• Sonuç bulunamadı

3. Ali Halim NEYZİ’nin Eserleri

2.6. EVLATIK BİR KIZIN GİZLİ GÜNCESİ “ PAFE”

2.6.1. Romana Dair

92 2.5.7.6.Sahne Tekniği

Sahne tekniği, anlatılan herhangi bir olaya okurun da dâhil olduğu yöntemdir.

Sahne yönteminde okur, anlatıdaki kişilerin söylediklerini duyar; hissettiklerini hisseder. “Sahne, okuyucuya sözü edilen etkinliğe katılıyormuş duygusunu verir, çünkü okuyucu etkinliğin hem oluşunu hem de olduğu anı aynı anda yaşamaktadır.”239

“Ha, şöyle, dedi karım. İyiye alâmet. Karnın acıkmış. Çorba rahatlatır.

Kapıdan bi baş. Geçmiş olsun. Doktora gerek kalmadı, galiba. Sağ ol. Öyle dedi karım. Bak çorba bile içiyor. Tahsin yatağın yanına geldi. Hepimizi korkuttun. Seni yalnız bırakmağa gelmiyor. Bir akşam motele, yemeğe gittim. Hemen hastalanıverdin. Elini omuzuma koydu. Buz. Ya da ben çok sıcağım. Tahsin şaşırdı. Yahu bunun ateşi düşmemiş. Neredeyse elim yanacaktı. Sen ateşe aldırma. Karnı acıktı, çorba içiyor ya. Artık normale dönüyor demektir.240

Eserde anıların anlatılıyor olması, kahraman anlatıcı ve bakış açısının kullanılıyor olması ve diyalog azlığı sahne tekniğini kısıtlar niteliktedir. Ancak tamamen ortadan kaldırmış değildir. Başkişinin belleğinin ön planda tutulması ve okura başkişinin gözünden kurmaca âlemin yansıtılması sahneleri gölgeler durumdadır.

Dikkatle incelendiğinde sahnelerfarkedilmektedir.

93

değinmektedir.“Daha iyi hatırladığım, sanırım yaşdaş olduğum diğer bir kız da “Pafe”

idi. Nedendir bilinmez, asıl adı Emine olan bu kızcağıza biz çocuklar “Pafe” adını takmıştık.”241

“Kitabıma başlık yaptığım “Pafe” deyimi de, bu küçük beylerin bana yakıştırmış oldukları addır zaten. Köşkte yaşayan herkese bir ad takmışlardı. Bana da (nedenini hiç bilemedim) “Pafe” adı takılmıştı. (…) Pafe de teyzemle birlikte Ankara’ya yerleşti. Teyzem zaten sadece yaz aylarında Kızıltoprak’a geliyordu. Ankara’ya gitmek Pafe için olumlu sonuç verdi. Bakanlıkta çalışan bir şoförle evlendi. Ankara’ya yerleşti. Birkaç çocuğu oldu. Son gördüğümde eşi emekli olmuş, iki çocuğu üniversiteyi bitirip devlet hizmetlerine girmişlerdi. Pafe yaşlılığında da iri dudaklı, iri gözlü, tatlı dilli bir hanım olmuştu.”242

Neyzi, Evlatlık Bir Kızın Gizli Güncesi “Pafe” isimli eseri hem başlığında hem de ön sözünde günce roman olarak nitelendirir. Günlük, günü gününe tarih atılarak yazılan kişisel özelliği olan bir türdür. “Günü gününe tutulan hatıra, günce, muhtıra.”243 Eser, okura başkişinin kaleminden olayların üzerinden belli bir zaman geçtikten sonra aktarılır. Bu yönüyle günceden ziyade anı türündendir. “Günlük, ileriye doğru gider, hâtıra geriye doğru iner. Biri yaşarken, öbürü yaşadıktan sonra yazılır.”244 Yazarın eseri günce olarak değerlendirmesi başkişinin defterinden yola çıkılarak basıldığı düşüncesinden kaynaklanabilir.

