i görülmektedir. te milliyetçilik son iki asırdaki bu tabloda, belki de üzerinde en çok tartı ma ya anan bir ideoloji konumundadır.

Modern dönemdeki toplumsal ve siyasal yapılanmanın temel itici gücünün, milliyetçilik ideolojisi oldu u söylenebilir. Daha öncede de inildi i üzere ulus, etnisite, milli kültür, milli kimlik, milli egemenlik, milli sınırlar gibi modern döneme ait ba lıca kavramlar, dikkat edilirse bu ideolojinin unsurları arasındadır. Hatta daha net bir ifadeyle modernite ile ortaya çıkan yeni ihtiyaçların (me ruiyet, aidiyet, merkezilik hatta katılım vb.), milliyetçilik ideolojisi ile bir toplumsal ve siyasal reçete eklinde kar ılandı ı dahi söylenebilir. Nitekim modern dönemin ba lıca getirileri olarak ele alınan ulus eklinde toplumsal hayat ve ulus-devlet siyasal yapılanma biçimi, ço u kesimce milliyetçilikle özde le tirilmektedir.

Milliyetçilik bir siyasal ideoloji ve toplumsal hareket türü oldu u kadar, bir kültür biçimi olarak da görülebilir (Smith, 2010: 118). Bir ba ka ifadeyle milliyetçilik, hem siyasetin kültürel bir temele dayanmasını hem de kültürün siyasalla masını içermektedir (Özkırımlı, 2010: 21). Genel olarak milliyetçilik, özellikle ortaya çıktı ı artlar açısından, sosyolojinin konusu olmakla beraber, bir ideoloji olarak milliyetçilik esas itibariyle siyaset teorisi ve felsefesinin konusudur (Erdo an, 1999: 89).

Son çeyrek asırda ortaya çıkan geli meler (so uk sava ın sona ermesi, küreselle me, yükselen liberalizm, ileti im teknik ve teknolojilerindeki geli me vb..), 19 ve 20 yy.’lara

damgasını vuran modern bir ideoloji6 olarak milliyetçili in adeta yeniden canlanmasını sa lamı tır. Kavram, gerek akademik çevrelerde gerekse gündelik tartı malarda dikkatleri yeniden üzerine çekmekte, dolayısıyla da milliyetçili in ne oldu u sorusunun yanıtı önem kazanmaktadır.

Milliyetçilik kavramının birçok sosyal/ekonomik duruma, her ideolojik e ilime, her siyasal modele uyarlanabilir bir kavram olması, kavramı evrenselle tirirken aynı zamanda ona partiküler bir içerik de kazandırmaktadır (Ersanlı, 2003: 123). Adaptasyona bu denli açık bir ideoloji olması, milliyetçili in birçok ideoloji ve hareketle entegre olabilmesini de kolayla tırmaktadır. Bundan dolayıdır ki milliyetçili in sanılanın aksine tek bir siyasal olgu olmadı ını, çe itli zamanlarda sa , sol, otoriter, demokratik, özgürle tirici oldu unu, dolayısıyla tek bir milliyetçilikten ziyade farklı milliyetçiliklerden bahsetmenin do ru oldu unu söylemekte fayda vardır. Bu farklılıklara ra men, ulusa atfedilen merkezi önemi kabul etme anlamında ortak noktaya sahip bir gelenekler kompleksi olarak tüm bu türleri milliyetçilik olarak adlandırmak yanlı olmayacaktır.

