• Sonuç bulunamadı

NAZLI ERAY’IN ROMANLARINDA HALK BİLİMİ UNSURLARI 2.1 Anonim Edebiyat

2.2.4. ŞAMAN VE ŞAMANİZM 1.Şamanizm/Şaman Kavramlarının Tanımı

2.2.4.5. Sihir Yapmak

Nazlı Eray’ın romanlarında sihir yapmak geniş yer tutar. Romanlarda cinler, periler insanların dünyasında rahatça hareket ederler. Yazar, perileri ve cinleri korku unsuru olarak kullanmaz. Bu varlıklar, sihir yapmak için kullanılır.

“Türkçedeki karşılığı “büyü” veya “tılsım” olan “sihir” kelimesi, Arapçadır. Eski Türk dilinde “bügi, bügü” şeklinde karşımıza çıkan kelimenin Batı dillerindeki karşılığı Almanca ve Fransızcada “magie”, İngilizcede “magi, magic”tir ki bunların Yunanca “magos” kelimesinden geldikleri bilinmektedir. Ayrıca Pehlevi dilinde, yani eski Farsçada, kelime batı dillerindeki kullanımına yakın olarak “magu” şeklinde kullanılmaktaydı.”114

“İnsanlık tarihinde toplumların neredeyse her dönemde büyüyle ilgili unsurları kültürlerinde ve inançlarında barındırdıkları görülmektedir. İnsanların zihninde ortaya çıkan -iyi veya kötü- görünmeyen güçlerin dünyada hüküm sürdüğü düşüncesi, okült inançların temelini oluşturmaktadır. Okült kelimesi gizli anlamına gelen Latince occultus’tan türemiştir. Bu kelime günlük varoluşun dışında gizli başka bir dünyanın var olduğunu, büyünün de bu iki dünya arasında bağlantı kurduğu varsayımını içerir. Görünmeyen bu gizli dünya ile bağlantı kurma yollarının başında ritüeller, efsunlar, tılsımlar, simgeler, iksirler, büyülü sözler gelmektedir. Bunların yanında ölülerle iletişime geçme, başkasının sevgisini kazanma, hastalıklardan korunma ve kişinin hayatına istenilen yönü verme de eklenebilir.”115

Elyazması Rüyalar romanında anlatıcı televizyon izlerken salondaki beş televizyon ekranında illüzyonist programını izler. Anlatıcı, bu gösterileri şöyle anlatmaktadır:

“Japon Shimada en baştaki ekrandaydı. Rengârenk dev şemsiyeleri fırıldak gibi çevirerek, kendini kocaman bir ejderhaya dönüştürdüğü numarayı yapıyordu. İkinci ekranda şişman Hans Moretti; önünde, havada yatay duran dikdörtgen kutunun içindeki kızı, bir hızar makinesi ile ortadan ikiye bölüyordu. Üçüncü ekranda, eski sihirbazlardan Salvano vardı. Çok şık, siyah bir frak giymiş, yakasında her zamanki kırmızı karanfilini takmıştı. Beyaz eldivenli sol elini havadan hafifçe oynatıyor; bilinmeyen bir yerden peş peşe beyaz güvercinler çıkartıp havaya uçuruyordu. Dördüncü ekranda ‘Binbir Suratlı Adam Jeff Mcbride, dumandan yüzünü değiştiriyor; bir akarsu hızı ile avuçlarının arasında yoğurduğu yüzünde, tanıdık pek çok ünlü kişiyi canlandırıp duruyordu. Beşinci ekranda Rus kızı Galina vardı. Yarı saydam, uçuk pembe

114 Hikmet Tanyu, “Büyü”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (6), İstanbul, 1995, 501-506.

115 Christopher Dell, “Okült Cadılık ve Büyü,” çev. Begüm Kovulmaz- Şeyda Öztürk, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul

95

bir fonun içinde zarif hareketlerle kıvrılıyor, elindeki camdan bir topu, büyük bir ustalıkla gövdesinin her yerinde dolaştırarak, akıl almaz güzellikte görüntüler sunuyordu.” 116

Uyku İstasyonu romanında anlatıcı ve yaşlı adam, Felçli Hamdullah Beyin sihirli aynasından istedikleri kişiyi görürler. Anlatıcı, hasta annesini görmek ister. Annesi evinde kızını beklemektedir. Anlatıcı, aynanın içine girip annesinin yanına gitmek ister. Hamdullah Bey, bunun sakıncalı olduğunu söyler. Tüm uyarılara rağmen anlatıcı, Hamdullah Beyi dinlemez. Aynanın içinde sıkışır. Bu olaylar şöyle anlatılmıştır:

“Geliyorum anne! Diye seslendim. Yatağın ayakucuna çıkıp oymalı ahşap çerçeveden geçecek bir aralık arıyordum. Yok, yok! Deli olacağım.

Geçemiyorum Hamdullah Bey! Biraz şöyle, sol taraftan sıkış…

Ayağımın biri öteki yana geçmişti. Ama bir türlü gövdemi sığdıramıyordum daracık aralıktan içeriye. Biraz daha zorlandım; bir kolumla bir bacağım aynanın öteki yanına geçmişti. Gövdemi de ileriye doğru itiyordum. Olmuyordu.

Eyvah, sıkıştı çerçevenin arasına diye bağırdı yaşlı adam.

