• Sonuç bulunamadı

Batılılaşma Yandaşlarına Bakışı

II. BÖLÜM

3. İSLAM MEDENİYETİNİN GELİŞTİRİLMESİ AÇISINDAN BATI

3.2. Batılılaşma Yandaşlarına Bakışı

Said Halim Paşa’nın, İslam dininin gelişmeye mani olduğunu savunanları, yabancılaşmaya meyilli veya “öteki”ci olarak tanımladığı söylenebilir. Toplumsal değerlere sahip çıkarak gelişmenin sağlanması gerektiğini savunan aydınlar gibi Said Halim Paşa da, bu değerlerin Batılılaşma fikrinin gerçekleştirilmesinin önünde engel olduğunu savunan aydınları, “öteki”ci olarak görür. Ona göre, ilk zamanlar ileri sürdükleri fikirlerle toplumdan bekledikleri ilgiyi bulamayan Batıcı aydınların, Batı toplumlarının da desteğiyle, kendi toplumlarının geleceğine yön verecek kadar güçlü bir pozisyona ulaştıkları görülmektedir. Said Halim Paşa, önceki dönemlerin aksine, İslam dünyasındaki son dönem aydınları ve fikir adamlarının çoğunun Batılılaşma taraftarı olduğunu, çünkü bunların, ya Batı’da, ya da kendi memleketlerinde Batılıların kurdukları bir takım müesseselerde okuduklarını belirtmektedir.378

375 Said Halim Paşa, İnhitât-ı İslâm Hakkında Bir Tecrübe-i Kalemiyye, s. 15- 17. 376 Said Halim Paşa, Buhranlarımız, s. 33, 34.

377 Said Halim Paşa, “Buhrân-ı İçtimâi’miz”, Sebîlürreşâd, S. 374, s. 182.

Bahsedilen şekilde yetişmiş olan fikir adamlarının ötekicileşmesinin sebepleri arasında, kendi devlet ve toplumlarına faydalı olmak ve kendilerini yetiştirmek amacıyla eğitim görmelerine rağmen, aldıkları eğitimin mensubu oldukları toplumu ve sahip olduğu değerleri küçük görmeye sürüklemesi vardır. Karşılarına çıkan her türlü problemi Batılı bakış açısıyla irdelemeyi vazgeçilmez bir prensip haline getiren bu aydınlar, İslam toplumlarını asırlardır üstün bir medeniyet konumunda tutan siyasal ve toplumsal değerler üzerinde yeterli bilgi sahibi olmadan, toplumu bu değerlerden uzaklaştırarak geliştirme telaşına düşmüşler ve gelişme adına yapılan çalışmaların yanlış yönden başlatılmasına sebep olmuşlardır.379 Said Halim Paşa’ya göre, “bu batılılaşmış kafalar, çaresini bulmak istedikleri hastalığın ne tabiatını, ne de mahiyetini hiçbir zaman gereği gibi anlayamamışlardır. İlerlemesini temin etmeye

çabaladıkları İslam toplumunu ise, ne yazık ki tanımamaktadırlar.”380

Said Halim Paşa, bir aydının en önemli sorumluluğunun, mensubu olduğu toplumun taşıdığı millî gayeyi sahiplenmek ve toplumu meçhule sürükleyecek fikrî aşırılıklara alternatif olabilecek kalıcı fikirler üretmek olduğunu belirtmektedir. Bu hassas noktayı dikkate alan her aydının mensubu olduğu toplumu rahatlatarak içinde yetiştiği medeniyeti, gelişmiş medeniyetler seviyesine taşıyacak bilimsel faaliyetleri öne çıkarması gerekmektedir. Bir aydın, ancak bu şekilde hareket ettiği sürece toplum tarafından kendisine verilen toplumsal konumun gereğini yerine getirmiş olacaktır. Ne yazık ki, Batılılaşma taraftarı aydınlar, bu hususları sürekli görmezlikten gelerek toplumlarının kendilerine yüklediği konuma aykırı davranmışlardır.381 Bu aydınlar, İslam alemini, kendi hayallerinden doğan her türlü garip ve aşırı düşüncelerin denenmesine uygun görmüşler, onu çok eksik ve dağınık olan bilgilerin tatminine hizmet edecek ve her çeşit zarara katlanacak sonsuz bir tecrübe sahası olarak görmüşlerdir.382

