• Sonuç bulunamadı

Said Halim Paşa’nın Fikirlerinde Osmanlı Devleti ve Toplumu

1. YENİLİK HAREKETLERİNDE BATI’NIN MODEL ALINMASI

1.1. Yenilik Hareketlerinin Başlatıldığı Dönemde Siyasal ve Toplumsal Durum

1.1.3. Said Halim Paşa’nın Fikirlerinde Osmanlı Devleti ve Toplumu

Son dönemlerde, Batı’nın yıkıcı unsurları karşısında varlığını korumak için, gelişme atılımlarını başlatmaya çalışan Osmanlı Devleti’nin, hem karşı karşıya kaldığı sıkıntıları gidermek hem de siyasal ve toplumsal düzenini korumak amacıyla Batı’yla geniş kapsamlı ilişkiler geliştirmeye başladığı görülmektedir. Fakat Said Halim Paşa’ya göre, bu açılım, mazide kazanılmış olan üstünlüğün kaynağının İslam Dini olduğunu unutturmuş, Batı düzeyinde gelişme arzusu meydana gelen aksaklıkları düzeltmek yerine, devleti ve toplumu ilgilendiren bütün alanlarla ilgili olarak kökten değişime gidilmesi gerektiği gibi, yanlış bir düşüncenin yaygınlaşmasına sebep olmuştur. İslam Dinini, kendine özel meziyetlerden dolayı daha çabuk benimseyen ve gerekli hizmeti layıkıyla yerine getirebilen Türk Milleti, meydana gelen aksaklıkları İslamî esaslara dayanarak düzenleyip eski gücünü toparlamak yerine, bu güce yeniden ulaşmak için çareyi, devlete ve topluma daha zararlı olabilecek Batı Medeniyetinin ilkelerine kayıtsız bağlılıkta görmüştür.152

Anlaşılan şudur ki, Said Halim Paşa, devlet için en sağlıklı gelişme yönteminin dini esasları dikkate alan bir sistemle mümkün olacağını savunmaktadır. Bu esaslar, Osmanlı Devleti’ne mensup toplumların ve fertlerin, en doğru şekilde kendilerine yön vermelerine ve ortak gayeler etrafında birleşmelerine dayanan bir sistemi tavsiye etmektedir. Bugüne kadar yapılmış olan hatalar dikkate alındığında, devlet adına yapılacak değişiklikler konusunda yetki sahibi olan kimselerin

yetkilerinin sınırlandırılması gerekmektedir. Özellikle bu konuda, sorumluluk verilen fertlerin toplumsal ruha uygun davranmaları ve birliği bozmadan ortak ülküyle hareket etmeleri sağlanmalıdır.153 Öyle ki, toplumda birlik ve beraberliğin sağlanması ve gaye birliğinin tesis edilmesi ancak bahsedilen şekilde mümkün olabilir. Ayrıca bu anlayışla, Osmanlı Devlet ve toplumunun daha adaletli ve dürüst bir siyasal sistemle yönetilmesi mümkün olacaktır.

Sözü edilen siyasal ve toplumsal düzenin tersine, son yıllarda Osmanlı Devlet idaresinde meydana gelen aksaklıklar, yöneticileri bilinçsiz ve acele kararlar almaya zorlamıştır. Bu durum devlet yöneticilerini toplumu baskıyla yönetecek kadar aşırı bir tavır sergilemeye sevk etmiştir. Bu siyasal tavırlara birde toplumun yaşadığı ekonomik sıkıntıların eklenmesiyle de, Batılı güçlerin bölücülük adına yaptıkları planlara Osmanlı toplumunun parçası olan azınlık milletlerin destek vermesi engellenemez hale gelmiştir. Ayrıca dönemin yöneticileri arasında görülen şiddetli rekabet ve çekişmelerde, ortaya çıkan olumsuzlukların giderilmesi hususunda devlet idaresinin gerekli tedbirleri almasını geciktirmiş veya engellemiştir.154

