• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1: MODERN B R DEOLOJ OLARAK M LL YETÇ L K

2.1. Osmanlı’da Modernle me ve Milliyetçilik Dü üncesi

2.1.1. Osmanlı Modernle mesi

Osmanlı mparatorlu u, özellikle yükselme devrinde Batı ile ili kilerini sürdürmekle birlikte kendi uygarlı ını Batı’nınkinden üstün saymı ve Batı’nın bir model olarak alınması gibi bir durum ortaya çıkmamı tır (Mardin, 1995: 9-10; Ortaylı, 2010: 13-37) (Lewis, 2000: 42; Erdem, 1998: 1651). 18. yy.’a gelindi inde ise, yakla ık bir asırlık periyotta, gerileme döneminin ba langıcı olarak kabul edilen 1699 Karlofça Anla ması, Ruslara Osmanlı mparatorlu u içinde ya ayan Ortodoks Tebaa’nın hamili ini veren 1774 Küçük Kaynarca Anla ması ve nihayetinde Napolyon’un 1798-1801 arasında gerçekle tirdi i Mısır seferlerinden olu an üç olay, Osmanlı mparatorlu u’nun eski gücünde olmadı ının ve artık çekilme sürecine girildi inin bir göstergesi olarak ifade edilebilir (Findley, 2012: 23; Dursun, 2002: 582-583). Osmanlıların askeri örgüt, sivil idare, vergi ve toprak tasarrufu sistemleri, fetih ve kolonizasyon ile “kafir” ülkelerine yayılan bir toplumun ihtiyaçlarına göre düzenlendi inden, bu sistemlerin artık sava meydanlarında kaybeden ve küçülen bir devletin farklı gereklerine cevap veremedi i de görülmektedir (Lewis, 2000: 27).

Sistemlerin, ortaya çıkan yeni durum, art ve problemlere cevap verebilmesi son derece önemlidir. Zira siyasal sistemlerin ba arısının, mevcut problemlerin çözümünde gösterdikleri performans ve etkinlikle orantılı oldu u söylenebilir. Her sistem, olu an toplumsal sorunları kendi yöntemi ve kurumlarıyla çözmeye çalı makta, problemlerin çözümündeki ba arı da devam etti i sürece herhangi bir sorun ortaya çıkmamaktadır. Sorunların çözümü noktasında ba arısızlık olması durumunda ise sorunların artmasına ve sistemin tıkanmasına yol açmaktadır. Bu da sistemin kendi tarihi akı ı içerisinde de i iminin ötesinde dı müdahale ile yapay olarak de i tirilmesi/dizayn edilmesi ihtiyacını ortaya çıkarmaktadır (Dursun, 2002: 583). Tam da bu noktada Karlofça Anla ması ile ba layan dönem, “kalemiye” tabir edilen Osmanlı sivil bürokrasisini harekete geçirmi , mparatorlu un neden geriledi i ve bu gidi atın nasıl durdurulaca ı noktasında çe itli cevaplar aranmaya ba lanmı tır. Genel olarak devlet yönetimindeki bozulmalar ve askeri anlamda Batı’ya kar ı kaybedilen üstünlük, bu gerilemenin gerekçeleri olarak görülmü tür. Böylelikle gerilememenin durdurulması ve dahası Batı’nın askeri kurumları ve silah gücünün mparatorlu a nasıl getirilebilece i, önemli bir devlet sorunu olarak görülmeye ba lanmı tır (Mardin, 1995: 10; Erdem, 1998:

1652). Nitekim kısaca bahsedilen Osmanlı modernle mesi olarak isimlendirilen bu süreç, bir anlamda devlet nasıl kurtulur? sorusu etrafında ekillenmektedir (Akyıldız, 2007: 465).

