• Sonuç bulunamadı

3. Ali Halim NEYZİ’nin Eserleri

2.7. IŞIK

2.7.6. Kişiler

125

126

Salih- Macide Cankurtran (2. evliliği)

Sabri Cankurtaran Sabriye Cankurtaran

Salih- Meliha Cankurtaran (3. evliliği)

Semih Cankurtaran Sadun Cankurtaran Sami Cankurtaran Işık Cankurtaran Salih Cankurtaran ve 1.

Eşi

Saniye Cankurtaran Sadullah Cankurtaran

Tablo 8 Cankurtaran Aile Ağacı/1

127

Tablo 9 Cankurtaran Aile Ağacı/2 Saniye- Mahmut

Korkmaz

Büyük oğul Sadullah Korkmaz

Salih- Ferhunde Cankurtaran

Cevat Salih Cankurtaran Saliha Cankurtaran

Sabriye- Şadi

Semahat

Işık-Faik

Sabriye Sami- Kadriye

Cankurtaran

128

Romanın başkişisi Işık, doğumundan ölümüne kadar yaşantısı eserin ana konusunu oluşturmaktadır. Doğduğu gün babasını kaybetmiş olan Işık, hayatı boyunca duygu ve hisleri ile hareket etmektedir. Zayıf bir sinir sistemine ve saplantılı ölüm düşüncesine sahiptir. Onu üzen her olay karşısında ölüme sığınmayı yeğler. Bu düşünce onu eser boyunca hasta olmasına da neden olmaktadır. “Karşıda deniz. Marmara.

Büyük camlı kapılar. Akademi’nin yüksek tavanlı avlusu. Işık, denize ulaşma çabasında. Uyurgezer. Marmara’ya varırsam sular beni saklar. Suların içinde kaybolurum. Deniz beni sever. Okşar. Denize varmalıyım.”330

“Sami Kadriye ile evlendi. Davet filan yapılmadı. Nikahtan çıkıp Türkiye’den ayrıldılar.

Olayı üç hafta sonra duydu Işık. Yirmi tane birden aspirin hapı yutmuş. Allahtan kalfa kadın vaktinde farkında vardı.”331

Bitmeyen basamaklar. Yüzükoyun yuvarlanırsa. Çarpa çarpa basamaklara. Ne bel ağrısı, ne baş dönmesi. Hepsi biter. Tüm kemiklerin kırılır. Bir yığın et. Merdivenlerin dibinde. Ağrısız Sızısız. Ölmüş.”332

Işık daima sevme ve sevilme ihtiyacı hissetmektedir. Sevme ihtiyacı onda saplantı haline dönüşmüştür. Sadece ikili ilişkilerde değil kardeş ilişkilerinde de paylaşma ve kaybetme korkusunu yaşamaktadır. Sami ile Kadriye’nin evliliğini, ağabeyini bir kaybediş olarak görür; buna neden olan da Kadriye’dir. Genç kızlık döneminde yaşadığı bu duygular, anne olduktan sonra şiddetlenerek devam eder.

“İnsanın düşmanı da insan. Benim düşmanım kim? Kim kapattı beni tepe pencereli odaya? Sadullah, Faik, Şükrü. Hani beni seviyordunuz? Ben sevmedim mi sizi? İstemedim mi, ayrı ayrı? Hayır, hayır. İstemiyorum. Hain Kadi. Kadriye. Çekip aldın tüm sevdiklerimi. Ne bakıyorsun. Hain gözlerinle. Beğendin mi yaptığını?”333

Işık, hayatında yer alan her erkek ile yollarını ayırdıktan sonra bir travma yaşar.

İlk aşkı olan Tahsin ile bir daha görüşmeyeceği fikri onu Sadullah’a yakınlaştırır. Faik ile evliliğin sonlanması, Şükrü ile ilişkisinin bitmesi Işık’ın ruhunda bir yara bırakır. Bir

330 A.g.e. s.86

331 A.g.e. s.91.

332 A.g.e. s.93.

333 A.g.e. s.147.

129

yere ait olma, sevme ve paylaşamama Işık’ın ruhunun anahtar kelimeleridir. “Sevilmek istiyorum. Ben de sevilmek istiyorum. Neredesiniz? Sadullah. Faik. Şükrü. Yeşilçam’ın çapkın jönleri. Nişantaşı’nın toy gençleri. Hiçbiriniz sevemediniz beni istediğim gibi.

