• Sonuç bulunamadı

II. BÖLÜM

1.1 Medeniyetler Arası Etkileşim

Bir medeniyet veya toplumun sahip olduğu imkanlara bağlı olarak elde ettiği siyasal ve toplumsal seviyenin ulaşılamaz olarak değerlendirilmesini doğru bulmayan Said Halim Paşa’nın, kendini geliştirmiş bir medeniyet karşısında aşağılık duygusuna kapılmadan, gerçekçi yaklaşımlarda bulunmanın da önemi üzerinde durduğu görülmektedir. Özellikle gelişmiş bir medeniyetin her alanda taklit edilmesi yanlıştır. Bunun yerine siyasal ve toplumsal sistemde yerleşmiş kurum ve kuruluşlarda gerekli olan değişimleri yaparak ileri medeniyet seviyesine ulaşmak ve gelişme yolunda sürekli aktif kalmak amacı ve anlayışıyla hareket edilmesi gerekmektedir.298

Siyasal ve toplumsal alanlarda yapılacak yeniliklerde başarılı olmanın yolu, “öteki” olan Batı Medeniyetine mensup toplumların uygulamalarının taklit edilmesinden öte, bizim gayretimize bağlıdır. Çünkü bu yönde yapılacak atılımlarda yabancı medeniyetlerden örnek alınacak tek şey, söz konusu medeniyeti temsil eden toplum veya toplumları bu konuma ulaştıran çalışma tarzı, eğitim usulü ve samimi vatanseverlik duyguları olmalıdır.299 Bu nedenle devlet kurumlarında yapılacak bütün değişikliklerde toplum ve toplumu bir arada tutan unsurlar önemsenmelidir.300 Ayrıca Said Halim Paşa’ya göre, “bir ferdin veya bir cemiyetin düzelmesi, manen ve fikren yücelmesi, ancak kendi gayretleri sayesinde mümkündür. Bu gerçeklik kadar,

296 Said Halim Paşa, “İslam’da Teşkilat-ı Siyasiyye”, Sebîlürreşâd, c. 20, S. 495, s. 3. 297 Said Halim Paşa, İslâmlaşmak, s. 23.

298 Said Halim Paşa, a.g.e., s. 23.

299 Said Halim Paşa, Buhranlarımız, s. 45. 300 Said Halim Paşa, a.g.e., s. 22.

başkasının kendi hesabına sarf ettiği gayret ve çalışmaların bize bir faydasının dokunmayacağını kabul etmek de bir zarurettir.”301

Bununla birlikte toplumlar arası ilişkilerde, bir toplumun elde ettiği gelişmenin diğer toplum tarafından küçük görülmesine zemin hazırlayan bir çok sebep bulunmaktadır. Gelişmiş bir toplum seviyesine ulaşmak için, bir çok alanda gayret etmek ve araştırma yapmak zorunludur. Bu husus genel tavır olarak zihinlere yerleştirilemediği halde, toplumsal gelişmenin istenilen düzeye gelemeyişinin sebebi olarak herhangi bir toplumsal değerin suçlanmaya çalışılması da son derece yanlış olmaktadır. Dolayısıyla, toplumsal ilerlemeyi sağlamanın yolu, dünya toplumlarında meydana gelen gelişmeleri iyi takip etmekten ve bu gelişmeleri sağlayan toplumlar karşısında büyüklenme duygusuna kapılmamaktan geçmektedir. Bunun dışında hiçbir toplumsal unsur, gelişmenin karşısındaki tek engel olarak gösterilemez.302

Gelişmeye talip olan bir toplumun, kendini temsil edecek olan kurumlaşmayı kendi değer yargılarına göre şekillendirmesi gerektiğini ileri süren Said Halim Paşa’ya göre toplumun manevi veya maddi değerlere verdiği önem, kurumsal yapılarının şekillenmesinde önemli bir etkendir.303 Halbuki, Batı toplumlarında görülen ilerlemeye kıyasla, bizim toplumumuzun gelişme seviyesinin daha yavaş olması bizi yanıltmış, Batı toplumlarının siyasal yapısının taklit edilmesiyle onların ulaştığı gelişme seviyesine ulaşılacağı zannedilmiş; siyasal, toplumsal ve ekonomik gelişmeye zemin hazırlayan olayların tam tahlili yapılmamıştır. Batı toplumunun gelişme şartlarının iyi tahlil edilmemesinin yanı sıra, bu medeniyetin ulaştığı seviye karşısında aşırı bir hayranlık duygusu da yaygınlaşmıştır. Bu durum, Batı Medeniyetinin oluşmasını sağlayan temel esasları kavrayıp anlamak yerine, sonuçlar üzerinde yoğunlaşmayı doğurmuştur. Ayrıca, Osmanlı Devleti ve Müslüman toplumların gelişmesi konusunda başlatılan çalışmalarda, sonuçlarla sebeplerin birbirine karıştırılması, siyasal başarısızlığı hazırlayan en önemli hatalardan biri olarak görülmektedir.304

Değişik medeniyetlere mensup olmanın yanı sıra siyasal ve toplumsal sistemlerini coğrafi ve kültürel farklılıklara göre şekillendiren toplumların, siyasal ve