Batılılaşma yanlısı aydınlar, gerek savundukları fikirler, gerekse özel hayatlarında sergiledikleri tavırlar açısından kendi halklarının teveccühünü kazanamamışlardır. Said Halim Paşa’nın bakış açısıyla değerlendirildiğinde siyasal düzen olarak varlık gösteren bütün toplumların ortak hedefi, toplumsal huzuru en

379 Said Halim Paşa, a.g.m., s. 4. 380 Said Halim Paşa, a.g.m., s. 4.

381 Said Halim Paşa, İnhitât-ı İslâm Hakkında Bir Tecrübe-i Kalemiyye, s. 17. 382 Said Halim Paşa, a.g.e., s. 22.

olumlu şekilde tesis etmektir. Toplumsal huzurun sağlanması konusunda kendi toplumundan farklı düşünen Batıcı aydınlar, ileri sürdükleri bütün fikirlerde olduğu gibi, bu konuda da Batıyı referans noktası yapmışlardır. Batı referanslı uygulamalara verdikleri değer neticesinde, kendi toplumuna karşı her geçen gün yabancılaşan bu aydınlar, halkın kendi özelliklerine göre belirlediği değerlerin ve hedeflerin neredeyse tamamını hiçe sayan bir sistemle, kendilerine göre yeni hedefler ve gayeler belirlemişlerdir.

Said Halim Paşa, Batılı düşünce yapısına göre yetişmiş olan bu aydın sınıfla, mensubu olduğu halk arasında kapatılması neredeyse imkansız bir uçurum oluştuğunu düşünmektedir. Halk, kendi aydınını şuursuz olarak nitelemekte ve aydın sınıf tarafından ileri sürülen bütün teklifleri, toplum düzenine zarar verecek, tehlikeli bir unsur olarak değerlendirmektedir. Toplumlarının kendilerine karşı taşıdığı düşüncelerin farkında olan Batılılaşma yanlısı aydınlar, bu durum karşısında halkını küçük gören bir tavır içine girmişler ve topluma rağmen toplumu geliştirme iddiasıyla fikirlerinde daha da ısrarcı olmaya başlamışlardır. Osmanlı Devleti’nin ve diğer İslam toplumlarının siyasal ve toplumsal yapılarında radikal değişiklikler gerektiren söz konusu fikirleri halka benimsetmek için, hatta Batılı devletlerin yardımı da dahil, her türlü baskı mekanizmasını kullanacak kadar da ileri gitmişlerdir. Aydın sınıfın kendi toplumuyla böyle bir sürtüşme içine girmesi doğru değildir. Bu yanlış tutumun, İslam Medeniyetine mensup toplumların gelişmesine yardımcı olacak olumlu ve yapıcı anlayışları ortadan kaldırarak siyasal ve toplumsal yapıda kabul gören pek çok olumlu uygulamanın yürürlükten kaldırılmasına sebep olduğu görülmektedir.383

Toplumsal gerçekleri ihmal eden bir tavırla, toplumuna ve sahip olduğu değerlere yabancılaşmaya başlayan “Müslüman aydınların büyük bir çoğunluğu, kendi memleketlerine, Batı’da mevcut ne kadar siyasal müessese varsa, bunların ya hepsini veya hiç olmazsa bir kısmını getirmekten başka bir şey düşünmez hale gelmiştir. Bu kişiler vatanın gerek toplumsal, gerek siyasal gelişmesini sağlayabilmek için Batı’nın düşünce ve prensiplerini aynen tatbik etmekten başka bir çare bulunamayacağı inancıyla hareket etmişler ve bu inançlarını açıkça söylemeye

başlamışlardır.”384 Bu nedenle, son dönemlerde siyasal ve toplumsal alanlarda yapılan değişiklikler, tümüyle Batılı bir anlayışın yerleştirilmesine yönelik olmuştur. Devletin siyasal ve toplumsal kurumlarında batıdan iktibas edilen kanunların uygulanması konusuna ağırlık verilmiş, Batılılaşma yönünde sergilenen bu aşırı çabalar, Osmanlı toplumunun tepkisine sebep olmuştur.

