• Sonuç bulunamadı

C- Çok Unsurlu Reklamların Sinema Eseri Sayılması

3. Kanunda Sayılan Eser Sahiplerinin Bulunması

Bir filmin dolayısıyla reklamın sinema eseri sayılabilmesi için kanunda belirtilen sahiplerinin olması, özellikle de bir senarist ve yönetmene sahip olması gerektiği öğretide ifade edilmektedir715. Bu görüşün kaynağı FSEK m. 8/3’ün ifadesinin emredici nitelikte olduğu düşüncesidir. Ancak bu konuda acele etmeden, kanunun sistematiği ve sinema ürünlerinin nitelik ve çeşitliliği iyice tahlil edildikten sonra bir yargıya varmak daha doğru olacaktır. FSEK m. 5’de eserin sahibinin bulunması, bir koruma şartı olarak zikredilmiş değildir716. Ayrıca 5. maddenin ele alınış tarzı bizi, mümkün olduğunca sınırlandırıcı olmadan, yeni gelişmelere, yöntem ve tekniklere de kolaylıkla uygulanabilecek bir metin yorumuna götürmektedir717. Örneğin teknik veya günlük olayları tespit eden filmlerin her zaman bir yönetmeni ve senaryosu var mıdır sorusu akla gelebilir. Zira bir kameraman, kamerasını omuzlayıp bir fuarı değişik açılardan görüntüleyip, akabinde kurgulayıp bir şirket adına tanıtıcı reklam olarak kamuya sunabilir. Bu görüntülerin hususiyet taşıması halinde, birbiriyle ilişkili hareketli

714 Çeşitli manipülasyonlara konu olan, reklam filmlerinde de hukuka aykırı şekilde kullanıldığı sıkça dile

getirilen ve filmlerdeki 25. kare vasıtasıyla yapılan bilinçaltı reklamları ayrı bir tartışma konusudur. Đnsan bilinci en fazla 24 kareyi algılarken, bilinçaltı 25. kareyi de algılayabilmektedir. Bunu bilen bazı reklamcılar ürünlerinin satışını artırmak için bu bilgiyi ve tekniği kullanmışlardır.

715 Tekinalp; “bir filmin sinema eseri sayılması için,… muhakkak yönetmeni ve senaryosu bulunmalıdır”,

demektedir (Tekinalp, Fikri Mülkiyet, s. 119). Aynı yönde bkz.: Ateş, Eser, s. 270; Đnal/Baysal, s. 119; Arzu Genç; “Sinema ve Müzik Eserleri Açısından 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ile 3257 Sayılı Sinema, Video ve Müzik Eserleri Kanunu’nun Karşılaştırılması”, Tekinalp Armağanı, C. II,

Đstanbul 2003, s. 261. Tosun, farklı bir bakış açısıyla; senaryonun “film çekilirken izlenecek yolların bulunduğu kaynak” olarak geniş manada anlaşılması gerektiğini ifade ettikten sonra; sinema eserlerinin sahiplerinin bulunması şartını, eser sahibinin hususiyetini taşıma şartıyla oldukça iç içe bir şart olarak değerlendirmekte; bu nedenle eğer senaryo kavramı dar yorumlanırsa sinema eserlerinde koruma şartı olarak aranacak eser sahibinin yalnız yönetmen olarak kabul edilmesini gerekeceğini belirtmektedir. Geniş bilgi için bkz.: Tosun, s. 83-87.

716 Sinema eserinin korunma şartı, hareketli görüntü dizisinin varlığı ve sahibinin hususiyetini

yansıtmasıdır. Çekimlerde belli bir çekim tekniğinin uygulanması şat olmadığı gibi, yönetmen ve senaristin de olması şart değildir. Bir sahneni filmini spontane olarak çeken kişinin görüntü kayıtları, görüntünün seçimi ve düzenlenmesi ile hususiyet yansıtabileceğinden bu şekilde de sinema eseri ortaya çıkabilir. Günlük olayları tespit eden filmlerin de sinema eseri sayılabileceği FSEK m. 5’de açıkça ifade edildiği malumdur. Bu filmlerde bir yönetim ve senaryonun olması pek muhtemel değildir. FSEK m. 8/3’de sinema eserlerine ilişkin koruma şartları değil eser sahipleri sıralanmaktadır (Suluk/Nal, s. 56).

717 FSEK m. 5’e göre; “Her nevi bedii, ilmi, öğretici, teknik ve günlük olayları tespit eden filmler” sinema

görüntüler dizisi şeklinde oluştuğu hususunda bir şüphe olmayacak ve sinema eseri sayılacaktır. Bu görüntülerde -dar ve teknik manada- ne bir yönetmen ne de bir senaryo vardır. O halde, bu sinema eserinin sahibi kim olacak ve nasıl korunacaktır? Bu durumda sahipsiz eser olduğunu söylemek de zordur. Yaratıcısı bellidir. Kanaatimizce, kameraman ister gelişigüzel, ister kafasındaki bir plan dâhilinde görüntüleri çekmiş olsun, çekim planlarını ve açılarını kendi tercih ettiği ve kurgu aşamasında ham görüntüleri kare kare kendi kurguladığı (cut, mix vb.) için bir yönetim gösterdiği kabul edilip, film yönetmenine kıyasla eser sahibi sayılacak ve korunacaktır718. Zira kameraman ve yönetmenin aynı kişi olmasına bir engel yoktur. Nihayetinde tüm bu değerlendirmeler bizi, Kanun’un mevcut haliyle, sinema eserinin “korunması” için, bir yönetmenin varlığının gerekli olduğu noktasına götürmektedir719.

