• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1: MODERN B R DEOLOJ OLARAK M LL YETÇ L K

1.2. Milliyetçilik Kuramları

1.2.1. lkçi Kuramlar (Primordiyal)

Literatürde Türkçe kar ılı ı olarak “özcü”, ngilizce kar ılıkları olarak25 “primordialist” ya da “essentialist” kuram olarak farklı isimlendirmelerle de anılan ilkçi kuramlar; temelde milletlerin do al birer olgu olarak eski ça lardan beri var oldu unu savunmaktadır. Dolayısıyla bu kuramın savunucuları ezelden beri var olan milletlerin, siyasalla arak bir ideoloji olarak milliyetçilikleri de ortaya çıkardı ı görü ündedirler. Bu ilkçi tarzından da anla ılaca ı üzere “primordiyal kuram” milliyetçilik literatürüne, etnisite çalı malarından ithal edilmi bir kuramdır. Bir anlamda kuramın asıl konusu ve problemati i, etnisitenin ne oldu u ve ne zaman ortaya çıktı ı sorularına verilen cevaplar üzerinde ekillenmektedir.

lkçi kuram, kendi içerisinde üç farklı yorum barındırmaktadır. Bunlardan ilki, ilkçili in en a ırı versiyonu olarak anılabilecek olan “do alcılıktır”. lkçi yakla ımın bir di er yorumu olarak Edward Shils ve Clifford Geertz’in kurucusu oldu u “kültürel yakla ım” gösterilebilir. Son olarak biyolojik kökenlerin ön planda oldu u Pierre Van Den Berghe’nin kurucusu oldu u “sosyo-biyolojik yakla ım”dan bahsedilmesi mümkündür.

Do alcı yakla ım, etnik kimlikleri ve aidiyetleri; konu ma yetene i, koku alma ya da

görme duyusu ve hatta cinsiyet kadar bireyin do al bir parçası olarak görmektedir. Bu görü e göre ki i, nasıl ki bir ailede onların çocukları olarak dünyaya geliyorsa, aynı ekilde bir etnik topluluk içerisinde, onun bir üyesi olarak dünyaya gelmektedir. nsanların farklı etnik gruplara ayrılmasını do al düzenin bir gere i olarak algılayan bu görü e göre her bir milletin kökeni, ki ili i, misyonu ve kaderi mevcuttur (Özkırımlı,

25

lkçi kuramın ngilizce kar ılı ı olan ve ilk olarak “Primordial, Personal, Sacred and Civil Ties” isimli makalesinde Edward Shils tarafından kullanılan “primordialism” etimolojik olarak incelendi inde iki anlama gelmektedir, bunlardan ilki; ba langıçtan beri var olan di eri ise, ilk yaratılan ya da geli tirilen anlamını içermektedir. Buna göre ilk anlamından hareketle etnik grupların do u tan ve verili biçimde var olan, somut ve ba ımsız oldukları, ikinci anlamından ise di er tüm sistemlerden önce ortaya çıkması hasebiyle bu grubu olu turan ba lılıkların ekonomi, siyaset, co rafya, tarih vb. faktörlerle açıklanamayaca ı hususudur

2009: 85). Milliyetçili i insanlı ın temel dinami i olarak gören ilkçi akımın, bu uç ve a ırı tarzının, günümüzde akademik anlamda popülaritesini yitirdi i ve hatta terk edildi i söylenebilir.