Eser, Neyzi’nin kaleme aldığı diğer anı-romanı Hüseyin Paşa Çıkmazı No.4 ile benzerlikler göstermektedir. Yazarın anılarına dayanan eser kinaye mesafesini en aza indirerek yazarın ağızından aile geçmişi ve çocukluk anılarını anlatmaktadır. Evlatlık Bir Kızın Gizli Güncesi “Pafe” de yazarın çocukluk anılarında yer verdiği Mehmet Ali Aynî Bey Köşkünde ki evlatlık Emine’nin öyküsü anlatılmaktadır. O halde denebilir ki Evlatlık Bir Kızın Gizli Güncesi “Pafe” anıya dayanmaktadır. Evlatlık Bir Kızın Gizli

241 Ali Halim Neyzi, Hüseyin Paşa Çıkmazı No.4, Cem Yayınevi, İstanbul,2005, s.66.

242 Ali Halim Neyzi, Evlatlık Bir Kızın Gizli Güncesi Pafe, Cem Yayınevi, İstanbul,2005, s.28.

243 Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu, Ankara, 2019, s.1008.

244 Suut Kemal Yetkin, “Günlük Üzerine”, Türk Dili Günlük Özel Sayısı, Ankara, 1962, S.127, s.433.

94

Güncesi “Pafe” isimli eserde okuyucu ile yazar arasındaki kinaye mesafesi245 yazarı romandan siler. Eserin yazarı, başkişi Emine olduğu hissini okura vererek okur ve başkişiyi birleştirir.

“Bu kızcağız daha altı-yedi yaşlarında köşke gelmiş, orada bizlerle beraber büyümüştü. İri gözlü, yuvarlak çıkıkça yanaklı, oldukça kalın dudakları olan bir kızdı. Belki de çenesinin yapısı nedeni ile alt dudağı daha öne doğru çıkmış olduğundan dudakları kalın görünürdü. Bütün yaşamı ve eğitimi köşkte geçtiğinden aşırı terbiyeli, çekingendi. Yaşı yaşıma yakın olduğu için onunla dalaşmak bana düşmüştü. Fazla yaşlı olmamasına karşın oldukça güçlü idi, ileri gitmeme bütün gücü ile uğraşarak kolayca engel olurdu.”246.

İki eser arasındaki benzer durum sadece evlatlık Emine değildir. Emine Kızıltoprak’taki köşke evlatlık verilir, köşkün hanımının iki kızı vardır. Bu hanımlara büyük-küçük ve küçük-küçük hanım olarak hitap edilir. Her iki eserde de köşk geçen zamana ve değişen aile algısına karşı koyamayıp satılır ve yerine apartman yapılır.

Yazar bu benzerlikleri daha ileriye götürerek Hüseyin Paşa Çıkmazı No.4 isimli eserde anlattığı aynı olayı ve montajı kullanır.

“Bir gün, hanım sokağa çıkarken, “Akşama makarna haşla,” dedi. Ben ne bilirim makarna pişirmesini. Tencereye biraz su koydum. Havagazını yaktım. Makarnalar uzun. Tencereye sığmadı. Baktım, başka çare yok.

Kırdım, boylarını kısalttım. Tıka basa doldu tencere. Kapağını zor kapattım.

Biraz sonra ne göreyim! Makarnalar sıcak suda şişmiş. Hemen boş bir tencere daha alıp taşanı aktardım. Az sonra kapak yine havalandı. Haydi bir tencere daha derken, sonunda tam altı tencere makarna haşlamış oldum.

(…) Yine de utancımdan üç gün makarna yedim, bahçıvana da hep o makarnaları yedirdim”247

245 “Hikâyeciler, romanda karakterlerden birisi, hikâyeci ve üçüncü tekil şahıs reflektör olarak olaylar dizisi içinde yer alsınlar veya almasınlar, yazarın, okuyucunun ve öteki karakterlerin bakış açılarıyla kendi bakış açıları arasındaki derece farkına ve uzaklığa göre birbirlerinden ayrılırlar. Bakış açıları arasındaki bu derece farkına ekseriya kinaye ve ton denir.” Philips Stevick, Roman Teorisi, Çev. Sevim Kantarcıoğlu, Akçağ Yayınları, Ankara,2017, s.93.

