• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1: MODERN B R DEOLOJ OLARAK M LL YETÇ L K

1.1. Kavramsal Analiz

1.1.2. Etnisite

Özellikle son çeyrek yüzyılda etnisite kavramının, sosyal bilimlerin önemli bir konusu olarak dikkat çekti i söylenebilir. Ancak kavramın bu popülerli ine paralel olarak çok anlamlı, tanımlı, hatta di er kavramlarla e anlamlı ve sıklıkla karı tırılan bir noktada oldu u da söylenebilir. Kimi zaman yakın anlamlarından dolayı milletle ve ırkla karı tırılan etnisitenin milliyetçilikten ayrılması neredeyse tamamen imkansızken, onu basitçe milliyetçili in kökeni ya da ortak tarihin veya dilin basit yansıması olarak açıklamak da e it imkansızlıktadır (Calhoun, 1993: 211-239). Bununla beraber etnisitenin sıklıkla milliyetçili in temellerinden birisi hatta bazılarınca en önemlisi olarak kavramsalla tırılması, farklı milliyetçilik kuramlarının temel çıkı noktası

olması, millet ve milliyetçilikle ilgili bir çalı mada etnisiteyi üzerinde durulması gereken bir kavram kılmaktadır (Aktürk, 2006: 25).

Günümüzde, Avrupa dillerinde kullanılan etnisite sözcü ünün kökenleri, Antik Yunanca ve Latince’ye uzanmaktadır. Antik Yunan’da “ethne”, “polis”de ya ayan siyasalla mı , devletleri ve ortak tarihi olan sivil vatanda ların kar ıtı olarak tanımlanmaktadır. Buna göre Yunan kültüründen olmasına ra men, ehirde (polis) ya amayan ve ortak tarihi olmayan apolitik insan topluluklarının tanımlanmasında kullanılmı tır (Amselle, 1998: 134).

Latincede ise Etnisite, kendi türünden olan di er toplum üyeleriyle birlikte ya ayan insan grupları anlamına gelen “ethnicus”8 ve yine Latincede sıfatları durum ve içerik belirten isimlere çeviren “-ity” son ekinin birle iminden olu mu tur

(www.etymonline.com, 2013).

Kavramın kullanımı, Ortaça ın sonlarında ngiltere’de dini bir içerikle “ta ethne” eklinde “kafir” ve “putperest” insan topluluklarını tanımlamakta kullanılmı tır. Kavramın farklı kültür gruplarını tanımlayan günümüz manasına yakın kullanımı ise 19. yy.’ın ortalarını9 bulmu tur. Mu lak ekilde bahsi geçen bu kullanımın netle mesi için yüz yılı a kın bir süre kadar daha beklenmesi gerekmi tir. Büyük Buhran, II. Dünya Sava ı ve Amerika’daki siyah hareketleri gibi toplumsal olayların açıklanmasında kavram, daha önceki kullanımlarına benzer içerikte farklı grupları tanımlamak için kullanılmı tır. Büyük Buhran döneminde (1929-1930) Güney ve Batı Avrupalı göçmenleri, II. Dünya Sava ı’nda Yahudileri, talyanları, rlandalıları ve “di er” insanları ve yine II. Dünya Sava ı’nda, Amerika’da ise siyah ırk ve göçmenleri tanımlamada kullanılmı tır (Sa ır ve Akıllı, 2004: 4-5).

Kavramın Antik Yunan’da kullanımı ile ilgili olarak ortak köken, do um yeri, kabile, kavim gibi kültürel veya biyolojik özelliklerin payla ıldı ı insan veya hayvan topluluklarını tanımlayan içeri inde (Hutchinson ve Smith, 1996: 4) gözden kaçırılmaması gereken bir husus vardır ki o da bu kavramın Yunanlı olmayan, çevrede yer alan yabancılar ve barbarlar için kullanıldı ıdır. Kavramın ortaça daki kullanımında

8

Antik Yunanca’da bir grup arkada , kavim, hayvan sürüsü gibi anlamlarda da kullanılmı tır (Sa ır ve Akıllı, 2004: 1).

9

Joseph Gobineau, etnisite kavramından 1854 tarihli “Essai Sur Linegalite des Races Humines” adlı kitabında, mu lak bir biçimde bahsetmi tir.

da bir dı layıcılıktan bahsedebildi i gibi 1960’a kadar olan dönemde de benzer bir dı layıcılık söz konusudur. Kavram Antik Yunandan günümüze kadarki süreçte geçirdi i evrim sonucunda “normalle erek” ve bu dı layıcı-pejoratif anlamından görece sıyrılarak günümüz manasındaki kullanımına ula ılmı tır.

