• Sonuç bulunamadı

Sinema Eseri Sayılan Reklamlar Bakımından Eser Sahipliği

B- Eser Sahipleri

3. Sinema Eseri Sayılan Reklamlar Bakımından Eser Sahipliği

Eser niteliğindeki televizyon reklamlarının çoğu sinema eseri niteliğinde olacaktır. Bu nedenle sinema eserlerindeki eser sahipliği sorunu dikkatle incelenmelidir.

Türk Hukuku, 4110 sy. Kanun’la yapılan değişiklikten önce sinema eserleri bakımından öngördüğü bir mutlak kanuni karineyle, sadece yapımcıyı eser sahibi kabul etmiş ve yaratıcıdan başkasının eser sahibi sayıldığı diğer hallerin aksine, bu karinenin çürütülmesine de imkân tanınmamıştı802. FSEK m. 8 hükmünde 4110 sy. Kanun’la yapılan değişiklikle yapımcının eser sahipliği kaldırılarak önce yönetmen, özgün müzik bestecisi ve senaryo yazarı eser sahibi olarak tespit edilmiş; akabinde, 4630 sy. Kanun’la yapılan değişiklikle, sinema eserlerinde eser sahipleri arasına “diyalog yazarı” ve “animatör” de eklenmiş; böylelikle eser sahipliği rejimi, kanunda sayılan yaratıcı kişilerin oluşturduğu bir “birlikte eser sahipliği” şeklinde düzenlenmiştir803. Öğretide, burada da eser sahipliğinin tespiti bakımından yaratılmış bir “mutlak kanuni karine”nin amacın da gerçekleştiği gerekçesiyle davanın aynen kabulüne karar verilmiştir” (11. HD, 5.12.2000, E. 2000/7580, K. 2000/9694; Suluk/Orhan, s. 1021).

801 Đnal/Baysal, s. 129.

802 Arslanlı, s. 67; Öztrak, s. 42; Erel, Fikir ve Sanat, s. 94. 4110 sy. Kanun’un yürürlük tarihinden

(12.06.1995) önce yapımına başlanan eserler yahut tamamlanmış olup da henüz koruma süresi dolmamış eserler ve hatta koruma süresi dolmuş eserler bakımından eser sahipliği rejiminin 4110 ve 4630 sy. Kanunlarla değişmesi ve koruma sürelerinin uzaması (hayat + 70 yıl; aleniyet + 70 yıl) nasıl bir uygulama alanı doğuracağı tartışmalıdır. Bu konuya ilişkin FSEK Ek m. 2 hükmü çerçevesinde yapılan tartışmalar ve yargı kararları için bkz.: Tosun, s. 252-259.

803

Sinema eserinin yapımına onlarca, yüzlerce, yapımın büyüklüğüne ve filmin konusuna göre bazen binlerce insan katılmaktadır. Bunlar arasında, yazarlar, müzisyenler, yapımcılar, aktör ve aktristler, figüranlar, dublörler, dekor ve tasarımcılar, kurgucular, ses mühendisleri, kameramanlar, ışıkçılar, makyajcılar, animatörler gibi birçok sanat ve zanaat erbabı kişi yer alır (Ateş, Hakların Kapsamı, s. 84; Kınacıoğlu, Eser Sahipliği, s. 216). Bu denli fazla insanın emeğinin geçtiği sinema eserinde kimin eser sahibi olduğunun tespiti bakımından doktrinde iki yöntem geliştirilmiştir. Birincisi, “olay yöntemi” denilen ve tek tek olaylardan hareket edilerek, eser sahibinin “yaratıcılık” ilkesine göre belirlendiği yöntemdir. Đkincisi ise “kategori yöntemi” denilen, hukuki güven ve istikrar unsuru esas alınarak, sinema eserinin yaratılmasında fikri emeği geçen şahıslar arasında muayyen bir kategoriye dâhil olanların (yönetmen, senaryo yazarı, kameraman vs.) sinema eseri sahibi sayıldığı yöntemdir. Sinema eser sahipliği, FSEK’in hazırlanıp kabul edildiği tarihten ( 05.12.1951) bugüne, istikrarlı şekilde kategori yöntemine göre tespit edilmiştir (Kınacıoğlu, Eser Sahipliği, s. 216).

söz konusu olduğu ve sözleşmeyle yahut 3. kişilerce bu karinenin aksini ispat etmenin mümkün olmadığı, ifade edilmiştir804.