Bu şartların dışında bazı şartların varlığını arayan yazarlar da vardır. Örneğin Tekinalp, sinema eseri sayılacak filmin, FSEK m. 5’te sayılan film kategorilerinden birinin içine girmesi gerektiği kanaatindedir720. Ancak bu görüşe katılmak mümkün değildir. Yukarıda da belirttiğimiz gibi, FSEK m. 5 metninden, maddede sayılan eser türlerinin örnek kabilinden olduğu açıkça anlaşılmaktadır721. Sinema eseri olarak yalnız kanunda sayılanlar değil; belgeseller, doğa filmleri, reklam filmleri, dizi filmler, çizgi filmler gibi film türleri de korunmaktadır722.

Ateş ise, sinema eserinin varlığı için, sinema sanatına özgü dil ve yöntemlerin kullanılması gerektiği görüşündedir723. Ancak kanun metninden bu unsurun zorunlu

718 Bu problemin kaynağı aslında, birbiriyle ilişkili hareketli görüntüler dizisini oluşturabilmek için

gerekli asgari şartın bir kamera ve onu kullanan bir kameramanın varlığı olmasıdır. Fakat FSEK m. 8/3’de kameraman eser sahipleri arasında sayılmadığı için kanunda sayılan eser sahiplerinden hiçbirinin yer almadığı filmlerde, her olayın özelliğine göre kameraman, yaptığı işin niteliği ve benzerliği dolayısıyla filmin yönetmeni kabul edilerek, bu sorun aşılabilecektir. Ya da bazı ülkelerde olduğu gibi, Kanun’da eser sahipleri sayılmayıp her somut olayın niteliğine göre bunlar belirlenerek veya “kameraman” doğrudan eser sahipleri arasında sayılarak da bir çözüm getirilebilir.

719 Bu konuda Tosun: “Genel olarak filmlerin yapılagelişi düşünüldüğünde eser sahipleri arasında ilk başta yönetmenin esaslı rolü haiz olduğu dikkat çekmektedir. Bu durum özellikle doğal hukuk anlayışının etkisindeki Kıta Avrupa’sı hukuk sisteminin takip ettiği eser sahipliğinde yaratıcı faaliyetin- başta yönetmen olmak üzere- esas alınması yolundaki görüşün hâkimiyeti karşısında hem Topluluk Hukuku, hem de Fransız ve Türk Hukukları’nda karşımıza çıkmaktadır” demektedir (Tosun, s. 85).

720 Tekinalp, Fikri Mülkiyet, s. 119.

721 FSEK m. 5’de sayılan film türlerinden birinin içine girme şartı da sinema eserinin varlığı için aranmaz

(Suluk/Nal, s. 56).

722 Suluk/Nal, s. 57.

723 Ateş, 5224 sy. Kanun’un 3/b maddesindeki tanımda geçen “sinema sanatına özgü dil ve yöntem”

olduğunu çıkarmak pek kolay değildir. Kanun bedii (estetik) nitelikli filmlerin yanı sıra teknik, bilimsel ve günlük olayları tespit eden filmleri de eser saymaktadır. “Sinema sanatına özgü dil” ifadesi dar bir kapsamı işaret eder. Literatürde “sanat filmi” kavramı, sinema sanatına özgü estetik kaygılarla üretilen filmleri ifade etmekteyken, günlük olayları tespit eden veya belgesel nitelikli filmlerde böyle bir kaygıyı aramak çoğu kez mümkün değildir. Bu nedenle kanaatimizce, sinema sanatına özgü dil kavramı bizi FSEK m. 5’i dar yorumlama sonucuna götürme tehlikesi içerdiğinden, sinema eserlerinde ve dolayısıyla reklam filmlerinde böyle bir unsuru mutlaka aramak yerinde olmayacaktır. Bunun yerine “sinema tekniğine” uygun bir anlatımı aramak, daha yerinde bir tanımlama olacaktır. Sinema tekniği; resimlerin (karelerin) art arda dizilişinde, konunun senaryoda hikâye edilişinde yahut diyaloglarda, kamera açıları ve çekim usullerinde, ışık, kostüm, dekor kullanımında, renk ve sahnelerin seçiminde ve kurgusunda kendini gösterebilen esnek bir kavramdır.

D- Çok Unsurlu Reklamların Đşlenme ve Derlenme Eser Olarak