• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1: MODERN B R DEOLOJ OLARAK M LL YETÇ L K

1.1. Kavramsal Analiz

1.1.4. Ulus-Devlet

Milliyetçili in siyasal alandaki en büyük önerisi olarak ulus-devlet modelinden bahsedilebilir. Bu model, modern devletin milliyetçilik ideolojisi ve demokratik geli menin etkisiyle ula tı ı bir formdur ve günümüzün en yaygın olan devlet biçimidir.

Milliyetçili in devlet önerisi olarak ifade edilebilecek olan ulus-devlet modelinden bahsetmeden önce kısaca devlet kavramı üzerinde durmakta fayda vardır. Devlet, insanlık tarihinde üzerinde en çok konu ulan kurumların ba ında gelmektedir. En azından M.Ö. 5. yy.’dan bugüne hakkında çe itli öneri ve ele tirilerin oldu u devlet, sosyal, siyasal ya da hukuki olarak tanımlanabilecek bir kavramdır. Geni ve klasik anlamıyla devlet: “belirli bir toprak parçası üzerinde egemen olan belirli bir insan toplulu unun olu turdu u siyasal organizasyon” olarak tanımlanabilir (Gözler, 2007: 4). Ama somutla tırma açısından, önemli olan temel unsurlarından hareketle, siyasal ve toplumsal bir analiz yapabilmektir. Ülke, millet ve egemenlik devletin varlık artları olan temel unsurlarıdır.

Modern devlet, gerçek anlamda son iki asrın ürünü olmakla beraber devlet, tarihte feodal devletten, mutlak devlete kadar birçok farklı biçimi olan bir yapıdır. Devlet, siyasal manada kolektif ihtiyaçları kar ılamak için var olan ülke, egemenlik ve nüfus gibi temel unsurlara sahip siyasal bir organizasyon olarak tanımlanabilir. Bu üç unsur aynı zamanda devletin vazgeçilmez temel unsurlarıdır. Esasen bu üç temel unsurun, de i en çevresel artlara göre her dönemde, içinin farklı ekillerde doldurulması, farklı devlet biçimlerinin de ortaya çıkmasını sa layan husustur ( ahin, 2009: 121-124). te ulus-devlet, bu üç temel unsurun ulus kavramından hareketle biçimlendirilmesiyle ortaya çıkmı olan bir devlet biçimidir. Tam bu noktada modernitenin ihtiyaçlarına

kar ılık, milliyetçili in ulusu ön plana çıkardı ı ve ulus esaslı modern devletin milliyetçili in bir önerisi olarak tarih sahnesinde yer aldı ını vurgulamakta da fayda vardır. Modern bir devlet formu olan ulus-devlet ise “sınırları belirlenmi bir toprak parçası üzerinde yasal güç kullanma hakkına sahip; bu gücü kullanırken me ruiyetini gücün halk adına kullanımından alan ve yarattı ı zorlamayı bu gerekçeyle haklı gösteren; yönetimi altındaki halkı türde le tirerek (ulusla tırarak) ortak kültür, simge ve de erler yaratmak suretiyle geleneklerle köken mitini canlandırıp birle tirmeyi amaçlayan siyasal organizasyon” (Kalaycı, 2008: 93) eklinde tanımlanabilir. Ulus-devletin bu tanımında ulustan hareketle milli egemenli e ve türde le tirmeye yapılan vurgu dikkat çekicidir.

Tarihsel süreç içerisinde “devlet”, tarım toplumu özelliklerinin hakim oldu u “geleneksel devlet”ten, istikrarsızlık ve düzensizlikle özde le mi , birden çok egemenlik alanının iç içe geçti i “feodal devlet”e ve sonrasında merkezi iktidar ve sürekli ordu ile “mutlak devlet”e bir form de i ikli i ya amı tır. Sanayi devrimi sonucunda tarım toplumundan sanayi toplumuna geçi le birlikte, toplumsal yapı ve zihniyet de i imi, içte ve dı ta egemenlik alanları belli, ülkesel ve siyasal anlamda güçlü, merkezi bir ekilde yönetilen “modern devlet”leri ortaya çıkarmı tır ( ahin, 2009: 124-132).

