• Sonuç bulunamadı

II. BÖLÜM

2. FARKLI İKİ MEDENİYET KARŞISINDA SAİD HALİM PAŞA

2.2. Hıristiyan-Batı Medeniyeti

Medeniyet haline gelmeye başladığı ilk dönemlerden itibaren, uzunca bir dönem derebeylerinin, ruhban sınıfının ve kralın hakimiyetine dayalı sistemle yönetilmiş olan Batılı toplumlar, son dönemlerde burjuva sınıfının şekillenmesiyle, demokratik bir yönetim şekliyle yönetilmeye başlamıştır. Bu dönemle birlikte Batı toplumlarının genel anlayışında, burjuva sınıfının da etkisiyle maddi unsurları ön planda tutan hızlı bir değişimin yaşandığı görülmektedir. Bu yıllarda, Batı Medeniyetinin mensubu olan toplumlarda iktisadi yönden önemli bir yükseliş meydana gelirken, manevi yönden de bir takım kayıpların yaşandığı tartışmasız kabul edilmektedir. Bu noktaya dikkat çeken ve insanlığın arzu ettiği huzurlu hayata, maddi veya manevi unsurlardan sadece birinin geliştirilmesiyle ulaşılamayacağını ileri süren Said Halim Paşa, Batı toplumlarında ferdiyetçi, kendinden başkasını düşünmeyen, kendi rahatı için başkalarının sömürülmesine göz yuman ve maddi gelişmeyi ön planda tutan bireylerin sayısının hızla arttığını belirtmektedir. Ona göre, “Batı’nın siyasal teşkilatı, bir takım toplumsal mücadelelerden doğmuş ve bunların neticesinde kurulmuş olduğundan, aynı mücadelelerin çıkmasına ve devamına da müsaittir. Tabiatı icabı tarafgir ve insafsız bir mahiyete sahiptir. Bu teşkilatlarda adalet ve başkalarını düşünme fikirleri zaruret sebebiyle ihmal edilmiş olduğundan,

ahlakî ve idarî kıymetleri şüphelidir.”341 Batı Medeniyetinin kendine göre geliştirmiş

olduğu siyasal anlayış, yönetilen toplumun tamamına tarafsız bir yönetim şekli sunamamaktadır. Toplumun bir kısmını memnun, diğer kısmını da mağdur eden söz konusu siyasal düzen, temsil ettiği devlet kurumunun kendi mensupları tarafından birtakım saldırılara uğramasını engelleyememektedir.

Her toplum için devletin varlığının zorunlu olduğunu belirten Said Halim Paşa, Batı Medeniyetinde devlet kavramının İslam Medeniyetinden daha farklı

340 Said Halim Paşa, a.g.e., s. 22- 25. 341 Said Halim Paşa, a.g.e., s. 25.

anlaşıldığını ve Batılı toplumların devletlerine karşı duydukları bağlılık hissinin daha zayıf olduğunu ileri sürmektedir. Batılı toplumların geliştirdiği devlet anlayışı, uygulanan idare sisteminin adını veya şeklini önemsizleştirmiştir. Çünkü devletine karşı bağlılık hissi taşımayan bir toplumda nasıl bir yönetim şekli etkin olursa olsun, devlet yöneticilerinin gelecek nesillere haksızlık ve zulümden başka bir şey bırakmayacağını düşünenler olacaktır. Batı Medeniyeti, bu tarz bir siyasal anlayışla yönetildiğini düşünen birey veya grupların her geçen gün arttığı bir yapıda olduğu için de, iktisadi gelişme oranının yüksek olması, söz konusu toplumlarda tesis edilmesi gereken huzur ve güven ortamının sağlanması için tek başına yeterli olmayacaktır.

Toplumsal ve siyasal yapısını belirleyen denge unsurlarını, hayat tarzını ve toplumsal müesseselerini zaman içinde duyduğu ihtiyaçlara göre değiştiren Batının bu değişimini ilmi bir disiplin içinde değil, yaşadığı tecrübeler ve tahmine dayalı bilgiler sonucunda gerçekleştirdiği görülmektedir. Bu nedenle de, bu medeniyetin mensubu olan toplumların siyasal ve toplumsal yapılarını belirli ve değişmez bir gaye veya hedefe göre düzenledikleri söylenemez. Gelecekle ilgili hedeflerini, sahip olduğu toplumsal anlayışa göre değil de, gelişen olaylara göre belirleyen Batı Medeniyetinin; kendi mensuplarını ekonomik yönden güçlendirmesine ve bu konuda diğer medeniyetlere rehberlik edecek konuma gelmesine rağmen, bütün insanlığı manevi yönden tatmin edecek siyasal ve toplumsal anlayış tarzını sunacak yeterlilikte olmadığı da anlaşılmaktadır.342

