• Sonuç bulunamadı

Günlük Hayatla İlgili Âdetler

NAZLI ERAY’IN ROMANLARINDA HALK BİLİMİ UNSURLARI 2.1 Anonim Edebiyat

2.6. Günlük Hayatla İlgili Âdetler

Toplumsal bir varlığı temsil eden insan, sadece yazılı kanunlara uymaz. Bunun dışında halkın belirlediği sözlü kurallara da uymak zorundadırlar. İnsan, sözlü kanunlara uymak için zorlanmaz ama bu kanunlara uyulmazsa toplum tarafından hoş karşılanmaz.

Sedat Veyis Örnek sözlü kanunları şöyle açıklamıştır:

“Gelenekler sözlü ve yazılı olmak üzere iki bölüme ayrılırlar. Tıpkı âdetler gibi ama onlardan daha güçlü olarak toplumsal yaşamın düzenlenmesinde ve denetlenmesinde önemli rol oynarlar. Nitelikleri bakımından genellikle tutucu olan gelenekler aile, hukuk, din ve politika gibi toplumsal kurumlar üzerinde daha etkilidirler. Görenekler, günlük yaşantımızın gerekli gördüğü ilişkilerin düzenlenmesinde bireyler arasında sürtüşmeleri azaltmakta, toplumsal ilişkilerin kolaylaşmasından belirleyici rol oynarlar. (…) Örflere, âdetlere, geleneklere göre yaptırımları daha gevşek ama modaya bakarak daha uzun süreli ve dayanıklı olan görenekler ülkeden ülkeye değiştiği gibi, bir ülkenin çeşitli yörelerine ve sınıflarına göre de ayrımlar gösterirler.”218

2.6.1.Misafirperverlik

Türk milletinin en önemli özelliklerinden biri misafirperver oluşudur. Eve gelen kişi Tanrı misafiri olarak kabul edilir. Misafire her türlü hizmette bulunulur. Misafir, hürmet gösterilerek ağırlanır.

Misafirperverlik günümüzde unutulmaya başlanmış en önemli değerlerimizden biridir. Bir eve misafir girerse o evin bereketi artacağı düşünülürdü. Misafirin ettiği duanın kabul olacağına inanılırdı. Misafirlik adet ve gelenekten değil ayrıca erdemli bir davranış olarak kabul edilirdi.

153

Her evin bir odası “misafir odası” vardır. O oda en güzel eşyalarla donatılır ve sadece misafirler geldiğinde kullanılır. Misafir dışında o odaya girilmez. Misafire güzel yemekler ikram edilir, en güzel yataklarda yatırılırdı. En temiz eşyalar kullanılmak üzere misafire verilirdi.

Misafirperverliğin yanında misafirlik adabı da vardır. Misafirliğe gidilecek eve önceden haber verilmelidir. Misafirliğe giderken eli boş gidilmez küçük bir hediye alınması gereklidir. Kapının zili en fazla üç defa çalınmalıdır. Kapı açılınca ev sahibine selam verilerek içeri girilir. Evde ev sahibinin gösterdiği odaya oturulmalıdır. Ev sahibinin hoşlanmayacağı konulardan ve davranışlardan kaçınılmalıdır. Ev sahibinden izin alınmadan evin diğer odalarına girilmemelidir.

Misafiri memnun edecek şeyler yapılmalıdır. Mesela ikramdan çok güler yüz, tatlı dilli olmak gerekir. Misafire güler yüz göstermek, kalp kırmamak, tebessüm etmek sadaka olarak kabul edilmiştir. Misafir, gördüğü ilgi ve hizmetten ev sahibine dua eder. Bu sebepten “misafirin yaptığı dua kabul olunur” denilmiştir.

Arzu Sapağında İnecek Var romanında kahraman misafirlerini en güzel şekilde ağırlamak istiyor. Bunun içinde yardımcısı Binnaz Hanım’la el ele verirler.

