• Sonuç bulunamadı

Şamanizm ve Reenkarnasyon (Ruh Göçü)

NAZLI ERAY’IN ROMANLARINDA HALK BİLİMİ UNSURLARI 2.1 Anonim Edebiyat

2.2.4. ŞAMAN VE ŞAMANİZM 1.Şamanizm/Şaman Kavramlarının Tanımı

2.2.4.7. Şamanizm ve Reenkarnasyon (Ruh Göçü)

Halk arasında ruh göçü inancı oldukça yaygındır. Halk inancında şamanizmin dünya ve ruh düşüncesi halen vardır. Ruhla iletişime geçme şeyh ve evliyaların menkıbelerinde görülmektedir. Reenkarnasyon yani kalıp değiştirme inancı Anadolu’da hala görülmektedir. Ruh göçü; İslam inancına göre ölüm sonrasında ruhun, bir başka bedene girmek suretiyle yaşadığı kabul edilmiştir. Bu durum daha çok Hint dinleri ile ilişkilendirilmiştir. Bütün dinlere aykırı gelen ve geleneksel yorumlama inancını reddetmişlerdir. Ancak mistik olan ruh göçü fikrine her zaman açık olmuşlardır. Ruh göçü inancı, Anadolu’da halk arasında kalıp değiştirme olarak adlandırılmaktadır. Ruhun devamlılığını vurgulamak için ‘kalıp değiştirme’ tabirini kullanmışlardır.

Anadolu’da ruh göçüne “kalıp değiştirme” olarak adlandırılmış, ruhun farklı kalıplarda kendini göstermiş ve her dinde farklı yorumlanmıştır. İslam literatüründe ruh göçü olayına ‘tenasüh’ olarak kabul edilmiştir. Tenasüh, hakkında birçok yorum yapılmıştır. Her yorum farklı anlamlar taşımaktadır. Tenasüh, ruhun ölümden sonra başka bir bedene girip hayat bulmasıdır. Tenasüh, insanların hep uğraştığı olaylardan biridir, bu yüzden bu inanç çok eski devirlere dayanmaktadır. Bu inanca göre iki farklı görünümü vardır. Birincisi gruba göre ruh bedeni terk ettikten sonra farklı bedende hayat bulur. Bunlar hayvan ve bitkide olabilir. Bu inanca göre ruh göçü adaleti sağlamaktadır. Hayatı boyunca kötülük yapan insanın ruhu kötü bir bedene yerleştirilir, iyi insanın ruhu da iyi bir bedene yerleştirilir. Bu durum bir nevi ödül ve ceza görevi görmektedir. Bu inanca batıda ‘reenkarnasyon’ denilmiştir. Bu kavramlar birbirine sıkça karıştırılır. Bu iki kavramı ayıran temel sebep ‘geçişlilik’ farkıdır.

“Bilindiği gibi insan ruhunun ölümsüzlüğü ve ölümden sonra onun yeniden bu dünyada veya başka alemlerde varlığını sürdüreceği inancı, yeryüzünün geçmiş veya çağdaş hemen hemen bütün dinlerinde bulunan yaygın bir inançtır. İşte ruhun ölümden hemen veya belli bir süre sonra yeniden yeryüzüne dönerek, başka bedenlerde varlığını sürdürmesini ifade eden tenasüh anlayışı da böyle yaygın bir inancın bir çeşidi olarak görülebilir. Onunda kökleri tarih öncesi dönemlere uzanır. Ayrıca gerek Doğu gerekse Batı dillerinde bu olayı ifade etmek için kullanılan terimlerin çokluğu bir anlamda onun ne kadar yaygın bir kavram olduğunun bir delili olarak görülebilir.”129

