• Sonuç bulunamadı

NAZLI ERAY’IN ROMANLARINDA HALK BİLİMİ UNSURLARI 2.1 Anonim Edebiyat

2.2.4. ŞAMAN VE ŞAMANİZM 1.Şamanizm/Şaman Kavramlarının Tanımı

2.2.4.6. Şekil (Don) Değiştirme

Şekil değiştirme iyiliğin ödüllendirilmesi, kötülüğün cezalandırılmasıdır. Bu olay cadı,

sihirbaz ya da Tanrı tarafından yapılmaktadır. Bu cezalar, taş kesilme olabilir ya da şekil değiştirme dua, efsun, tokat, sopa gibi tılsımlı nesnelerin neticesi olarak ortaya çıkabilir. Masal ve destanlarda don değiştirme olayına sıkça rastlamaktayız. Masallar bir nevi sihir ve büyüye dayalıdır. Masallarda daha çok “geyik donuna girmek” ve “turna donuna girmek” motifleri görülmektedir.

“İnsanın hayvan şekline girmesi; “Motif Indeks”te ‘sihir’ ana başlığı ve ‘şekil değiştirmeler- insanın hayvana dönüşümü’ alt başlığında yer alan bu dönüşüm (metamorphose), biçim değiştirme, don değiştirme ya da donuna girme; eski din ve inanç sistemlerinden edebiyata özellikle destan, masal, efsane gibi halk yaratmalarında sıkça geçen ve önemini koruyan fenomenlerden biridir. J. P. Roux, şekil değiştirmenin Türklerin kutsiyet anlayışının gereği

97

olduğunu ve şekil değiştirmeyi sağlayan unsurlar arasında ayinde giyilen giysilerin önemli yer tuttuğuna ifade eder.”117

“Şamanın “manyak” diye adlandırılan giysisi de onun, ayin esnasında hangi hayvanın şekline

büründüğüne dair bilgi veren önemli bir materyaldir. Çünkü giysi, Şamanın seans esnasında

dönüştüğü hayvanın şekli dikkate alınarak hazırlanır. B. Ögel’in aktardığı gibi, Orta Asya ve Sibirya’da Şaman giysileri, “hayvan ata” dikkate alınarak ‘kuş, geyik ve ayı’ tipinde yapılmaktadır. Örneğin; ancak kuş tipi elbiseye sahip Şamanlar göğe uçabilir.”118

“Ohlmarks’a göre, yardımcı ruh ayin sırasında Şamanın içine girerek onun benliğine sahip olup

kişiliğini değiştirir. Başka bir deyimle Şaman yardımcı ruha dönüşmüş olarak kişiliği de o ruhun içinde görünmeye başlar. Nitekim kimi Şamanların kurt, boğa, ayı ya da karabatak şekline girerek ruhsal geziler yapmaları, bu fikri pekiştirmektedir. Aynı yazara göre, kimilerinin sandığı gibi, Şamanın yalnızca kendi gücüne güvenerek böyle bir geziye çıkması olanaksızdır. Yaratılış

ve bilgiden başlayarak yetersiz olan Şamanın bu güç işi başarabilmesi, ancak yardımcı ruhlar korumasında olasıdır. Bunlar ya ayı, kurt, sığır, geyik, tavşan gibi hayvan türünden ya da kaz,

karga, kartal, baykuş gibi kuş türündendirler. Ayrıca ölülerin, ataların ve son olarak ocak, orman,

yer-su ruhları vardır.”119

“Şamanın “manyak” diye adlandırılan giysisi de onun, ayin esnasında hangi hayvanın şekline büründüğüne dair bilgi veren önemli bir materyaldir. Çünkü giysi, Şamanın seans esnasında dönüştüğü hayvanın şekli dikkate alınarak hazırlanır. B. Ögel’in aktardığı gibi, Orta Asya ve Sibirya’da Şaman giysileri, “hayvan ata” dikkate alınarak ‘kuş, geyik ve ayı’ tipinde yapılmaktadır. Örneğin; ancak kuş tipi elbiseye sahip Şamanlar göğe uçabilir.”120

