• Sonuç bulunamadı

Siyasal ve Toplumsal Düzende Milli Unsurların Önemi

II. BÖLÜM

1. SİYASAL VE TOPLUMSAL AÇIDAN SAİD HALİM PAŞA

1.2. Siyasal ve Toplumsal Düzende Milli Unsurların Önemi

Milli esaslara ve milliyet unsuruna önem vermeyen veya bu ilkelere uygun şekilde hazırlanmayan her türlü yenilik hareketi ve ileri medeniyet seviyesine ulaşma çabası, kaynağı ne olursa olsun, sonuçsuz kalacaktır. Çünkü milliyeti inkar eden bir medeniliğin ve milli duyguların terki anlamına gelen fikir akımlarının kabul edilmesi demek, kültürel ve manevi değerleri inkar etmek anlamına gelir. Şayet siyasal uygulamalarla ilgili yenilikçi bir atılım yapılacaksa, bu milli esaslara ters unsurlardan oluşmamalıdır. Milli unsurlara ters ve onları yürürlükten kaldıracak hükümler ihtiva eden her türlü teşebbüs, milliyeti ne olursa olsun, hiçbir toplum tarafından kabul edilemez ve içselleştirerek uygulanamaz. Uygulansa bile, milli duygularla uyuşmadığı için başarılı bir sonuca ulaşamaz. Öyle ki, bu uygulamaları siyasal ve toplumsal düzende gerçekleştirmek için ısrarcı bir tavır sergileyen kişilerin toplumları için faydalı olduğunu söylemek mümkün değildir.

Tarihi birikimlerin bir neticesi olarak meydana gelen ve bütün bireyler tarafından benimsenen din, ahlak vb. manevi değerler, bir toplumun varlığını devam ettirmesi için gerekli olan önemli unsurlardandır. Bu ilkeler ekseninde şekillenmiş milli esaslar ve hassasiyetler dikkate alınmadan, devletin siyasal sisteminde herhangi bir değişikliğe gidilmesi, toplumun ve devletin tarih sahnesinden yok olmasına yol açacak olaylara sebep olabilir. Devlet ve toplumun böyle bir sonla karşı karşıya kalmaması için, siyasal uygulamalarda yapılacak değişikliklerin, sözü edilen devlet ve toplumun milli esaslarına uygun ve öngörülen şekilde düzenlenmesi gerekmektedir.413

Bir toplumun diğerini taklit etmesine dayanan ilişkiler neticesinde, taklit eden toplumun temel unsurlarını sarsacak veya önemli olanlarını değiştirecek, bir sistemin kabul edilemez olduğunu belirten Said Halim Paşa’ya göre tarih içinde geliştirdikleri temel prensipler itibariyle birbiriyle uyuşmayan toplumların, karşılıklı veya tek taraflı olarak, ölçüsüz bir taklit anlayışıyla etkileşim içinde bulunmaları, sahip oldukları değerlerin inkarı anlamına gelecektir. İster toplumun tamamı, isterse tek bir ferdi tarafından böyle bir anlayışın benimsenmesi milliyet duygusuna verilen değerin kaybedildiğinin bir delilidir. Milliyetini inkar durumuna düşen kim olursa olsun,

kendi milliyeti adına söz söyleme yetkisine sahip olamaz. Bu durumdaki kişilerin ileri sürdükleri fikirlere itibar edilmesi, toplumda neyin doğru, neyin yanlış olduğunun anlaşılamadığı bir kaos ortamı oluşturur.414

Konuya bu açıdan bakıldığında, çok uluslu bir toplumu yönlendiren siyasal sistemin gücünü korumasına yardımcı olan dini ve siyasal esasların toplum üzerindeki etkileri dikkate alınmadan, siyasal ve toplumsal düzenin tek uluslu bir toplumda görülen uygulamalara göre yeniden yapılandırılmaya çalışılmasının doğru olmayacağı aşikardır. Söz konusu yanlışa düşülmemesi için, çok uluslu bir toplumun siyasal ve toplumsal düzeninde yapılacak düzenlemelerde, sözü edilen esasların bağlayıcılığı da göz önünde bulundurulmalı ve tek uluslu devletlerin siyasal ve toplumsal uygulamaları, sadece örnek olarak değerlendirilmelidir. Bu uygulamalar, ancak çok uluslu toplumu yönlendiren siyasal ve toplumsal yapıya uyum sağlayacak şekilde geliştirildikten sonra uygulama safhasına geçirilmelidir. Bütün toplulukların ihtiyaçlarının eşit oranda karşılanmasının şart olduğu, Osmanlı gibi çok uluslu bir toplumda, siyasal sistemin güçlendirilmesi için, bağlayıcılığı olan unsurların her ne olursa olsun hiçbir durumda ihmal edilmemesi gerekmektedir.415