Milliyetçi ideoloji kapsamında milletleri do al, verili veya eski ça lardan beri var olan yapılar olarak gören “ lkçi”, modernle me sürecinin yani yakın tarihin bir ürünü olarak gören “modernist” ve milletlerin etnik kökenlerine önem veren bu iki görü ün ortasında ara görü olarak de erlendirilebilecek “etno-sembolcü” olmak üzere üç temel yakla ım göze çarpmaktadır. Tıpkı etnisite ve ulusta da oldu u gibi farklı görü lerin olması, milliyetçilik tanımının yapılmasını zorla tıran nedenlerden biridir. Bir di er neden olarak farklı milletlerden olu an dünyada her bir milletin birbirinden çok farklı süreçler geçirerek ortaya çıkmı olan milliyetçilik olgusunun türde bir seyir ve sonuç do urmaması, akabinde birbirlerinden farklı milliyetçiliklerin olması gösterilebilir. Kavram Batı dillerinde “national” kökünden türetilen “nationalism” olarak anılmaktadır; lakin belirtilmelidir ki Batı’dan transfer edilen birçok kavramda oldu u

6

Milliyetçilik, milli hisse dayalı, duygu, davranı tarzı ve tutumlar bütünü olarak ele alındı ında geçmi i tarih öncesi ça lara dayansa da ideoloji olarak incelendi inde bunu 18. yy.’ın sonlarından ba latmak mümkündür.

gibi “nationalism”inde Türkçe’ye transferinde ve kavramsalla tırılmasında problemler bulunmaktadır7.

deoloji olarak milliyetçili in dü ünsel manada temelleri olarak ise neo-klasik akım ve romantizm den bahsetmek mümkündür. Adeta milliyetçilik ideolojisinin devletle mesi olarak ele alınabilecek olan ulus-devletin, teorik anlamda nüvelerinin aydınlanmanın bir yorumu olan Neo-Klasisizm’de görmek mümkündür. Temelinde ontolojik olarak insanın iyi oldu u yakla ımını, mikrodan makroya ta ıyarak, halka dönük bir ekilde yeniden yorumlayan bu görü e göre, “temiz insan” ancak politik e itli in sa lanabildi i durumlarda ortaya çıkabilir ve mutluluk sa lanabilir. Bundan dolayıdır ki bu dü ünce akımı, ayrıcalıklarla biçimlendirilmi olan ve sınıflardan olu an toplum yapısı yerine, halk iradesinin esas oldu u bir sistem kurgulanması noktasında öneride bulunmaktadır ( ahin, 2009: 137). Neo klasisizm’de vurgulanan yurt, yurtta ya ayan topluluk arasında politik e itlik, egemenli in kayna ı olarak yurtta ya ayan toplulu a atfen halk, ülkesel bütünlük ve bu bütünlü ü sa layacak olan güçlü ve etkin devlet fikri, milliyetçilik ve özellikle de ulus-devleti yakından ilgilendirmekte ve ekillendirmektedir. Fakat önemle belirtilmesi gereken bir konu olarak milliyetçili in yerelli inden ziyade aydınlanmanın farklı bir yorumu olan neo klasisizmin çözüm reçetesinin evrensel bir nitelikte oldu unu söylemekte fayda vardır.

te bu noktada milliyetçili in de katalizörü olabilecek ve evrensellikle ba larını koparan romantizmin öneminden bahsetmek gerekmektedir. Romantizm, akıldan ziyade vicdan ve duyguları önceleyen entelektüel bir akım olarak 19. yy.’da ortaya çıkmı tır. Vicdan ve duygulara vurgu yapan romantizmin, milliyetçi ideolojinin ve ulus-devletin manevi ve sübjektif boyutunun doldurulması noktasında etkili oldu u söylenebilir. Bu duygu, yo un etki ulusun “kolektif biz” hissiyatıyla bezenmesini sa lamı , bu da bir anlamda ulus-devletlerin harcının olu masında etkili olmu tur. Romantizmin bir di er