Bu süreçte modern devletin, me ruiyetin kayna ı din-Tanrı olan mutlak devletten devraldı ı yapıda, dinden bo alan alanı doldurmak noktasında, me ruiyetini temellendirme anlamında bir krizle kar ı kar ıya kaldı ı tespiti yapılabilir. Modern devletin bu noktada bir çözüm olarak, milliyetçili in ve ulus-devletin unsurlarından biri olan “milli egemenlik” ilkesi ile bu krizi a maya çalı tı ı söylenebilir. Milli egemenlik ilkesinin benimseyen modern devletin, buna ek olarak zamanla demokratik cumhuriyet niteli i kazanmasının ve ulus kavramının bir siyasal ve toplumsal me ruiyet zemini olarak sistemle bütünle tirmesinin, ulus-devlete do ru bir dönü ümü beraberinde getirdi i söylenilebilir (Habermas, 2005: 19).

Modern devletin ulus-devlet formunda ifade edilmesinde, milliyetçilik akımları ve demokratik geli melerin büyük rol oynadı ı tespiti yapılabilir. Nitekim, toplumun birle tirici kutsalı ve sistemin me ruiyet kayna ı olarak “ulus”un siyasal yapılanmaları ekillendirmesi, teritoryal bir yakla ım üzerine kurgulanmı modern devletleri,

ulus-devlet formuna sokan ba lıca geli me olarak dü ünülebilir (Durgun, 2000: 111-113). Bu durumun milli kimlik ve kültür çalı malarını da milliyetçilik kapsamında ön plana çıkardı ı a ikardır. Normatif demokrasi teorisinin ba lıca vurgu noktası olan “halk”ın, di er devlet modelleriyle kar ıla tırıldı ında ilk defa ulus-devlet tarafından kullanılmı ve merkezi bir konuma getirilmi oldu undan bahsedilebilir. Ulusa atfedilen bu de ere ek olarak ulus-devlet modelinde “ülke” unsurunun da di er devlet modellerinde olmadı ı kadar önemli bir konumda oldu u söylenebilir ( ahin, 2009: 133). Modern devletin farklı bir yorumu olarak ulus-devlet, modern devletin getirmi oldu u bazı dü ünceleri almı , ancak onları aldı ı gibi kullanmayıp onlara farklı içerik katarak di er hususlarla birlikte bunları tek bir çatı altında toplamaya çalı mı tır (Kılıçbay, 1997: 86).

Bu noktada milliyetçilik, ulus-devlet, halk egemenli i ve demokrasi ili kisine de kısaca gözatmak yerinde olacaktır. Bu ili kinin anla ılmasında Greenfeld’in milliyetçilik ve demokrasi ili kisini anlatan u sözleri manidardır: “Kelebe in kozasından çıkması gibi demokrasi de milliyetçilikten çıkmı tır” (Greenfeld, 1992: 10). Bu kavramlar arasındaki ili kinin ba langıç noktası olarak Fransız htilali görülebilir. Fransız htilali içeri inde yer alan demokratik ve milliyetçi devrimlerin amacı, bir yandan otoriter sistemleri ortadan kaldırmak için insanlar arasında temel “e itli i” yaratmak iken, öte yandan halkın kendi kaderini tayin etti i “halk egemenli i” anlayı ının tesisidir. Bu iki kavram arasındaki yakınlı ın sebebi, halkın artık millet olarak tanımlanmasıyla alakalıdır. Milliyetçi ideolojinin halk egemenli i anlayı ına göre artık egemenli in sahibi Tanrı ya da kral de il, halk yani millettir. Bu, aynı zamanda milleti dini gruplar veya sosyal sınıflar gibi di er kolektif gruplardan ayıran bir özelliktir. Her ne kadar bu gruplar kültürel sınırlara sahip olsalar da milletlerde oldu u gibi kolektif bir egemenlik anlayı ları yoktur (Helbling, 2009: 3).

