• Sonuç bulunamadı

kontrastlı nefropati riski göz önünde bulundu-rulmalıdır. Bununla birlikte, riskleri azaltmak için hastalara tetkik sonrasında serum fizyolojik ile hidrasyon verilebilir ve nefrotoksik ilaçların kul-lanımından kaçınılır.

Tedaviye ilişkin kararı vermek için, renal ka-namaların çoğunun (nedeni ne olursa olsun) konservatif önlemlerle (immobilizasyon, sıvı replasmanı, kan transfüzyonu ve antikoagü-lasyon kaskadının tersine çevrilmesi) çözüldü-ğünü hatırlayarak başlamalıyız. Konservatif te-davinin etkili olmadığı veya hastanın hayatının tehlikede olduğu durumlarda acil ameliyat en-dikasyonu doğmaktadır. Endovasküler tedavi, çoğu vakada kanamayı başarıyla durdurduğu ve minimal invaziv bir tedavi seçeneği olduğu için ilk seçenek olarak uygulanabilir. Bu amaçla, emboli oluşturucu ajanlar seçilirken şu özellik-ler dikkate alınmalıdır: yaralanma tipi, damarın boyutu ve operatörün malzeme ve yöntem-ler konusundaki deneyimi. Amaç, her zaman mümkün olduğunca kanamanın tekrarlama riskini azaltmak olduğu için, her durumda emil-meyen malzemeleri kullanmakta fayda vardır.

Tüm bu avantajlarına rağmen, endovaskü-ler tedaviden kaynaklanan bazı olası kompli-kasyonlar da olabilmektedir. Bunlardan biri, vakaların %90’ına varan oranda ortaya çıkan embolizasyon sonrası sendromdur. Bu, yan ağrısı, ateş, bulantı, kusma ve lökositoz ile ka-rakterizedir ve genellikle embolizasyon ya-pıldıktan sonraki ilk üç gün içinde meydana gelir. Tedavisi, semptomatiktir; genellikle anal-jezikler, antiemetikler veya ateş düşürücüler ile gerileme eğilimindedir. Endovasküler tedavi ile ilişkili bir başka olası komplikasyon, böbrek fonksiyonunun kötüleşmesidir. Literatür, selek-tif embolizasyondan sonra ortalama glomerü-ler filtrasyon hızında (eGFR) çok az bir bozulma olduğunu veya hiç bir anlamlı bozulma olmadı-ğını ortaya koymuştur.

ren, hastada önemli bir morbidite ve mortalite nedeni olabilen, ayrıca cerrahları adli açıdan da oldukça zor durumlarda bırakabilen bir komp-likasyondur.

Bu durumun zamanında tanısı ve uygun şekilde yönetilmesi için renal cerrahi geçiren hastaların perioperatif ve postoperatif dönem-de yakın izlemi, hemodinamik, hemogram ve (varsa) dren takibi gereklidir ve çoğu zaman bu izlemler hasta için yeterlidir.

Böbrek kanamasında endovasküler tedavinin yeri

Böbrek kanaması, sıklıkla acil ameliyat gerek-tiren, potansiyel olarak yaşamı tehdit eden bir olaydır. Endovasküler tedavi, uygulanabildiği tüm durumlarda, şu anda renal kanamalarda birinci basamak tedavi seçeneğidir. Renal he-moraji durumunda üç farklı konuya odaklan-mak önemlidir: birincisi, böbrek kanamasının nedenleri; ikincisi, invaziv bir tedavi yöntemi kullanımının gerekçesi ve son olarak, uygula-nan işlem ve kullanılan yöntem.

