• Sonuç bulunamadı

ÂDİ SÖZLEŞMELER

Belgede Garanti belgeleri (sayfa 155-161)

C. TÜKETİCİNİN KORUNMASI HAKKINDAKİ KANUN

III. ÂDİ SÖZLEŞMELER

Ticarî sözleşmelerin ve tüketici sözleşmelerinin uygulama alanlarının çoğalması sebebiyle, âdi sözleşmelerin uygulama alanı oldukça daralmıştır. Ticarî sözleşme veya tüketici sözleşmesi vasfı taşımayan tüm sözleşmeler âdi sözleşme olarak kabul edilmekte ve bu sözleşmelere Borçlar Kanunu hükümleri

uygulanmaktadır388.

Bu tür âdi sözleşmelerin en çok karşılaşılan örneği, konusu kullanılmış ürünler olan sözleşmelerdir. Örneğin bir kişinin altı ay kullandığı otomobilini

arkadaşına satması bu türdendir389. Buradaki son satıcı Tüketicinin Korunması

Hakkındaki Kanun anlamında satıcı değildir. Zira mesleği satıcılık değildir. Ürünü satın alan alıcı ise Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun anlamında bir tüketicidir. Çünkü Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun tüketici kavramının sınırlarını çizerken, ürünün ticarî veya meslekî amaçlarla edinilmesini yeterli görmüş ayrıca bu ürünün Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun anlamında bir satıcıdan satın alınmasını gerekli görmemiştir. Dolayısıyla örnekteki olayda alıcı ile son satıcı arasındaki uyuşmazlık, âdi sözleşme niteliğinde, Borçlar Kanunu kapsamında genel görevli mahkemede bakılması gereken bir uyuşmazlık iken, alıcı ile üretici veya ilk satıcı arasındaki uyuşmazlık, Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun kapsamında Tüketici Mahkemelerinde görülmesi gereken bir uyuşmazlıktır. Kullanılmış bir ürünün satıcı niteliğindeki bir kişiden satın alınmadığı durumlarda da garant i belgesindeki imkânlardan yararlanılabilmelidir. Burada garanti süresi boyunca devam eden bir halefiyet ilişkisinin var olduğunun kabulü amaca uygun düşmektedir. Yani üreticinin örnekte bahsettiğimiz otomobilin birinci el olarak satışından doğan sorumluluğu halefiyet yoluyla son alıcıya geçmektedir. Bu görüşün kabulü

388

Ozanoğlu, s. 83. 389

Havutçu’nun da haklı olarak belirttiği üzere: “Garanti şartları arasında, garanti belgesinin kaybedilmesi veya tüketicinin malı bir başkasına devretmesi halinde garantiden yararlanılamayacağı, garantinin sona ereceğine ilişkin kayıtlara yer verilse bile, bu kayıtlar geçersizdir. Çünkü garanti belgesi, kıymetli evrak değildir, bir ispat aracıdır; tüketicinin malı ne zaman satın aldığını, nereden satın aldığını, fiş veya fatura ile de kanıtlaması mümkündür. Garanti, tüketicinin şahsına verilmediği, ürüne verildiği için, ürünün el değiştirmesi halinde, üretici garantisinin sona ereceği söylenemez.”. Bkz., Havutçu (Üreticinin), s. 42 dn 55.

üreticileri, ürettikleri ürünlerin ve sundukları servis hizmetlerinin kalitesini arttırma yönünde teşvik edeceği gibi alıcıların da ürüne ve üreticiye olan güvenlerini arttıracaktır. Aksi görüşün kabulü hem üreticinin sorumluluktan kolayca kurtulmasına hem de yeni alıcının garanti imkânlarından haksız olarak

faydalanamamasına sebep olacaktır. Yargıtay390 da aynı görüşü benimsemektedir.

Eğer arada bir garanti belgesi ilişkisi olmasaydı ikinci el ürünler hakkında ayıba karşı tekeffülden kaynaklanan uyuşmazlıkların genel mahkemelerde görülmesi

gerekirdi. Örnek bir Yargıtay391 kararı şu şekildedir: “...Davacı, davalılarca üretilen

ve servis hizmeti verilen otomobili, üçüncü kişiden ikinci el olarak satın aldığını, ancak araçta üretim hatasından kaynaklanan kabarma ve çürümeler oluştuğunu iddia ederek aracın kapılarının değiştirilerek boyanmasını talep etmiştir. Davacının aracı 3. kişiden ikinci el olarak satın alması, garanti süresinin geçmesi gibi hususlar birlikte değerlendirildiğinde, davacının 4077 sayılı Yasa kapsamında "tüketici" olduğundan söz edilemeyeceğinden davaya genel mahkemelerde bakılmalıdır.”.