Bu gece birkaç konuğumuz var. Sen çabucak yatacak yer hazırla, dedim. “Kraliçe benim odamda yatsın. Çarşafları değiştir. Üst rafta fistolu bir takım var, uçuk pembe; onları yay. Bay Fouché’ye salondaki divanı hazırla. Nedimeleri de artık dipteki odada yatırırız.” (ASİV/35) 2.6.2.Bayram Kutlamaları

Ramazan ve Kurban Bayramlarının başlıca özelliği dostların, hısım ve akrabaların karşılıklı ziyaret gezileridir. Gençler yaşlıların ellerini öperler, onların hayır dualarını alırlar. Çocuklara para ya da ufak hediyeler vermek de töredendir. Çok yaşlılar evlerinden çıkmazlar, onların ziyaretleri beklenmez, herkes onların elini öpmeye gider. Ziyarete gelenlere Ramazan Bayramı’nda şeker ikram edilir, bunun içindir ki bu bayramın bir adı da “Şeker Bayramındır.219 Dini bayramların günleri “kameri takvim”e göre hesaplandığı için her yıl dönümünde güneş takviminin aynı günlerine rastlamaz. Aşağı yukarı yılda on günlük bir gerilemeleri vardır; böyle olunca da uzunca bir süre sonunda mevsimleri de değişir. Dini bayramlar söz konusu olunca ilk hatıra Şevval ayının ilk üç gününde Ramazan Bayramı, zilhicce ayının onundan başlayarak dört gün süren Kurban Bayramıdır. Bu bayramlar, kutlamalarına günümüzde de önem verilmesi bakımından halkın geleneklerinde diriliklerini korumuşlardır.220

Ramazan ve Kurban Bayramı’yla ilgili adet ve inanmalara baktığımızda İslami kültürden pek fazla ayrılmadığını görüyoruz. Bayram namazına gitme, namazdan çıkınca bayramlaşma, Kurban Bayramı’nda kurban kesme, etlerin üç parçaya bölünüp dağıtılması, bayram ziyaretlerine gitme İslamiyet’in gereğindendir.221

219 P. N. Boratav, 100 Soruda Türk Folkloru, Gerçek Yayınevi, İstanbul, 1973, s.252. 220 P. N. Boratav, a.g.e., s.252.

154

Dini bayramlardan bir önceki gün olan arife gününde bayram için hazırlıklar yapılır. Arife günü bayram gününün yemekleri hazırlanır. Çörek ve lokma yapılıp komşulara dağıtılır. Arife günü mutlaka peksimet veya kolaç pişirilir.222

Sis Kelebekleri adlı romanda Firdevs Ana, geçen bayramın çok kalabalık geçtiğini anlatmaktadır.

“Firdevs Ana balkonun demirlerine dayanmıştı.

Geçen bayram Feriha bana bir kutu lokum yaptırmış, dehlizin oraya getirdiydi. O bayram çok gelen giden olmuştu; herkese tuttuk lokumu. Ne değişik insanlar gelmişti o bayram… diye mırıldandı.” (SK/64)

“Nevruz, toprak altındaki canlıların uykudan uyanışlarının, dirilişlerinin kısaca baharla buluşmalarının günüdür. Türk ve İran topluluklarında ortak kültür unsuru olarak görülen Nevruz Türklerde tabiatın yeniden diriliş bayramı olarak kutlanılır. Nevruz, Türklerde MÖ III. yüzyıldan beri kutlanan bir bahar bayramıdır. Nevruz kelimesi, Türk toplumlarının çoğunda ufak dil kaymalarına uğramış olsa da bugün Türk Dünyasında Nevruz aynı anlam ve birbirine benzer törenlerle kutlanmaktadır ve bahar bayramının genel adı Nevruz’dur.”223

Pasifik Günleri romanında anlatıcı, Victor ile konuşurken birden aklına bugünün Hıdırellez bayramı olduğu aklına gelir. Victor’a, Hıdırellez bayramını anlatmaya başlar.