Ürolojik cerrahi sonrası renal hemoraji bekle-nen operasyonları, başlıca, parsiyel nefrektomi, perkütan nefrolitotomi operasyonları, laparoso-pik böbrek cerrahisi ve böbrek biyopsisi olarak gruplandırmak mümkündür. BT anjiyografi, ister açık ister endovasküler cerrahi olsun, gerekli tedavi türüne karar vermeye ve yönlendirme-ye yardımcı olabilmektedir. Böbrek biyopsisi ve böbrek ponksiyonu sonrasında renal hemoraji ve hematom gelişen hastalara da BT anjiyogra-fi yapılması uygun bir ilk değerlendirme aracı olacaktır. Bu durumlarda, semptomların değer-lendirilmesi ve laboratuvar testlerinin yanısıra, ultrasonografi, kanama teşhisini doğrulamak için yararlı olabilir ve bu nedenle BT anjiyografi-ye bir alternatif oluşturabilir. Bu hastaların içinde bulunduğu kritik durum nedeniyle, her vakada

15  Renal Cerrahi Sonrası Kanamalar

127

Öncelikle, renal vasküler anatomiye dikkat edilerek doğru ponksiyon alanının seçilmesi kanamanın önlenmesi açısından kritiktir. Post- operatif kanamaların en sık nedeni psödoa-nevrizmalar ve arteriyovenöz fistüllerdir. Post- operatif anjiyograji rutin yapılmadığı için bu lezyonların gerçek insidansı net değildir, ancak hastaların %1’inden azının tedavi gerektiren bu tip lezyonlara sahip olduğu düşünülmektedir.

Renal hilusun hemen yakınından veya direkt gi-rişinde vasküler yaralanma riski çok daha fazla-dır. Lasere olan yüksek akımlı arter, daha düşük akımlı bir vene dökülerek fistülü veya perihiler gözenekli dokuya akarak psödoanevrizmayı meydana getirecektir. Protrombin zamanı ve trombosit sayısı normal olan hastalarda dahi koagülopatik bir durum meydana gelebilir.

Hemen iğne ponksiyonu sonrasında anormal kanaması olan bir hastada operasyona devam edilmemelidir. Renal cerrahiye geçmeden önce kanama zamanı ve platelet fonksiyon çalışma-ları gibi daha kapsamlı bir hematolojik değer-lendirme gerekecektir. Bilinen bir kanama di-yatezi olan hastalar, hematolojik tedavi sonrası operasyon için hazır hale gelebilir. İntrarenal cerrahi sırasında insizyonların hatalı yapılması veya uygunsuz alet manipülasyonu ile kan da-marlarının hasar görmesi sonucu kanamayla karşılaşılabilir. Bu tip prosedürler, insize edile-cek alanda arterleri gösteren hiçbir pulsasyon olmadığından emin olunarak doğrudan görüş altında yapılmalıdır. Bu durumun iyi yönetile-bilmesi için preoperatif ayrıntılı bir anjiyografik görüntüleme veya intraluminal sonografi kulla-nımı aberran arterleri ve çaprazlayan damarları identifiye etmeye yardımcı olarak, doğru insiz-yonu kolaylaştırabilir.

Tüm bu manevralara rağmen, kanama ka-bul edilebilir bir ölçüde kontrol edilemezse trakta bir nefrostomi tüpü yerleştirilerek klem-pe edilir ve hastanın lomber bölgesinin altına Böbrek kanaması, yaşamı tehdit edebilir

veya bazı durumlarda ciddi fonksiyonel se-kellere yol açabilir, bu nedenle acil müdahale gereklidir. Bu hastalardaki yüksek morbidite ve mortalite oranları göz önüne alındığında, kanamayı kontrol etmek için minimal invaziv tedavi, vakaların çoğunda en uygun seçenek-lerden birisi olabilir. Dahası, çoğu durumda, selektif embolizasyon mümkündür ve böbrek parankiminin büyük bir kısmının korunmasını sağlamaktadır.

Perkütan renal cerrahi sonrası hemorajinin yönetimi

Perkütan renal cerrahi, günümüzde birçok üro-lojik hastalığın tedavisinde kullanılabilmektedir.

