• Sonuç bulunamadı

ÇALIŞMANIN YÖNTEMİ:

2 BÖLÜM : KÜRESELLEŞMENİN TÜRKİYE’DEKİ PARTİ SİYASETİNE ETKİLERİ

2.3.3 Muhafazakâr / İslamcı Siyasetin Dönüşümü: Kenarın Sesinin Merkezdeki Aksi Aksi

2.3.3.1 Refah Partisi Dönemi

Milli Görüş Hareketi çizgisinde 1980 sonrasında kurulan 19 Temmuz 1983 yılında RP olmuştur. Parti ismi ve genel başkanı ve parti kurucuları MSP’den farklı olsa da kullanılan söylemler MSP’nin kullandığı söylemlerdir. Aralarındaki en temel fark, RP, MSP’den farklı olarak, “Milli Görüş” kavramı yerine “Milli Şuur” kavramını kullanmıştır. RP kuruluşunu takiben bütün yurt genelinde teşkilatlanmaya başlamış ve 25 Mart 1984’de yapılan mahalli seçimlere katılmış, bu seçimlerde %4,4 oranında oy almanın yanı sıra, 64 il ve 59 ilçede teşkilatlanmasını tamamlamıştır. RP, 30 Haziran 1985’te ilk olağan büyük kongresini yapmıştır. Bu kongre Türkiye basınında RP’nin ilerleyen yıllarda siyasal yaşamda adından çok söz ettirecek bir yapılanma içinde olduğu biçiminde yorumlanmıştır (Poyraz, 2010: 318- 320).

12 Eylül darbesinden sonra yasaklı liderler arasında yer alan Erbakan’ın 1987 yılında yapılan referandum sonucu, diğer liderlerle birlikte yasağı kalkmış ve parti ikinci olağan kongresi ile Erbakan RP’nin başına geçmiştir. 27 Mart 1994 mahalli genel seçimlerine

69 Milli Görüş Hareketi beş parti kurmuştur: MNP (1970- 1972); MSP (Ekim 1972- 1983); RP (Temmuz 1983-1998); FP(1997- 2001) ve SP (2001-)

155

kadar %10 barajına takıldığı için çeşitli partilerle ittifaklar70 yaparak meclise giren RP, bu tarihten sonraki seçimlerde yaşadığı seçim barajı sıkıntısını yaşamamıştır. Bu durum seksenlerin sonu ile birlikte RP’nin belirli bir toplumsal tabana hitap ettiğinin ve ilerleyen dönemlerde genel seçmen kitlesinin hem iktidardaki partilerden memnun olmaması hem de küresel siyaset perspektifinde artan muhafazakâr eğilimlerle birlikte oylarının artacağının ilk işaretleri olarak değerlendirilebilir.

Nitekim 1994 yılı mahalli genel seçimlerinde %19,01 oranında oy alan RP, başta İstanbul, Ankara, Konya, Erzurum gibi illerin büyükşehir belediye başkanlıkları olmak üzere 28 il ve 400’e yakın ilçe ve belde de belediye başkanlıklarını kazanmıştır. Belediyeler aracılığıyla kent yoksullarını, gecekondu kesimlerini, sosyal güvenlikten yoksun yeni göçmenleri kucaklayan “adil ekonomik düzen” yaklaşımı başarının temel nedeni olarak görülmektedir. Bu kesimlere yönelik yiyecek, giyecek, yakacak, sağlık, eğitim yardımları, partinin bu kitlelerle somut bağlar kurmasını sağlamıştır (Tuğsal, 2010: 156). Yürütülen etkin belediyecilik hizmetleri insanların yaşam kalitesini önemli ölçüde iyileştirmiştir. Bu anlamda küreselleşme süreci ile birlikte gelişen yeni-sağ karşısında alternatif olarak değerlendirilen yeni sol yaklaşımların, sosyal devlet anlayışına yönelik Türkiye’deki yansıması RP ile kendisini göstermiştir. Kentsel rantın, daha geniş kesimlerle paylaşılmasıyla partiye olan destek hızlı bir biçimde büyümüştür. Yerel seçimlerde elde edilen bu başarı, 1995 seçimlerinde de devam etmiş ve RP, %21,4 oy oranı ile 158 milletvekili çıkarmış ve birinci parti olmuştur. Bu seçimler muhafazakâr/İslamcı siyasetin modern bir yapılanma ile iktidara gelmesini ve bu zamana kadar iktidara gelen siyasi partilerin politikalarından memnun olmayan seçmen kitlesini adil düzen, yoksullukla mücadele gibi konularla kendisine çekmesini sağlamıştır. 1995 seçimlerinde elde edilen başarı iktidarda DYP ile koalisyona gidilmiştir. Bu koalisyon hükümeti ile Türkiye’de ilk kez muhafazakâr/İslamcı bir hareketin lideri başbakan olmuş ve Türk siyasal tarihinde yeni bir kırılma noktası yaşanmıştır. 1980’li yılların sonlarından 1990’lı yılların sonlarına kadar geçen süre zarfında, Milli Görüş Hareketinin ortaya attığı tezleri inandırıcı kılan ve onun ortaya attığı biçimiyle bu tezleri ondan daha iyi ortaya atacak kimsenin olmadığı bir dönem