301 Said Halim Paşa, a.g.e., s. 45, 46.

302 Said Halim Paşa, İnhitât-ı İslâm Hakkında Bir Tecrübe-i Kalemiyye, s. 11, 12. 303 Said Halim Paşa, Buhranlarımız, s. 22, 23.

toplumsal kavramlara yüklediği anlamlar ve bu anlamlara dayanan uygulamalarının farklı olması mümkündür. Şayet zaman içerisinde siyasal, toplumsal ve ekonomik alanlarda kalkınmış bir toplumdan herhangi bir etkilenme olacaksa, bu etkilenme; gelişme ve ilerlemeyi devamlı kılan genel prensiplerle, söz konusu toplumun bulunduğu seviyeye gelmek için göstermiş olduğu gayret ve fedakarlıkların örnek alınması hususunda olmalıdır.305 Özellikle toplumsal gelişmenin sağlanması yönünde atılacak adımlarda kıyas yeteneğinin kullanılmasını gerekli gören Said Halim Paşa’ya göre, “İlim, kıyas ile beraber olursa faydalı olur. Çünkü İnsan ancak, varlıklar arasında mukayeseler, benzetmeler yaparak ve tabiat hadiselerini daha iyi anlayarak, onlara göre hareketlerini tanzim eder. Bilmek, kıyas etmek, benzeterek

hüküm vermek demektir.”306 Toplumsal olaylara vakıf olmak için de, bu kurala

uygun davranılmalıdır.

Bu açıdan değerlendirildiğinde Said Halim Paşa, son zamanlarda her alanda üstünlüğü kabul edilen Batı Medeniyeti ve bu medeniyete göre daha geri kaldığı düşünülen Osmanlı Devleti ve İslam Medeniyetinin iyi tanınması gerektiğini ileri sürmektedir. Böylece Batı’nın elde ettiği üstünlüğü sağlayan ilmi gelişmelerden ve kazandığı tecrübelerden daha çok faydalanılacak ve “biz”307deki sıkıntıların halledilmesi için gereken fikri açılımların oluşması sağlanacaktır.308

Öyle anlaşılıyor ki, geçmişte ulaşılan seviye bakımından dönemin en ileri medeniyeti haline gelen Müslüman toplumların, geri kalmışlıktan kurtulmak ve yeniden güçlenmek amacıyla başlattıkları çalışmalarda, hassasiyetle üzerinde durmaları gereken hususlar bulunmaktadır. Gelişmeye talip olan bir toplumdan beklenen davranış tarzının, gerilemenin gerçek sebeplerinin neler olduğu konusuna eğilmek ve belirlenecek olan teknik ve pratik ilkelerin tespitinde yaşanması muhtemel sorunları göz önünde bulundurarak, toplumun geneli için sağlanacak başarılı sonuçları hedeflemek olduğu söylenebilir. Zira Said Halim Paşa, bu yönde atılacak adımların kesinlikle yüzeysel ve sıradan olamayacağını, dolayısıyla yetersiz

305 Said Halim Paşa, a.g.e., s. 44, 45.

306 Said Halim Paşa, Buhrân-ı Fikrimiz, s. 7. 307 Said Haim Paşa, İslâmlaşmak, s. 19.

ve yüzeysel tedbirlerle beklenen başarılı sonuçlara gidilemeyeceğini açıkça belirtmektedir.309

Bunlar dikkate alınmadan sürdürülen her uygulama, diğer devletler ve toplumlar karşısında geri kalmışlıktan kurtulmak isteyen bir toplum hakkında yanlış kanaatlerin oluşmasına sebep olmanın yanı sıra, gelişme adına sunulan çözümlerin bu topluma fayda sağlaması mümkün olmayacaktır. Söz konusu durum dikkate alındığında, bir toplumun geçmişi ve kendine has özelliklerinin hiçe sayılarak, siyasal ve toplumsal kurumlarının yabancı bir medeniyetin uygulamalarına göre düzenlenmesi ve bunun sonucunda gelişmiş medeniyetler seviyesine ulaşılacağı düşüncesinin, hayalci yaklaşımların ürünü olduğunu söylemek mümkündür.310

Said Halim Paşa, İslam Medeniyetine mensup devlet ve toplumların neredeyse tamamında görülen siyasal, toplumsal, ekonomik vb. gerilemenin sebeplerinin iyi anlaşılması gerektiğini savunarak, alınan bütün tedbirlere rağmen söz konusu geriliklerin niçin giderilemediğini anlamaya çalışmakta ve bu sıkıntıların nasıl aşılması gerektiği hususunda önemli bir takım fikirler ileri sürmektedir. Bu bağlamda o, mensubu olduğu İslam Medeniyeti’ni ve “öteki” olarak değerlendirdiği Batı Medeniyetini311 tarih boyunca geliştirerek benimsemiş oldukları farklı anlayışları da içine alan bir sistemde değerlendirmektedir.