“İslam’ın heterodoks yorumu olan ve yaygın olarak benimsenen halk İslam’ında iki anlayışa

da rastlanabilmektedir. Özellikle Aleviler, Nuseyriler ve Bektaşiler arasında yaygın olarak kabul edilen anlayışlara göre her iki inancında işleyişi gözlenmektedir. Bu konuda Heterodoks İslam'ın önemli bir kavramı olarak tenasüh ve hulül kavramlarını işaret eden Çamuroğlu Anadolu Aleviliğinde önemli bir inanç olarak tenasüh kavramının altını çizmiştir.”130

“Ruhun tekamülünü, yani çıktığı ana kaynağa dönmesini sağlayan evrensel yasa, yeniden doğuş yasasıdır. En ait düzeydeki varoluşun ifadesi olan cansız varlıklardan, en üst düzeydeki Kâmil insana kadar ruhun oluşmasını sağlayan yeniden doğuş zinciri ancak ruhun mükemmelliğe ulaşması ve Tanrıya dönmesi ile kırılabilmektedir. Evren, Tanrı ile özdeş olduğu ve Tanrıdan başka hiçbir varoluş bulunmadığı için, iyilik ve kötülük kavramları da Tanrının ifadeleridir. Ancak, asıl olan sevgidir, iyiliktir. Tanrısal fışkırmanın bilinen en üst düzey ifadesi olan insan, iyi ve kötünün savaştığı alandır. Asıl olan iyilik olduğu, evrenin tümü sevgi üzerine kurulu

129 Ali İhsan Yitik, Hint Kökenli Dinlerde Karma İnancının Tenasüh İnancıyla İlişkisi, Ruh ve Madde Yayınları,

İstanbul, 1996, s.69.

102

bulunduğu için, ancak iyi bir insanın ruhu, Kâmil İnsana dönüşebilir ve Tanrı ile bütünleşebilir. Yaşamı boyunca iyi olmayanlar bulundukları düzeyde yeniden doğarlar. Kötü davranan insan ise, yeniden doğuş yasası uyarınca, tekamülün insandan bir önceki aşaması olan hayvansal varlığa geri döner. Ne tür bir hayvan olarak doğacağı, bir önceki yaşamındaki tavırlarına bağlıdır”131

“Ruh göçü sistemli bir din olan Hinduizm’in temel inanışlarından biridir. Bu dindeki ruh göçü kavramı İslam düşünürlerinin kullandığı tenasüh kavramına karşılık gelir. Çoğunlukla İslam kaynaklarının eleştirdiği tenasüh kavramı bu kavramdır ve bu inanç geleneksel dinler tarafından tamamen reddedilir. Bu konular üzerinde çalışanlar dışında reenkarnasyon ve tenasüh kavramları, aynı ilkeleri içerdikleri sanılarak birbirleriyle sık sık karıştırılırlar, yukarda da bahsettiğimiz gibi aslında bu iki kavram birbirinden farklıdır. Tenasüh inanışında ruhların sürekli olarak tekrar bedenlenir. Deneysel spiritüalizminde ise reenkarnasyon kavramı ruhsal tekamülün bir sonucudur. Tenasüh inanışına göre, bir insan ruhu cezalı ise hayvan bedeninde dünyaya gelir. Reenkarnasyon kavramında ise geriye bedenlenme yoktur.”132

Tenasüh öğretisi, bilinç ve hatırayı taşıyan, koruyan bir benin bir benden başka birine geçtiği varsayımına dayanır. Ayrıca söz konusu bu benin intikal edeceği yeni bedenlerin formları ve mahiyetlerinin onun önceki bedenlerde iken işlediği amellere göre belirleneceği varsayımı da133 dayandığı temel görüşlerden biridir.

Kalıp değiştirme, olarak adlandırılan ruh göçü inancı dinlerin geleneksel yorumlarından

kabul edilmez. Ancak Alevi Bektaşi inanç gruplarında, inancın temellerini oluşturmaktadır. Ruh göçü inancında tarih ve inancın temel unsurları arasında paralellik gözükür.