Biraz daha detaylandırılacak olursa, 18. yy. Avrupa’sında dini veya sosyal-siyasal elitlerin egemenli ine kar ı çıkan yakla ımlar milliyetçilik fikri içerisinde de kendisine yer bulmu , böylelikle liberalizm ve milliyetçilik bulu mu tur. Bu bulu ma millieyetçili in temel esaslarından olan milli egemenlik ilkesine kaynaklık etmi , bu sayede egemenli in kayna ını ve me ruiyetini Tanrı’dan alan mutlakiyetçi görü lerin popülerli i azalmaya ba lamı tır. Buradan hareketle hemen belirtmek gerekir ki, özellikle 19. yy.’da yo unla an krallık ya da imparatorluklara kar ı ba ımsızlık amaçlı

milliyetçilik hareketlerinde, milli his ve gurur kadar, demokratik talep ve ideallerin de etkili oldu u görülmektedir. Liberal dü üncenin ı ı ı altında ekilenen egemenli in “millet”le bulu ması, milliyetçili in popülaritesinin artmasında ve toplumsal destek görmesinde de son derece etkili olmu tur (Nodia, 1998: 105).

Hatta o kadar ki, günümüzde egemenlik, e itlik ve demokrasi gibi kavramların milliyetçilikten ba ımsız dü ünülemeyece ini, milliyetçilik olmadan demokrasinin olamayaca ını, egemenlik ve e itlik haklarının ancak egemen bir ulusun parçası, yani ulus-devletin vatanda ı olarak kullanılabilece ini savunan dü ünürler mevcuttur (Helbling, 2009: 4; Zandberg, 2012).

Ulus-devlet kavramının, “ulus”un içeri inin ne oldu uyla yakından alakalı olarak iki farklı ekilde açıklanmaya çalı ıldı ı görülmektedir. Bunlardan ilki, ulusu siyasal toplulu un bir ifadesi olarak devlet merkezli veren yakla ım iken; di eri ise, ulusu etnik bir aidiyetten hareketle açıklamaya çalı an bakı açısıdır.

Ulus-devlet Weber’in millet tanımı hatırlandı ında adeta millet olmanın bir gereklili i eklinde de algılanabilir (Weber, 2008: 269,276). Weber’le benzer ekilde, Giddens’a göre de millet olmanın temel unsurlarından biri, egemen olunan co rafi sınırlar üzerinde politik olarak mutlak ve payla ılmamı hakimiyete sahip devletin mevcudiyetidir (Giddens, 1994: 35). Etnisite, millet ve milliyetçilik, birbirleriyle yakından alakalı ve adeta bir yapıyı olu turan tu lalar gibi algılanabilir. Bu yapının en üst katı ya da çatısı ise “ulus-devlet” olarak adlandırılabilir. Sanayi devrimi ve modernle me, beraberinde köklü toplumsal de i iklikleri getirirken, olu an kolektif ihtiyaçlar sonucunda, sosyal ve siyasal alanda milliyetçilik bir ideoloji olarak ön plana çıkmı tır (Smith, 2001: 46-47). Bahsi geçen kolektif ihtiyaç ve taleplerden ba lıcası olarak ise, modernizmle birlikte çok parçalı bir hale dönü en toplumsal, siyasal ve kültürel yapının birle tirilmesi konusu önem kazanmaktadır. Bütünle me ihtiyacının ve talebinin akabinde ortaya çıkan ba kaca bir talep olarak, güçlü, milli bütünlü ü te kil edebilecek, iyi organize olmu , otoritesi tartı ılmayan “merkezi bir hükümet” gösterilebilir (Hekimo lu, 1989: 46-47).