Hamdullah Bey, Geçemeyeceksin! Geri dönmeye çalış! Yavaşça geri dönmeye çalış diyordu. Çerçeveye sıkıştı. Nasıl çıkarabiliriz onu oradan.” (Uİ/52)

Uyku İstasyonu romanında anlatıcı, illüzyon gösterisine gider. Gösterinin sonunda sihirbazın maskesini çıkarması izleyicileri biraz ürkütür.

“Sihirbaz elleriyle bu yüzü soymaya başladı. Birkaç saniyede bütün yüzü soymuş, bir Japon maskesi çıkartmıştı meydana. Bembeyaz unla pudralanmış bu Japon çehresinin çekik gözleri yanaklarına doğru inen incecik siyah çizgileri vardı. Bu ürkütücü görüntü karşısında seyirciler korkuyla bağırarak alkışladılar.” (Uİ/77)

Örümceğin Kitabı adlı romanında Ömür Uzatma Kıraathane ’sinde Nejat, yıllarca şoförlük yapmaktan çok sıkılmıştır. En yakın arkadaşı Hüsamettin hem kendisine hem de Nejat’a yeni bir iş bulmuştur. Bu iş cambazlıktır. Cambazhane müdürü ile konuşmaları şu şekildedir:

“Numaraların üçüncü bölümü seyirciyi en çok heyecanlandıran çılgınca coşturan bölüm. Bu bölümde salonda alkış yasak. Hiç gürültü olmayacak. Trapezi tutacak olan arkadaşın bu kez gözleri bağlı olacak. Havada üç takla atıp kendine yollanan trapezi tutacak, dedi.

Akıl almaz bir numara bu diye hayretle mırıldandım.” (ÖK/71)

Pasifik Günleri adlı romanında sihirbaz, Güneşin Oğlu İmparator Hiro Hito’nun Sarayı’nı anlatıcıya gösterir. Anlatıcı, Hiro Hito’yu çok merak eder. Sihirbaz, parmağını şıklatınca bir anda İmparator’un sarayının balkonuna kendilerini bulurlar. Anlatıcı, balkondayken imparatoru da görmüş olur. Sihirbaz, Tokyo’da bir kulüpte gösteriler yaparken bıçak atma numarasında kızı yanlışlıkla bıçaklar. Pasifik Günleri romanında anlatıcı, Nobiko ve Kazuko’nun evine ziyarete gider. Bu arada Kazuko’nun sihirbaz arkadaşı gelir. Yemek yerken Kara Pelerinli Sihirbaz ’ın gösterilerini izlerler.

96

“Bir gece, Kazuko’nun bir sihirbaz arkadaşı geldi bu eve. Sihirbaz boylu poslu saçları omuzlarına dökülen kara pelerinli bir adamdı. Sakalı ve bıyığı vardı. Değişik bir Rasputin gibiydi. Elinde deste deste iskambil kağıtları tutuyor yan yan cigara tüttürüyordu. Sihirbaz bize o gece yüzlerce numara yaptı. Hepimiz dehşet içinde kalmıştık. Bu adam cin miydi? Kafamızı okuyor, iskambilleri havaya uçuruyor, paraları kaybedip Nobiko’nun bacak arasından çıkarıyor, her bir şeyi yapıyordu.” (PG/22-23)

Anlatıcı, gösteriyi izlerken sihirbazın bu numaraları nasıl yaptığını merak eder. Bir an iskambil kağıtlarının gerçekten de sihirli olduğunu düşünür.

“Ne adamdı bu sihirbaz düşünüp duruyordum. Acaba kullandığı iskambil kağıtlarında sap Nobiko’nun bacak arasından çıkarıverdiği paralarda bir özellik mi vardı ki?” (PG/32)

Eray, sihirbaz gösterilerini sık sık romanlarında kullanır. Romanda ünlü sihirbaz Robert Houdin tarafından 1848 yılında bezden yapılmış bir bebek olan Antonio Diavolo’nun gösterisini izleyeceklerdir. Ay Falcısı romanında anlatıcı, kocasıyla Antonio Diavolo’nun gösterisini izleyeceği için oldukça heyecanlıdır.

“Akşamüstü Antonio Diavolo’yu izleyecektim. Antonio Diovolo. Şeytanın ta kendisi. Antonio Diavolo ünlü bir illüzyonist Robert-Houdin tarafından 1848’de yapılmış bezden bir bebekti. Trapezin uçan şeytanı. Antonio Diavolo, bir eski zaman müziği eşliğinde insanın tüyleri ürperten numaralarını yapıyordu.” (AF/49-50)

Anlatıcı, KARUM AVM’de Kalanag’ın gösterisini izlemeye gider. Kalanag, Gloria’yı havada kaldırır. Bu gösteri karşısında anlatıcı, adeta dona kalır.

“Kalanag, Gloria’yı sahnedeki bir sedire yatırdı. Ellerini yüzünde usulca dolaştırarak onu uyuttu. Sonra yavaş yavaş Gloria’yı havaya kaldırmaya başladı. Gloria yattığı yerden şimdi usul usul yerden yükseliyordu.” (AF/57)

Eray, sihir yapma motifini genellikle televizyonun karşısında bir kasetle anlatıcının karşısına ‘birden’ çıkar. Eray romanlarında sık sık illüzyon gösterilerini dahil eder. İllüzyon gösterileri romana eğlence kattığı gibi gerçeğin sorgulanmasına yardımcı olurlar.