O, bu aydınların aksine, tesis edilmesinde İslam ilkelerinin önemli katkısı bulunan siyasal ve toplumsal kurumların, siyasal, toplumsal ve ekonomik gelişmeyi engelleyecek bir özellikte olmadığını savunmaktadır. Ona göre, İslam Medeniyeti tarafından kurulan ve geliştirilen siyasal ve toplumsal düzenden daha üstün bir sistem, tarihin hiçbir döneminde ve hiçbir medeniyet tarafından tesis edilememiştir. Bu nedenle, güçlü ve sağlam temellere sahip kurumlarda köklü değişiklikler yapılmasının bir ihtiyaç olarak algılanmasının ve bu duruma karşı çıkanların taassupla suçlanmasının yanlış olduğu özellikle belirtilmelidir.385

Başka toplumların uzun mücadeleler sonucunda ulaştıkları siyasal ve toplumsal alanlardaki uygulamaları, hiçbir gayret sarf etmeden taklit edip, başarılı olmayı düşünmek, hatadır. Böyle bir hata, uygulamanın söz konusu olduğu toplum açısından da son derece tehlikelidir.386 Geri kalmışlıktan kurtulmak için, Batı Medeniyetini taklit etme fikrini ısrarla savunan Batılılaşma yanlısı aydınlar, toplumu nasıl bir risk altına soktuklarının farkına varamamışlardır. Yapısal bakımdan birbirinden çok farklı ilkeleri olan bu iki medeniyetin dini inançlarının da farklı olması, mensuplarının farklı amaçlara göre yetiştirilmesini doğurmuştur. Batıcı aydınların, hem kültürel, hem de paylaşılan idealler açısından karşılıklı düşmanlıklara sebep olan farklılıkları görmezlikten gelmeleri, siyasal ve toplumsal alanlarda Batıdaki gibi kurumlaşmanın, Osmanlı Devleti içinde uygun olduğunu düşünmeleri yanlış olmuştur. Çünkü bu iki medeniyetin ulaşmak istedikleri nihai noktalar, birbirine zıt yönlerdedir. Bu zıtlıkları dikkate almadan siyasal ve toplumsal alanlarda birtakım köklü değişikliklere gitmenin, topluma büyük sıkıntılar yaşatacağı söylenebilir.387

384 Said Halim Paşa, “İslam’da Teşkilat-ı Siyasiyye”, Sebîlürreşâd, c. 19, S. 493, s. 264. 385 Said Halim Paşa, İnhitât-ı İslâm Hakkında Bir Tecrübe-i Kalemiyye, s. 26. 386 Said Halim Paşa, Buhranlarımız, s. 20.

Said Halim Paşa, Batı yandaşı olarak değerlendirdiği aydınların kendilerine rehber olarak seçtikleri Batı zihniyetine dahi aykırı davrandıklarını belirtmektedir. O’nun ifadeleriyle “bizimkiler, kendi memleketleri hakkında ileri sürdükleri son derece kötümser ve yıkıcı tenkitleriyle kendilerini gösteriyorlar. Bunların tenkitleri, meseleleri izah ve ispat edemedikleri için ithamlarla ve anlayamadıkları için de inkar ile doludur. Bunlar, elde halen mevcut olanı ve memleketimizin yaşayan gerçeğini bilmemekte, dahası nasıl olmamız gerektiğini de bize öğretmeye kalkışmaktadırlar.”388 Batılılaşma taraftarı aydınların bu tarz tavırlarını sert bir biçimde eleştiren Said Halim Paşa, toplum adına yetiştirilen ve toplumsal meselelere çözümler getireceği umulan aydınların, kendi toplumlarının gelişmesi hususunda karamsar olmalarının ve toplumsal değerlere kayıtsız kalmalarının toplumun zararına olacağını belirtmektedir. Zira aydınların toplumun karşılaştığı meselelere karamsar yaklaşması toplumsal değerleri yıpratacaktır. Bu durum, toplumun tecrübeyle elde ettiği ve geliştirdiği siyasal ve toplumsal yapının da aleyhine olacaktır. Aydınların sahip olduğu söz konusu düşünce yapısı, toplumsal gelişmeyi sağlamak için ıslah etme yerine yıkmaktan yana bir tavır getirecektir. Toplumun, bahsedilen tavrı prensip olarak benimsemiş insanlardan gelişme adına faydalanması imkansızdır. Bu insanları aşağılık duygusu içinde benimsedikleri fikirlerden vazgeçirmek ve toplumsal ruhu yıkmadan, ıslah edilmiş yeni düzenlemelerle toplumsal gelişmenin başarılabileceğine inandırmak, ne yazık ki büyük bir sorun olarak görünmektedir.389