19. yy.; toplumsal, ekonomik, siyasal ve dü ünsel alanlarında radikal de i imlerin ya andı ı bir yüzyıldır. Etkileri 20. yy.’a da devredecek olan felsefi, ekonomik, siyasal ve toplumsal ideolojilerin neredeyse tümünün ortaya çıktı ı ya da yeniden biçimlendi i bu ça , “–izm”ler yüzyılı olarak da adlandırılabilir. Sosyalizm, Milliyetçilik, sendikalizm, anar izm, feminizm, pozitivizm, ırkçılık, romantizm ve slamizm bu “-izm”lerden bazılarıdır. Nitekim bu fikir ve ideolojilerin modernizm ile yakından alakalı oldu u da bir gerçektir. Ayrıca bahsi geçen fikir ve ideolojiler içerisinde milliyetçili in, döneme ismini veren ve tarihin akı ını de i tirme noktasında di erlerine göre bir adım önde olan bir ideoloji olarak de erlendirilebilmesi de mümkündür (Alkan, 2009: 378).

Avrupa’da ya anan dönü üm ve de i im sürecinde monar iler ve aristokrasiler çökerken veya gerilerken yeni sosyal sınıflar ve onların ahsında yeni ideolojilerin ortaya çıktı ı ve yükseldi i söylenebilir. Bu süreçte siyasal egemenli in halkta oldu u inancı yaygınla mı , iktidar adeta gökten yeryüzüne indirilmi tir. Bu çerçevede demokrasi teorisinin e itlik ilkesi ve liberalizmin özgürlük ilkesi yeni örgütlenmelerin temel ideali olmu tur. Halk kesimleri siyasal iktidarı ele geçirme yarı ına siyasal partiler aracılı ı ile katılırken, iktidarın sınırlandırılması için anayasacılık hareketleri giderek güçlenmi tir (Dursun, 2002: 582).

Fransız htilali, Batı Hıristiyanlı ı içinde, slam dünyası üzerinde gerçek bir etkide bulunan ilk büyük olay olarak ele alınabilir. Zira Hıristiyanlık ile slamlı ın Suriye’den spanya’ya kadar tarihin birçok döneminde sava amacıyla veya barı çıl birçok temasları olmasına ra men Reform ve Rönesans gibi hareketler Müslüman uluslar arasında hiçbir yankı uyandırmamı ve bir kar ılıkları olmamı tır (Lewis, 2000: 41). Bunda Hıristiyanlı ın a a ı bir medeniyet olarak görülmesinin de etkisi büyüktür. Fakat Batı’nın üstünlü ünün kısmen kabul edilmesiyle birlikte, Avrupa’ya bakı de i mekte ve Fransız htilali’nin yansımaları Müslüman topluluklar üzerinde de görülmeye ba lamaktadır.

Bu noktada Avrupa’daki de i im ve dönü üm sürecini takiben, Fransız htilali sonrası ortaya çıkan karı ıklık iklimi ve bunun yan etkilerinin Osmanlı mparatorlu u’nu da

derinden etkiledi i söylenebilir. Fakat bu etkinin ideolojik yönü ve derecesinin tespitinin yapılması oldukça güçtür. Zira Osmanlı modernle mesinin ba lıca aktörlerinden biri olan III. Selim’in, Fransız htilali ve fikirlerinden esinlenmekten ziyade, Fransız htilali’nin “kurbanı” olacak olan XVI. Louis’in mutlak monar isi ve Fransız askeri-idari becerisinin hayranı olması, bunun bir göstergesi olarak sunulabilir (Zürcher, 2004: 46-47; Lewis, 2000: 39).

Osmanlı modernle mesinin yapısal özelliklerinden ve karakterinden kaynaklanan unsurlara ek olarak henüz Fransız htilali’nin fikri ve felsefi manada yansımalarını takip edebilecek ve yaygınla tıracak entelijansiyanın eksikli i de eklendi inde bu ideolojik yansıma 19. yy. ortalarına kadar pek görülmemi tir. Bir di er ifade ile modernle menin 18. yy.’da ba ta askeri olmak üzere, mali, idari ve e itimde görülen somut yansımalarına kar ın; liberalizm, me rutiyetçilik ve milliyetçilik gibi soyut olan yansımaları 1850’lere kadar yaygınla amamı tır.