FSEK m. 8/III hükmünde sinema eseri sahipleri şöyle belirlenmiştir: “Sinema eserlerinde; yönetmen, özgün müzik bestecisi, senaryo yazarı ve diyalog yazarı, eserin birlikte sahibidirler. Canlandırma tekniğiyle yapılmış sinema eserlerinde, animatör de eserin birlikte sahipleri arasındadır.”

Madde metninde geçen “eserin birlikte sahibidirler” ifadesinden hangi tür birlikte eser sahipliğinin kastedildiği açık değildir. Çünkü senaryo yazarı ve özgün müzik bestecisinin sinema eserine kattıkları fikri emekleri bağımsız olarak değerlendirmeye uygundur. Senaryo kitap halinde basılabileceği gibi, işlenerek bir hikâye haline de getirilebilir. Özgün müzik ise sinema eserinden bağımsız olarak, Saundtrack (film müziği) albüm veya tek tek parçalar halinde 3. kişilerin kullanımına sunulabileceğinden ayrıca bir ekonomik değere ve “eser sahipliği” korumasına sahiptir. Buna karşın yönetmenin katkısı ayrıca değerlendirmeye ve bağımsız bir fikri hak konusu olmaya müsait değildir. Yönetmen, sinema sanatına özgü anlatımın oluşturulmasında başat rol üstlenen, dekupajlı senaryoyu805 düzenleyen, senaristin tarif ettiği sahneyi, sekansı806, kendi sanat anlayışı doğrultusunda özgün olarak canlandırıp, hareketli görüntüler dizisi olarak tespitini sağlayan, eserde kilit rolü üstlenen807, yaratıcı emek sahibi kişidir808. Ancak yaratıcı emeği sinema eserinin bütünüyle kaynaşmış olduğundan ayrılması kabil değildir. Bu durumda hem iştirak halinde eser sahipliği hem de müşterek eser sahipliği aynı eser üzerinde söz konusu olmakta ve bunun nasıl bir sahiplik rejimine tabi olacağı tartışma yaratmaktadır.

Yukarda açıklamaya çalıştığımız nedenlerle birden çok kişinin yaratıcı katkısı ile şekillenen ancak belli kişilerin hak sahibi olabildiği; hem iştirak halinde hem de müşterek eser sahipliğini gerektirecek katkıların yer aldığı, “sinema eserleri eser sahipliği rejimi”, genel kuralların dışında “sui generis” bir düzenlemeye sahiptir

804 Erel, Fikir ve Sanat, s. 95.

805 Bkz. yukarıda: Đkinci Bölüm, III, B, 9, e

806 Sözcük kökeni bakımından Sekans: (Fr. Séquence) Sinemada bir bütün meydana getirecek şekilde sıralanan planlar dizisi yahut müzikte bir melodi veya ritim motifinin gamın değişik derecelerinde tekrarı, anlamına gelmektedir (http://tdkterim.gov.tr/bts/).

807

Akkayan Yıldırım, s. 36.

808 Yönetmenin, yaratıcı eser sahibi yerine, icracı sanatçı olması gerektiği de akla gelebilir. Erel

yönetmeni, sinema sanat ve tekniğinin çeşitli imkânlarını kullanarak senaryoyu yorumlayan bir “icracı sanatçı” saymanın daha doğru olduğu görüşünü ileri sürmektedir (Erel, Fikir ve Sanat, s. 95).

denilebilir809. Bern Sözleşmesi eser sahipliği rejimini üye ülkelerin kendi mevzuatlarına bıraktığından810, çeşitli taraf devletlerin mevzuatlarında farklı çözümler benimsediği görülmektedir811.

