• Sonuç bulunamadı

ROMA HUKUKU

Belgede Garanti belgeleri (sayfa 32-36)

Tarihî bakışımızı ilk olarak, Türk Borçlar Hukukunun da kendisinden etkilendiği Roma Borçlar Hukukuna yönelttiğimizde, erken dönemlerde satım konusu ayıplı maldan dolayı satıcının herhangi bir sorumluluğunun bulunmadığını görüyoruz. Roma Hukukunda satıcı, kural olarak üründeki ayıplardan sorumlu değildi. Satıcının bu ayıplardan sorumlu tutulabilmesi için özel bir teminatın verilmiş

olması gerekirdi42. Bu dönemde, satıcının alıcıya garanti vermesi, hukuken

bulunmayan bir sorumluluğu üzerine alması manasına geliyordu43.

Borç kavramı, Roma Hukukunda “obligatio” olarak isimlendirilmişti. Bu kelime, “bağlamak” veya “raptetmek” manasındaki “ligare” kelimesinden türetilmişti44. Bu sebeple, Roma hukukçuları, alacaklı ve satıcının birbirine öyle bir bağ ile bağlı olduğuna inanmaktaydılar ki, bu ilişkiye üçüncü bir kişinin girmesinin

mümkün olamayacağını düşünmekteydiler45. Bu düşüncenin bir sonucu olarak da,

Roma Hukukunda üreticinin veya ithalâtçının son kullanıcıya karşı olan sorumluluğu düzenlenmemişti.

41

Murthy, D. N. Prabhakar / Bilischke, Wallace R., Warranty Management And Product Manufacture, ISBN: 1852339330, Springer-Verlag London Limited 2006, s. 2.

42

Topuz, Murat, İsviçre ve Türk Borçlar Hukuku ile Karşılastırmalı Olarak Roma Borçlar Hukukunda Maddî Zarar ve Bu Zararın Belirlenmesi, Marmara Üniversitesi SBE., Yayınlanmış Doktora Tezi, İstanbul 2010, s. 395.

43

Tahmin edilebileceği gibi bu dönemde üreticinin veya ithalâtçının garanti taahhüdünün yazılı olarak vücut bulması veya üreticinin, garanti belgesi sebebiyle tamir, ücrette indirim gibi edimler yüklendiği bir belgeyi satıcıya verme uygulaması söz konusu değildi.

44

Rado, Türkan, Roma Hukuku Dersleri, Borçlar Hukuku, İstanbul 1982, s. 6. 45

Üçer, Mehmet, Roma Hukukunda ve Karşılaştırmalı Hukukta Alacağın Temliki, AÜHFD, Y. 2005, s. 400, http://acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1046/1622.pdf (10.12.2012).

Roma Hukukunun erken dönemlerinde kabul edilmiş olan bu yaklaşım, alıcıyı satım konusunu incelemekle yükümlü tutmakta ve alıcı hür iradesiyle ürünü aldığına göre, malın ayıplı çıkması halinde alıcının satılanın ayıplarına da katlanmak zorunda olduğunu iddia etmekte idi. Roma Hukukunda önceleri bu şekilde olan görüş, ileri dönemlerde satıcının sattığı ürünü tanımaya mecbur olduğu ve bu sebeple de alıcının satılandaki ayıplardan dolayı korunması ve satıcının sorumluluğuna

gidilmesi gerektiği şeklinde değişmiştir46.

Klasik öncesi ve klasik Roma Hukuku dönemlerinde, satıcının ayıba karşı tekeffülden sorumluluğu, günümüze nazaran hem daha sınırlıydı hem de daha hafifti. Bu dönemlerde satıcı, sadece köle ve hayvan satımları kapsamında ayıptan dolayı

sorumluydu47. Genel olarak İus Civile devri denilen bu dönemde, satıcı ancak

üründeki belirli niteliklerin varlığına veya yokluğuna dair özel bir vaatte bulunmuşsa, ayıptan sorumlu tutulabiliyordu. Bu sebeple alıcı, satım sözleşmesi kurulurken, satıcıdan ayıplara karşı bir garanti vermesini isterdi. Zamanla ayıp sorunu iyiniyet kurallarına göre çözümlenmeye başlandı. Sattığı şeyin ayıbını bilmesine rağmen sessiz kalan (yani bir anlamda ayıbı hile ile gizlemiş) satıcı, ayıptan sorumlu tutuldu48.