mparatorlukta Fransız devriminin yansımalarının, öncelikle Hıristiyan ve okuryazar teba üzerinde etkili oldu u söylenebilir. Bunda ku kusuz Batı ile ili kili olmalarının payı büyüktür. Nitekim Osmanlı’da ulusal ba ımsızlık hareketlerinin ilk ba ladı ı yerler ve toplulukların bu etkiye ilk maruz kalanlar oldu u da söylenebilir. Sözgelimi Osmanlı’nın Avrupa ile ticari ba larını kurdu u ve Avrupa limanlarıyla ticari anlamda sürekli ba lantılı olan Rumlar ve özellikle Avusturya’ya olan ihracatları yoluyla orta Avrupa ile sürekli temasta olan Sırplar buna örnek olarak gösterilebilir (Zürcher, 2004: 47). Her iki grubun da ticaretle olan ilgisinden dolayı Avrupa ile ba lantılı olmaları ve ticaretle u ra an bu kesimlerin okuryazar olmaları Batılı dü üncelerin öncelikle bu gruplar üzerinde etkili olmasına neden olmu tur50.

Fransız devriminin dü ünceleri olarak anılabilecek olan “özgürlük, e itlik ve karde lik” sloganlarının bu cemaatler üzerindeki etkisi yekpare bir ideolojik açılımdan ziyade, Batı’daki anlamından biraz daha uzak olarak yorumlanabilir. Zira bu üçleme içinde öncelikli olarak “özgürlük” fikri ön plana çıkmı ve içeri i de i erek, Batı’daki gibi yurtta lık haklarının savunulmasından ziyade, ulusal ba ımsızlı ın elde edilmesi gereklili i eklinde yorumlanmı tır.

50

Sırp ulusal hareketinin lideri Kara Yorgi’nin bir domuz ihracatçısı olması, Yunan ulusal hareketinin öncü figürlerinden olan Filiki Eterya’nın Odesa’da Rum tüccarlar tarafından kurulması bunun örnekleri olarak gösterilebilir (Zürcher, 2004: 47).

Öncelikle azınlıklar üzerinde etkili olan, ba ta milliyetçilik olmak üzere di er ideolojilerin ve Fransız htilali dü üncelerinin mparatorlu a girmesinin, bir çözülmeyi de beraberinde getirdi i söylenebilir. Zira iki yönlü bir süreç olarak ele alınabilecek bu dönemde bir yanda devletin zayıflaması ve merkezi otoritenin güç kaybetmesiyle yükselen milliyetçilik, di er yanda ise yükselen milliyetçilikle birlikte merkezin güç kaybetmesi e zamanlı olarak birlikte ya anmaktadır.

Fransız devrimi ve modernle me ile birlikte ortaya çıkan dü üncelerin, bahsi geçen azınlıklar dı ında da etkilerinin oldu u ifade edilmelidir. Osmanlı modernle mesi kapsamında yurt dı ına ö renci gönderilmesi ve yurt içindeki modern okullarda yeti en ö rencilerin bu fikirleri Osmanlı’ya ta ıdıkları söylenebilir. Bu noktada bu fikirlerin ta ınmasında araçsal bir rol üstlenen yeni nesil entelijansiyanın amacının, azınlıklardan farklı oldu unu dile getirmekte fayda vardır. Zira onlardaki amaç mparatorlu un gerilemesini, çözülmesini ve veya yıkılmasını durdurmak olarak da ifade edilebilir.