Asıl borç ilişkisinin âdi sözleşme olduğu garanti belgelerine uygulamada nadir olarak ve eser sözleşmelerinde de rastlanmaktadır. Yargıtay’ın bu konudaki genel görüşü, eser sözleşmesinin Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun

kapsamında değerlendirilemeyeceği yönündedir. Fakat doktrinde392, Tüketicinin

390

Yargıtay’ın E. 2009/4845 K. 2009/6847 sayılı kararında: “…Dosyadaki kanıtlara göre; dava

konusu araç, 30.12.2005 günlü fatura ile davalı U ... Otomotiv Turizm san. ve Tic. A.Ş. tarafından dava dışı Ö ... Lojistik Oto. Tur. ve Gıda san. Tic. Ltd. Şti’ye satılmıştır. Bu şirket de 17.01.2006 günlü noter satış sözleşmesi ile davacıya satmıştır. Şu hali ile davacı, ikinci el satın alan kişi durumundadır. Ancak, dosya kapsamı ve dava dışı şirketin satın alma günü ile davacıya satış günü gözetildiğinde, davacının aracı 0 km olarak satın aldığı, değişik nedenlerle aracın önce şirkete, sonra davacıya satışının yapıldığı anlaşılmaktadır. Ayrıca, otomobil garanti belgesi ile satılmak zorundadır. … Otomobilin garanti süresi içinde el değiştirmesi durumunda dahi garanti borcu ortadan kalkmayıp, satın alan tüketicinin garanti kapsamından yararlanma olanağı vardır. Somut olayda, davacının ikinci el satın alan kişi olduğu kabul edilse bile, dava konusu aracın garanti süresi içinde arızalanmış olması nedeniyle davanın 4077 sayılı Yasa kapsamında değerlendirilmesi gerekir. Şu durumda, uyuşmazlığın çözümü konusunda Tüketici Mahkemesi görevlidir. Yerel mahkemece, açıklanan olgular gözetilmeyerek yerinde olmayan yazılı gerekçeyle mahkemenin görevsizliği nedeniyle dava dilekçesinin reddedilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.”. demektedir.

İlgili karar için bkz., http://www.kararevi.com/karars/769787_yargitay-e-2009-4845-k-2009- 6847#.ULF3l2co6Cs (10.12.2012).

391

Yargıtay 4. HD’nin 23.10.2008 tarihli ve E. 2008/5579, K. 2008/12612 sayılı kararı için bkz., YKD., C. 35, S. 4, Nisan 2009, s. 657-658.

392

Korunması Hakkındaki Kanunda 2003 yılında yapılan değişiklikle beraber eser sözleşmesinin de tüketici sözleşmesi olabileceği ifade edilmektedir. Yargıtay’a göre yüklenicinin eser sözleşmesinden kaynaklanan ayıba karşı tekeffül borcu ile garanti