Ayışığı Sofrası romanında kahraman bir sabah uyanır ve en yakın arkadaşı Aşo’nun bedenine bürünmüştür. Bunun nasıl olduğunu anlayamayan kahraman, çevresindeki insanları da Aşo olmadığına inandıramaz. Aşo’da kendi bedenine geçmiştir. Kendi bedenine geçmek için Aşo’yu aramaya başlar.

“Bu işte bir yanlışlık var. Çok büyük yanlışlık. Ben Aşo değilim. Sana Aşo olmadığımı ispata yarayacak yüzlerce şey söyleyebilirim. Aynadaki görüntü Aşo’ya ait ama bunun nasıl olabildiğini anlayamıyorum. Görüntünün içindeki beyin, bellek, ruh, anılar, düşünceler; kısacası o insan Aşo değil, benim. Bambaşka birisi anlayabiliyor musun? diye sordum kıza.” (AS/92)

“Nasıl bu bedenin içine girdim bilmiyorum! Diye çaresizlikle söylendim. Duygularım, düşüncelerim, yaşam dediğimiz o anılar tortusu, umutlarım, beklentilerim; hayatı yorumlayışım, özlemlerim, korkularım, arzuladığım şeyler ne bileyim ben, her şeyim apayrı benim! Bu duygular, bu düşünceler, bu bellek Aşo’ya ait değil. Bunların hepsi benim. Ama gel gör ki şu aynadan bana bakan Aşo’nun ta kendisi! Akıl almaz bir şey bu. İnsan oynatır dedim. Ruhumun üstüme başka bir beden geçirilmiş. Bambaşka bir kılıf! Yanlış bir eldiven gibi Aşo…” (AS/92-93)

131 Cihangir Gener, Ezoterik- Batıni Doktirinler Tarihi, 7. basım, Piramit Yayıncılık, Ankara, 2003 s. 12. 132 Alparslan Salt- Cem Çobanlı, “Dharma Ansiklopedi,” Dharma Yayınları, İstanbul, 2001, s. 141. 133 Ali İhsan Yitik, Hint Kökenli Dinlerde Karma İnancının Tenasüh İnancıyla İlişkisi, 1996, s.70-71.

103

“Aşo’da benim yerime geçmiş olmalıydı. Evden çıkmış bir yerlere gitmişti. Düşünmeye çalışıyordum. Nereye gidebilirdi acaba Aşo? Benim gittiğim yerlere benim insanlara gidebileceğini boş gece sokaklarında dolaşacağını sanmıyordum onun. Lüks bir gece kulübünde bir otel lobisinde ya da Arjantin Caddesi’ndeki kafeden birine gidip oturmuş olabilirdi.” (AS/97)

Ay Falcısı romanında Reşide Hanım, Sarı Hüseyin’e aşıktır. Ancak Hüseyin’den yaşça büyük ve bakımsız olduğu için duyguları karşılıksız kalır. Reşide Hanım, durmadan dua ediyor Sarı Hüseyin’in ona âşık olmasını istemektedir. Tam o sırada bir mucize gerçekleşir Reşide Hanım, Mathilda May’ın bedenine bürünür.

“Mathilda May! Reşide Hanımdı bu. Biliyordum. İşte şimdi Sarı Hüseyin ona delicesine bakıyor, gözlerini bu eşsiz dişiden alamıyordu. Şimdi bu ikisinin arasında olağanüstü bir elektriklenme olmuştu. Gözlerini birbirinden ayıramıyorlar; Mathilda May’ın o şekerli soluğu Sarı Hüseyin’in bıyıkları üstende dolaşıyordu.” (AF/92)

Damarcı Sarı Hüseyin, Mathilda May’ı öperken birde Reşide Hanıma dönüşüyor, Hüseyin olan bitene akıl sır erdiremiyordu.