Roma Hukukunun son döneminde yani İustinianus Hukuku döneminde, artık tüm alım-satım konusu olan mallar için satıcının sorumluluğuna gidilebildiği 46

Emiroğlu, Haluk, Roma Hukukunda Alım-Satım Sözleşmesinde Maldaki Maddi Ayıplar Nedeniyle Satıcının Sorumluluğu, İÜHFD., C. 2, S. 2, Y. 2011, s. 106, http://iys.inonu.edu.tr/- webpanel/dosyalar/1225/file/haluk%20emiroglu%20tam.pdf (10.12.2012).

47

Arbek, s. 50. Satıcının bu ayıplardan sorumlu tutulabilmesi için özel bir güvence vermiş olması gerekiyordu. Bu güvence 12 Levha Kanunundan beri mancipatio işlemi yapılırken malda ayıp olmadığının nuncupatio (mancipatio yapılırken malı devredenin söylediği şekle bağlı cümleler) yoluyla verilmesi suretiyle gerçekleştirilirdi. Satıcı mancipatio işlemine dayalı olarak, malın ayıpsız olduğuna dair bir güvence vermişse ancak bu durumda hileli hareketinin sonuçlarından sorumlu oluyordu. Bunun yanında satıcı stipulatio ile de malın ayıpsız olduğunun güvencesi verebilirdi. Böylece alıcının zararının mal ayıplı çıktığı takdirde karşılanacağı taahhüt edilirdi. Satıcı için, stipulatio ile verilen güvence mancipatio işlemi ile yapılan taahhütten daha avantajlıdır. Çünkü stipulatio ile verilen güvenceye dayalı olarak sadece ortaya çıkan zarar tazmin edilirken, mancipatioda mal ayıplı çıktığında ödenen semenin iki katına mahkum olunuyordu. Bütün bu durumlarda alıcı sadece satıcının dürüstlüğüne inanması sebebiyle uğradığı zararı talep edebilirdi. Ayrıntılı bilgi için bkz., Topuz, s. 395; Rado, Türkan, Roma Hukukunda Maddî Ayıplardan Dolayı Satıcının Mesuliyeti, İHFM.’den Ayrı Bası, İstanbul 1945, s. 609-610.

48

Emiroğlu, s. 102; Evren, İlker, Türk Satım Hukukunda Onarım Garantisi, Ankara Üniversitesi SBE., Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara 2010, s. 40.

görülmektedir49. Tazmin edilmesi gereken zararın ifa menfaatini de içermesi İustinianus Hukukunda kabul edilen bir yenilik olarak karşımıza çıkmaktadır. Alıcıya ayıplı bir mal satıldığında, alıcı isterse bedelden ayıp oranında indirim yapılmasını, isterse de sözleşmeyi feshederek bedelin iadesini talep edebilirdi. Ayrıca bu dönemde

ayıp sebebiyle uğradığı zararların tazminini de isteyebilme hakkı tanınıyordu50. Bu

dönemde şekle bağlı olmayan garantiden dolayı dava açılabiliyordu. Çünkü taraflar

arasındaki garanti taahhütleri bir stipulationun51 unsurlarını meydana getiriyordu.

Ayıbın hile ile saklanmış olması halinde de dava açılabilirdi. Ayıptan dolayı tekeffül

esas olarak bu şekli ile bütün modern hukuk sistemlerine geçmiştir52.

Roma Hukukunda alım satım sözleşmesi yapılırken, alıcının satıma konu olan malı incelemesi gerektiği kabul edilmiştir. Ayrıca alıcının uyanık olması da beklenmiştir. Satıcının malını hileye kaçmayacak derecede övmesini de Roma Hukuku yasaklamamıştır. Alıcı satın alacağı bir malı dikkatli ve titiz bir şekilde araştırmalıydı. Zaten sadece peşin satımların söz konusu olduğu bu dönemde mal kural olarak pazar yerlerinde ortada bulunduğu için alıcının malı iyice kontrol etmesi

normal bir davranış sayılırdı53.

Roma Hukuku, garanti belgelerinin en önemli rolü olan üründeki bozukluğun tamir edilmesi düşüncesine tamamen yabancı bir hukuk sistemi idi. Türk Hukukunda

818 sayılı eski Borçlar Kanununda54 da sözleşmeden dönme ve semenin indirilmesi

yanında, satılanın tamir edilmesi imkânının kanunda düzenlenmemiş olması, kanunkoyucunun satım sözleşmesini düzenlerken Roma Hukukunun etkisi altında kalmasından doğmuştur. Köle ve hayvan satımı kıstas alınarak oluşmuş bir hukuk 49

Emiroğlu, s. 99-100. 50

Emiroğlu, s. 117; Topuz, s. 396. 51

Stipulatio kelime anlamı olarak belli kelimelerin soruda ve hemen soruyu takip etmesi gereken cevapta kullanılması ile yapılan sözlü bir akit analamına gelmektedir. Hazırlar arasında yapılır. İki taraflı bir hukuki muamele ve tek taraflı akit niteliğindedir. Bkz., Umur, Ziya, Roma Hukuku Lügatı, İstanbul 1975, s. 202.

