• Sonuç bulunamadı

NAZLI ERAY’IN ROMANLARINDA HALK BİLİMİ UNSURLARI 2.1 Anonim Edebiyat

2.1.1. Manzum Olanlar 1.Türkü

2.2.1.1. Rüya Kavramı

Rüya bir insanın uykuda aklından geçen hayal dizisidir. Rüya, birçok bilim dalıyla ilişkilidir. Psikoloji, din, felsefe ve tarih gibi birçok bilim dalını ilgilendiren rüya, bilim adamları tarafından araştırılmış ve rüya ile ilgili olarak farklı yorumlamalar yapılmıştır. Rüya, insanoğlunun var olduğu günden beri insanları meraklandıran bir konu olmuştur. İnsanlar, rüyayı yorumlayarak anlam yüklemeye çalışmışlardır. Rüyaya bakış açısı her milletin kültürel yapısına göre değişiklikler gösterir.

Freud’un çalışmalarına baktığımızda duygular rüyanın seyrini önemli derecede değiştirmektedir. Örneğin bir hastanın üzerinde yaptığı çalışmada, rüya gören kişi susadıysa rüyasında su içtiğini görür. Bunun gibi dışsal etkilere maruz kalan kişi rüyasını da etkilemektedir.

“Uyanıkken karanlıkta gördüğümüz ışık kaosu, kulaklarımızın çınlaması ve uğuldaması gibi sübjektif görme ve işitme duyumları rüyadaki yanılsamalarda önemli bir rol oynar. Bunların arasında en çok bilinenlerden biri, sübjektif retina uyarımlarıdır. Rüyaların çok sayıda benzer ya da birbirinin aynı nesneyi gözümüzün önüne getirmeye olan tuhaf eğilimini açıklar bu. Rüyada sayısız kuş, kelebek, balık, rengarenk inciler, çiçekler vb. Görürüz. Burada karanlıktaki ışık tozu fantastik şekiller alır ve tozu oluşturan sayısız ışık zerresini de rüyada ışık kaosu hareketli olduğu için, hareketli tek tek nesneler olarak görürüz. Rüyaların çeşitli hayvan figürlerine eğilimi de buradan kaynaklanır; bu figürlerin biçimsel çeşitliliği sübjektif ışık görüntülerinin özel biçimlerine kolayca uyum sağlar.”53

J.H. Fich, rüyayı şöyle tanımlar:

“Çabaları, keyifleri, sevinçleri ve acılarıyla gündelik hayat rüyalarda asla tekrarlanmaz; aksine rüyanın yaptığı, bizi bunlardan kurtarmaktır. Ruhumuz gündelik hayatla dolup taştığında, derin bir acı içimize işlediğinde ya da zihnimiz bütünüyle bir işe odaklandığında bile, rüyalar bize ya tamamen ilgisiz bir şey anlatır, ya gerçek hayattan kimi öğeleri alarak birleştirir ya da sadece bizim ruh halimize bürünür ve gerçekleri sembollerle temsil eder”54

J. Allan Hobson, düşler kitabında rüyayı şöyle tanımlamıştır;

Rüyalar, uyku hâli sırasında gerçekleşen ruhî ve nefsi faaliyetlerin sonucudur. Fizyolojik açıdan değerlendirildiklerinde uyku hâli sırasında beynin duyu organlarından gelen sinir iletilerini kademeli olarak kapatmasından dolayı rüya sembollerinin göz, ruh ya da bizzat beynin kendisi tarafından görüldüğü düşünülmektedir. Rüyalar biyolojik açıdan sadece insanlara ait bir

53 Sigmund Freud, Rüyaların Yorumu, Say Yayınları, İstanbul, 2014, s.54. 54 A.g.e., s.30.

40

yetenek değildir. Araştırmalar, hayvanların da Rem uyku evresine sahip olduklarını göstermiştir. Bu nedenle rüya gördükleri ancak dile getiremedikleri varsayılabilir.55

Rüya, en basit tanımıyla uykuda görülen görüntülerin bütünüdür. Rüya, biyoloji, psikoloji, teoloji, psikopatoloji, psikanaliz, felsefe, spritizma, sufizm ve güzel sanatlar gibi pek çok bilim dalında tanımlanmıştır. Her bilim dalı kendi bakış açısıyla rüyayı yorumlamışlardır.