Milli değerler ve inançların alt yapısını oluşturan ananeler, gelenekler v.b. toplumsal prensipler, her gelişen ve değişen şey gibi zaman içinde gelişmeye ve değişmeye müsaittir. Fakat bu değişimi tabii seyrine bırakmayıp, kendi değerlerini kendi eliyle yıkan bir toplumun varlığını devam ettirmesine yardımcı olan temel esasların gelişmesinden daha çok gerilemesine yardımcı olacağı anlaşılmaktadır.416 Bu nedenle, aydın sınıfın toplumsal değerleri temsil eden milli gayeye sahip çıkması sağlanmalıdır. Bu yönde alınan tedbirler, aydın sınıfın kendi toplumu karşısında görevini tam olarak anlamasına ve toplumun istenmeyen olaylardan ve bu olayların acı sonuçlarından kurtulmasına zemin hazırlayacaktır.417

Demek oluyor ki, bir toplumun ileri medeniyet seviyesine ulaşma kararlığı mevcut ise, mutlaka kendi siyasal ve toplumsal yapılanmasına uygun bir hedef tayin etmesi zorunludur. Hedefi olmayan bir toplumun düşebileceği en büyük tehlike, bir medeniyetin örnek alınması değil, o medeniyete birebir özenmesidir. Özenti; örnek

414 Said Halim Paşa, Buhrân-ı Fikrimiz, s. 12, 13. 415 Said Halim Paşa, Buhranlarımız, s. 21, 22. 416 Said Halim Paşa, Buhrân-ı Fikrimiz, s. 14, 15.

almanın değil, taklit etmenin tek kurtuluş yolu olduğu gibi yanlış bir kanaati, toplumun iyi bir nitelik olarak kabul etmesine sebep olur. Böyle yanlış bir kanaat, toplumsal gelişmeyle ilgili alınan tedbirlerin verimsiz ve sonuçsuz kalmasına yol açar. Bu şekilde bir yapılanma hatasına düşmüş olan toplum, gelişmeyi elde edemeyeceği gibi, sahip olduğu değerleri de kaybetmeye mahkumdur. Bu kıymetlerin kaybedilmesi, toplumu gerçekliğin dışına iter ve hiçbir işe yaramayan yabancı değer ve anlayışlar içerisinde bocalamasına sebep olur. Bu durum ise, toplumsal kalkınmanın en önemli engelini teşkil etmektedir.418

Gelişme ve ilerleme yolunda milli esaslarını ihmal etmeden, ıslah etme yoluna giden toplumlar, toplumsal düzen bakımından gelişmeye muvaffak olmuşlardır. Kendi milli esaslarını çağın ihtiyaç ve isteklerine göre düzenleyen ve onları terk etmeyen bu toplumlar, sahip çıktıkları milli esaslar sayesinde mensuplarının bilinçli, fedakar ve kendini toplumuna adamış birer insan olarak varlık bulmalarına zemin hazırlamıştır.419 Bu nedenle, yapılması gereken şey, milli ve manevi unsurları yürürlükten kaldırmaya çalışmak değil, zaman içinde meydana gelmiş olan yanlış yorumlardan kaynaklanan uygulamalara son vermek olmalıdır. Geçmişte siyasal ve toplumsal düzenin gelişmesine katkı sağladığı bilinen bu hükümlerin yanlış yorumlandığının ve ihtiyaçlara cevap veremez hale geldiğinin en büyük ispatı, bu unsurların etkin olmadığı farklı yöntemler denenmesine rağmen, devlet ve toplumda görülen geri kalmışlığa son verilememesidir.420

Anlaşılan odur ki, bir toplumun geliştirilmesi ve çağdaşı olan gelişmiş toplumlar seviyesine yükseltilmesi önemli bir husustur. Devlet idaresinde yetkili olup olmadığına bakılmaksızın toplumun bütün fertlerine bu bilincin kazandırılması gerekmektedir. Bu bilinç siyasal düzen karşısında toplumun konumunu belirlerken devletin varlığının da teminatı olacaktır. Fakat devlet ve toplumu geliştirmek için başlatılan çalışmalarda toplumsal birliği koruyan unsurları önemsiz gören fikirlere fırsat verilmemelidir.

418 Said Halim Paşa, Buhrân-ı Fikrimiz, s. 10, 11.

419 Said Halim Paşa, İnhitât-ı İslâm Hakkında Bir Tecrübe-i Kalemiyye, s. 13, 14. 420 Said Halim Paşa, “İslam’da Teşkilat-ı Siyasiyye”, Sebîlürreşâd, c. 20, S. 495, s. 2.