Başlıca, böbrek taşlarının açık cerrahiye alterna-tif bir tedavisi olarak ortaya çıkan bu yöntem, üreteropelvik bileşke obstrüksiyonu tedavisin-de ve renal pelvis ve kalikslerin toplayıcı sistem tümörlerinde de kullanılabilmektedir. Açık cer-rahiye göre daha az invaziv bir yöntem olsa da, perkütan cerrahide de bazı komplikasyonlar görülebilir. Hemoraji, bu komplikasyoların en sık görüleni ve en önemlisi olmakla birlikte, nef-rostomi iğnesinin girişinden re-entry kataterin yerleştirildiği son aşamasına kadar her fazında meydana gelebilir. Özellikle operasyon süresi, akses kılıfının genişliği, akses sayısı ve manüpi-lasyon açısı, bu komplikasyonun oluşmasında belirleyici faktörlerdir. Perkütan nefrolitotomi sonrasında transfüzyon gerektiren kanama yaklaşık %10 hastada görülür. Kanama sıklıkla anterior veya posterior segmental arterlerden kaynaklanır ve nefrostomi tüpü veya re-entry katateri ile kolaylıkla tampone edilebilir. Özel-likle, yaşlı, diyabetik ve hipertansif hastalarda arterosklerozun damarlarda meydana getirdiği normal kas ve elastin doku kaybı nedeniyle da-marlar kanamaya daha duyarlıdır.

dansı oldukça düşüktür. Tedavi yaklaşımı olarak minimal invaziv yöntemlerden daha invaziv yöntemlere doğru değişen bir basamak teda-visi uygulamak mantıklıdır. Önemli bir minimal invaziv tedavi yöntemi olan anjiyografi ve em-bolizasyon, şu durumlarda başarılı bir şekilde uygulanabilir: nefrostomi tüpünün klemplen-mesine veya balon katatere rağmen, cerrahi sonrası ilk 24 saatte kanaması devam eden hastalarda; erken postoperatif dönemde (ilk hafta) eritrosit replasmanına rağmen, hemodi-namik instabilitesi devam eden hastalarda ve postoperatif geç dönemde kanama nedeniyle hospitalize edilen hastalarda. Renal ponksiyon yerine özen gösterilmesi ve gereğinde anjiyog-rafi yapılması ile perkütan böbrek cerrahisi uy-gulanan hastalarda kan kaybının yarattığı mor-bidite büyük ölçüde azaltılabilir.

Laparoskopik renal cerrahi sonrası kanamanın yönetimi

1991 yılında Clayman ve arkadaşlarının ilk la-paroskopik nefrektomiyi gerçekleştirmesinden sonra laparoskopik cerrahi, günümüzde birçok böbrek hastalığının tedavisinde yaygın kullanı-lan, standart bir yöntem olma adayı haline gel-miştir. Literatürde laparoskopik renal cerrahi-nin komplikasyonları ve bunların yönetimicerrahi-nin optimizasyonunu sağlamak üzere çok sayıda çalışma ve meta-analiz yayınlanmıştır.

Geniş serili bir meta-analizde, laparoskopik renal cerrahinin en sık görülen intraoperatif komplikasyonunun hemoraji olduğu belirtil-miştir. Uzun öğrenme eğrisi ve teknik uygulan-ma zorluğu nedeniyle laparoskopik nefrektomi operasyonunda bu komplikasyonun insidansı daha sıktır. Bu komplikasyon, parsiyel ve total nefrektomi gibi ekstirpatif cerrahilerde gelişe-bileceği gibi, piyeloplasti veya üreterolitotomi gibi operasyonlarda da ana damarların veya kompresyon amacıyla bir destek yastığı

yerleş-tirilebilir. Kanama, bu manevralarla sıklıkla pıhtı oluşumu ile kontrol altına alınacaktır. Diğer bir alternatif girişim Kaye tamponad balon katate-ri olabilir. Tüm bu müdahalelere rağmen erken postoperatif dönemde kanamanın devam et-mesi halinde, anjiyografi ve embolizasyon kul-lanılabilir. Israrcı kanama nedeniyle literatürde parsiyel veya total nefrektomi gerektiren va-kalar bildirilmiştir. Ancak bu durumun oldukça nadir olduğunu belirtmekte fayda vardır.