70 1991 milletvekili genel seçimlerinde Milliyetçi Çalışma Partisi (MÇP) ve Islahatçı Demokrasi Partisi ile (IDP) ittifaka girmiştir. Seçim sonuçlarında bu ittifak 62 milletvekili çıkarmış, ancak ittifakın bozulması ile RP’nin milletvekili sayısı 23’e düşmüştür.

156

yaşanmıştır. Bu dönemde muhafazakârlık/İslamcılık hem büyük bir siyasal başarıya kavuşmuş hem de düşünce planında seküler akımları geride bırakan bir canlılık ve orijinallik göstermiştir (Gülalp, 2003: 13-14). Bu görüşler çerçevesinde Milli Görüş Hareketi’nin milliyetçi öğeler taşıdığı da belirtilmekte (Sarıbay, 2004a: 581) seçimlerde elde edilen başarının da etkili olduğu vurgulanmaktadır. Yavuz (2005: 289) ise RP’nin 1995 genel seçimindeki başarısını “ağırlaşan ekonomik ve kültürel şartları vurgulamaya yönelik olarak İslami sembolleri kullanımıyla da” bağlantılı olduğunu belirtmektedir. Bu kapsamda partinin seçmen kitlesini hızlı bir biçimde genişletmesinin bir nedeni de, 1980 askeri müdahalesinin, milliyetçiliği İslam ile harmanlayarak, 1980 öncesinin kent yoksullarını “kapan” sosyalist-komünist etkilere ve İran Devrimi’nin yol açabileceği radikal İslam “tehlikesine” karşı desteklemesi olmuştur. Dolayısıyla bir yandan sola darbe vurulmuş, öbür yandan Kemalizm ile İslam uzlaştırılarak statükonun korunması amaçlanmıştır (Bölükbaşı, 2012: 170). Yaşanan bu sürecin küresel siyasi eğilimler doğrultusunda yeni-sağ yaklaşımlarla muhfazakarlığı da desteklemesi de, RP’nin seçmen profilinin genişlemesine destek olmuştur. Diğer bir ifade ile var olan siyasi partilerden memnun olmayan toplumsal taban, muhafazakâr eğilimlerin de artması ile birlikte RP’ye kaymaya başlamıştır.