Alman öğretisindeki iki farklı yaklaşım şöyle ifade edilmektedir812: Bir kısım yazarlar, resim ve müzik kompozisyonunun birbirinden ayrılabileceğini ve her parçasının diğerinden bağımsız bir varlığa sahip bulunduğunu ileri sürerek, sinema eserini “bağlı (müşterek) eser” olarak tasvir etmektedir. Diğerleri de sinema filminde resim ve müziğin senkronize edilmiş eser bütünlüğü içinde kaynaştığını savunmaktadır. Đkinci görüşü benimsemiş görünen ve FSEK m. 10’un yorumlanması sonucunda sinema eserleri üzerindeki eser sahiplerinin haklarının, elbirliği (iştirak) halinde mülkiyet hükümlerine tabi olacağını belirten Tosun, şöyle bir görüşü dillendirmektedir813:

“Sinema eserinin önemli unsurlarından biri olan senaryoyu ele alacak olursak ortak bir eser yaratma amacıyla yazılan senaryonun filme çekildiğinde artık filmin ayrılmaz bir parçası haline geldiğini görürüz, çünkü filme çekme yönetmenin senaristten yahut diyalog yazarından tamamen bağımsız olarak yaptığı bir eylem değildir… Burada söylenmek istenen senaryonun filme çekildikten sonra sinema eseri içinde artık başka bir varlık kazanması, farklılaşması ve başka bir niteliğe

809 Erel, Fikir ve Sanat, s.95; Akkayan Yıldırım, s. 19.

810 Bern Sözleşmesi Mükerrer m. 14/2-a şöyledir: “Sinema eserindeki telif hakkı sahipliği, korumanın talep edildiği ülke mevzuatı tarafından düzenlenir.” Kanun’un Türkçe metni için bkz.: Erel, Fikir ve

Sanat, s. 474. Bunun yanı sıra AB direktiflerinde de üye ülkelerin kısmen serbest bırakıldığı görülecektir. Yayınlanan 2006/115/EEC sayılı (OJ L 376, 27.12.2006, p. 28–35) Yönerge m. 2/II’de; yönetmenin sinematografik veya görsel işitsel eserin sahibi ya da ortak eser sahiplerinden biri olarak kabul edildiği ve üye devletlerin bunun yanında başka kişileri de eser sahibi olarak belirleyebileceği ifade edilmektedir. Böylelikle AB hukukunda sinema eseri sahipliğinin ana unsuru “yönetmen” olarak belirlenmiştir (Tosun, s. 268). Ayrıca Türkiye’nin FSEK bakımından AB mevzuatına uygunluğunun eleştirisi için bkz.: Ali Yarayan: “Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun Avrupa Birliği Mevzuatına Uyumu, FMR, C. 6, S. 6, Y. 6, s. 121-137; Mustafa Ateş; “Avrupa Birliğinde Fikri Haklara Đlişkin Düzenlemeler ve Türkiye”, Legal Fikri ve Sınai Haklar Dergisi, C. I, S. 4, Y. 2005, s. 1043-1061.

811 Mukayeseli hukukta konuya ilişkin beliren farklı uygulamalar için bkz.: Ayiter, s. 96-97; Kınacıoğlu,

Eser Sahipliği, s. 215-216; Tosun, s. 268 vd.

812

Kınacıoğlu, Eser Sahipliği, s. 212–213, dn. 5 ve 6’daki atıflar. Kınacıoğlu ayrıca, FSEK m. 8/V (4630 sy. Kanun öncesi eski metin) fıkrası hükmü tercihini “bütünlük” teorisinden yana kullandığını belirtmektedir. Yani sinema eserlerini oluşturan unsurların ayrılamaz bir bütünlük oluşturduğu dolayısıyla iştirak halinde eser sahipliğine konu olduğunu düşünmektedir (Kınacıoğlu, Eser Sahipliği, s. 213).

813 Tosun, s. 312. Benzer şekilde Tekinalp de, sinema eserleri arasındaki birliğin birlikte (iştirak halinde)

eser sahipliği olduğu ve uygun olduğu ölçüde adi ortaklık hükümlerinin uygulanması gerektiğini, bu ortaklığın sözleşme ile sonradan değil, sinema eserinin fiilen oluşturulması ile kendiliğinden oluştuğunu, ifade etmektedir (Tekinalp, Fikri Mülkiyet, s. 139, 143). Gökyayla ise: “Her bir eser sahibi, sinema eseri

üzerinde tam bir hakka sahiptir. Yoksa besteci sadece özgün bestesi üzerinde, senarist sadece senaryo üzerinde sınırlı olarak hak sahibi değildir. Bu nedenle, sinema eserleri üzerinde iştirak halinde eser sahipliğine benzer bir eser sahipliği vardır.” demektedir (Gökyayla, Telif Hakkının Devri, s. 213).