Postoperatif birinci haftaya kadar olan sü-reçte ciddi kanamalar görülebilir. Kanama, nef-rostomi tüpü varken veya tüp çekildikten sonra da meydana gelebilir. Bu durumda, böbreğe akses kılıfımız mevcutsa, tüp tekrar böbreğin içerisine doğru ilerletilerek kanayan saha tam-pone edilebilir. Bir anjiyografik balon katateri nefrostomi traktından ilerletilerek tamponizas-yon uygulanabilir. Nefrostomi tüpü çekildikten sonra kanamanın devam etmesi durumunda, birkaç dakika boyunca manuel kompresyon uygulanabilir. Israrcı kanama durumunda an-jiyografi ve embolizasyon seçeneğine geçmek uygun olacaktır.

Geç postoperatif dönemde (7 günden sonra) meydana gelen kanamalarda arteriyo-venöz fistül veya psödoanevrizma ihtimalleri akla gelmelidir. Bu patolojilere bağlı kanamalar cerrahiden 13 hafta sonraya kadar görülebilir.

Bu hastalarda da anjiyografi ve embolizasyon gerekliliği doğmaktadır. Perkütan renal cerra-hiden sonra perirenal veya subkapsüler hema-tom gelişebilir. Kesitsel görüntüleme ile yapılan çalışmalarda, bu komplikasyonların insidansı-nın %2 ile %15 arasında değiştiği bildirilmiştir.

Kılavuz telin orta hattın ilerisine kontrolsüz bir şekilde ilerletilmesi sonucunda karşı böbrekte de veya ana damarlarda hemorajiye yol açan ciddi komplikasyonlarla karşılaşmak olasıdır.

Perkütan renal cerrahiden sonra hemoraji

insi-15  Renal Cerrahi Sonrası Kanamalar

129

yetmezliği ve kardiyovasküler hastalık riskinin de artması nedeniyle böbrek koruyucu cerrahi uygulama eğilimi artmaktadır. Özellikle anato-mik zorluğu artan kitlelerde parsiyel nefrekto-mi ile radikal nefrektonefrekto-miye göre daha yüksek komplikasyon oranları bildirilmiştir. Bu operas-yonu uygulamak her ne kadar hasta için daha faydalı gözükse de ciddi komplikasyonların önlenmesi için cerrahların, zorlayıcı faktörleri optimize etmeleri önemlidir.

Komplikasyonların ifadesinin standardi-zasyonu için Clavien-Dindo sınıflama sistemi kullanılmaktadır. Bu sisteme göre, transfüzyon gerektiren kanama, sınıf II, cerrahi gerektiren müdahale, sınıf III ve yoğun bakım tedavisi gerektirebilen, yaşamı tehdit eden durumlar ise sınıf IV altında bulunmaktadır. Sınıf III ve IV komplikasyonları, majör komplikasyonlar olarak değerlendirmek uygun olacaktır. Parsi-yel nefrektomide birçok cerrahi komplikasyon görülebileceği gibi en sık karşılaşılan kompli-kasyonlar hemoraji ve idrar ekstravazasyonu olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunlar karşımıza sıklıkla erken postoperatif dönemde veya ta-burculuk öncesi dönemde çıkmaktadır.

Böbrek koruyucu cerrahi sonrasında mey-dana gelen postoperatif kanama nadir görülen, ancak önemli bir komplikasyondur. Kanama erken postoperatif dönemde veya işlemden haftalar sonrasında meydana gelebilir. Yetersiz hiler klempleme veya hatalı renorafiye bağlı olarak parankimden kanama meydana gelebi-lir. Parsiyel nefrektomi sonrasında akut kanama oranı %1.2 ile %4.5 arasında değişmektedir.