Said Halim Paşa’ya göre; Osmanlı Devleti, İslam Medeniyetinin en önemli koruyucusu ve temsilcisi misyonunu taşımakla birlikte, Doğu toplumlarının yanında da yetkili bir konumdadır. Bu devlet, her zaman insanlık adına faydalı olan şeyleri yine bütün insanların hizmetine sunmaya çalışmış ve bu anlayışı siyasetinin temel felsefesi yapmıştır. Kendine özgü yapısıyla bütün insanlığın ileri bir medeniyet seviyesine ulaşması için teşvik edici olmuş ve bunu her dönem uygulama gayretinden vazgeçmemiştir. Çünkü savunucusu olduğu İslam Medeniyeti özünde manevi ve ahlaki yetilere son derece önem veren, düşmanlık yerine dostluk ve kardeşlik ilkesini benimseyen sistemleri harmanlayıcı bir özelliğe sahiptir.155

Fakat Türk Milleti, geçmişte şarklı milletlerin yanlış hurafelerinin etkisinde kalarak hataya düştüğü gibi, şimdide kendisine yanlış bir yön tayin etmiştir. Özellikle her alanda Batı’yı taklit ederek geri kalmışlığına son vereceğini düşünmesi, belki de Osmanlı’nın yıkımına sebep olacak unsurlara kucak açması anlamına gelmektedir. Osmanlı devlet ve toplumunun, batılı milletlerde meydana gelen değişim sürecinin

153 Said Halim Paşa, “İslâmda Teşkîlât-ı Siyâsiyye”, Sebîlürreşâd, c. 20, S. 499, s. 50. 154 Said Halim Paşa, Buhranlarımız, s. 39- 41.

temel dinamiği gibi görülen ilkelerin kalıcı olup olmadığı konusunda gerekli tecrübeye sahip olmadan, ilkelerinin kalıcı olduğunu tecrübe ettiği İslam anlayışından uzaklaşarak ve toplum adına radikal değişiklikler yaparak kendini geliştirebileceği düşünülemez. Çünkü geri kalmış olmanın asıl sebebi, İslam Dini esaslarıyla ilgili değil, bu esasların gereği gibi anlaşılıp yorumlanamamasıyla ilgilidir.156

Said Halim Paşa, Osmanlı toplumu da dahil olmak üzere İslam Medeniyetine mensup olan toplumların tamamının, mensubu oldukları dinin kendilerine sunmuş olduğu esasların tahrip olmasını engelleyememelerinden dolayı, içinde yaşadıkları evrenin sırlarına ve kendilerine faydalı olacak ilimlere vakıf olamadıklarını belirtir. Söz konusu sistemi tesis edemeyen bu milletler, her ne kadar birliklerinin bozulmasını engelleyen ahlak ilkelerinde ve toplumsal anlayışlarında çok büyük hezimetler yaşamamışlarsa da ekonomik ve siyasal alanlarda, son derece büyük sıkıntılarla karşılaşmışlardır. Ortaya çıkan bu sıkıntılar, bu toplumların günden güne güç kaybetmesine ve özgürlüklerinin kaybolmasına sebep olmuştur. İslam esaslarıyla ilgili yanlış yorumların çoğalması, onların Batılı toplumlardan daha da geri kalmalarına zemin hazırlamıştır. Aynı zamanda İslam Dini’nin kendilerini uymakla yükümlü tuttuğu, gayret ve azimden uzaklaşmışlardır. Bu durum, dünyada gelişen ilim ve fen buluşlarından yeteri kadar faydalanmalarını engellemiş, ekonomik ve siyasal düzenlerinde bazı aksaklıklar meydana getirmiştir. Asırlar süren üstünlükleri zayıflamış, sahip oldukları huzurlu ortamı koruyamaz hale gelmişlerdir. Gelişen son olaylarla da Batı Medeniyetinin tahakkümüne iyice girmiş ve bunlardan bir kısmı hürriyetini dahi kaybetmiştir.157