Uykudayken gördüğümüz halüsinasyonlar, uykuyla uyanıklık arasında ortaya çıkan imgelerdir. Halüsinasyonlar yani imgeler gözümüzü açtıktan sonra bile birkaç dakika devam edebilirler. Bazı insanlar sık sık halüsinasyon görürken bazıları hiç görmez. Freud, halüsinasyonları şöyle açıklamaktadır;

“Bu halüsinasyonların oluşması için belli bir ruhsal edilgenlik, dikkatin yarattığı gerginlikte bir çözülme, azalma gerekir. Aslında hipnagojik bir halüsinasyon görmemiz için (buna alışıksak şayet) bir saniyelik bir letarji (uyuklama) bile yeterli olur. Sonra uyanırız; aynı şey uykuya dalana kadar birkaç kez tekrarlayabilir. Kısa bir süre sonra tekrar uyanırsak, uyumadan önce gördüğümüz hipnagojik halüsinasyonların aynısını rüyada gördüğümüze sık sık şahit oluruz.”56 “Günümüzde milattan 5000 yıl önce Babil ve Asurlulara ait rüya tabletlerinin olduğu tespit edilmiştir. Tabletlerde, Babillilerin kötü cinlerden kurtulmak ve onları öldürmek için, Babil Rüya Tanrıçası Mamu’dan yardım istedikleri çizilmiştir. Mısırlılar da rüyayı tanrıdan gelen bir mesaj olarak görmüşler. Mısırlılara göre rüyada tanrıların üç tane görevi vardır:

1-günah işleyen kötülük yapan insanların tövbe etmelerini istemek, 2-insanları gelecek felaketlere karşı uyarmak,

3-insanların rüyalarında gördüğü sorulara cevap vermek.

Babil ve Asur medeniyetleri rüyalar konusunda biraz daha farklı inanışlara sahiptiler. Onlara göre Babil rüya tanrıçası Mamu, tüm kötü tesirli rüyaların etkilerinden kurtulabilmek için birebirdi. Ninova’da M.Ö. 669- 626 yılları arasında yaşamış olan Asur imparatoru Asurbanibal’in kitaplığında, rüya ile ilgili taş basması bazı eserler bulunmuştur. Bu eserlerde sadece rüyaların yorumları değil, kötü rüyalardan nasıl kaçınılacağı ve nasıl iyi rüyalar görülebileceği hakkında da bilgiler yer almaktadır. Ayrıca bu belgeler, rüyalar ve cinsellik ilişkisini ilk ortaya koyan toplumların Asur ve Babil uygarlıkları olduğunu ve olumsuz rüyaların etkilerinden korunmak için adak törenleri düzenlediklerini de göstermektedir. Asurbanibal’in kitaplığında farklı rüya kitapları bulunmuştur.”57

Miladın başlarına doğru kim tarafından yazıldığı bilinmeyen ancak Kuzey Hindistan’da yazıldığı bilinen Kral Milinda’nın Soruları isimli bir belgede ise bir Hintli düşünüre göre rüya gören altı değişik insan tipi vardır. Bunlar:

- Ateşli insanlar;

- Çabuk öfkelenen (kolerik karakterli) insanlar; - Soğukkanlı (flegmatik karakterli) insanlar;

55 J. Allan Hobson, Düşler, Çev.: Hakan Gür, Dost Kitabevi Yayınları, Ankara, 2012, s. 78-79. 56 Freud, Rüyaların Yorumu, s.55.