RP 1990’larda yerel yönetimlerde kazandığı başarılarla 1980’de temeli atılan ekonomik düzenin yoksullaştırdığı, girişilen sosyal ve kültürel reformların bir kenara attığı kesimlere ulaşabilmiştir. Bu durumdan da anlaşılabileceği gibi Milli Görüş akımı sadece siyasal alanda değil sosyo-ekonomik alanda da döneme göre diğer partilere nazaran daha kökten bir değişimi savunduğu ve bunu pratiğe döktüğü görülebilir. Milli Görüş çizgisindeki partiler (yani MNP, MSP, RP, SP, FP) için ekonomik alanda genel bir yorum yapmak gerekirse iç ticarette ve dış ticarette devlet müdahalesini gerekli görmüşlerdir. Devletin ekonomi alanında düzenleyici rol üstlenmesi gerektiğini vurgulamışlardır. Milli Görüş Hareketi genel anlamda siyasal İslamcılığın demokratik versiyonu olarak da ifade edilmektedir (Akdoğan, 2004: 100). Bu yorum partinin küresel siyasetin liberal demokrasi ayağına ılımlı bakan değişim yanlış yönünü ortaya koymaktadır. Ayrıca Milli Görüş Hareketinin Türk siyasetinde temsil edildiği siyasal çizginin gelişme sebepleri olarak, diğer partilerin derinleşen sorunlara çözüm üretememesi, muhafazakâr/İslamcı siyasetin yayılması, rüşvet, yolsuzluğa karşı dürüst

157

yönetim vaadi, mahalli idare seçimlerinin önem kazanması ve yerel yönetimlerdeki başarılar, genel itibariyle ortanın üzerinde uzlaşılan kimlik sunması gösterilmektedir. RP, İslami retoriğin ötesinde hem milli düzeyde hem de yerel düzeyde hayatın sadece dini yönü üzerinde durmamış bunun yanı sıra işsizlik, okul ve sağlık sorunları gibi toplumun somut sosyo-ekonomik sorunlarına da odaklanarak hizmet etmiştir (Çakır, 1994: 20). RP’nin kendini destekleyen tabanına uygun olarak sosyal yardım pratikleriyle hareket ettiği konusunda paralel görüşler bulunmaktadır.71 Ayrıca RP dışlanmışların partisi olarak görülmektedir. Küreselleşmenin nimetlerinden dışlanan yoksullar ve ekonomik olarak yükselmelerine, artan eğitimlerine rağmen toplumdaki statüleriyle gelirleri arasında tezatlık olanların, seçkin konuma gelmek isteyenlerin arasında RP ile bir bağ oluşmuştur. Bu kapsamda RP, refah devleti anlayışının yeniden yapılanmış hali olan ve küresel siyaset sürecinde “yeni-sol” olarak adlandırılan politikalarla karşımıza çıkmaktadır. Bu anlamda Türkiye’de yeni-sağ ve yeni-solun birer versiyonu olarak değerlendirilen DYP-SHP hükümetlerinin görece başarısız ve yeni sol politikaları devre dışı bırakan siyasetleri ile kıyaslandığında; RP’nin İslami değerlerle bütünleştirdiği yeni sol ve sosyal devlet anlayışı çerçevesindeki politikalarının çok daha başarılı olduğunu söylemek mümkündür.

RP’ye kayan oyların dinamik, sistemle sorunu olan, güncel meseleleri kavrayamasa da hayatında değişimin etkisini görmek isteyen kesimlerden geldiğini belirtmiştir. Ayrıca hızlı kapitalistleşmenin ezdiği, dışladığı, horladığı kesimlere, umut üzerine oturtulan popülist “Adil Düzen” kavramı çekici gelmiştir (Akdoğan, 2004: 102). 1980’ler ve 1990’ların ortasına kadar iktidara gelemeyen RP’nin 1996’da iktidara gelmesinde seçmenler tarafından belli başlı siyasi partiler arasında en temizi olarak kabul edilmesi önemli bir faktördür. RP’nin 1990’lardaki başarısı CHP’nin 1970’lerde oynadığı rolün benzerini üstlenmesiyle açıklanabilir (Gülalp, 2003: 49-72). Bu rol; değişimin öncüsü

71 Bakırezer ve Demirer, “Ak Parti’nin Sosyal Siyaseti” ;Ak Parti El Kitabı: Bir Dönüşümün

Bilançosu, Editör: İlhan Uzgel, Bülent Duru, Phoenix Yayınları, Ankara, s.158, 2009; Ruşen, Çakır, Ne Şeriat Ne Demokrasi: Refah Partisini Anlamak, Siyah Beyaz Yayınları, İstanbul, s. 20, 1994; İlhan

Uzgel, “AKP: Neo-liberal Dönüşümün Yeni Aktörü”, AKP El Kitabı: Bir Dönüşümün Bilançosu, Editör: İlhan Uzgel ve Bülent Duru, Phoenix Yayınları, Ankara, s. 14-19, 2009; Yalçın Akdoğan, Ak

158

olma, etkin hizmet ve en önemlisi de toplumsal taleplere cevap verme/sorunlara çözüm üretme noktasında atılan önemli adımlar noktasında kendisini göstermektedir.