belgesinden kaynaklanan garanti borcu birbirinden bağımsız olarak

değerlendirilmelidir. Örnek bir Yargıtay393 kararı da garanti süresinin bir yıla

indirilmiş olmasının yüklenicinin eser sözleşmesinden doğan ayıba karşı tekeffül sorumluluğunun süresini de bir yıla indirmeyeceği yönündedir. Karardaki ifadeler şu şekildedir: “İmal edilen maldaki ayıp gizli ayıp ise zamanaşımı süresi malın garanti süresine göre değil, eser sözleşmelerine uygulanan beş yıllık zamanaşımı süresine göre hesaplanmalıdır…. Dava konusu pimapen doğramaların 25.3.1997 tarihinde davacıya teslim edildiği ve montajının yapıldığı sevk irsaliyesinden anlaşılmaktadır. Mahkemece bir yıllık garanti süresinin dolmuş olması nedeniyle dava reddedilmiştir. Taraflar arasındaki ilişki eser sözleşmesi niteliğindedir. Uyuşmazlığın bu çerçevede çözümlenmesi gerekir. Borçlar Kanununun 126 ncı maddesinin dördüncü fıkrasına göre eser sözleşmesinden doğan uyuşmazlıklarda zamanaşımı süresi beş yıldır. Ayrıca davacının iddia ettiği ayıpların gizli ayıp olduğu, zamanla ortaya çıktığı anlaşılmaktadır. Davacı davalı tarafla görüşmelerinden sonuç alamayınca Tüketici Sorunları İl Hakem Heyetine de başvuruda bulunmuştur. Bu durum gizli ayıbın ortaya çıkınca ihbar edildiğini göstermektedir. Mahkemece davanın bir yıllık garanti süresinin dolmasından sonra açılması nedeniyle reddi doğru olmamıştır. İşin esasının incelenerek, sonucuna göre karar verilmesi gerekir.”

Görüldüğü üzere Yargıtay, garanti belgesinden doğan sorumluluğu eser sözleşmesinden doğan ayıba karşı tekeffül sorumluluğundan ayırmış ve garant i belgesinden doğan sorumluluğun eser sözleşmesinden doğan sorumluluğu etkilemeyeceğine karar vermiştir.

393

Yargıtay 15. HD’nin 16.12.2002 tarihli ve E. 2002/5727 ve K. 2002/5783 sayılı kararı için bkz., http://www.kararevi.com/karars/702568#.UaNuxNjTUdQ (05.05.2013). Kasıt veya ağır kusurun eser sözleşmesinden kaynaklanan uyuşmazlıklardaki zamanaşımına etkisi hakkında Yargıtay 15. HD’nin 07.03.2000 tarihli ve E. 2000/472, K. 2000/1088 sayılı kararı için bkz., YKD., C. 26, S. 8, Ağustos 2000, s. 1246. Aynı yönde Yargıtay 15. HD’nin 23.11.2006 tarihli ve E. 2006/6624, K. 2006/6807 sayılı kararı için bkz., YKD., C. 33, S. 5, Mayıs 2007, s. 928-929.

Başka bir Yargıtay394 kararında da eser sözleşmesi hakkında Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun hükümlerinin uygulanamayacağının sebebi şu şekilde açıklanmıştır: “… Uyuşmazlık; davacıya ait evin 2 katına kapı pencere yapımı ve takımı ile camların montajından kaynaklanmaktadır. Bu haliyle taraflar arasındaki ilişki istisna ( eser ) sözleşmesi olup, Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun istisna sözleşmesinin konusunu oluşturan ilişkilerde uygulanması hukuken ve fiilen mümkün değildir. …. Tüketici, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'un 3/f maddesinde "bir mal veya hizmeti özel amaçlarla satın alarak nihai olarak kullanan veya tüketen gerçek veya tüzel kişi" olarak tanımlanmıştır. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere; Kanun hazır bir mal veya hizmeti satın alarak onu günlük yaşamda kullanan veya tüketen kişiyi korumaktadır. Kanun tüketime yönelik dar kapsamlı mal ve hizmet ilişkilerini kapsamına almıştır. Aksi halde, yüksek teknoloji gerektiren otoyol, baraj, bina yapımı gibi istisna sözleşmelerinden doğan süreye yayılı işlerin de kanun kapsamına alınıp tüketici mahkemelerinde bakılmasının kabulü gerekir. Somut olayda ise uyuşmazlık; davacıya ait evin 2 katına kapı-pencere yapımı ve takımı ile camların montajından kaynaklanmaktadır. Bu haliyle taraflar arasındaki ilişki istisna (eser) sözleşmesi olup, anılan Yasa'nın, istisna sözleşmesinin konusunu oluşturan ilişkilerde uygulanması hukuken ve fiilen mümkün değildir. Dairemizin istikrarlı görüşü bu doğrultudadır. Bu itibarla davaya genel hükümlere göre (BK. 355 vd. maddeleri) ve genel mahkemelerde bakılması gerekirken … Tüketici Mahkemesi olarak bakılıp sonuca bağlanması doğru olmamış, kararın açıklanan nedenlerle görev yönünden bozulması gerekmiştir.”.