41

-Tanrının etkisiyle rüya gören insanlar;

- Kendi alışkanlıkları doğrultusunda rüya gören insanlar; - Bir kehanet olarak rüya gören insanlar.”58

Eski Yunan’da rüya, 5. yüzyılda bir tanrı tarafından kişileşmiş olarak kabul edilirdi. Eski Yunanlılar için rüya kutsal kabul edilmektedir. Rüya gören kişinin rüya esnasında ruhun vücuttan çıkıp tanrı katına çıktığı düşünülüyordu. Ünlü Yunan hekimi Hipokrat, rüyaların ilahi gücüne kabul etmiş ve önem vermiştir. Hipokrat’a göre rüyayı gören kişi havanın aydınlık ve güneşli olduğunu, her şeyin yerli yerinde görürse bu durum vücudun işlevlerinin iyi olduğunu gösterirdi. Hipokrat, rüya tahliliyle hastalıklara işaretleri yönünden önem verirdi. Aristoteles ise rüyaları vücut sağlığını gösteren uyarıcılar olarak görmüştür. Aristoteles’in hocası Eflatun ise rüyaların duygularla bağlantısı olduğunu düşünmüştür. Aristoteles’e göre öfke ve arzular uyku sırasında tüm şiddetiyle ortaya çıkmaktadır.

Erich Fromm’un Rüyalar Masallar Mitoslar adlı kitabında C.G. Jung, rüyayı şöyle tanımlamıştır;

“Ruhumuz bir geçiş yeridir. Bu nedenle iki yöne doğru da açıktır. Bir yandan bize geçmişteki olayları göstermekte, ama öte yandan da geleceğimiz hakkında oluşturduğumuz bilinci ve bilgimizi vurgulamaktadır. Bu sonuca varabilmek için ruhumuzun, geleceği kendi başına yarattığına inanmamız gerekmektedir.” 59

İran’da ise rüya önemli bir yere sahiptir. İran mitolojisinde nerdeyse bütün kahramanlar, gördükleri rüyalara göre hareket ederlerdi. İran mitolojisinin en önemli yapıtı olan Şehnâme’de rüya motifine sıkça rastlamaktayız. Şehnâme’de rüyaların gelecekten işaretler verdiğini ve doğru bilgiye bu işaretlerin yorumlanmasıyla ulaşabileceği düşünülüyordu.

Roma’da rüyaların birçoğu M.Ö. 2. asırda yazıya geçirilmiştir. Günümüzde halen rüya ile tedavi sürmektedir. Bergama hastanesinin tedavi yöntemi hastanın göreceği rüyalara dayanmaktaydı. Hasta içeri girer girmez adaklarını keser, sonra havuza girerdi. Şayet hasta iyileşecekse havuz su verirdi. Bu işlem yapıldıktan sonra hasta bir odaya alınırdı. Bu aşamadan sonra doktor, hastanın göreceği rüyaya göre tedavi uygulardı. “Eski Yunan, Roma ve Yahudi uygarlıkları; Asur ve Mısırlıların rüya yorumlama yöntemlerini biliyorlar ve kullanıyorlardı. Bu bölgede kurulan ilk felsefe ve din okullarında öğrencilere, ruhun beslenme için uyku sırasında bedenden çekildiği öğretiliyordu. Eski Yunanlılar tıpkı Mısırlılar gibi rüyaları için tapınaklar inşa ettiler, fiziksel hastalıkların iyileştirilmesinde ve dünyadan ayrılmış bulunan ruhlarla iletişimde rüyalardan yararlandılar. Eski Yunanlılara göre rüyalar üç türde gruplandırılıyordu.

- Tanrıların veya ruhların kendilerini insanlara gösterdikleri rüyalar; - Sembolik tarzda görülen rüyalar;

- Gelecekten haber verilen rüyalar.”60

58 Sevda Yücesoy, Uykudaki Bilgelik Rüyalar, Ruh ve Madde Yayınları, İstanbul, 2001, s.78-79. 59 Erich Fromm, Rüyalar Masallar Mitoslar, Arıtan Yayınevi, İstanbul, 1992, s.111.

42

Hemen hemen bütün kültürlerde ve milletlerde rüya önemli yere sahiptir. Rüya, her dönemde insanoğlunun meşgul ettiği konulardan birisi olmuştur. Dinler ve kültürler, rüyaları yorumlamaya ve ondan birtakım sonuçlar elde etmeyi sağlamışlardır. Elde ettiği sonuçlarla formüller oluşturmuşlardır. Kültürel etkileşimle beraber rüya hakkında bilgi birikimleri artmış ve bir sonraki kuşağa aktarılmıştır.