Said Halim Paşa’ya göre, “Batılı milletlerin bugünkü siyasal teşkilatları, toplumsal ihtiyaç ve değişmeler karşısında alınmış iyi kötü bir takım günlük tedbirlerden ibarettir. Makul ve tarafsız bir idare temin ve tesis etmekten çok, bu

değişmeleri kolaylaştırmaya hizmet etmektedir.”343 Toplumsal ihtiyaçlarına uygun

bir şekilde milli hakimiyet esasına dayanan yeni bir siyasal düzen geliştirerek, bu alanda kendini yenileyen Batı toplumlarının, ekonomik yönden ileri bir seviyeye ulaştıkları açıktır. Fakat bu toplumların bu alanlarda elde etmiş oldukları başarılara, toplumsal değer ve yargıların korunması ve yüceltilmesi gibi durumlarda rastlanmamaktadır. Siyasal ve ekonomik seviye olarak kendi standardını yükseltmeyi

342 Said Halim Paşa, “İslam’da Teşkilat-ı Siyasiyye”, Sebîlürreşâd, c. 20, S. 496, s. 16. 343 Said Halim Paşa, İnhitât-ı İslâm Hakkında Bir Tecrübe-i Kalemiyye, s. 22.

başarmış olan Batı Medeniyetinin, adalet, ahlak vb. toplumsal değerleri kapsayan manevi alanlarda her geçen gün gerilediği de göz ardı edilmemelidir.344

Ona göre; Batı Medeniyetinde siyasal ve toplumsal yapıda uygulanan hürriyet ve eşitlik anlayışı da sanıldığı kadar gelişmiş değildir. Çünkü bu medeniyetin mensubu olan toplumlarda, toplumsal dengenin olması gereken şekilde sağlandığı söylenemez. Toplumun bir parçası haline gelmiş sınıfların birbiriyle şiddetli çekişmeler yaşadığı, bir sınıfın diğer sınıf üzerinde baskı kullanarak hakimiyet kurmaya çalıştığı bu medeniyette, toplumsal denge oluşmamış ve bunun sonucunda gerçek manada hürriyet ve eşitlik anlayışı gelişmemiştir. Şayet ciddi bir inceleme yapılırsa, Batı Medeniyetinin hürriyet ve eşitlik anlayışını destekleyen bir siyasal ve toplumsal yapıdan daha ziyade, fert ve sınıf imtiyazına ve eşitsizlik anlayışı üzerine kurulmuş bir sisteme sahip olduğu görülebilir.345 Bu açıdan değerlendirildiğinde “Batı’da sınıf ve zümre kinleri, ırkçılık husumetleri, bugün, eskisinden daha şiddetli olarak mevcuttur. Orada hükümet, nüfuzu kırılmış ve itibardan düşmüş olarak, halka artık gereği kadar ne itimat, ne de saygı hissi telkin edebilmektedir. Fakat, iktisadi

şartlar bakımından İslam ve Batı medeniyetleri arasında yapılacak bir mukayesenin

sonucu, tamamen Batılı milletlerin lehine çıkacaktır. Biz iktisadi açıdan ne kadar

çaresiz ve hareketsiz isek, onlar aksine o kadar kudretli ve rahattırlar.”346

Batı Medeniyetinin iktisadi yönden kalkınmayı başarmış olmasına rağmen, kendi içinde meydana gelen sınıf çekişmelerine son verememesinin sebebi, arzu ettiği toplumsal adalet anlayışını tesis edememesinden kaynaklanmaktadır. Said Halim Paşa’ya göre, Batı Medeniyetinde bunun başarılabilmesi için, bireyleri ahlaki davranış yönünden olgunlaştıracak değerlerin aktif halde tutulması gerekir. Çünkü insanların ahlaki davranışlarda olgunlaşması, bütün insanlık için iyi olanı tercih etmelerine sebep olacaktır. Batı Medeniyeti, ancak bu idealle nesillerini yetiştirmeyi başardığı zaman, gelecekte hürriyet, eşitlik vb. gibi değerleri daha iyi anlayan ve uygulayan bir medeniyet haline gelebilir. Mevcut uygulamalar üzerinde detaylı bir inceleme yapılmadan, Batı toplumlarında hürriyet, eşitlik vb. değerlerin sadece bir takım kanun değişiklikleriyle kusursuz bir biçimde uygulandığını iddia etmek yanlış

344 Said Halim Paşa, “İslam’da Teşkilat-ı Siyasiyye”, Sebîlürreşâd, c. 20, S. 498, s. 39. 345 Said Halim Paşa, a.g.m., Sebîlürreşâd, S. 496, s. 16, 17.

olur. Bu yüzden, İslam Medeniyetine mensup olan toplumların kendi değerlerinden vazgeçmelerini ve kendi içinde toplumsal adaleti tesis edememiş Batı Medeniyetinin uygulamalarını tercih etmelerini gerektirecek bir durum yoktur.347

Fikirlerinin temelini bu düşünce üzerine oturtan Said Halim Paşa; inkar edilemeyecek gerçeklerden birisini de şu şekilde açıklamaktadır:

İslam alemi Doğu’da bitmez tükenmez felsefi münazaralar ile vakit geçirip, metafizik vadisinde sonsuz, boş ve kısır çekişmelerle kuvvetten düşmekte iken, beri tarafta, yani Batı’da genç ve zinde milletler, tecrübe metotlarına dayanan yeni bir medeniyet kuruyorlardı. Bu yeni metotla o milletler, tabiatın sırlarına nüfuz ederek, sonsuz kuvvetlerden faydalanmayı başarmakta idiler. Fizik ve kimya sahasındaki keşif ve icatlar sayesinde Batı Medeniyeti, görülmemiş teknikler bularak, az bir külfetle en büyük verimi sağlayacak mükemmel ve sağlam vasıtalar yaptı. Bu da Batı milletlerindeki zahmetsiz kazanç, sömürge ve tahakküm hislerini son derece artırdı. Doğu’nun zenginliklerine göz diken bu milletler, cehennemi harp alet ve cihazları ile, kendilerine karşı durmaktan aciz kalan İslam memleketlerini istila ettiler.348

Kökleri önceki asırlara uzanan ve insanlığın gelişmesine sekte vuran Doğu ve Batı Medeniyeti arasındaki düşmanlığın gelişen olaylara bağlı olarak arttığı gözlenmektedir. Dünya toplumlarıyla olumlu ilişkiler kurmaya önem veren İslam Medeniyetinin, Batı toplumlarının gelişmemiş bir şekilde yaşadığı dönemlerde, sahip olduğu imkanları insanlığın gelişmesi yönünde harcamaktan kaçınmadığı bilinmektedir. Fakat son yıllarda her alanda gelişme kaydeden Batı Medeniyetinin, geçmişte kendisine gösterilen hoşgörüyü bütün insanlıktan esirgediği anlaşılmaktadır. Olayların bu şekilde gelişmesinin nedenleri araştırıldığında, Batı Medeniyetine hakim olan ruhbanlık sınıfının Hıristiyanlık haricindeki dinler ve mensuplarının aleyhinde yaptığı propagandanın da oldukça önemli boyutta etkili olduğunu söylemek mümkündür.

Said Halim Paşa’ya göre, ahlakî değerlere Doğu toplumları kadar önem vermeyen Batılılar, insanlığın gelişmesiyle ilgili herhangi bir fikir üretme kaygısı taşımamış ve bu konuda olumlu hiçbir adım atmamıştır. Maddi kazançlara manevi ilkelerden daha çok önem veren Batı Medeniyeti, kendi mensuplarının da maddi çıkarlara değer veren bireyler olarak yetişmelerini teşvik etmiştir. Yıkılan Roma

347 Said Halim Paşa, a.g.m., Sebîlürreşâd, S. 496, s. 17.

İmparatorluğu’nun mirasını sahiplenen Batı Medeniyetinde, dinî ve siyasal liderlerin bitmek bilmeyen hırsları ve kinleri de dünya toplumlarının huzurunu bozan olayların başlangıç sebeplerindendir. Sahip olduğu avantajlı konumu insanlığın faydasına kullanarak, bu yönde bütün toplumlara lider olma şansı yakalayan Batılı toplumlar, bu sorumluluğa aldırış etmemişlerdir. Farklı kültürlere mensup toplumların asırlık tecrübelerle meydana getirdiği ve tarihi birikimlere dayanan siyasal ve toplumsal teşkilatlanma dengelerini sarsmış, insanlığın her zaman faydalanabileceği bir çok doğru uygulamaların da tahrip edilmesine zemin hazırlamışlardır. Batı Medeniyetinin son yıllarda kasıtlı bir biçimde başlattığı bu tahribatların, sadece İslam Medeniyeti ve toplumlarında değil, farklı din ve kültürlere mensup medeniyetler ve toplumlar üzerinde de yıkıcı etkileri olmuştur.

Said Halim Paşa, Batı Medeniyetinde uygulanan her yöntemin, İslam Medeniyetine mensup toplumlarda birebir uygulanmasıyla, düşülen sıkıntılı durumdan kurtulmanın mümkün olduğunu savunanlara şiddetle karşı çıkmaktadır. Bununla birlikte, Batı Medeniyeti tarafından gerçekleştirilen atılımlardan da bilinçli bir şekilde faydalanılması gerektiğini ve bunun İslam Medeniyeti açısından zorunlu olduğunu ifade etmektedir. İslam Medeniyetine mensup toplumlar, kendi yapılarına uygun gelişmeleri millîleştirerek uygulamaya koydukları sürece, Batı Medeniyetinden akılcı bir şekilde faydalanmış olacaklardır.349 Denilebilir ki, Batı Medeniyetine ait görülen ve mevcut üstünlüğün kaynağı olan ilim zihniyeti ile tecrübe metodunu birleştirerek ortaya konulacak gerçekler, geçmişten beri süregelen hataların telafi edilmesini mümkün kılacaktır.350

349 Said Halim Paşa, Buhrân-ı Fikrimiz, s. 13. 350 Said Halim Paşa, a.g.e., s. 14.