Kanaatimce Yargıtay’ın bu şekilde bir ayrıma gitmesi doğru olmamıştır. Eser sözleşmesi âdi sözleşme niteliğinde olsa ve Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanunun kapsamına girmese bile, garanti belgesinin eser sözleşmesini ve dolayısıyla da zamanaşımı süresini etkileyebilmesi gerekir. Garanti belgesi ile ilgili Tüketici mevzuatındaki düzenlemelerin bu tür ilişkilerde kesinlikle uygulanamayacağının kabulü irade serbestliği ilkesine aykırıdır. Fakat garanti belgesindeki şartlar yorumlanırken Borçlar Kanunu öncelikli olarak göz önüne alınmalıdır. Tüketicinin 394

Yargıtay 15. HD’nin 30.03.2004 tarihli ve E. 2003/5365, K. 2004/1786 sayılı kararı için bkz., http://www.kararevi.com/karars/703089#.UaNwgtjTUdQ (05.05.2013).

Korunması Hakkındaki Kanundan da asıl borç ilişkisinin ruhuna uygun olduğu sürece kıyasen yararlanılabilinir.

Eser sözleşmesinde garanti süresinin kabul edilmiş olması, gözden geçirme ve bildirim sürelerinin garanti süreleri kadar uzatıldığı anlamına gelmez. Garant i süresinin gözden geçirme ve bildirim süresine etkisi somut olayın özelliğine göre değerlendirilir. Tarafların tacir olmadığı veya yeterli deneyimlerinin bulunmadığı sözleşmeler bakımından gözden geçirme süresi uzun tutulabilir. Gözden geçirme süresinin belirlenmesinde tarafların sıfatı, iş kolundaki teamüller ve eserin niteliği

gibi hususlar da dikkate alınabilir395. Eser sözleşmesinde satış sözleşmesiden farklı

olarak önemsiz ayıplar bile (hakkın kötüye kullanılması durumu hariç) ayıba karşı tekeffül sorumluluğuna yol açar.

Eser sözleşmesinde ayıba karşı tekeffül sorumluluğunu açıklayan bir Yargıtay396 kararı şu şekildedir: “…Meydana getirilen eserin iş sahibinin beklentisini karşılamaması halinde, sözleşmedeki yarar dengesi iş sahibi aleyhine bozulur. Bu bakımdan teslim edilecek eserin fen ve sanat kurallarına uygun, iş sahibinin beklentilerini karşılar özelliği taşıması gerekir. Aksi halde eser ayıplıdır ve yüklenicinin ayıba karşı tekeffül sorumluluğu ortaya çıkar. Ayıplı eser, sözleşmede kararlaştırılan vasıfları veya var olmasından vazgeçilmez bazı vasıfları taşımayan eserdir. İş sahibi yararına yapılan eser sözleşmesi ile sonuçta ortaya çıkan eser, iş sahibinin amacını karşılamalıdır.

Eğer eser iş sahibinin amaçladığı hizmeti vermiyor ise, kural olarak ayıplı olduğu kabul edilir. Borçlar Kanununun 360 ıncı maddesinin birinci fıkrasında “Yapılan şey, iş sahibinin kullanamayacağı ve nısfet kaidesine göre kabule icbar edilemeyeceği derecede kusurlu veya mukavele şartlarına muhalif olursa, iş sahibi, o şeyi kabulden imtina edebilir...” hükmü getirilmiştir.

395

Yavuz / Acar / Özen, s. 458; Erman, Hasan, Arsa Payı Karşılığı İnşaat Sözleşmesi, 2. Bası, İstanbul 2007, s. 118 - 119; Zevkliler / Gökyayla, s. 518; Tandoğan (II), s. 175-176; Uçar, s. 146; Karahasan, Mustafa Reşit, İnşaat, İmar, İhale Hukuku 1, İstanbul 1997, s. 270; Gümüş (II), s. 109.

396

Yargıtay 15. HD’nin 02.11.2006 tarihli ve E. 2005/5224, K. 2006/6181 sayılı kararı için bkz., YKD., C. 33, S. 3, Mart 2007, s. 504-505.