bürünmesidir. Artık diğer yaratıcılarla birlikte ortaya çıkan yeni bir yaratımın sinema eserinin içinde, onun diğer sinema eseri sahiplerinin izni olmaksızın kullanamayacağı bir parçası olmuştur.” 814

Kanaatimizce, sinema eserleri sahipleri sayılırken, “özgün müzik bestecisi”nden bahsedilirken; benzer şekilde “özgün senaryo yahut diyalog yazarı” gibi bir tabir kullanılmaması da göstermektedir ki, senaryonun önceden yazılmış olması ve tamamlandığında henüz hangi yönetmen tarafından filme alınacağı ve hangi müziğin kullanılacağının belli olmaması, onun sinema eseri sahipleri arasında sayılmasına mani olmayacaktır. Senaryo olmadan, bazı kısa metrajlı filmler hariç, sinema filmi çekimine teknik olarak geçilmesi düşünülemez. Senaryo, hemen her zaman çekim öncesi hazırdır. Yönetmen senaristin senaryosunu alır ve üzerine teknik dekupaj denilen; sahnelerin planlara bölünerek, kullanılacak kamera açı ve ölçeklerinin not edilmesi şeklinde beliren “teknik” işlemi gerçekleştirir. Bu zaten yönetmenden yapması beklenilen çalışmanın bir parçası, hususiyetin belireceği yönetmenlik eyleminin gereğidir. Senarist FSEK m. 8/III gereği senaryoyu yazıp film yapımcısına ve yönetmene sinema eseri haline getirilmek üzere teslim etmekle, sinema eserinin bütünü üzerinde birlikte eser sahibi haline gelir815. Ancak senaryonun önceden kitap haline getirilmesi veya radyoya uyarlanması gibi hallerde senaristin sinema filmi yapımına ilişkin iradesinin varlığı

814

Ancak Tosun senaryonun sinema yaratımından bağımsız olarak önceden yazılması ve bunun sonucunda örneğin filme çekilmeden evvel kitap olarak veya başka bir yolla yayımlanması durumunu ayrı tutmaktadır. Bu durumda (Alman öğretisindeki görüşe paralel şekilde), sinema filminin, bir ilim ve edebiyat eserinden uyarlanmış işleme eser olarak değerlendirilebileceği görüşündedir (Tosun, s. 313). Kanaatimizce bu yaklaşım hukukumuz açısından hatalıdır. Uygulamada çoğunlukla senaryo ve diyaloglar aynı kişi tarafından önceden hazırlanır ve bir yapımcıya iletilir. Yapımcı senaryoyu okur ve projeyi kabul ederse, prodüksiyon aşamasına geçilir ve bir yönetmenle anlaşılır; casting (oyuncu seçimi, rol dağılımı) gerçekleştirilir ve film müziğinin şekli ve bestecisi tespit edilir. Kanun koyucu bu durumu bilerek, bilinçli tercihiyle, senaryo ve diyalog yazarını “işlenen bağımsız eser sahibi” olarak değil, “sinema eseri sahiplerinin biri” olarak saymıştır. Kanun’da bu açık hüküm yer almasaydı bu durumda FSEK m. 6/I–3 gereği senaryo ilim ve edebiyat eseri olarak; sinema filmi ise, işlenme eser olarak korunacaktı. Diğer taraftan senaryonun film yapımına başlandıktan sonra, belli bir hikaye çerçevesinde kaleme alınması yahut önceden yazılmakla birlikte, prodüksiyon sırasında birtakım değişikliklere uğraması halinde, bu değişiklikleri de yapan nihayetinde senarist olacağından; yönetmen ve yapımcı ile etkileşim içinde

şekillendirildiğini kabul etsek bile, senaryo yazımının ayrı bir uzmanlık alanı oluşu karşısında yönetmenin senaryoya ilişkin fikir beyanları teferruata ilişkin bir takım teknik öneriler olarak kalacak ve senaryonun bağımsız değerlendirilmesine mani olmayacaktır. Senaryonun senarist tarafından tekrar işlenmesi yani senaryoda ciddi değişiklikler yapması halinde dahi, işlenme değil bağımsız bir eser olduğu kabul edilmelidir. Zira eser sahibinin kendi eserini işlemesi halinde, asıl eser sahipliğinin sağlamış olduğu yetki, işlenme eser sahipliğini de şamil olduğundan ve bir kişinin kendi eserini değiştirmek için kendinden izin alması gibi bir durum muhal olduğundan işlenme yerine bağımsız eser vücuda geldiği kabul olunmalıdır.