Avrupa kaynaklı geniş serili bir çalışmada; bir litrenin üzerinde kan kaybı ile tarif edilen ciddi kanama riskinin parsiyel nefrektomi ile %3.1, radikal nefrektomi ile %1.2 olduğu belirtilmiş-tir. Parsiyel nefrektomi sonrasında cerrahi eks-plorasyon gerekliliği çok nadirdir. Minimal inva-ziv bir yöntem olan anjiyoembolizasyon, çoğu minör damarların yaralanmasına bağlı da

ge-lişebilir. İntraoperatif farkedilen kanamalarda laparoskopik onarım denenebilir. Ancak lapa-roskopik olarak onarılamayacak bir defekt var-sa veya cerrahın tecrübesi bu onarım için yeter-li değilse, açık onarıma geçmek için tereddüt edilmemeli ve hastanın yaşamı için kritik tüm adımlar atılmalıdır.

Laparoskopik renal cerrahide hayatı tehdit eden majör kanamaların büyük çoğunluğu-nun postoperatif ilk 4 günde meydana geldiği akılda tutulmalıdır. Bu nedenle, ilk günlerde, hastanın hemodinamik yakın takibi ve sık he-mogram kontrolü önemlidir. Operasyon sa-hasından kanama düşünülen vakalarda kesit-sel görüntüleme yapılabileceği gibi kuvvetli şüphe durumunda, zaman kaybetmeden acil eksplorasyona karar vermek de uygun bir yak-laşım olacaktır. Bu durumda kanayan damarın kontrol edilmesi en uygun yaklaşımdır. Ancak renal kaynaklı ve kontrol altına alınamayan ciddi kanama durumunda total nefrektomi de başvurulabilecek bir girişim olabilir. Daha stabil seyreden ve hastanın hemodinamisinde tedrici bir bozulmaya neden olan kanama durumun-da anjiyografi ve gerekirse embolizasyon durumun-da uygun bir alternatif olabilir.

Özetle, hastanın özellikle ilk postoperatif beş gün yakın hemodinamik takibi yapılmalı ve şüphe durumunda anjiyografiden eksplo-rasyona kadar değişen uygun tedavi yöntemini uygulamak gereklidir.

Parsiyel nefrektomi sonrası kanamanın yönetimi

Yaşlanan nüfusun artmasıyla ve kesitsel görün-tüleme yöntemlerinin giderek artan şekilde kullanılmasıyla birlikte küçük renal kitle insi-dansı da artmaktadır. Bu kitlelerin tedavisinde radikal nefrektomi sonrasında kronik böbrek

11. Lee WJ, Smith AD, Cubelli V, Badlani GH, Lewin B, Vernace F, et al. Complications of percutane-ous nephrolithotomy. AJR Am J Roentgenol.

1987;148(1):177-80.

12. Sampaio FJ. Anatomic background for intrarenal endourologic surgery. Journal of endourology.

1992;6(5):301-4.

13. Smith JJ, 3rd, Hollowell JG, Roth RA. Multimo-dality treatment of complex renal calculi. J Urol.

1990;143(5):891-4.

14. Clayman RV, Hunter D, Surya V, Castaneda-Zuni-ga WR, Amplatz K, Lange PH. Percutaneous intra-renal electrosurgery. J Urol. 1984;131(5):864-7.

15. Levin DC. Department of Radiology-Annual Report-July 1, 1991 to June 30, 1992. 1992.

16. Kaye KW, Clayman RV. Tamponade nephrostomy catheter for percutaneous nephrostolithotomy.

Urology. 1986;27(5):441-5.

17. Reddy PK, Hulbert JC, Lange PH, Clayman RV, Marcuzzi A, Lapointe S, et al. Percutaneous re-moval of renal and ureteral calculi: experience with 400 cases. J Urol. 1985;134(4):662-5.

18. Gavant ML, Gold RE, Church JC. Delayed rupture of renal pseudoaneurysm: complication of per-cutaneous nephrostomy. AJR Am J Roentgenol.

1982;138(5):948-9.

19. Clayman RV, Kavoussi LR, Soper NJ, Dierks SM, Meretyk S, Darcy MD, et al. Laparosco-pic nephrectomy: initial case report. J Urol.