Said Halim Paşa’ya göre; “Toplumların gelişmesinin temel kurallarını göz ardı ettiğimiz için, sırf başka milletlerin kanun, nizam ve anayasalarını iktibas etmek

suretiyle, bütün işlerimizde ve idaremizde, onlar kadar gelişeceğimizi

zannetmekteyiz. Bu zan, bizim kendi kendimizi ıslah etme direncimizi kırdığı gibi, aynı şekilde, başkalarının bize karşı olan saygı ve güvenini de yok etmektedir.”390 Son dönem Müslüman aydınların, mensubu oldukları toplumların özelliklerini ve kendilerine özel değerler manzumesini gereği gibi anlamadan, Batıda meydana gelen gelişmeleri örnek alarak Müslüman toplumları faydalandırabilecekleri, düşüncesi yanlıştır. Batı toplumlarının mevcut siyasal ve toplumsal uygulamaları ne kadar mükemmel olursa olsun, kendi tarihi ve kültürel dokularından önemli izler taşıdığı

388 Said Halim Paşa, Buhrân-ı Fikrimiz, s. 3. 389 Said Halim Paşa, a.g.e., s. 3, 4.

gerçeği ortadadır. Batı Medeniyeti geçmişte yaşadığı ve doğal yönetim anlayışının ihmal edilmesinden kaynaklanan acıları bir daha yaşamamak amacıyla, siyasal ve toplumsal anlayışında radikal değişikliklere gitmiştir. Bu medeniyetin İslam ve diğer medeniyetler karşısında ekonomik üstünlüğe ulaşmış ve bu yönde büyük bir avantaj yakalamış olduğu inkar edilemez bir gerçekliktir.391 Bununla birlikte onun, manevi ilkeler açısından aynı seviyeye ulaştığı söylenemez. Bu nedenle İslam Medeniyetinin, geçmişten bu yana doğal bir şekilde sistemleştirdiği ve kendi hassasiyetlerine göre düzenlediği siyasal ve toplumsal kurumlarının, doğal ortamından uzaklaştırılarak faydasız ve yabancı bir sistemle değiştirilmesi, ekonomik ve bilimsel kalkınmaya öncü olmayacaktır.

Bu açıdan bakıldığında, Batılılaşma yanlısı aydınların söz konusu doğal gelişim sürecini dikkate almamaları, hatalarının başlangıç noktasını oluşturmaktadır. Batı’da uygulanan siyasal ve toplumsal, kanun ve müesseseleri alıp kabul ettiğimiz takdirde, yenilik ve ilerlemeye nail olacağımıza inanmak büyük bir yanlıştır. 392 Said Halim Paşa’nın, Batı Medeniyetinin tecrübelerinden doğru bir şekilde faydalanabilmek için gerekli gördüğü en önemli husus, dikkatli ve ileri görüşlü aydınların varlığıdır. Fakat İslam Medeniyetinin özelliklede Osmanlı Devleti’nin bu zihniyete sahip aydınlardan mahrum olması talihsizliktir.393 Ona göre; “İçinde ümitsizce çırpınıp durduğumuz şu elemli buhranın tek sebebi, Batı Medeniyetine kayıtsız şartsız dahil olmaya çalışmak ve kendi medeniyetimize karşı olumsuz bir

tavır takınmaktan başka bir şey değildir.”394

391 Said Halim Paşa, Buhranlarımız ve Son Eserleri, s. 237, 238. 392 Said Halim Paşa, Buhranlarımız, s. 13.

393 Said Halim Paşa, a.g.e., s. 33.

III.BÖLÜM

SAİD HALİM PAŞA’NIN SİYASAL VE TOPLUMSAL GÖRÜŞLERİ