“Mathilda May, gene Reşide Hanıma dönüşüvermişti. Olayı ben anlıyordum. Mathilda May, Reşide Hanımın içindeki o erkeği mıknatıs gibi kendine çeken büyüleyen bir örümcek ağı gibi esir eden ‘ebedi kadın’ dı işte. Ama Damarcı gene şaşakalmıştı. Bir kez daha itti Reşide Hanımı. İçinde bulunduğu durumu kavrayamıyordu.” (AF/93)

İmparator Çay Bahçesi romanın başında Gül Abla’yla konuşan kahraman, ruhunun başkasında olduğunu ve kimin olduğunu bilmediğinden yakınmaktadır.

“Benim hayatımı yaşayan birisi var ve ben onun hakkında bir şey bilmiyorum.” (İÇB/16)

Ruh göçü olayını sıkça gördüğümüz İmparator Çay Bahçesi romanında kahraman ‘gece’leri çok sevmektedir. Bir gün, gece ile konuşurken gece bedenine geçmesini teklif eder. Kahraman bu teklifi hemen kabul eder. Gece, kahramanın yerine kahraman da gecenin yerine geçmiştir.

“Seninle yer değiştirmek isterdim. Keşke bu mümkün olsaydı… Mümkün dedi gece. Yirmi dört saat için benimle yer değiştirebilirsin. Yirmi dört saat için senin yerine geçebilir miyim?

Geçebilirsin… Ben de senin yerine geçerim. Heyecan içindeydim.

Peki, diye sordum, senin idare ettiğin onca şeyi; karanlığı, olayları, doğayı nasıl idare edeceğim?” (İÇB/133)

“Altımda kentler yavaş yavaş aydınlanıyor, kuleler, gökdelenler, gecekondular, kalabalık caddeler, uçak pistleri, lüks villaların yüzme havuzları, evliya türbeleri, balıkçı dükkanları, gece kulüpleri, lüks oteller, kooperatif evleri, köy kahveleri, siteler, kavşak ışıkları, öğrenci yurtları, limanlarda demir atmış gemiler, taksiler, son model arabalar, pavyonlar, camlı el arabalarında kokoreç satan satıcılar, hastaneler, gökyüzünde yükselen kaydırakları ve dönme dolapları ile lunaparklar ışıklarını yakıyorlardı. (İÇB/139)

104

Madam Tamara, sevdiğine tekrar kavuşmak için kahramanın ruhuna girmek istemektedir. Kahramandan izin alışını şu satırlarda görmekteyiz;

“Madam Tamara algılamıştı düşüncelerimi. Ne olur kalın siz burada benim yerime, dedi. Kırk sekiz saat içinde yer değiştirelim sizinle. O söylediğiniz programları izleyeyim. Naki’ye yarın gece kapıyı ben açayım. Bunu yaşamasını istiyorum.” (BG/233-234)

Kahraman, Madam Tamara’nın ruhuna girdiği için tedirgin olmaktadır. Çünkü Tamara ölü bir kadındır. Tamara hortlamış ve sevdiğini bulmak için kahramanın ruhuna girer. Kırk sekiz saat sonra Tamara gelmezse hayatlarının sonuna kadar bu durumdan kurtulamayacaklardır.

“Kendimi bu yeni halime ayarlamaya çalışıyordum. Tedirgindim; kadın, yaşamın içine daldıktan sonra dönemeyebilirdi. Onu nerede nasıl bulacağımı bilmiyordum. Öyle birdenbire kırk sekiz saat sonra burada buluşalım deyip evimin anahtarını alıp gitmişti.” (BG/236)

Kahraman, psikoloğa gitmektedir. Madam Tamara kılığında doktorla görüşmeye gider ancak kendisinin Tamara olmadığına inandıramaz. Doktor, kahramanın söyledikleri karşısında dona kalır.

“Ben Madam Tamara değilim, dedim. Bambaşka bir insanım ben. Başka bir yıldan, başka bir zamanın içinden, buraya karşınıza geldim.” (BG/245).