“Hayvanların, en başta da kuşların, dilini öğrenmek dünyanın her yerinde doğanın gizlerini bilmek ve dolayısıyla gelecekten haber verme yeteneğine sahip olmak demektir. Kuşların dili

genellikle yılan ya da sihirli sayılan bir başka hayvan yiyerek öğrenilir. Bu hayvanlar geleceğin

sırlarını açıklayabilirler, çünkü ölülerin ruhlarının “alıcıları” ya da Tanrıların görünmeleri (tecelli) olarak tasarlanır. Onların dillerini öğrenmek, seslerini taklit etmek, öbür dünyayla ve

gök âlemiyle iletişmekle eşdeğerdir. Bir hayvanla, özellikle kuşla, bu özdeşleşme olayına, Şamanların giysilerinden ve sihirli uçuştan söz ederken de rastlayacağız. Kuşlar ruh güderdir. Kuşa dönüşmek ya da bir kuş tarafından eşlik edilmek, daha hayatta iken göğe ve öbür dünyaya esrimeli yolculuğa çıkabilme yeteneğini gösterir.” 121

a) Kuş Donu

Orta Asya mitolojisine göre kuşlar, gökyüzüne çıkmak ya da yeraltına inmek için kuş şekline girilen koruyucu ruh görevini üstlenir. Kuş, aynı zamanda Ülgen’in şekline bürünmüştür. Şamanlara göre kuş yeni doğan ve ölen kişinin ruhuna giren cenneti simgeleyen kutsal varlıktır. Masallarda baş kahramanın en çok kuş donuna girildiği görülmektedir.

117 Kemal Yüce, “Türk Masallarında Şekil Değiştirme Üzerine”, Ege Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Araştırmaları Dergisi, 1993, s. 7, s. 121. 118 Bahaeddin Ögel, Türk Mitolojisi I, Ankara, TTK Yayınları, 1998, s.37. 119 Sadettin Buluç, “Şaman”, İslam Ansiklopedisi C. 11, İstanbul: Milli Eğitim Basımevi, 1970, s. 318. 120, Bahaddin Ögel, Türk Mitolojisi I, s.37. 121 Mircea Eliade, Şamanizm, s.125.

98

Y. Çoruhlu eserinde kuşu “kaz, karga, baykuş, kuğu” olarak adlandırır. Şamanın en çok kendisini dönüştürdüğü hayvanlardandır.122

Şamanın, at binişi ve kuş uçuşu olmak üzere iki hayvanı sembolleştirdiği tespit edilmiştir. F. Bayat bunu şöyle açıklamıştır; “Kamlık zamanı Şamanın oyunu (dansı) taklidini yaptığı kuş veya hayvana öykünmesi değil, kuş veya hayvanla bütünleşmesidir.”123

İlkel insana göre, yeryüzünde bulunan her varlık bir kuvvetin taşıyıcısıdır. Ayrıca, bir cisim birden fazla görünüşler altında bulunabilir. Bununla birlikte, bir cisim farklı görünüşlere sahip olabilir; fakat bunlar geçicidir. Cismin asıl özelliği değişmez. Şekil değiştirme üstün bir güç (Allah, sihirbaz, cadı, evliya vb.) tarafından, bir iyiliğe karşı ödül veya bir kötülüğe karşı ceza olarak gerçekleştirildiği görülür. Türk efsane ve masallarında, şekil değiştirme motifine ilişkin olarak “donuna girmek” deyiminin kullanıldığı görülmektedir. Genellikle don değiştirme motifi bir hayvanın donuna girme biçiminde” görülür.124

Kaynaklara göre, “İslamiyet öncesi Şaman inanışında kuş motiflerinin sıklığı, kuş sembolizmi oldukça yayındır. Şaman “kuş veya hayvan şekillerini taklit etmek suretiyle giyinirdi. Başına da geyik veya ayı derisinden yapılmış ve çeşitli hayvan tüyleriyle süslenmiş bir börk (başlık) takardı. Başlığı süslemek için de genellikle kartal kanadı ve kuyruğu kullanılırdı.”125