7

Bu konuda kısa bir semantik analizin yapılmasında fayda vardır, zira Batı’dan transfer edilen bir dü ünce akımının isimlendirilmesinde ortaya çıkan bu karma a aslında literatürdeki birçok yanlı veya birbirleri yerine kullanımların da ana sebebi olarak dü ünülebilir. Batı dillerinde “nation” kökünden gelen ve çe itli dü ünce akımlarını ve fikir hareketlerini tanımlamada kullanılan –ism son ekiyle “nationalism” eklinde kullanılan kavram Türkçeye “milli” sıfatına, sıfatı isim yapan –iyet son eki getirilerek ardından “milliyet” ismine isimden isim yapan –çi ve -lik son ekinin getirilmesiyle ortaya çıkmı tır (Milli-yet-çi-lik). Oysaki milletin kar ılı ı olabilecek sözcük örne in ngilizce de “nationality” veya “nationhood” iken bu ideolojinin adı “nationalitism” veya “nationhoodism” de il “nationalism” olmu tur. Bire bir tercüme edildi inde milletçilik ya da millicilik olarak anılabilecek bu kavramın literatüre girmesi milliyetçilik eklinde olmu tur (Hocao lu, 2007: 5).

etkisi teritoryal karakterdeki milliyetçiliklerden etnik karakterli milliyetçiliklere do ru bir dönü ümü ba latmasıdır. Duygu yo un bir dü ünce akımı olan romantizmin milliyetçilik yorumu Fransız htilali ile birlikte ortaya çıkan, yurtta lık temelli milliyetçilik anlayı ını giderek etnik çekirde in de erleriyle olu an, etnik ulus temelli politik yapıya dönü türmektedir (Timur, 2002: 80).

Bu noktada “kolektif biz” ve “öteki” hususunda bir parantez açmak yerinde olabilir. Zira milliyetçi ideoloji toplumsal bütünlü ü sa larken her iki kavramdan da oldukça etkilenmektedir. “Biz”in tanımlanması temelde “öteki”nin kar ıtlı ı üzerinden yapılmaktadır. Bir di er ifade ile “biz”, onlarda olmayan veya farklı olandır. Bu farklılıklar bir toplulu a aidiyet ve mensubiyet kazandırırken di er toplulu u ise grubun dı ında bırakmakta, böylelikle “biz”in yanında “öteki”de olu maktadır. Büyük iç gruplar, yüz yüze ileti im olana ı olmadı ından ancak inançlar ve duygular üzerine yapılan atıflarla sürekliliklerini sa layabilirler. Makro bir iç grup olarak tanımlanabilecek olan milletler de bu ba lamda bir dı gruba, yani ötekiye ihtiyaç duyarlar. ç grubun tutarlılı ı, kimli i, iç dayanı ması bir “öteki”nin olmasına ba lıdır. Bauman’ın iç-dı grup olarak öne sürdü ü bu yakla ıma göre dı grup ajite edilerek üyelerinin kusurları büyütülür, abartılır ve genellenir. Olumlu yönleri ise bir anlamda görmezden gelinir veya normalle tirilir. ç grupta ise bunun tam tersi bir ekilde olumlu yönler yüceltilirken olumsuz özellikler ise nispeten görmezden gelinir (Bauman, 2013: 51-59).

Bu yönüyle dü ünüldü ünde milliyetçi ideolojiler türlerine göre de i mekle birlikte az ya da çok bir “öteki”ye ihtiyaç duyarlar. Bu “öteki” sayesinde homojen bir topluluk olarak millet in a edilebilir. Bu homojenlik milliyetçili in türüne ba lı olmakla birlikte etnik, kültürel, dinsel veya siyasal da olabilir. Bu sayede “öteki”ne kar ı bir kimlik in a edilmekte, böylelikle bir yandan “kolektif biz” olu turulmu olurken di er taraftan milletin ve ideolojinin me ruiyet zemini sa lanmı olmaktadır.