“Victor büyük ilgiyle dinliyordu. Ona anlattığım Şair Nedim sokağı, çok güneşliydi, mevsimlerden ilkbahardı. O gün Hıdrellez’di! Coşmuştum da anlatıp duruyordum Victor’a, Hıdrellez, Hıdrellez diye atıyordum.” (PG/63)

Ayışığı Sofrası romanında Karı Şefik, anlatıcıya geçen bayram Ferdi ağabeyiyle barışmak için bayramını kutlar. Ancak ağabeyi telefonu suratına kapatır.

“Geçen bayram Abdurrahman abilere telefon açtım, Ferdi çıktı. ‘Alo Ferdi Abi, nasılsın, bayramın kutlu olsun,’ dedim. Telefonu çat diye suratıma kapattı. Ya işte böyle ablacığım. Ben saygımdan ötürü açmıştım o telefonu, canım sıkıldı, mideme ağrılar saplandı.” (AS/20)

222Erman Artun, a.g.e., s.204. 223 Hasan Tutar, “Tarihte ve Mitolojide Nevruz”, Türkler Ansiklopedisi, C.3, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara,2002, s. 611.

155 EK Roman Özetleri 1- Pasifik Günleri (1981)

İlk 1981’de Ada Yayınları’nca basılan Pasifik Günleri, bir yolculuğun romanıdır. Roman, yalnızca Pasifik ülkelerine yapılan bir yolculuğu değil, düşler ülkesinde gerçekleşen bir yolculuğu anlatmaktadır.

Yazarın Pasifik anılarını işleyen bu roman, Filipinli genç Victor’un hayat hikâyesi ile başlamaktadır. Sevgilisi Christie’yi unutamayan Victor’un anıları, anlatıcının anılarıyla birlikte romanda işlenir. Werner Herzog’un bir filmi parçalar hâlinde eserde birden görünür.

Victor ve anlatıcı Pasifik yakınlarında bir köye giderler. Bu köy, volkanik dağ patlamasıyla karşı karşıyaydı. Köy, tehlike altında olduğu için terkedilmişti. Köy de tek bir kişi kalmıştı. Bu kişi eski tutukluydu. Kimsenin kalmadığına seviniyor ve kendisini özgür hissediyordu. Onu yargılayacak suçlayacak kimse yoktu. Tüm uyarılara rağmen köyü terk etmiyordu.

Bu sırada Herzog’un kamerası Çin’den sinyal alır. Arkadaşı Kazuko’nun evi ve sevgilisi Nobiko ile illüzyon gösterileri izleyen anlatıcı, ünlü İspanyol dansçı Rozita’nın La Argentina dansına hayran kalır. Rozita’nın dansını izleyen başka seyircilerde vardır. Adolfo, Rozita’nın dansına hayran kalır ve âşık olur. Evli olan Adolfo, karısını bir saniye düşünmeden Rozita’ya çiçek yollar. Rozita, çiçeği alır ve akşam yemeğe çıkarlar. Rozita, Adolfo için sevgilisi Kazuo Onu’yı, Adolfo da karısını bırakır.

Anlatıcı kendini bir anda Çankaya sırtlarında bir robot olarak bulur. Çankaya da lisede ki arkadaşlarını görür. Biri sosyolog diğeri istatistikçi öbürü matematikçi olmuştu. Arkadaşları robotun nereden geldiğini anlamaya çalışıyorlardı. Robota birkaç soru sorarlar. Robotun kafası iyice karışmıştır. Werner Herzog’un kamerasının hareketleri ve farklı noktaları çekmesi, anlatıyı farklı mekân ve zamanlara taşır.

Bu sefer Herzog’un kamerası ünlü sihirbaza yönelir. Sihirbazın gösterilerini Kazuko ve Nobiko’nun evinde sergilemektedir. İskambil kağıtlarıyla yaptığı oyunlar karşısında hayrete düşmüşlerdi. Gösteri bittikten sonra anlatıcı ve sihirbaz İmparator Hira Hito’nun Sarayı’na gider.