Mitoloji veya efsane kahramanın kılık değişmesi, kuş donuna girmesinin sebebi tehlike anında ölmemek için kuş donuna bürünür. Bu olay tanrılar veya sihirli bir güçlerle gerçekleşmektedir. Bu kuşlar genellikle; turna, atmaca, baykuş, saksağan ve tavus kuşlarıdır. Aşık Papağan Barı’nda kahraman, bütün dertlerini ve sıkıntılarını papağana anlatır. Derdini bir daha anlatmak isteyince papağan, hiçbir şey bilmediğini söyler. Kahraman, papağına saldırmaya başlar o sırada Cinci Kebir araya girer. Cinci Kebir, papağan donuna girdiğini dertlerini dinleyen kişinin kendisi olduğunu açıklar.

“Papağan doğru söylüyor. O seninle hiç konuşmadı, dedi. Hayretle Cinci Kebir’e baktım.

Nereden biliyorsunuz?

Çünkü onun ağzıyla konuşan bendim. Donakalmıştım. Her şey ne kadar karışıktı! Yaşam, dedi Cinci Kebir.

Pekiyi ben hep sizinle mi konuştum? Yüreğimdeki burkuntuyu kafamı kurcalayan şeyleri size mi anlattım?” (APB/82) 122 Yaşar Çoruhlu, Türk Mitolojisinin Ana Hatları, s.151. 123 Fuzuli Bayat, Türk Mitolojisi, s.219. 124 Pertev Naili Boratav, 100 Soruda Halk Bilimi, s. 109. 125 Bahattin Ögel, Türk Mitolojisi I, s. 29 -40.

99

b) Kaplan Donu

Kaplan, Türk mitolojisi ve Çin'dekiyle paralellik gösterir. Kaplan kılığına bürünme efsanelerde kahramanların en eski tözlerindendir. Türklerde kaplan güçlü bir hayvandır, karşı konulamaz. Yiğitliği sembolü olan kaplan ayrıca astrolojiyle ilgilidir. Ak ya da benekli kaplan, dört büyük yıldız grubundan birisi temsil etmektedir. Kahraman savaştığı zaman kaplan donuna bürünür. Kısacası kaplan gücün sembolüydü.

Kaplanla birlikte bazı efsanelerde aslanın daha güçlü olduğu görülmektedir. Kaplan tıpkı aslan gibi zafer kazanan, ileriye götüren bir hayvan olarak kabul edildi. Kaplan, savaşlarda kuvveti ve gücün simgesiydi.

“Kaplan, Türk mitolojisi ve sanatında Çin’dekine paralel bir şekilde yer almaktadır. Eberhard’ın Çin kaynaklarından aktardığı bilgilere göre, Kırgızların ataları olması muhtemel Cye-gular, kaplan yılı tabirini kullanmışlardır. Kaplan Türk kabilelerinin ve yiğitlerinin en eski tözlerindendir.”126

Kurtla birlikte bazı Türk söylemlerinde aslanın önceli olması muhtemel olan kaplan, Irk Bitig’de geçen bir metinde özellikle vurgulanmaktadır. Başı sazların arasında cesur ve kararlı, ağzı açık bir halde düşük seviyedeki bir tanrının rolünü oynayabilmektedir.127

“Mehmet diye fısıldadım.

Kaplan bana artık iyice yaklaşmıştı. Kokusunu duyabiliyordum. Nasıl özlemiştim onu. Mehmet dedim.

Kaplan iyice kükredi. Kaplan yanımdaydı.

Özledim seni. Neredesin diye fısıldadım.

Sanki bir an yabani sarı gözleri güldü. Ya da bana öyle geldi.” (ASİV/110)

“Kaplanı herkes görmüştü. Tek tük yaya panik içinde kaçışmaya başlamışlardı. Kaplan bir an ne yapacağını şaşırdı. Gözlerini benden ayıramıyordu.

Kaç Mehmet diye bağırdım.