Yapılan iş, bohçalama izolasyon işidir. Alınan bilirkişi asıl ve ek raporlarında, kontrol ve denetime önem verilmemesinden dolayı, imalatın birçok kusur ve hataları beraberinde taşıdığı, izolasyon imalatının kısım kısım bazı yerlerden su sızdırdığı, evsafına uygun tecrit sisteminin oluşturulmadığı, bohçalama ve izolasyon imalatını yapan yüklenicinin kusur ve hatasından dolayı binanın su sızıntılarından bu hali ile kurtulmasının mümkün olmayacağı, eserin kabule icbar edilemeyeceği açıklanmıştır. O halde, ortaya çıkarılan eserin amacına uygun olduğundan söz edilemez. Bu durumda iş sahibi, Borçlar Kanununun 360 ıncı maddesinin birinci fıkrası gereğince eseri reddetmekte ve ödediğini geri istemekte haklıdır.

Borçlar Kanununun 360 ıncı maddesinin ikinci fıkrası hükmü, eserdeki ayıbın, iş sahibinin eseri kabulden kaçınmayı haklı kılacak derecede önemli olmaması haline münhasır olduğundan, mahkemece bedelden indirim yapılmak suretiyle hüküm kurulmuş olması doğru bulunmamış, kararın bozulması gerekmiştir.”.

Yargıtay’ın eser sözleşmesini tüketici sözleşmesi olarak nitelendirdiği kararları da vardır. Bu kararlar açısından işsahibinin tüketici olduğu durumlarda, yüklenici daha uzun bir süre için garanti vermemişse, ayıplı hizmet veya ayıplı maldan dolayı yapılacak talepler, ayıp daha sonra ortaya çıkmış olsa bile, eserin ısmarlayana teslimi tarihinden itibaren iki yıllık zamanaşımına bağlıdır. Ancak, yüklenici ayıbı ısmarlayandan hile ile gizlemişse, iki yıllık zamanaşımı süresinden yararlanamaz397.

Asıl sözleşmenin eser sözleşmesi olduğu durumlarda garanti belgesinde sorumsuzluk şartları varsa, garanti verenin hilesi veya ağır kusuru durumunda söz konusu hükümler uygulama alanı bulur mu? Yüklenicinin hilesi veya ağır kusuru var ise, garanti belgesindeki sorumsuzluk kaydına dayanamaması gerekir. Bu tür sorumsuzluk şartlarının, sözleşme serbestisinin Medeni Kanunun 2 nci maddesinin ikinci fıkrasına göre hakkın kötüye kullanılması arz ettikleri veya Borçlar Kanununun 27 nci maddesine göre kamu düzenine aykırı nitelik taşıdıkları kabul

397

edilmelidir. Açık olmayan sorumsuzluk kayıtlarının dar ve iş sahibi lehine

yorumlanması gerekir398.

Eser sözleşmesi Borçlar Kanunun 474 ile 478 inci maddeleri arasında düzenlenmiştir. Kanaatimce, yüklenici riskini üzerine alarak garanti belgesi düzenlemişse, irade serbestliği ilkesi gereği olarak Borçlar Kanununun emredici düzenlemelerine aykırı olmaması şartıyla söz konusu garanti belgesini geçerli saymak ve uygun düştüğü ölçüde Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanunun hükümlerini de öncelikle göz önünde bulundurmak gerekir. Örneğin garant i belgesinde açıkça işsahibine ürünü (eseri) tamir veya değiştirme isteme hakkı tanınmışsa söz konusu hakkı işsahibi kullanabilmelidir.

Bunlardan başka asıl sözleşme nadiren ariyet ve bağışlama da olabilir. Bu sözleşmeler açısından da garanti şahsı değil ürünü takip eder kuralı geçerli kabul edilmelidir. Dolayısıyla bu gibi sözleşmelere dayanarak garantili ürünün asli veya fer’î zilyedi olanlar da haksız zilyet olmamaları şartıyla garanti verenin sorumluluğuna gidebilmelidirler. Ariyet sözleşmesinde aslî zilyedin yanında fer’î zilyedin de bu hakka sahip olması gerekir. Aksi düşüncenin kabulü aslî zilyedin üründen uzakta olduğu veya fer’î zilyedin sorunlarıyla ilgilenmediği durumlarda

mağduriyete veya zaman kaybına sebep olacaktır399.

Belgede Garanti belgeleri (sayfa 155-161)