lkçi yakla ımlardan ikincisi, temelinde toplum içindeki bireyler arasındaki kan ba ı ve kültürel ba olan kültürel yakla ımdır. Kültürel yakla ımın üç temel niteli inden bahsedilebilir. Bunlar: lk olma niteli i ta ıyan birincil ba lılıkların verili oldu u26, ilk olma niteli i ta ıyan duyguların kelimelerle anlatılamayaca ı fakat ba layıcı oldu u ve son nitelik olarak bu ba lılıkların ki isel çıkardan ziyade bir duygu ve heyecan i i oldu udur. Shils’e göre aile üyeleri arasındaki ba lılık, üyelerin sürekli birbirleriyle olmalarından ziyade kan ba ıyla alakalıdır. Bu ba kelimelerle anlatılması güç, ilk olma niteli i ta ıyan ve her eyden önce yaratılan bir ba dır (Özkırımlı, 2009: 82-92). Shils’in görü lerini geli tiren Geertz, etnisiteyi olu turan ve süreklili ini sa layan unsurların temelinde kan ba ını ve verili kültürü görür. Ona göre etnik ba lar insanların, aileleri ve di er birincil grupların içinde ya adıkları tecrübelerle belirlenen do al bir olgudur (Ta tan, 2010: 200). Geertz, ırkı, dili, dini, bölgeyi, gelene i verili kültürün ö eleri olarak görmektedir. Varlı ı ve do rulu u sorgulanmaksızın kabul edilen bu ö eler do umla birlikte edinilen ve daha çok varlı ına inanılan, duygusal gerçekliklerdir. Bireyin kimli ini olu turan bu duygusal gerçeklikler aynı zamanda da irrasyonel bir ekilde onun ki ili ine de yansımaktadır (Jaffrelot, 1998: 59). Bir toplulu a üye olan ki i, zorunlu olarak o toplulu a bir ba lılık duyar. Bu ba lara duyulan ba lılık, ki isel çıkarlardan ziyade ba ın kendine özgü öneminden kaynaklanmaktadır. Geertz’e göre ulusun ortaya çıkmasında da etkin olan i te bu ilksel ba lılıktır (Geertz, 2010: 259).

lkçi kuramın bir di er akımı, temelinde üreme ve ço alma kavramlarının yer aldı ı,

Sosyo-biyolojik yakla ımdır. Sosyal anlamda etnisiteyi, hayatta kalabilmek için kıt

kaynakların kullanılması sürecinde, bireyler arasında ve toplumda uyum sa lanmasında etkili olan akrabalı ın uzantısı ve akraba seçiminin bir biçimi olarak tanımlayan bu akımın ba lıca temsilcisi Berghe’dir. Ona göre etnisitelerin olu masının altında yatan neden kendi ifadesiyle “genetik bencilli in en son biçimi olan” nepotizmdir27 (Berghe,

26

“Verililik”le kastedilen, her eyden önce ve hiçbir eyden türememi olandır. Kavram orijinal metinlerde “Given” olarak kullanılmaktadır.

27

1996: 60-61). Bireyler akrabalarını akraba olmayanlara, yakın akrabalarını ise uzak akrabalarına bilinçli ya da bilinçsiz bir ekilde tercih ederler (Berghe, 1981: 15-36). Etnisiteyi ortaya çıkaran bu tercih önemlidir. Zira bu tercih kan ba ının olu masını sa layan yegane ö edir. Kan ba ı ve akrabalık, ba arılı üreme hedefine yönelik bu genetik mekanizma sayesinde önem kazanmaktadır (Kellas, 1991’den aktaran Özkırımlı, 2009: 90). Daha açık bir ifadeyle kültürel yakla ımın aksine sosyo-biyolojik yakla ımda kan ba ı önemlidir. Ama kan ba ının olu masının temelinde ve ondan daha önemli olan akrabalık ili kilerini ortaya çıkaran, ba arılı üreme ve ço alma güdüsüdür. Grosby bu noktada Shils’in kan ba ının önemini vurgularken ve açıklarken kullandı ı “kelimelerle anlatılamayacak” ifadesine de atıf yaparak, bu önemin kültürel unsurlardan ziyade, biyolojik temelli oldu unun ve ki inin ailesi, akrabaları veya içinde bulundu u etnik grubun veya milletin hayatta kalması iste inin bir sonucu oldu unu dile getirmektedir (Grosby, 1996: 51-53).

Kısaca bu üç yakla ımı özetlemek gerekirse; milliyeti tıpkı cinsiyet gibi do u tan gelen bir özellik olarak gören “do alcı yakla ım”, etnik ba lılıkların kökenine ve genetik özelliklere vurgu yapan sosyo “biyolojik yakla ım”, dil, din ve ortak geçmi gibi objektif ve sübjektif unsurları bir arada kullanan ve milleti ötekilerden ayırarak bir bütün yapanın bu ba lara duyulan inanç oldu unu söyleyen “kültürel yakla ım” hep birlikte ilkçi yakla ımı olu turmaktadır (Özkırımlı, 2009: 94).

lkçi kuramın bahsedilen özellikleri ve temel savlarına gelen ele tiriler, bir anlamda di er kuramların da ortaya çıkmasını ve bu ele tiriler üzerinden in a edilmesini sa lamı tır. Bundan dolayı ilkçi kurama yöneltilen ele tirilere kısaca de inmekte yarar vardır.