Etnik kavramı, sosyal bilimler alanında dil, kültür, gelenek ve görenek bakımından birbirine ba lı ve genellikle aynı soydan bireylerden olu an görece küçük ölçekli insan toplulu u (Demir ve Acar, 2002a: 143) eklinde tanımlanabilir. Bir di er tanımlamaya göre ise bireysel farklılıklardan ve özelliklerden ziyade, bir toplulu un olu turdu u kültürel gruba özgü, her türlü özellik ya da belirtiye olan aidiyet olarak açıklanmı tır (Yıldız, 2003a: 140).

Yanlı oldu u söylenebilecek kullanımında ise etnisite ırkla ve soyla e anlamlı kullanılmaktadır. Oysa içsel ve dı sal bazı nedenlerden dolayı aynı ırka mensup fakat farklı etnisiteye ait topluluklar da vardır. Bunlara örnek olarak da ılan Yugoslavya ve Ruanda’daki etnisitelerden bahsedilebilir. Kökenleri Slav ırkına dayanan da ılan Yugoslavya’da ya ayan halkların dini ve mezhepsel farklılıklarından do an Hırvatlar, Sırplar ve Bo naklar, içsel ayrımın bir örne i olarak gösterilebilir. Yine Ruanda’da oldu u gibi tamamıyla dı güçlerin ekillendirmesiyle ve yapay olarak, aynı kökenden gelmelerine kar ın, toplumun Tutsi ve Hutu olarak iki ayrı etnisiteye ayrı tırılması dı sal nedenlerle olu mu etnisitelere örnek olarak gösterilebilir10.

Etnisitenin ırk ve soydan olan bu farklıla ması, etnisitenin bir unsurunu daha ortaya çıkartmaktadır. Bu da etnisitenin sonradan geli en kültürel ö elerle yo rulmu olmasıdır. Anla ılaca ı üzere etnisite; bir anlamda tercihlere ve sonradan kazanılan bir takım kültürel ö elere dayalıyken (dil, din, kültür, gelenek, tarih ve hayat pratikleri vb.) ırk; yanlı lıkla de i meyecek, do u tan kazanılan biyolojik ö elere dayalıdır (Giddens, 2008: 535-537). Etnisite, insanların ortak atalardan ve aynı köklerden geldi i mitine duyulan inançtır. Bu inanç, genetik gerçeklikten ziyade, ki ilerin kendi inandıkları, belki de tarihsel olarak yanlı bir inanca dayalı genetik gerçeklik üzerine de kurulmu

10

Ruanda’da, Belçikalı sömürgeciler onaları “Tutsi” ve “Hutu” olarak ikiye ayırana kadar sosyopolitik hiyerar i içerisinde farklı gruplar olmasına kar ın, ya ayanların hepsi Türkçede kar ılı ı Ruanda halkı olan “Banyarwanda” idi. Banyarwanda’ların, aynı atalardan gelmelerine, aynı kültürel gelenekler ve pratiklere sahip olmalarına, aynı dili konu malarına ve aynı dine inanmalarına ra men, Belçikalı sömürgecilerin yönetim stratejileri çerçevesinde Tutsi ve Hutu olarak yapay bir ekilde ikiye ayrılmı tır (Mamdani, 2001: 43-44).

olabilir. Nitekim buradan etnisitenin olmadı ı anlamını çıkarabilmek mümkün de ildir. Etnisitenin sosyal olarak in a edilmi ve ona duyulan inancın var etti i genetik “gerçekli e” dayalı bir kategorizasyon oldu u ifade edilebilir (Abizadeh, 2001: 25).

Unsurları ve bazı özellikleri hakkında bilgi verilen “etnisitenin” tanımlanması noktasında da farklı ve hatta kar ıt görü lerden bahsedilebilir. Bu farklılı ın kökeninde, aslında kavramın tanımlanmasıyla ilgili olan ve temel kategorizasyon oldu u iddia edilebilecek olan bir ayrı ma yatmaktadır. Bu kategorizasyonu iki ana ba lık altında ifade etmek mümkündür, bunlar: “ilkçilik (primordialist) kuramı” ve ilkçili in ele tirisi olarak ortaya çıkan “modernist kuram”dır. Modernist kuramlar farklı dü ünürler tarafından, araçsalcı (instrumentalist), in acı/yapılanmacı (constructivist), ya da Marksist bir içerikten olu an “ilkçi kar ıtı kuramlar/Marksist kuramlar” olarak da adlandırılmaktadır (Ta tan, 2010: 199). Ayrıca bu iki ana kuramın sentezi olarak orta yolcu bir “etno-sembolcü” kuramdan da bahsedilebilmek mümkündür.