52

Koschaker, Paul / Ayiter, Kudret, Modern Özel Hukuka Giriş Olarak Roma Özel Hukukunun Ana Hatları, Ankara 1977, s. 232 ve s. 236, http://kitaplar.ankara.edu.tr/dosyalar/pdf/445.pdf (10.12.2012).

53

Topuz, s. 396; Tahiroğlu, Bülent, Roma Borçlar Hukuku, İstanbul 2009, s. 208. 54

Yeni Borçlar Kanununun 227 nci maddesinde ise eski Borçlar Kanunundan farklı olarak, alıcıya, aşırı bir masrafı gerektirmediği takdirde, bütün masrafları satıcıya ait olmak üzere, satılanın ücretsiz tamir edilmesini isteme hakkı getirilmiştir.

olan Roma Hukukunun tamir düşüncesine yabancı kalması normaldir. Zira satıcının hasta veya sakat bir köleyi tedavi etmesi kolaylıkla beklenemez. Aynı şekilde tarımsal ürünlerin satımının ön plânda yer aldığı bir pazar ortamı da tamir düşüncesine yabancıdır. Eğer satılan tarım ürünü bozulmuşsa, bu takdirde alıcı, sözleşmeden dönecek veya satılanın bozuk olmayan bir benzeri ile değiştirilmesini talep edecektir. Zira tarımsal ürünlerin ve tabiî cevherlerin tamir edilmesi mümkün değildir55.

Sözleşmeden dönme durumunda satıcının öncelikli yükümlülüğü semeni iade etmektir. Ayrıca faizin de ödenmesi gerekir. Eğer alıcı, o mala ilişkin bir masraf yapmışsa onlar da talep edilebilir. Satıcının ikinci yükümlülüğü ise alıcının, satın alınan maldaki ayıp oranında bedelin indirilmesini actio quanti minoris veya actio aestimatoria ile isteyebilmesidir. Bu durumda alıcının malı iade etmesine gerek olmadan davanın bir yıl içerisinde açılması gerekirdi. Alıcı zararlarının karşılanması için ayrıca alım satım sözleşmesine dayanarak actio emptiyi (alıcının satıcı aleyhine yükümlülüklerini yerine getirmesi veya tazminat ödemesi hususunda sahip olduğu dava hakkı) açabilirdi. Eğer satıcının hilesi söz konusu ise, alıcı bu dava (actio empti) ile herhangi bir süre ile bağlı olmaksızın bütün zararlarının tazminini isteyebilirdi. İustinianus döneminde, bu davalar taşınır veya taşınmaz ayıplı mal satışlarının her türünü kapsayacak biçimde genişlemiştir. Türk Hukukundan farklı olarak, Roma Hukukunda alıcı, ayıplı malın ayıpsız olanla değiştirilmesini ve maldaki ayıbın giderilmesini talep etme yetkisine sahip değildir. Bunun sebebi, Roma Hukukunun, malın ayıplı olmasından ziyade alıcının aldatılmış olmasını esas almasıdır. İus

Honorarium dönemindeki actio empti ile actio redhibitoria56 ve actio quanti

minorisin İustinianus Döneminde birlikte uygulanması satıcı açısından gerçek bir

garanti borcunun ilk oluşumudur57.

55

Akünal, s. 549; Arbek s. 73. 56

Günümüzdeki karşılığı aktin feshi davasıdır. Ayrınıtılı bilgi için bkz., Canbaz Karaosmanoğlu, Tuba Ayşe, Roma Hukukunda ve Türk Hukukunda Alım Satım Aktinde Satıcının Ayıba Karşı Tekeffül Borcu, Ankara Üniversitesi SBE., Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2008, s. 26-31.

57

Topuz, s. 402-403; Erdoğmuş, Belgin, Roma Borçlar Hukuku Dersleri, 2. Baskı, İstanbul 2006, s. 81-82; Çınar, Nihal Ural, Tüketicinin Korunması Hakkında Kanuna Göre Ayıba Karşı Tekeffül, İstanbul Kültür Üniversitesi SBE., Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2007, s. 22.

Belgede Garanti belgeleri (sayfa 32-36)