Bu noktada tüm bu taleplere cevaben, toplumsal ve siyasal yapıyı ulus esaslı te kil eden, bütünle menin sa lanması noktasında milliyetçili i doktrin olarak kabul eden ve modernitenin yegane me ru siyasal devlet biçimi olarak algılanabilecek olan “ulus-devlet” ortaya çıkmı tır.

Smith’e göre ulus-devlet modelinde, ülke ile ulus arasında kayna ını milliyetçilikten alan moral ve siyasal ba lar bulunmaktadır. “Ülke”yi vatan yapan i te bu ba lardır. Buna göre moral ba lar, co rafi ve siyasal bir kavram olan ülkeyi atalarla, geçmi le ve onların hatıralarıyla ba layıp, adeta kutsayarak manevi bir olgu olan “vatan”a dönü türmektedir (Smith, 2002a: 193-194).

Ulus-devletlerin kurulu gerekçeleri ya da bir di er ifadeyle ulus-devleti ortaya çıkaran geli meler incelendi inde, bunların üç ayrı kategoride de erlendirilebilmesi mümkündür. Bunlar: Avrupa kıtasında görülen ve sosyo ekonomik, kültürel ve politik yapının de i mesi sonucunda ortaya çıkan ulus-devletler, Amerika kıtası örne inde oldu u gibi göç ve yerli halka soykırım yapılması sonucu ortaya çıkan ulus-devletler ve son olarak sömürgecilikten kurtulma mücadelesi ve ba ımsızlık sava ları sonrası ortaya çıkan ulus-devletler olarak ifade edilebilir (Erözden, 1997: 8-9).

Ortaya çıkı gerekçesi her ne olursa olsun ulus-devletin kurulu süreci iki farklı ekilde kategorize edilebilir. Bu noktada popüler tartı malardan biri olan “ulus mu devleti, devlet mi ulusu yaratır?” sorusu önem kazanmaktadır. Aslında bu sorunun tek bir do ru cevabı bulunmamaktadır. Öncelikle milliyetçili in anlam, tanım ve farklı yorumlarından kaynaklanan tarihsel ve sosyal artlarla yakından ili kili olarak ortaya çıkan, farklı milliyetçilik yorumlarına ve karakterlerine ba lı olarak ulus, devleti veya aksine devlet, ulusu yaratabilir. Bir ulusun devlet olmaya ba laması ile ilgili srail örnek olarak gösterilebilir zira bir devletin sistematik bir ekilde ulusu olu turmasının ba lıca örne i olarak da Fransa gösterilebilir (Durgun, 2000: 117).

Unsurları açısından incelendi inde, ulus-devletin milli egemenlik ve milli kimlik “temel unsurları”na ek olarak ülkesel, siyasal ve yönetsel bütünlük “yapısal unsurları”ndan olu an bir model oldu u söylenilebilir ( ahin, 2009: 135). Kısaca de inmek gerekirse, ulus-devletin en temel vasıflarından biri olan milli egemenlik (Erözden, 1997: 79) siyasal iktidarın kayna ı olarak ulusu görmek eklinde özetlenebilir (Gündo an, 2003: 184). Nitekim tüm ulus-devletler anayasalarında ulusun temsilcisi olan parlamentoları en üst kurum olarak kabul etmekte, i leyi te farklılıklar olmakla birlikte, bu devletlerde siyasal sistem, milli egemenlik ilkesine göre dizayn edilmektedir.

Temel unsurlardan bir di eri olan milli kimlik, aynı zamanda ulusla ma sürecinin de ba lıca araç ve sonuçlarından biridir. Milli kimlik; ulus-devlette ya ayan yurtta ların tek

bir üst kimli e sahip olması, benimsenmi bir üst kültür ve yerle mi milli bilinci ifade etmektedir ( ahin, 2009: 156). Bu bilincin olu turulmasında ise milli mar lar, ba kentler, anıtlar, bayraklar, armalar, milli bayram ve özel günler, kahramanlar, ortak bir milli dil gibi, reel ve sembolik birçok kayna a ba vurulabilir.