lkçi kuramı benimseyenler, en basit anlamıyla etnisiteleri do al veya ilk ça lardan beri var olan bir olgu olarak görmektedir. Etnik kimli in tarihi ve sosyal ko ullardan ba ımsız bir varlı a sahip oldu unu, ekonomik ve kurumsal düzenlemelerin bu varlı ı yok edemeyece i ve bireylerin siyasal temayülleri üzerinde ilksel ba lılıkların oldu unu iddia etmektedir (Ta tan, 2010: 200).

lkçi kurama yöneltilen ele tiriler, ilkçi kar ıtı olan kuramların ortaya çıkmasını sa lamı tır. Bunlardan ilki olarak, ba lıca temsilcileri Paul Brass ve Craig Calhoun’un oldu u araçsalcı (instrumentalist) kuram ele alındı ında etnisite, bir grup seçkinin toplumda iktidar ve avantajlarını koruyabilmek için yarattı ı siyasal mitler ve bu mitlerin manipülasyonu sonucu ortaya çıkan araçsal bir olgu olarak görülmektedir. Araçsalcı kurama göre grupların kültürleri ve sosyal yapıları, seçkinlerin müdahalesine açıktır. Seçkinler; ekonomik, siyasal ve sosyal ko ullara göre, toplumu kendi amaçları do rultusunda ekillendirebilir ve bu kültürel ö eleri kullanarak etnik hareketlili i sa layabilirler (Sa ır ve Akıllı, 2004: 13).

Etnisiteye ili kin Marksist kuramların araçsalcı nitelikte oldu u söylenebilir. Karl Marks ve Freiedrich Engels’in etnisiteye yönelik söyledikleri sınırlıdır. Dolayısıyla Marksist etnisite yakla ımı, dü ünürler tarafından Marksizmin temel ilkelerinden hareketle ortaya konulmaya çalı ılmı tır. Marksist etnisite kuramı, araçsalcı yakla ıma

“sınıf” kavramını ekleyerek etnisiteyi egemen sınıfın yapay bir olgusu olarak tanımlamaktadır. Bu kurama göre, “etnisite” bir ayrılık yaratarak i çi sınıfının birle mesini engelledi inden, mücadele edilmesi gereken bir sorundur (Sa ır ve Akıllı, 2004: 15).

Ba lıca dü ünürleri Eric Hobsbawn ve Benedict Anderson olan in acı (constructivist) kuram, etnistenin ilkçil do al ve kendili inden olu an bir olgu de il de bireylerin kendi özgün amaçları için ortaya çıkmı olan bir in a oldu u görü ündedir. Bu kurama göre 20. yy.’ın son çeyre inde dünya çapında ortaya çıkan fundamentalist hareketler ve Avrupa’da yükseli e geçen ırkçı akımlara bir tepki olarak ortaya çıkmı tır. Bu yakla ım etnik kimliklerin de i mezli ini öne süren ilkçi kuramın aksine, etnik grupların sosyal, ekonomik ve siyasal süreçler kar ısında de i ebilece ini iddia etmektedir. Buna göre, bireylerin tek bir etnik aidiyetten ziyade birçok etnik aidiyeti vardır ve kimlik bazı nedensel de i kenlere ba lı olarak farklılık kazanabilir (Chandra, 2001: 7).

Kuramın öncülerinden Hobsbawn ve Anderson’un eserleri incelendi inde, siyasal seçkinler ve siyasal iktidar vurguları göze çarpmaktadır. Hobsbawn’a göre millet ve milliyetçilik, siyasal seçkinlerin çıkarları do rultusunda in a edilirken (Hobsbawm, 2010), Anderson bu in anın aracı olarak özellikle yaygınla an resmi dil, tarih ve e itim politikalarının kullanıldı ını öne sürmektedir (Anderson, 2009).

Son olarak “etno-sembolcü kuram” ele alındı ında; milliyetçilik çözümlemelerinde etnik geçmi e a ırlık veren, ilkçili i reddeden, ama modernist yakla ımları da yetersiz bulan bir yakla ımla kar ıla ılmaktadır. Kuram, farklı dü ünürler tarafından “eskilci” ya da “etnikçi” olarak da adlandırılmaktadır. Ba lıca dü ünürleri John Armstrong, Anthony D. Smith ve John Hutchinson olan etno-sembolcü kuramın temel iddiası, milletlerin yoktan var edilemeyece i, muhakkak geçmi ten kalan ve etnilerden gelen mitler, de erler ve sembollerin etkisi altında biçimlendikleri eklinde ifade edilebilir.