1991;146(2):278-82.

20. Pareek G, Hedican SP, Gee JR, Bruskewitz RC, Nakada SY. Meta-analysis of the complications of laparoscopic renal surgery: comparison of procedures and techniques. J Urol. 2006; 175(4):

1208-13.

21. Znaor A, Lortet-Tieulent J, Laversanne M, Jemal A, Bray F. International variations and trends in renal cell carcinoma incidence and mortality. Eur Urol. 2015;67(3):519-30.

22. Weight CJ, Larson BT, Fergany AF, Gao T, Lane BR, Campbell SC, et al. Nephrectomy induced chro-nic renal insufficiency is associated with increa-sed risk of cardiovascular death and death from any cause in patients with localized cT1b renal masses. J Urol. 2010;183(4):1317-23.

23. Hadjipavlou M, Khan F, Fowler S, Joyce A, Kee-ley FX, Sriprasad S, et al. Partial vs radical neph-rectomy for T1 renal tumours: an analysis from the British Association of Urological Surgeons Nephrectomy Audit. Bju Int. 2016;117(1):62-71.

24. Dindo D, Demartines N, Clavien PA. Classification of surgical complications: a new proposal with vakada başarıyla uygulanabilmektedir. Güncel

serilerde anjiyoembolizasyon başarısızlığı oranı

%0 - 5.9 aralığında bildirilmiştir.

Özetle, parsiyel nefrektomi, doğası gereği radikal nefrektomiden daha karmaşık bir ope-rasyondur ve komplikasyon riski daha fazladır.

Cerrahlar, her hastaya göre bireyselleştirilmiş risk hesaplayabilirler ve riski en aza indirmek için operasyonlarda uygun yaklaşımlar geliştir-mek üzere çeşitli risk sınıflandırma modellerini kullanabilirler.

Kaynaklar

1. Morey AF, Broghammer JA, Hollowell CMP, McKibben MJ, Souter L. Urotrauma Guideline 2020: AUA Guideline. J Urol. 2021;205(1):30-5.

2. Pantoja Peralta C, Badenes Gallardo A, Garcia Vidal R, Rodriguez Espinosa N, Panella Agusti F, Gomez Moya B. Our experience in emergency treatment of renal haemorrhage. Nefrologia.

2019;39(3):301-8.

3. Breyer BN, McAninch JW, Elliott SP, Master VA. Minimally invasive endovascular techni-ques to treat acute renal hemorrhage. J Urol.

2008;179(6):2248-52; discussion 53.

4. Berko NS, Dym RJ. Computed tomographic ima-ging of renal and ureteral emergencies. Curr Probl Diagn Radiol. 2015;44(2):207-20.

5. Murray TE, Doyle F, Lee M. Transarterial Emboli-zation of Angiomyolipoma: A Systematic Review.

J Urol. 2015;194(3):635-9.

6. Ramaswamy RS, Darcy MD. Arterial Emboliza-tion for the Treatment of Renal Masses and Tra-umatic Renal Injuries. Tech Vasc Interv Radiol.

2016;19(3):203-10.

7. Ginat DT, Saad WE, Turba UC. Transcatheter renal artery embolization: clinical applicati-ons and techniques. Tech Vasc Interv Radiol.

2009;12(4):224-39.

8. Korbet SM, Volpini KC, Whittier WL. Percutaneo-us renal biopsy of native kidneys: a single-cen-ter experience of 1,055 biopsies. Am J Nephrol.

2014;39(2):153-62.

9. Karlin GS, Smith AD. Endopyelotomy. Urol Clin North Am. 1988;15(3):439-44.

10. Moskowitz M, Weiss G, Smith A. Percutaneous management of upper tract urothelial malig-nancy. Probl Urol. 1992;6:367.

15  Renal Cerrahi Sonrası Kanamalar

131

28. Van Poppel H, Da Pozzo L, Albrecht W, Matve-ev V, Bono A, Borkowski A, et al. A prospective randomized EORTC intergroup phase 3 study comparing the complications of elective neph-ron-sparing surgery and radical nephrectomy for low-stage renal cell carcinoma. Eur Urol.