Said Halim Paşa’ya göre, Osmanlı toplumunun kendine özel yapısı, onu Batı toplumlarından tamamen farklı kılmaktadır. Bu yapıya uymayan bir anlayışın geliştirmiş olduğu düzen ne olursa olsun, söz konusu toplumun sıkıntılarını giderme hususunda yetersiz kalacaktır. Özellikle Batı Medeniyeti’nin kendi tarihine ve toplumuna uyumlu bir şekilde hazırladığı kanun veya uygulamalar, Osmanlı toplumunun kendi değerlerinin ve yapısının bir ürünü olmadığı için, söz konusu toplumda büyük bir yabancılaşmaya sebep olacaktır. Bundan dolayı, farklı iki

156 Said Halim Paşa, İslâmlaşmak, s. 20, 21. 157 Said Halim Paşa, a.g.e., s. 18, 20.

kültürün siyasal ve toplumsal atılımlarla ilgili bütün her şeyde tam ve kesin sonuçlara götürecek şekilde birbirinden faydalanacağını düşünmek hata olur. Bu yanlış düşünce, bir toplumun tarihi geçmişinin ve kendine has birtakım özelliklerinin ihmal edilmesini gerektirir ki, bu durumda da toplumun değiştirilen siyasal ve toplumsal kurumları, sağlam bir zeminden mahrum kalabilir.158

Batı toplumlarının ulaşmış oldukları maddi gelişmelerden yola çıkarak, hayranlık derecesine varan bir tarzda toplumsal ve siyasal uygulamalarının taklit edilmeye çalışılması yanlıştır. Özellikle Batı Devletlerinde uygulanan siyasal bir çok uygulama gibi demokrasi sisteminin de, Osmanlı toplumunda uygulanıldığı zaman çağdaş medeniyetler seviyesine ulaşılacağı düşüncesini eleştiren Said Halim Paşa’ya göre, zaten Osmanlı toplumunda bu sistemin bir benzeri farklı bir isim altında uygulanmıştır. Bu nedenle Osmanlı Devleti’nde, bu siyasal yönetim şeklinin taklit edilmesine gerek yoktur. Çünkü, kuruluşundan buyana demokrasi anlayışını adını koymadan uygulamış olan Osmanlı toplumunda, Batı tarzı bir demokrasi sisteminin uygulanmasıyla, toplumsal kalkınma sağlanmış olmayacaktır. Öyle ki, bu yönde başlatılacak çalışmalar yerine, mevcut siyasal ve toplumsal düzenin ıslah edilerek geliştirilmesi daha verimli olacaktır. Çünkü Batı’da görülen demokratik yönetim şekli, tarihte yaşanan çeşitli olaylar zincirine ve bu olaylardan kaynaklanan uygulama farklılıklarına bağlı olarak ve Batı toplumlarına hitap edecek şekilde ortaya çıkmıştır.159

Anlaşılan şudur ki, Said Halim Paşa, çağdaş medeniyetler seviyesine ulaşmak için başlatılan her türlü çalışmada, her toplumun tarihi birikimlere dayanarak kendine ait geliştirdiği bir sistemi olduğunun bilinmesini ve toplumsal gelişmeye katkı sağlayacağı düşünülen her şeyin bu bilgiye göre değerlendirilmesi gerektiğini savunmaktadır. O, herhangi bir toplumu kalkındırdığı düşünülen uygulamaların başka bir toplumunda kalkınmasını sağlayacağı düşüncesiyle hareket ederek bu uygulamaları takip etmek yerine, siyasal, toplumsal, kültürel vb. açılardan farklı olan bir toplumun, özelliklede, tek ulusa dayanan Batı toplumlarının uygulamalarının Osmanlı Devleti tarafından örnek alınıp, sorunsuzca uygulanmasının mümkün olmayacağı kanaatindedir. Bu nedenle Osmanlı Devleti’nin siyasal ve toplumsal

158 Said Halim Paşa, Buhranlarımız ve Son Eserleri, s. 237, 238. 159 Said Halim Paşa, Buhranlarımız, s. 43, 44.

alanlardaki mevcut uygulamalarında değişikliğe gitmek yerine, bu uygulamaların yeniden düzenlenip toplumsal gelişmeye katkı sağlayacak hale getirilmesinden yana tavır koyduğu görülmektedir.

1.2. Tanzimat ve Meşrutiyet Dönemindeki Siyasal ve Toplumsal