Temel ilkeleri açısından bakıldığında, insana gerçek ve sürekli mutluluğu sunma iddiasında bulunan İslam Medeniyetiyle Batı Medeniyeti arasında kurulmuş olan ilişkilerde kökü tarihe dayanan bir soğukluk olduğunu kabul eden Said Halim Paşa, bozuk bir temel üzerine kurulmuş bu ilişkinin sürekli olumsuz yönde gelişmesinde, her iki medeniyetin mensuplarının da önemli bir payı olduğunu belirtmektedir. “Biz” olarak değerlendirdiği İslam Medeniyetinin mensupları, güçlü oldukları ve hükmettikleri dönemlerde, öteki olan Batı Medeniyetinin mensuplarına kendi medeniyetlerini olması gereken şekilde anlatamamışlardır. Diğer taraftan, Batı Medeniyetinin mensuplarının da, kendilerine göre “öteki” olan İslam Medeniyetinin

309 Said Halim Paşa, “İslam’da Teşkilat-ı Siyasiyye”, Sebîlürreşâd, c. 20, S. 495, s. 3. 310 Said Halim Paşa Buhranlarımız ve Son Eserleri, s. 238.

iyi yönlerini görmezlikten geldikleri ve sürekli bu medeniyeti karalayan bir tavır içinde hareket ettikleri de bir vakıadır.312

İslam ve Batı Medeniyetleri arasında geçmişten beri süregelen dini farklılıktan kaynaklanan düşmanlık ve bunun sonucunda meydana gelen çekişmeler, özellikle son dönemlerde İslam Medeniyetinin Batı Medeniyetinde meydana gelen gelişmeleri zamanında takip etmesine fırsat vermemiştir. Said Halim’in “biz” dediği İslam Medeniyetine mensup toplumların, bu dönemlerde üstünlük duygusu içinde olması ve gereksiz ilmi çalışmalara yoğunlaşması, “öteki” olan Batı Medeniyetine mensup toplumlarda meydana gelen ilmi gelişmelerden uzak kalmasına sebep olmuştur.313

Her iki medeniyetin mensuplarının tarihin belirli dönemlerinde yaşadığı olaylar, karşılıklı olarak birbirlerini farklı, ya da yanlış tanımalarına sebep olmuştur. Birbirini her durumda yanlış tanımlayan bu toplumlardan hangisi ileri medeniyet seviyesini yakalamış olursa olsun, karşılıklı ilişkiler iyi niyetli gelişmemiştir. Özellikle Batı Medeniyeti, kendi üstünlüğünü kabul ettirmek amacıyla diğer medeniyetlere oranla daha acımasız politikalar izlemekten kaçınmamıştır. Bu arada, yıkılan Roma İmparatorluğu’nun mirasını sahiplenen Batı toplumlarında dini ve siyasal liderlerin bitmek bilmeyen hırs ve kinlerinin de, dünya toplumlarının huzurunu bozan önemli etkenlerden biri olduğu belirtilmektedir. Son dönemlerde dünya medeniyetine katkıda bulunacak konuma yükselen Batı Medeniyeti, yapması gereken liderliği bir kenara bırakarak, insanlığın yüzyıllar boyu uğraşarak meydana getirdiği siyasal ve toplumsal dengeleri sarsmaya başlamıştır. Batı Medeniyetinin sarstığı bu dengeler sonucunda meydana gelen tahribat, sadece İslam Medeniyetine mensup toplumlarda değil, farklı dini anlayışlarını içinde barındıran medeniyetlere mensup toplumlar üzerinde de etkili olmuştur.314

Geçmişte güç dengelerinin çoğuna sahip olan İslam Medeniyeti, gelişmişliğinin zirvesinde olduğu dönemlerde, bütün insanlığa faydalı olacak açılımlardan kaçınmamış, hatta en büyük rekabeti yaşadığı Batı Medeniyetinin gelişmesi için gerekli bütün desteği vermiştir. İslam Medeniyeti, insanlığın

312 Said Halim Paşa, “Ta’assub”, Sebîlürreşâd, c. 15, S. 388, s. 418.

313 Said Halim Paşa, İnhitât-ı İslâm Hakkında Bir Tecrübe-i Kalemiyye, s. 11. 314 Said Halim Paşa, “Ta’assub”, Sebîlürreşâd, c. 15, S. 388, s. 415.

faydalanabileceği gelişmelerle ilgili paylaşımda her zaman cömert davranırken, Batı Medeniyeti aydınlanma çağını yaşadığı dönemlerde aynı cömertliği gösterememiştir. Bu durumun sebeplerinden birisi de, her yönden Batı Medeniyetine hakim olan kilisenin, geçmişten bu yana İslam Medeniyetine karşı duyduğu kin ve rekabettir. Bu nedenle Batı Medeniyeti, yükseliş döneminde bütün insanlığın bu durumdan faydalanması için gerekli birikimleri insanlığa aktarmamıştır. Geçmişte insanlık adına elde edilen iyi şeylerin tamamını bütün insanlığın hizmetine sunmaya çalışan, fakat son dönemlerde bütün iyi gelişmelerden mahrum bırakılan İslam Medeniyeti, Batı Medeniyetinin bu politikalarından dolayı her geçen gün güç kaybetmeye başlamıştır.315