Bir ideoloji olarak ele alındı ında milliyetçilik, toplumsal deste i, etkinli i, yaygınlı ı bakımından ba arılı ve kitle mobilizasyonu yüksek bir ideolojidir. Tarihsel seyri ve kavramın geçirdi i dönü üm ba lamında siyasal bir ideoloji olarak Sanayi Devrimi ve Fransız htilali’yle birlikte ortaya çıkan milliyetçilik bu dönemde içeri inde devrimci ve demokratik unsurlar barındırmaktadır. Özellikle milli birlik ve anayasal hükümet

arzusunda olan yükselen burjuvazi ve orta sınıf tarafından desteklenen ve Rousseau’nun fikirlerinden de etkilenerek ulusların kendi kendinin efendisi olması düsturundan hareketle milliyetçili in demokrasiyle birlikte geli ti i görülmektedir (Yılmaz, 2003: 196). 19. yy.’a gelindi inde, siyasalla an ve modern devletlerin kurulmasında etkin olan milliyetçilik; bayrak, edebiyat, kültür, milli bayramlar gibi simgelerle birle ip toplumsal deste i kazanan ve etkinli ini arttıran ba langıçta devrimci ve özgürlükçü olan yapı yerine, bir anlamda muhafazakarla arak, mevcudu, ulusal bütünlü ü ve sosyal yapıyı korumayı amaçlayan, ulusal onur ve askeri ba arıyı önceleyen bir de i im ya amı tır. Bu de i im sonrasında geli en tarzda milliyetçilik, ovenizm ve yabancı dü manlı ını içerisinde barındıran, ötekile tiren ve ötekini tehdit olarak algılayan tarzda bir ideolojiyi ortaya çıkarmı tır ki bu ideolojik de i im iklimi I. ve sonrasında II. Dünya Sava ı’nın

artlarını hazırlayan en etkili geli melerden biri olarak ortaya çıkmı tır.

19. yy.’ın ortalarında sömürgeci siyasetin içini doldurdu u söylenebilecek olan milliyetçilik 20. yy.’da iki dünya sava ı ve sonrasındaki dönemde adeta eksen de i tirerek bu sefer sömürgelerin sömürgeci yönetimlere ba kaldırmaları olarak ortaya çıkmı tır. Bahsedilen süreç ve geli meler Kuzey Do u Afrika, Ortado u ve Güney Asya’da çe itli ba kaldırılar isyanlar ve ba ımsızlık mücadeleleri olarak Batı’nın fikirlerinin Batı’ya kar ı kullanılmasına sahne olmu tur (Heywood, 2007: 192-195). Kısaca özetlendi inde 18. yy.’da krala ve prensliklere kar ı liberal milliyetçilikten, 19. yy.’ın ba larında birle meler ve milli birliklerin kurulmasıyla Avrupa’da orta sınıfın destekledi i muhafazakar milliyetçilikten, 19. yy.’ın sonlarında merkezi ulus-devletlerin yanında, sömürgeci, ötekile tiren ve ötekini tehdit olarak gören ırkçı, ovenist ve yayılmacı milliyetçilikten, 20 yy.’da ise sömürgeci yönetimlere kar ı yerel unsurların ba ımsızlı ını sa lamaya yönelik anti-kolonyalist milliyetçilikten bahsetmek mümkündür. Tabi burada bahsedilen tarihsel süreç, o dönemin genel milliyetçi karakteristi ini yansıtmakla beraber, farklı pratiklere de rastlanabilir.

Tüm bu anlatılanlar çerçevesinde milliyetçili in geli iminin ve dönü ümünün dü ünsel, ideolojik ve teorik bir çizgiden ziyade tarihsel ve sosyolojik ko ullarla yakından alakalı oldu u görülmektedir. Buradan hareketle milliyetçili in dinamik bir ekillenme ve dönü üm çizgisinin oldu u söylenebilir.