Ulus-devletin yapısal özelliklerinden “ülkesel bütünlük”, aynı “ulus”ta oldu u gibi ülkenin de bölünemeyece ini esas alan bir özelliktir. Bu özellik modern devletle birlikte siyasal sınırların netle mesi ve keskinle mesi sonrası milliyetçi ideolojinin de etkisiyle sınırlar içinde kalan bölgenin maddi de erlerine ek olarak manevi de erler de yüklenilerek ve adeta feti le tirilerek “vatan” haline gelmesinin bir sonucudur. Bir toprak parçası vatan olarak belirlendi inde kutsalla ırken, onun çevresini belirleyen sınırlar ise korunması gereken dokunulmazlık alanları olarak ortaya çıkmaktadır. te bu sınırlar içerisinde homojen bir yapıyı barındırırken, dı arısında ise içerideki yapıdan farklı ötekilerin bulundu u alanlarla ayrı mayı sa lamaktadır. Bu içeri iyle co rafi ya da fiziki bir ayrı madan ziyade siyasal bir içerik kazanan “sınır” ve “vatan”, ulus-devlet ve onun vatanda ları açısından manevi öneme sahip bölünmez parçalanmaz ve dokunulmaz bir alanı ifade etmektedir (Erözden, 1997: 117).

Ulus-devletin yapısal özelliklerinden ikincisi olan “siyasal bütünlük”, bahsi geçen sınırların içerisinde ya ayan toplumu ortak bir siyasal kültür etrafında bütünle tirerek, siyasal topluluk haline getirme i levini tanımlamaktadır. Siyasal bütünlü ün nitelikleri olarak ise; ülkede siyasal erkin bir merkezde toplanmı veya bu merkezden da ıtılan yetki aracılı ıyla kullanılması, ülke sınırları içerisinde her yerde aynı yasaların geçerlili i ve uygulanması, e itli in ve temal hak-özgürlüklerin olması sayılabilir ( ahin, 2009: 160). Bu niteliklerin sa lanmasında vatanda lık ba ının önemi büyüktür. Devlet ile birey arasında kurulan bu hukuki ba sayesinde bireyin, kültürel farklılıklar görmezden gelinerek, toplumu olu turan di er bireylerle e it bir ekilde siyasal sistemin bir parçası oldu u söylenebilir.

Ulus-devletin son yapısal özelli i ise aynı zamanda üniter devletle yakından ili kili olan “yönetsel bütünlük”tür. Kayna ını milli egemenlikten alan tek bir otoritenin, türde güçlü ve etkin bir idari yapılanmanın, ülke çapında kamu hizmetlerinin merkez ve merkezin hiyerar isi içinde yürütülmesi i levine, yönetsel bütünlük denilebilir ( ahin, 2009: 162). Yönetsel bütünlü ü ulus-devletin ulusla tırma araçlarından biri olarak da

görmek mümkündür. Kayna ını halktan alan ve bu ba lamda birbirleriyle organize bir ekilde hiyerar ik bir yapıda kamu politikalarının uygulanması, ulus-devletin birle tirici, türde le tirici ve e itlikçi yapısıyla da benzerlik göstermektedir.

Bu anlamıyla ulus-devletin unsurlarının ve özelliklerinin, milliyetçi ideoloji ile örtü en bir yapı oldu unu söylemek yanlı olmayacaktır. Nitekim egemenli in millete ait olması, dil, din, ırk kültür ve tarih birli i bulunan homojen bir ulus (Erözden, 1997: 106), sınırları bu ulusun ya adı ı co rafya ile belirlenmi bir vatan ve ülke kaynaklarının en verimli ekilde kullanımına ek olarak ulusun kendi ekonomik kaynaklarına sahip oldu u milli ekonomi görü ü milliyetçi ideoloji ile ulus-devletin bu yakın ve kuvvetli ba ını ortaya koymaktadır. Bu arka plan ı ı ında milliyetçilik ulus-devletin ideolojisi, ulus-devlet ise milliyetçili in devlet eklinde yapılanması olarak tanımlanabilir ( ahin, 2009: 136).