2007;51(6):1606-15.

29. Masson-Lecomte A, Bensalah K, Seringe E, Va-essen C, de la Taille A, Doumerc N, et al. A pros-pective comparison of surgical and pathological outcomes obtained after robot-assisted or pure laparoscopic partial nephrectomy in mode-rate to complex renal tumours: results from a French multicentre collaborative study. Bju Int.

2013;111(2):256-63.

evaluation in a cohort of 6336 patients and re-sults of a survey. Ann Surg. 2004;240(2):205-13.

25. Sood A, Abdollah F, Sammon JD, Kapoor V, Rogers CG, Jeong W, et al. An evaluation of the timing of surgical complications following nephrectomy:

data from the American College of Surgeons National Surgical Quality Improvement Program (ACS-NSQIP). World J Urol. 2015;33(12):2031-8.

26. Larson JA, Kaouk JH, Stifelman MD, Rogers CG, Allaf ME, Potretzke A, et al. Nonmodifiable fac-tors and complications contribute to length of stay in robot-assisted partial nephrectomy. J En-dourol. 2015;29(4):422-9.

27. Larcher A, Fossati N, Mistretta F, Lughezzani G, Lista G, Dell’Oglio P, et al. Long-term oncologic outcomes of laparoscopic renal cryoablation as primary treatment for small renal masses. Urol Oncol. 2015;33(1):22 e1- e9.

133

1. Tanım

Akut renovasküler iskemi böbreğe giden ip-silateral renal arterde ve/veya venlerde veya segmental arteryel dallarından birinde kan akımının aniden kesilmesine bağlı olarak orta-ya çıkmaktadır. Böbrek infarktına neden olan renal arter trombozu, ilk olarak 1861 yılında Von Recklinghausen tarafından tanımlanmıştır.

Korteks veya medullanın bir kısmının veya tüm böbreğin etkilendiği renal infarktın tedavisinde ilk başarılı revaskülarizasyon 1971 yılında Rohl tarafından gerçekleştirilmiştir.

Renal arterin bir terminal arter olması ne-deniyle erken teşhis ve tedavi edilemeyen has-talarda geri döndürülemeyen böbrek hasarı gelişmektedir. Renal infarkt erken teşhisi zor ve nadir görülen bir durumdur. Renal infarkt nadir görülmesi ve sıklıkla spesifik olmayan klinik gö-rünümü nedeniyle sıklıkla yanlış veya geç teş-his edilmektedir. Bu da böbrek parankiminde geri dönüşü olmayan hasara veya diğer

organ-ları etkileyen embolik olayorgan-ların riskinde artışa neden olabilmektedir. Tanıda spiral bilgisayarlı tomografi (BT) ve manyetik rezonans görüntü-leme (MRG) gibi gelişmeler, teşhis aşamasında klinik tecrübenin artması ayrıca tedavide trom-bolitik ve perkütan embolektomi gibi minimal invaziv yöntemlerin gelişmesiyle, bu klinik du-ruma yaklaşım son 30 yılda önemli ölçüde de-ğişiklik göstermiştir.

Renal infarkt prevelansının göreceli olarak nadir olması nedeniyle literatürde prospektif geniş hasta serili çalışmalar eksik olsa da, ret-rospektif çalışmalara veya olgu sunumlarına dayanarak tedavi ve yönetimi hakkında yeterli bilgi birikimi mevcuttur. Ortalama başlangıç yaşı etiyolojiye göre değişmekle birlikte, ge-nellikle 40 yaş üstü hastalarda görülmektedir.

Genel olarak etiyolojik nedenler, farklı şekilde meydana gelen ve farklı tedavi yaklaşımlarına sahip olan spontan ve edinilmiş nedenler (trav-matik ve iyatrojenik (cerrahi)) olarak ikiye ayrıl-maktadır (Tablo 1).