Bu ele tirilerin ilk hedefi olarak ilkçi kuramların üstünde uzla tı ı etnik grupları ve milletleri olu turan objektif unsurların “verili” ve ”de i mez” oldu u tezi gösterilebilir. Özellikle modernist dü ünürler dil, din, kan ba ı gibi ö elerin konjonktürel artlarla ilgili ve gündelik çıkarlarla yakından alakalı olarak de i ebilece i iddiasındadır (Özkırımlı, 2009: 95-97)28.

28

Nitekim sömürge sonrası Afrika ülkelerinin birço u ve hatta Balkan örnekleri modernist dü ünürlerin ellerini güçlendirmektedir. Her iki örnekte de farklı ekillerde ortaya çıkan, do al, verili veya de i mez olmayan etnik grup ve milletlere rastlanmaktadır.

lkçi kurama yönelik bir di er ele tirinin hedefi, ilkçilerin etnik ve milli kimliklerin di er kimlikleri kapsayıcı ve öncelikli oldu u eklindeki yakla ımıdır. Özellikle etno-sembolcü akımın temsilcileri, bu hususta modernistlerin “verili” ve “de i mez” tezine yaptıkları ele tirinin bir benzerini, ilkçi kurama yöneltmektedir. Onlara göre etnik ve milli kimlikler, di er kimlik ve aidiyetlerle zaman zaman örtü ebilir, birbirlerini tamamlayabilir ve hatta çatı abilirler. Hangi kimli in ön plana çıkaca ı ise konjonktüre göre de i ebilmektedir (Özkırımlı, 2009: 99). Bunu bir örnekle açıklamak gerekirse, ki iler anlık pragmatik ihtiyaçlarının kar ılanmasında üyesi oldu u toplumsal gruba ait farklı kimlikleri kullanabilirler. Ki iler tarafından farklı olaylarda ve farklı ekillerde, kimi zaman ailesel kimlik daha etkin iken, kimi zaman ise bölgesel, sınıfsal ve hatta toplumsal cinsiyetle ili kili kimlikler ön plana çıkartılabilir.

lkçi kuramın, etnik ve milli ba lılıkları açıklarken bu ba lılı ın, toplumsal etkile imlerden ve konjonktürden ba ımsız, adeta “mistik” bir ba lılık olarak kabul etmesi bir di er ele tiriyi de beraberinde getirmektedir. Etno-sembolcülerin ve modernistlerin ortak ele tirisi olarak, milliyetçi anlayı ın temelinde yer alan millet ve etnisiteye duyulan yo un duygu ve hisler, kendili inden olmaktan ziyade semboller ve mitler aracılı ıyla olu turulmu /yeniden üretilmi olgulardır. Günlük aktivitelerin, tören ve ritüellerin ise bu yeniden üretimin bir aracı olarak kullanıldı ı söylenebilir (Özkırımlı, 2009: 100).

lkçilere gelen en ciddi ele tirilerden birinin kayna ı olarak ise, kan ba ına atfettikleri a ırı önem gösterilebilir. Oysaki Geertz, Connor, Grosby gibi ilkçi dü ünürlere göre kan ba ının etnisiteyle ilgisi vardır. Fakat bu dü ünürlere göre bu ba ın nesnel olarak kanıtlanması imkansızdır ve hatta bu ba ın belki de hiç olmadı ını, var olanın bireylerin bu ba ın varlı ına inanması oldu unu, yani ba a duyulan inanç oldu unu açık veya zımnen kabul ederler (Aktürk, 2006: 25).

Genel bir de erlendirme olarak, ilkçi kuramları savunan dü ünürlerin, modernist kurama nazaran ortak noktalarının daha fazla oldu u ve nispeten türde bir görünüm sergiledikleri görülmektedir. Bu kuram ile ilgili göz ardı edilmemesi gereken bir di er husus da yo un ele tirilere konu olmasına kar ın 20. yy.’ın ilk yarısına kadar etkili ve popüler oldu udur. Daha sonrasında modernist kuramın da etkisiyle bu popülerli ini giderek kaybetti i söylenebilir.