Doyuramadınız. Sevilmek istiyorum. Yalnız başıma. Kendi kendime. Doyasıya.”334

Eserde bulunan norm karakterler Kadriye, Sadullah, Faik, Adile ve Hasan’dır.

Norm karakterin başlıca görevlerinden biri olan, başkişinin kendisini gerçekleştirme eylemlerine yardımcı fonksiyonu yerine getirmektedirler. Norm karakterlerin her biri başkişi Işık’ın yaşamının dönüm noktalarında yer almaktadır. “Bir norm karakter, herhangi bir fon karakterden daha boyutlu ve kimlik kazanmış bir karakterdir, romanda belli bir fonksiyonu icra eder. Roman başkişinin aksine, norm karakter, romanda amaç olmaktan çok bir amacı gerçekleştirmek için kullanılan bir araçtır.”335

Hayatının ilk dönüm noktası, Kadriye ile kavga etmesi ve Kadriye’nin Işık’ın hayatından ağabeyi Sami ve sevdiği Talat’ı ondan uzaklaştırmış,“çalmış”tır. Talat ile bir daha hiç görüşemeyen Işık, ağabeyini de Kadriye ile evlendikten Işık’ın ağabeyi ile bağları kopmuştur. Kadriye norm karakter işlevini bu yolla gerçekleştirmiştir.

Işık genç bir kadın olduğunu Sadullah ile olan ilişkisinden sonra idrak eder, hayatındaki psikolojik bir yıkımın parçası durumundadır. “Sadullah! Ağabey. Ya da kardeş. Sendin değil mi? Nasıl yanmıştı canım. Akmıştı kanım ölçüsüz.”336

Işık’ın, Kadriye, Sami ve Talat’ın hayatından çıkmasından sonra ölüm düşüncesini Faik ile yener. Faik ile evliliğinden Sabriye isimli bir kız çocuğu dünyaya gelir. Işık’ın doğum şokunu yaşaması, kızına olan hastalık derecesindeki saplantısı ve yavaş yavaş kendini kaybedişi Faik’in yaşadıkları üzerinden okura verilmektedir.

Evliliği boyunca birçok kez intihara teşebbüs eden Işık, Faik ile olan evliliğini bitirir.

Kızı Sabriye ve Faik hayatından çıkar.

334 A.g.e. s.143.

335 Philip Stevick, Roman Teorisi, Çev. Sevim Kantarcıoğlu, Akçağ Yayınları, Ankara, 2017, s.181.

336 Ali Halim Neyzi, Işık, Cem Yayınevi, İstanbul,2005, s.140.

130

“Anlaşılan yollarda ya da başka şekilde ünlü bir yönetmen ile tanışmış.

Film çevirme teklifi hoşuna gitmiş. Faik diretmek isteyince kavga çıkarıp evden kaçmış. Nişantaşı’nda, o yönetmenin kiraladığı bir apartman dairesine yerleşmiş. Her gidişinde Faik’i kovmuş. (…)

Faik kararını açıkladı. Tanıdığı bir avukat ile görüşmüş. Eve gelmediğini tespit ettirecek. Sonra dava açacak. Hastaneye kaldırıldığı kayıtlı zaten.

Boşanacak, kızının velayetini de üzerine alacak.”337

Hasan ve Adile, Işık’ın evlilik hayatından ölümüne kadar yanındadır. Işık’ın yaşadıklarına şahitlik edip yardımcı olurlar. Işık’ın kolejden arkadaşı olan Adile ve onun eşi Hasan, Işık’ın Faik ile evliliğinden itibaren yardımcı rollerini icra ederler.

Işık’ı ölümden ve hastalığından kurtarmak için birçok kez girişimde bulunurlar. Eserin

“Öykü Bitti” isimli son bölümünde Hasan ve Adile’nin hayatlarından söz edilir. Işık’ın ölümü ise bir paragraf uzunluğunda ölüm ilanı ile birlikte okura verilir.

Yazar, Adile ve Hasan’ı daima elinin altında bulundurur. Işık’ın yardıma ve arkadaşa ihtiyacı olduğu her an Adile ve Hasan, onun yanında mevcuttur. Söz gelimi Işık doğum şokunu atlatamamıştır, Adile’nin vasıtası ile Doktor Hadi ile tanıştırılır.