Tarihsel sürecin yanısıra bu ideolojinin temel esaslarından bahsetmek, somutla tırma açısından faydalı olabilir. Milliyetçi ideolojinin esaslarını siyasal, kültürel ve ekonomik anlamda tanımlamak mümkündür. “Siyasal esaslardan” ilki siyasal egemenli in kayna ının ulus olarak kabul edilmesi fikridir (Pierson, 2000: 113). Bir di er siyasal esas ise sınırları milletin ya adı ı co rafya olarak belirlenen, milli kimli in biçimlendirdi i, egemenli in ulusta oldu u “ulus-devlet” anlayı ıdır ( ahin, 2009). Bahsedilen bu siyasi esaslardan hareketle milliyetçilik. “ulus”u egemenli in tek sahibi ve kayna ı olarak görmektedir. Milliyetçi ideolojinin ön gördü ü Bu ulus, kültürel ve kimlik anlamında homejen; ulusun egemenli ini devretti i devlet ise uniter ve kendi sınırları dahilinde tartı ılmaz bir etkinli e sahip olmalıdır (Ö ün, 2000: 18-20).

Siyasal esaslarda bahsedilen homojen ulusun olu turulması hususu, milliyetçi ideolojinin “Kültürel esaslar”ının ortaya çıkmasında belirleyici olmaktadır. Nitekim bu anlamda toplumsal birli in ancak ortak de erlerden hareketle sa lanabilece i görü ü önemlidir. Bahsedilen ortak de erlerin sa lanmasında ise birle tiricili i ve kapsama alanının geni olması hasebiyle etnik çekirde in dili, tarihi, kültüründen kaynaklanan objektif unsurlara ek olarak kader ve amaç birli i gibi sübjektif unsurların da kullanıldı ı görülmektedir (Smith, 2002a: 275). O halde milli birlikteli in sa lanmasında son derece etkili oldu u söylenebilecek olan milli kültürün olu turulması ve böylelikle milli kimli e ula ılması dü üncesi, milliyetçi ideolojinin kültürel esası olarak kabul edilebilir ( ahin, 2007: 6). Biraz daha açmak gerekirse milli kimlik, di er kimliklere göre kapsayıcı ve bütüncül bir üst kimliktir. Milliyetçi ideolojinin bu üst kimli i olu turabilmesi, ekonomik, tarihi, kültürel ve sosyolojik farklılıkları bu üst kimlik altında toplayabilmesi ancak olu turulacak olan etnik çekirdekten toplumun di er üyelerine transfer edilmeye çalı ılan milli kültürle mümkün olabilmektedir.

Son olarak milliyetçi ideolojinin “Ekonomik esaslar”ının olu masında “milli ekonomi” dü üncesi önemli rol oynamaktadır. Milli ekonomi ile kastedilen, millete ait olan bütün de erlere sahip çıkma esasının bir sonucu olarak, ülke kaynaklarının en verimli ekilde kullanımını ve ulusun kendi ekonomik kaynaklarına sahip olabilmesidir. Bu noktada yer altı ve üstü kaynaklara sahip olmanın bir ulus olma kriteri olarak ele alındı ını belirtmek gerekir. Ayrıca ekonomik manada milliyetçi ideoloji, serbest ekonomi fikrini benimsemekte fakat kritik ve stratejik durumlarda devlet müdahalesine kar ı da olumsuz

bir görü barındırmamaktadır. Bu ba lamda milliyetçili in ekonomik esaslarının aynı zamanda co rafi bütünlü e ve ulusal egemenli e de vurgu yaptı ı görülmektedir ( ahin, 2007: 6).

Do u ve Batı tipi milliyetçilik sınıflandırmasının teorisyeni olan Hans Kohn’a göre, millet ve milliyetçilik arasındaki ili ki çok kuvvetlidir. Kohn tarafından milliyetçilik, milletin tüm üyelerini bir arada tutarak gözetildi i ve siyasal organizasyon olarak ulus-devletin idealize edildi i bir dü ünce hareketi olarak açıklanmaktadır (Kohn, 1958’den aktaran Giray, 2001: 74).