Sokağın öteki ucunda eli silahı iki adam belirmişti. Kaplana doğru ateş etmeye başladılar. O bir devrimci! Bir militan! Dedim.” (ASİV/111)

“Köşede duran Mehmet’e göz attım. Oysa Kaplan o!

Ama o bunun farkında bile değil. Acaba kaplan olduğunun farkında mı? Deli olacağım.” (ASİV/157)

126 Yaşar Çoruhlu, Türk Mitolojisinin Ana Hatları, s. 137. 127 Roux, Orta Asya’da Kutsal Bitkiler ve Hayvanlar, s. 84.

100

Bitki Donu

“Bitkiler konusunda, ayrı bir açıdan, iki yasaktan söz edilebilir: Birincisi, yaş bitkilerin kesilmesiyle ilgilidir. Atasözü niteliğinde «yaş kesen, baş keser» yargısında genç orman ağaçları, fidanlar, meyve veren ağaçlar düşünülür. Kimi orman ağaçları için, yetişip büyümeleri uzun zaman istediği düşüncesiyle, başka bir çeşit «yasak» konmuştur: kara-ağaç kayın ağacı), güç yetişen bir ağaçtır, onun için kesilmesini uğur saymazlar; tahtasından çocuklara nazarlık yaparlar (Erten köyü/Afyon). Yetişmemiş ekinleri çiğnemenin, onlardan beslenmeyi sağlayanlara zarar verme düşüncesinden giderek, nice günah olduğunu, Köroğlu üzerine, halk hikâye geleneğine girmiş bir inanışta görürüz: bu halk kahramanının başarılarının, yenilmezliğinin, olağanüstü gücünün sebeplerinden biri, atlılarına, her ne pahasına olursa olsun, ekilmiş tarlaları çiğnemeyi yasak etmiş olması imiş. Yunus Emre de «gök ekinin biçilmesini insanoğlunun «yiğit iken» ölmesine, ya da öldürülmesine benzetirken aynı düşünceyi anlatılmıyor. - İkinci «yasak» yatırların yanı başında bulunan ağaçların kesilmesinin çok büyük bir suç sayılması inanışında belirir. Bu yasağı dinlemeyen, çarpılma, ölüm gibi cezalara uğrar.”128

b) Menekşe Donu:

Nazlı Eray’ın romanlarında menekşe donu insan üzerinden verilmiştir. Gül Abla, evde ki üç menekşesini kocası, sevgilisi ve nişanlısı olarak kişileştirmiştir. Bu insanların karakterleri menekşeler üzerinde verilmiştir. Kocası ilgisiz eve hâkim değildir o yüzden bu menekşe hep pencerenin kenarındadır. Nişanlısı, pasif biri olduğu için salonun en dip köşesindedir. Son olarak sevgilisini çok sevdiği için salonun baş köşesine almıştır.

“Şu dedim, çiçek açmayan yaşlı menekşe… Sana çok çektirmiş olan eski kocan olmalı bu…. Bak onu geriye bir yere koymuşsun. Şu açık mavi çiçekli genç bir sevgili bence…” (İÇB/90) “Şakir Bey, Şakir Bey!

Siz Şakir Beysiniz değil mi?

Evet dedi menekşe. Gül’ün ilk nişanlısıyım ben. Kocası… diye fısıldadım. Kocası hangisi?

Şu arka tarafta duran yaşlı menekşe. Camdan dışarıya bakar hep. Gül’ü bekler. Eskiden yaptığı gibi.

Gösterdiği yere baktım. Çiçeksiz bir menekşe yapraklarını yana çevrilmiş, sanki bu küçük odaya sırtını dönmüştü.” (İÇB/107)

“Şakir Bey, diye fısıldadım.

Efendim dedi burma gür yapraklı menekşe. Uyuyor muydunuz? Sizi uyandırmadım ya?

Yok biz hiç uyumayız. Gece ışıklar sönünce gözlerimizi kapatırız o kadar dedi Şakir Bey. Biraz konuşalım, dedikodu yapalım diye kaçtım geldim.” (İÇB/113)

101