Etnisite kavramı ve bu kavramla ilgili kuramlar incelendi inde, aslında sosyal bilimlerin en büyük problemlerinden biri olan kategorizasyondan kaynaklanan indirgemeci yakla ımın olumsuzlukları ile de kar ıla ılmaktadır. Nitekim gerek ilkçiler, gerekse ilkçi kar ıtı olan kuramlar, kavramın yalnızca belirli boyutlarını ele alarak buradan hareketle bir tasnife gitmeye çalı mı , bu tasnifi yaparken de bazı grup ve özelliklerini açıklamada yetersiz kalabilecek düzeyde analizler yapmı tır. Araçsalcı kuram,

etnisiteyi, seçkinlerin manipülasyonuna indirgerken; ilkçilerin genetik özelliklere, Marksistlerin ise ekonomik ili kilere saplantılı bir ekilde kavramı açıklamaya çalı tıkları söylenebilir. Bu minvalde bahsi geçen kuramların aslında her biri az veya çok etnisitenin açıklanmasında yardımcı olabilir. Farklı etnisiteler analiz edilirken bu kuramlarda bahsedilen ö eler birlikte, birbirini takiben veya tek ba ına gözlemlenebilirler.

Etnisiteler açıklanırken yakla ım ister ilkçi, ister araçsal, isterse in acı olsun, göze çarpan bir husus olarak “inanç” olgusu dikkat çekmektedir. Etnik ba ların yapay veya do al olması veya belirli bir grubun çıkarı ya da bir sınıfın toplumu yönetme aracı olarak kullanılması bir yana, bu ba ların ve kökenlerin varlı ına duyulan inanç, bütün kuramların dikkat çekti i bir husustur. Buradan hareketle etnisite ve etnik ba larla ilgili bunların kökeninin ne oldu u tartı masından ziyade, onları var eden inançlar ve bu inançların düzeyleri önemlidir.

Smith, etnik grubu; “soya ait mitlerin rolünü ve tarihi anılarını vurgulayan, din, gelenek, dil ya da kurumlar gibi bir veya birden fazla kültürel farklılı a göre tanınan veya ayırt edilen bir kültürel kolektif tip” olarak tanımlamaktadır (Smith, 2010: 41). Etnisitenin niteliklerini ise; kolektif bir ad, ortak soy miti, payla ılan tarihi anılar, ortak kültürü farklı kılan bir ya da birden fazla unsur, özel bir “yurt” ile ba , nüfusun önemli kesimleri arasında dayanı ma duygusu olarak vermektedir(Smith, 2010: 42).

Berghe’ye göre ise etnik gruplar ailelerin uzantısı yani bir nevi makro bir ailedir11. Aile içindeki akrabalık ba larının gruplara uyarlanması yani bir anlamda bu ba ların geni ölçüde dü ünülmesi sonucu olu an etnik gruplara duyulan ba , aileye duyulan ba ın bir benzeridir (Berghe, 1981: 131, 143).

Tüm bunlardan hareketle etnisiteyi bir tasarım sonucu olsun veya olmasın, dil, din, gelenek gibi kurumlar ve çe itli kültürel farklılıklara, objektif hususlara dayanan, toplumsal grupların di er gruplara mensup bireylerle girdikleri etkile im sürecinde onlardan farklıla arak ortaya çıkan siyasalla mamı (henüz millet olma bilincine eri memi ) topluluklar olarak tanımlayabilmek mümkündür.

11

Horowitz’de Berghe’yle benzer bir ekilde geni letilmi ya da süper aile (extended family) kavramını kullanmaktadır (Horowitz, 1985: 63).

Milliyetçilikle ilgili bir çalı mada ku kusuz ki aslında her eyin ba ı olarak algılanabilecek olan etnisitenin önemi büyüktür. 19. yy.’dan günümüze kadar birçok ulus-devletin kurulu unda görüldü ü gibi milliyetçilik eksenli çalı malarla, etnisitelerin siyasalla ması söz konusu olmu tur. Bir etnik grubun siyasalla maya ba lamasının birçok göstergesinden bahsedilebilir. Söz gelimi, Habermas’a göre bu süreç bir etnik grubun kendini bir güç olarak hissetmesiyle ba lamaktadır. Ayrıca kendi varlı ından emin olmanın ötesinde, kendine ayrıca politik bir sınır da istemesi siyasalla manın bir ba ka ölüçütü olarak görülmektedir. Ulus in a sürecinde bu siyasalla ma zaten etnisiteyi ulus haline getirme kararının verilmesi ile ba lamaktadır. Bu süreçte etnisite siyasalla ır, milli kültür ve milli kimli in etkin bir rol oynamasıyla millet olgusuna giden süreç kendini gösterir (Gellner, 1998: 59). Buna ek olarak milletle me süreçlerinin ve milliyetçilik çalı malarının temel unsurlarından birinin de çekirdek etnisite oldu unun altını çizmek gerekir. Nitekim ister birden çok etnisiteden olu an milletler söz konusu olsun, isterse tek bir etnisiteden birden fazla millet ortaya çıksın, her iki durumda da etnisitenin temel rol oynadı ı kendini göstermektedir.