Gellner millet ve milliyetçilik ili kisini açıklarken, milliyetçili in siyasal birim ile milli birimin örtü mesi sonucunda ortaya çıkan bir hareket oldu unu dile getirmektedir (Gellner, 1993: 1). Gellner, sebep sonuç ili kileriyle açıklamaya çalı tı ı milliyetçili i, etnik ya da türde bir halk tasavvur ederken, tarihi akı içerisinde kendili inden ula ılacak bir beklenti ile yetinmeyip devletlerin olu umu, endüstrile me ve karma ık i bölümünün talepleri do rultusunda ortaya çıkan merkezile menin bir sonucu olarak görmektedir (Gellner, 1993: 2).

Carlton J. Hayes, milleti Anthony Smith’de kar ılı ı etni olan kavrama benzer bir ekilde kullanarak, insanlık tarihi boyunca daima var olan bir olgu olarak ele almaktadır. Ona göre millettin tanımı: ortak bir dili (veya bir birine akraba lehçeleri) konu an ve (dini, ülkesel, siyasal, ekonomik, sanatsal ve entelektüel) tarihi gelenekler toplulu una sahip kültürel bir insan grubudur. Hayes “Bu ortak dil ve gelenekler canlı tutuldu unda ve yüceltildi inde ise sonuç milliyetçilik olacaktır” (Hayes, 2010: 16-17) eklindeki ifadesiyle millet milliyetçilik ili kisi üzerindeki yakın ili kiye dikkat çekmektedir.

Buraya kadar yapılan analizlerden, milliyetçili in bir ideoloji olarak son iki asırda ta ıdı ı önem kadar, bazı temel bile enlerinin de oldu u anla ılmaktadır. Bunların ba lıcaları olarak etnisite, milli kimlik ve kültür, ulus-devlet modeli, milli egemenlik ön plana çıkmaktadır. Bu unsurları yakın okumaya tabi tutmak bu ideolojiyi kavramak açısından ve bugün geldi i nokta hakkındaki tartı maları da anlamlandırma noktasında faydalı olacaktır.

Son olarak tarihsel metoda dönerek milliyetçili in bugünkü görünümü üzerinde de bir eyler söylenebilir. Bu noktada ilk olarak de inilmesi gereken husus herhalde milliyetçili in, ilkel siyasal ideolojiler içerisinde ve önemini günden güne yitiren bir ideoloji olarak nitelendiren ele tirel yakla ımdır. Bu iddialara kar ın özellikle küreselle me ve beraberinde gelen kurumlara kar ı bir tepki olarak milliyetçili in yeniden canlandı ı söylenebilir. Zira 20. yy.’ın son on yılında Balkanlar ve Avrupa’da özellikle Avrupa Birli i üyesi olan ülkelerde yükselen bir milliyetçilikten bahsedilebilir. Milliyetçili in siyasal önemini koruması ve hatta form de i tirerek daha etkin bir hale gelebilmesinin ba lıca nedeni olarak anılan küreselle me, bu sürece iki yönlü bir etkide bulunmaktadır. Bunlardan ilki, daha önce de bahsedilen, reaksiyoner bir hareket olarak, küreselle menin geleneksel kimli e, yurta lı a ve milli ba lara tehdit olarak algılanması sonucu çekirde ine çekilen ve radikalle en bir milliyetçilik anlayı ıdır ki buna örnek olarak eski Yugoslavya ve Balkanlar verilebilir. Di er neden olarak ise küreselle menin forse etti i rekabetçi ortamda yeni bir benlik tazeleme süreci gösterilebilir. Bu süreçte ba lıca araç olarak ülkelerin kimliklerini ve benliklerini besleyip ba ları kuvvetlendirmesi etkin bir ekilde kullanılmaktadır; bunun örnekleri olarak ise Singapur ve Malezya gösterilebilir (Heywood, 2007: 229-230). Son olarak bir di er ifade ile milliyetçilik, modern ça ın siyasal, ekonomik ve toplumsal ko ullarının bir ürünü olmakla birlikte, zaman içerisinde kendine ait ba ımsız bir gerçeklik kazanmı tır (Özkırımlı, 2002: 707).