Anlatıcı, Çin tapınağında bulunan tanrılarla konuştuktan sonra, ünlü dansöz La Argentina’nın öldürülmesi olayını çözmeye çalışır. Televizyon ekranından konuşan bir fotoğraf ve dansözün canlı görüntüsü mahkemede delil olarak kullanılır. Mahkemede ki şahit dansözün papağanıdır. Papağan her şeyi görmüştür. Dansözün, kendisini öldüren kişiyi tahrik ettiği ortaya çıkar.

156

2-Orphée (1983)

Nazlı Eray’ın ikinci romanı. 1983’te Everest yayınlarınca yazın dünyasına kazandırılan romandır. Roman kahramanlarını mitolojik özellikler katarak yaratılmıştır. Bu özellikler günümüze uygun ve moderndirler. Romanda ölümden kaçmak ve sevgilisi Orphée’yi aramak için başka bir ülkeye gelen anlatıcının yaşadığı maceralarını ele alan bu romanda düşsellik ön plandadır.

Roman, Euridice’in sevgilisi Orphée’yi bulmak için çıktığı otobüs yolculuğuyla başlamaktadır. Kente yerleşen anlatıcı, yardımcısı Bay Gece ile tanışır. Artık Orphée’yi beraber arayacaklardı. Bay gece oldukça zeki ve çalışkan birisiydi. İlk günden Orphée’nin evini bulmuştu. Akşam iş Orphée’nin evine gitmekti. Ev, arkeolojik kazıların içinde bulunduğu için Bay Gece ve anlatıcı evi uzaktan izlemekle yetiniyorlardı.

Her akşam Orphée’nin evine gitmeye başladır. Yardımcısı Bay Gece ile aramalara başlayan anlatıcı, arkeolojik kazı alanında, mermer bir heykelle karşılaşır. Bu heykel, Roma İmparatoru Hadrian’a aittir. Heykelin canlı olduğuna ve her şeyi gördüğüne inanırlar. Bu heykelden birçok bilgi elde edebilirlerdi. Bir güvercin vasıtasıyla gönderdiği mektuplarla heykel ile iletişim kurarlar. Anlatıcı, İmparator Hadiran’a, yeni çağın getirdiği yenilikleri anlatmaya başlar. Bu iletişim olayı; yazarın, gerçeküstüyü gerçekle harmanlayarak romanında fantastik unsurlar barındırdığının göstergesidir.

Bu olaylar gerçekleşirken otel odasında dinlenen anlatıcıya, telefon gelir. Arayan, Ankara idi. Ankara, bir uçak bileti alarak anlatıcının bulunduğu şehre taşınır. Ankara, anlatıcının bulunduğu kente yavaş yavaş yerleşmeye başlar. Anlatıcı dışarıya çıktığında Ankara’ya dair yerler görmektedir.

Anlatıcı ve yardımcısı Bay Gece, ‘Paris’te Son Tango’ filmini İmparator Hadrian’a izletmek isterler. Projektörü, Orphée’nin evinin duvarına yansıtırlar. Tam bu sırada film kahramanları ile Orphée, bir araya gelir ve filmle gerçek karışır. Jeanne, tetiğe basınca Orphée vurulur ve ölür.

Orpheus ve Euridice efsanesi söylenceden farklı olarak romanda ele alınmıştır. Roman, olayları büsbütün tersine çevrilmiştir. Efsanede, Orpheus, ölen sevgilisi Euridice’yi öteki dünyaya giderek geri ister ve kurtarır. Nazlı Eray’ın Orphée’si ise romanda nesne olarak ele alınmış ve Euridice’in kendisini kurtarması, yani öldürülmeyi önlemesi üzerine kurgulanmıştır. Nazlı Eray, tematik olarak antik çağı ele alsa da işlevsel olarak tersine çevrilmiş bir söylen romanı yazmıştır.

157