Özellikle azınlıklarda geli en ve hızla yükselen milliyetçilik fikri, reaksiyoner bir ekilde ve devletin bekası amacı ile sırasıyla Osmanlıcılık, slamcılık ve nihayetinde Türkçülük gibi bir dizi yeni milliyetçilik türlerinin de ortaya çıkmasına ortam hazırlamı tır. Adeta mparatorlu un da ılma sürecini içeren bu kriz ortamında, bahsi geçen milliyetçilik türlerinin bir reçete niteli i ta ıdı ı söylenebilir. Nitekim bu fikirlerin ilki olan Osmanlıcılıktaki amacın, siyasal bir milliyetçilik anlayı ı ile mparatorluk içinde ya ayan Müslim, gayrimüslim bütün tebanın bir arada tutulması ve parçalanmanın önlenmesi oldu u söylenebilir. Gayrimüslimlerin bir arada tutulamayaca ının anla ılmasıyla devreye giren slamcılık ise dinsel bir milliyetçilik türü olarak ele alınabilir. slamcılık ile milletin tanımlanması dine dayalı olarak yapılarak, Müslümanların bir arada tutulması hedeflenmektedir. Son olarak kültürel ve etnik bir milliyetçilik anlayı ı ile Türklerin bir arada tutulması ve mobilize edilmesi fikrine dayanan Türkçülük bir çözüm önerisi olarak görülebilir.

Nitekim pozitivist bir bakı açısıyla, gücünü soka ın irrasyonel ikliminden alan ve krizle iç içe bir ideoloji olarak anılabilecek olan milliyetçili in, bu krizlerin arttı ı ortamlarda, toplumların krizden çıkı ı için adeta ilaç olarak görüldü ü söylenmelidir. Milliyetçili in özellikle kriz anlarında yükseli e geçti inden de bahsedilebilir. Bunun ekonomik olarak, ba lıca nedeni krizlerden kaynaklanan hızlı ve kitlesel istihdam

bo almalarının yarattı ı ümitsizli in bir ego i mesi ile a ılmak istenmesidir (Ö ün, 1995: 125-126). Milliyetçili in, kitlelerin ihtiyaç duydu u özgüveni sa laması ve toplumu mobilize etme yetene i yüksek bir ideoloji olması, kriz ortamlarında milliyetçili in yükselmesinin siyasal ve toplumsal nedeni olarak görülebilir. Bu noktada milliyetçilik son derece i levsel bir ekilde ortaya çıkmaktadır.

Genel olarak incelendi inde Osmanlı modernle mesinin bir zaruret, pragmatik bir yakla ım veya savunmacı bir yenilik anlayı ı olarak de erlendirilebilmesi mümkündür. Avrupa ile ili kileri kurulu undan yıkılı ına kadar her dönem var olan Osmanlı’nın (Ortaylı, 2010: 27) bu yenilik hareketlerini, özellikle kaybedilen sava lar sonrasında, askeri alanda ba lattı ı tespiti yapılabilir. Daha sonra nitelikli askeri personel yeti tirmek için yurt dı ına ö renci gönderimi ve modern anlamda askeri okulların açılmasıyla birlikte Batılıla ma, e itime sıçramı tır. Modern bilimlerin ö renilmeye ba lanmasıyla birlikte Batılıla ma; mali, idari ve nihayetinde sosyal hayata da sirayet etmi tir (Ortaylı, 2008: 18-19). Osmanlı modernle mesinin bireysel, kısmi ve ikircikli (dualist) bir yapıda oldu u söylenebilir. Ayrıca yeniliklerin genellikle uzmanla mı kadrolardan yoksun, padi ah veya bürokratik elitlerin ki isel güçleriyle gerçekle tirilmeye çalı ıldı ı ve kitle tabanına dayanmamasından dolayı, yukarıdan a a ıya ve merkeziyetçi bir karaktere sahip oldu u tespiti de yapılabilir (Çaylak, 2005: 234).

Mantalite olarak incelendi inde, Osmanlı modernle mesinin özünde, yeni bir eyler ortaya koyan “reform”dan ziyade geçmi teki iyi günlere dönü manasında bir “restorasyon”a dayandı ı tespiti yapılabilir (Belge, 2007: 46). Bunda ku kusuz henüz ortaça da üç kıtaya hükmetti i ve adeta günümüz manasıyla bir süper güç olan yılların ya anmı olmasının etkisi büyüktür. Bu etkiden dolayı, gelece e yönelik “yeni” bir tasavvurdan ziyade “eski”, “güzel günlere” dönü yani adeta “asr-ı saadet”e dönme iste i bu dönemin temel felsefesi olarak görülebilir.