815 Çünkü senaryo film haline getirilmek amacıyla yazılan özel bir metindir. Senaristin aksi yönde açık bir

tartışılabilir. Zaten reklam filmi senaryolarının çok kısa olmaları ve özel ticari gayeleri itibariyle, filme alınmadan önce kitap halinde yayımlanmaları pek muhtemel görülmemektedir. Ama yine de belirtmeliyiz ki film senaryosu, niteliği gereği filme alınmak üzere meydana getirildiğinden; senaryo yazma eylemi, belirli kişilerin veya henüz belli olmayan müstakbel kişilerin (yönetmen, besteci, kameraman, cutter vs.) yaratıcı katkılarıyla sinema eseri oluşturma iradesini mündemiçtir. Kanun, çoğu kez işlenme eser sayılması gereken sinema eserlerini “sui generis” bir düzenlemeyle bağımsız bir eser saymış; katkıda bulunanların eser sahipliğini sınırlayarak; yönetmen, senaryo ve diyalog yazarı ile özgün müzik bestecisi ve animatörü “kategorik olarak” birlikte eser sahibi kabul etmiştir.

Sinema eseri niteliğindeki reklam filminde, film için özgün olarak bestelenmiş müzik değil de başkaca hazır bir müzik kullanılması halinde, müzik eseri sahibi, sinema eseri sahipleri birliğine iştirak etmez. Ancak şartları oluştuğunda sinema eseri işlenme eser sayılabilir816. Örneğin, bir operadan uyarlanan sinema filminde, operaya bağlılık kuvvetle devam edecektir. Bu nedenle FSEK m. 6/I–3 hükmü uygulama alanı bulacaktır817.

Yukarıda anlatılanlar ışığında sonuç olarak; sinema eseri şeklinde oluşan reklam filminde senarist, diyalog yazarı, yönetmen, özgün müzik bestecisi ve varsa animatör eser sahibi olacaktır. Eser sahipleri arasındaki birlik de “sui generis” nitelikli hem iştirak halinde hem de müşterek eser sahipliği unsurlarını barındıran karma bir yapıda olacaktır. Senarist senaryosunu, besteci bestesini, diğer eser sahiplerinin haklarına ve eserin bütününe zarar vermemek kaydıyla, izin almaksızın değerlendirebilmelidir818. Yalnız eserin bütünü üzerindeki hakları iştirak halinde eser

816

Öğretide bazı yazarlar, FSEK m.6/I-3 hükmünü eleştirmekte, bir ilim ve edebiyat, güzel sanat ya da musiki eserinin sinema eseri haline getirilmesi halinde bir işlenme eserin oluşmayacağını, bu gibi hallerde asıl eserle sinema eseri arasındaki bağın zayıf olacağını, bu nedenle uyarlama sinema eserlerinin bağımsız eser sayılması gerektiğini ifade etmektedirler. Bkz.: Ateş, Eser, s. 320; Şafak Erel: “Fikri Hukuk Açısından Müzik Klipleri” (Müzik Klipleri), FMR, C. 6, S. 1, Y. 6, s. 58.

817 Kınacıoğlu; sinema eseri müzikli ise, özgün müzik bestecisinin hem musiki eseri sahibi; hem de

sinema eserinin birlikte sahibi olduğunu; film müziği, çekimi yapılan sinema eseri için bestelenmemiş bile olsa bestecinin, eser sahipleri grubu dışında bırakılamayacağını görüşündedir (Kınacıoğlu, s. 217). FSEK m. 8/II’de açıkça “özgün” müzik bestecisinin eser sahibi sayılacağı belirtildiğinden, bu kesin hükmün aksine genişletici bir yorum hatalı olacağından, bu görüşe katılmamaktayız.

818 Aksi görüşte olan Tosun; sinema eseri ortaya çıktıktan sonra ortada ayrılmaz bir bütün teşkil eden bir

sahipliğine göre kullanacaklardır819. Bu durumda adi ortaklık ve elbirliği mülkiyeti hükümleri uygun oldukları ölçüde kıyasen eser sahipleri birliğine uygulanacaktır.