Do u teorileri açısından incelendi inde ister ulus, devleti ister devlet, ulusu yaratmı olsun bu türde le tirme (ulusla tırma) ulus-devletin asli rolü olarak görülmektedir. Nitekim ulusların devleti kurdu u örneklerde dahi, devlet kurulmasını takiben ulus-devletin rollerinden olan ulusla tırma ve türde le tirme görülebilir. Bu noktada ulusla tırmayı, devletin varsayımsal kimli i ile devleti olu turan bireylerin kimliklerinin örtü türülmesi i levi olarak tanımlamak mümkündür (Yıldız, 2007: 12). Gellner’e göre bahsi geçen bu varsayımsal kimlik ise ulus-devlete hakim olan etnik grup tarafından resmi semboller ve kanunların içine yerle tirilmektedir (Gellner, 1993: 1-2).

Etnik çekirde in objektif ve sübjektif de erlerinin, milli e itim vasıtasıyla, ortak tarih, dil ve din ile birlikte, destanlar, mitler ve efsaneler yoluyla bireylere aktarılması, kolektif biz duygusunun olu turularak toplulu un ulusa çevrilmesinde önemli bir rol almaktadır. Özetle türde olmayan bireyleri türde kılma ve türde bir bütün içinde olduklarına inandırma çabası olarak adlandırılabilecek bu sürece “ulusla tırma” denilebilir (Durgun, 2000: 114). Ulus-devletler, ulus in a sürecinde, ulusla tırma politikalarını yürütürlerken, milliyetçilikten de sıklıkla yararlanmaktadır. Etkin ve kitle mobilizasyonu yüksek bir ideoloji olarak milliyetçili in, özellikle romantizmle beraber güçlenen duygu ve maneviyata hitap eden yönünün, ulus in asının gerçekle tirilmesinde sıklıkla kullanıldı ı söylenebilir. Devlet seçkinlerinin, bir anlamda etnik çekirde in

temsil etti i, objektif ve sübjektif unsurlarla desteklenen bu milliyetçilik türü “resmi milliyetçilik” ya da “devlet milliyetçili i” olarak adlandırılabilir.

Son olarak günümüzde birbirlerinden farklı toplumsal ve siyasal süreçler sonunda kurulmu , idari yapılanma tercihleri farklı olan 193 devlet bulunmaktadır24. Bu devletlerin bazı farklılıklarına ra men, toplumsal ve siyasal yapılanmalarının temelinde ise ulusun yer aldı ından bahsedilebilir. Bu devletlerin tamamında; ulus in ası ve milli kimlik olu turma çabası, iç ve dı egemenli e önem verme, ortak tarih kimlik politikaları ve payla ılan de erlerin varlı ı neredeyse standart olgular olarak ortaya çıkmaktadır. Bu devletlerin geneli cumhuriyetçi ve parlamenter bir siyasal sistem kurgularken, yine büyük bir bölümü üniter devlet yapılanmasını tercih etmektedir. Konu üzerinde birçok tartı ma ve ele tiri olmasına kar ın me ruiyet zemini olarak ulusun yerini alabilecek ve onu ikame edecek yeni bir olgunun gözükmemesi ulus-devletin varlı ını sürdürece inin bir göstergesi olarak da dü ünülebilir. Nitekim Avrupa Birli i gibi uluslarüstü siyasal organizasyonlarda bile, ulusal kimliklerin hala ön planda olması ve bir öneri olarak çok kültürlü bir devlet yapılanmasında dahi kimlik tanımlanması sorunu, bunun bir kanıtı olarak sunulabilir.