246 Ali Halim Neyzi, Hüseyin Paşa Çıkmazı No.4, Cem Yayınevi, İstanbul, 2005, s.66.

247 Ali Halim Neyzi, Evlatlık Bir Kızın Gizli Güncesi Pafe, Cem Yayınevi, İstanbul, 2005, s.81.

95

İki eserde de Asaf Halet Çelebi’nin dizelerine yer verilmektedir.“Bizim Cebeci’ye olan, Etlik’e de oldu. Hani ne demiş şair? “Cübesinin altında Cüneyt kayboldu!”248

“(……….) Sana bana olan ona da oldu

Cübbesinin altında Cüneyt kayboldu”249

Buraya kadar verilen bilgiler anı türü çerçevesinde gerçek sayılabilir. Bu bilgiler ile okur, Evlatlık Bir Kızın Gizli Güncesi “Pafe” isimli eserde anlatılan olayları gerçek olarak değerlendirebilir. Eserde ele alınan başkişinin her ne kadar gerçekte var olduğunu kabul etsek de olaylar tamamen kurmacadır. Eserin çekirdeğinde bir gerçek vardır ancak çekirdeğin çevresindeki olaylar kurmaca âleme aittir. İsimler, kişiler eksiktir veya değiştirilmiştir. Tüm bunlar göz ardı edilse bile başkişinin düşünceleri, bilinçaltı, hisleri asla yazar tarafından bilinemez, bilinse dahi başkişinin hissettiği ölçüde yansıtamaz.

Eser, Osmanlı İmparatorluğu döneminde çok yaygın olan evlatlık müessesi ve bu müessesinin yetiştirdiği genç bir kız üzerine kurulmuştur. Evlatlık müessesinin son yetiştirdiği kişilerden olan Emine, eserin başkişisidir. Cumhuriyetin ilanı ile bu müessese ortadan kalkmıştır. Emine bir devrin son temsilcisidir. Sadece bir müessesinin değil, bir dönemin hayat algılayışı ve yaşayış biçiminin de son temsilcisidir.

Emine’nin hayatında geçirdiği evreler eserde anlatılmaktadır. Emine hayatına Anadolu’nun bir köyünde başlamış. Açlık ve sefaletten kurtularak Kızıltoprak’taki köşke evlatlık verilir. Bu köşk, Emine’nin hayatındaki büyük değişimdir. Bu değişim genç bir kız olup hanımı ile Ankara’ya yerleşmesi ile katlanarak devam eder.

Emine’nin hayatındaki bu değişikler onu sürekli olarak geçmiş yaşantısı ile

“anın” karşılaştırmasına götürür. Eserde Emine köy-köşk, köşk-Ankara’daki apartman dairesi arasında mukayese yapmaktadır. “Evlatlığa verildiğim bu köşkte, sanırım bizim köyün nüfusundan fazla insan yaşıyordu.”250

248 A.g.e. s.144.

249249 Ali Halim Neyzi, Hüseyin Paşa Çıkmazı No.4, Cem Yayınevi, İstanbul, 2005, s.192.

250 Ali Halim Neyzi, Evlatlık Bir Kızın Gizli Güncesi Pafe, Cem Yayınevi, İstanbul, 2005, s.28.

96

“Biz köyde, pek özel günlerde terlik giyerdik. Köşkte ise yataktan kalkar kalkmaz ayakkabını giyeceksin, akşam yatana kadar ayağından çıkarmayacaksın.”251

“Ankara’nın “apartman yaşamı” bir şamar gibi indi. Tüm ölçülerim altüst olmuştu. Biz hizmetkârlar ya da evlatlıklar alt katta yatardık. Hanımlar ile beyler ise üst katta. Oysa on bir katlı bir apartmanın dördüncü katında oturuyorduk şimdi. Hanım, beyefendi, ben, hepimiz aynı kattaydık.

Dördüncü kat!”252

“Kendi kendine ortalığı süpüren elektrikli süpürge bile vardı. Dedim ya, bu apartman yaşamı tüm sosyal düzenimi altüst etmişti. Hanımınla aynı katta yatıyordum. Başka dairelerin de hizmetçileri ya da evlatlıkları vardı. Onlar da kendi hanımları ile aynı dairede yatıyorlardı. Nedense, bizler için binanın bodrumunda yatakhaneler yaptırmayı akıl etmemişlerdi”253