İntihar girişiminden Hasan ve Adile yardımı ile kurtulur. Şükrü ile Işık’ın ilişkisinde, Adile ve Hasan arkadaşları olarak yanlarındadır.

Eserde tek bir özelliği ile vücut bulmuş kart karakterler: Sadullah Bey, Meliha Hanım, Halime Hanım, Avukat Tahsin Bey’dir. “(…) tek bir duygunun, içgüdünün, refleksin, kişileşmiş biçimidir(…)”338

Eserde okurun karşısına çıkan ilk kart karakter Sadullah Cankurtaran’dır. Salih Cankurtaran’ın en büyük oğlu olan Sadullah, kendi çıkar ve zevklerinden başka bir şey düşünmeyen bir karakterdir. Babası Salih Cankurtaran, ölüm yatağında iken düşündüğü tek şey üzümlü pilav ve bölünecek mirastır. Eserin ilk bölümünde Sadullah’ın bu düşüncelerine ağırlık verilmiştir. Böylece eserin devamında olacaklar okura hissettirilmektedir.

337 A.g.e. s.121-122.

338 Ramazan Korkmaz, “Sabahattin Ali’nin Romanlarında Karakterler/ Kişiler Dünyası”, Romanda Bakış Açısı ve Anlatıcı Düzlemi, Akçağ Yayınları, Ankara, 2020, s.20.

131

“En sonunda üzümlü pilava sıra geldi. Pek iyi pişmişe benziyor. Sadullah kaşığına sarıldı. Kapıda yaşlı uşak. Şaban. “Beyefendi. Araba bahçeye girdi. Herhalde Sadık Ağa doktor beyi getirmiştir”. Hay Allah! Daha iki kaşık atmadım ağzıma. Sırası mıydı? Doktoru karşılamak gerekir. İstemeye istemeye, kaşığını bıraktı tabağına.”339

“Beş dakika sonra gelseydi olmaz mıydı? Kaldırıldığı için kendini doymamış hissediyor. Üzümlü pilavı kaşıkladı. Oh! Sıcak kalmış. İyi de pişmiş.”340

“Aklı karmakarışık. Ah! Babam, ah! Şu şirketleri anonime çevirelim dedim.

Lafımı dinlemedi. Şimdi. Bir sürü kardeş. Yedi idik. Az önce sekiz olduk.

Miras sekize bölünecek.”341

Salih Cankurtaran’ın üçüncü eşi ve Işık’ın annesi Meliha Hanım’ın düşünceleri Suadiye isimli ikinci bölümde yer almaktadır. Avukatı Tahsin’e duyduğu ilgi ve Işık’ın geleceği için duyduğu endişe ile okura sunulur. Işık’ın üç erkek çocuğun içerisinde büyümesini doğru bulmayan Meliha Hanım düşünceleri bundan ibarettir. “Şu Işık için bir şeyler yapmam gerek. Bu kızın hep oğlanlar arasında büyümesi doğru değil. Altı yaşını aştı. Bacakları uzun. Böyle deniz kıyısında büyürse, vücudu da gelişecektir. Güzel kız olur inşallah. Ancak korumalıyım onu. En iyisi yatılı kız okulu.”342

Faik’in annesi Halime Hanım, oğlu ve gelini Işık için daima iyiliklerini düşünen sakin kişiliği ile okura tanıtılır.

Eserdeki kart karakterler, karşıt değeleri –Sadullah- temsil ettiği gibi ülkü değerleri-Tahsin Bey, Halime Hanım- de temsil etmektedirler. Karakterler kart karakter tanımında olduğu gibi sadece bir özelliğin temsilcisi durumundadırlar ve okur tarafından sadece bu özellikleri ile tanınmaktadırlar.

Eserde fon karakterler kalfa kadın, Işık’ın ağabeyleri Sadun, Sami, Selim, Sabri;

ablaları Sabriye, Saniye’dir. “Anlatıya dayalı bir metinde dekoru oluşturan, figüran

339 Ali Halim Neyzi, Işık, Cem Yayınevi, İstanbul, 2005, s.22.

340 A.g.e. s.27.

341 A.g.e. s.31.

342 A.g.e. s.60.

132

konumundaki kahramanlar fon karakterlerdir.”343 Eserde yer alan fon karakterler dekor olmanın ötesine geçmezler, düşünceleri ve sesleri yoktur. Onlar sadece anlatıda yer alan birer heykeldirler, okur onların sesleri duymaz, iç dünyalarını öğrenemez.