1990’lı yıllardan itibaren, ekonomik liberal politikalarla geniş seçmen kitlesini buluşturan ideolojik söylemler denklemi yıpranmış ve bu alanda boşluk oluşmuş olduğunu; bu boşluğu seksenli yıllardan beri yükselen ve yükselirken seyir değiştiren muhafazakârlığın/İslamcılığın doldurduğunu söylemek isabetli bir tespit olacaktır (Mert, 2007: 13-14). Bu çerçevede RP’nin güçlenme süreci şöyle açıklanabilir: 1994 yerel seçiminden sonra RP’li belediye başkanları çok iyi hizmet sunmuşlardır. Bunun yanı sıra RP, halkın ihtiyaçlarına cevap vermede soldaki ve sağdaki diğer partilerden daha profesyonel davranmıştır. Büyük şehirlerin küçük burjuvazileri, devletin büyük ölçekli sanayiciler için ekonomiye müdahale etmesini istememiştir. Bu durumu engellemek için kamuoyunu devlete ve büyük sanayicilere karşı harekete geçirmenin yolunu İslami semboller, etik ve serbest ticaret değerlerinde bulmuşlardır. İlerleyen süreçte küçük ve orta ölçekli şirketler ekonomik büyümeden en fazla pay alanlar olmuş ve çıkarlarını korumak için MÜSİAD’ı kurmuşlardır. Bu kesimin ideolojisi sosyal olarak İslami iken, ekonomik anlamda liberal olarak değerlendirilmektedir. MÜSİAD bir anlamda, muhafazakâr-İslamcı düşüncenin küresel siyasetle entegrasyonunun göstergesidir.

Görüldüğü gibi 1990’ların ortalarında Türkiye’de muhafazakârlık/İslamcılık ve değerleri hızla yükselmektedir. Özellikle 1995 genel seçiminde siyasal İslam güçlü bir atılım yapmıştır. Yavuz, bu atılımın nedenini “kişisel İslamın” gelişimine bağlamıştır. Birçok gelişmiş sanayi toplumunda görülen dine dönüş, 1990’larda Türkiye’de de eğitimli ve refah seviyesi yüksek çoğu kişinin manevi hayatındaki boşluğu doldurmada yardımcı olmuştur. 1980 darbesinden sonra dinsel bağlılığın iyi bir vatandaş olmanın işareti olarak tanımlamasının devletin resmi politikalarında yer alması muhafazakârlığın/İslamcılığın yükselişinde etkili olmuştur. Dinin gerek toplumda gerekse resmi çevrelerde kazandığı saygınlık parlamentoda İslam’ı temsil etme konusunda bir rekabete yol açmıştır. Bu durum, dini daha da siyasallaştırmıştır ve dinin siyasal tartışmaların odağına yerleşmesine neden olmuştur (Yavuz, 2005: 291).

Muhafazakârlığın/İslam’ın yükselişinin temelinde başarısız bir ekonomik modernleşme ve dünya ekonomisinin 1970’lerde girdiği kriz sonrası oluşan yıkıcı sonuçlar

159

bulunmaktadır (Bakırezer ve Demirer, 2009: 171-172). Türkiye’de dini ve geleneksel değerlere dayanan bir siyasi partiyi iktidara taşıyan faktörler içerisinde, her şeyden önce sosyo-ekonomik şartların etkililiğine vurgu yapılmaktadır. Bu durum küreselleşmenin ekonomik boyutunun kültürel ve siyasi boyutla olan etkileşimini ve bunun da ulusal siyasete olan etkilerini ortaya koymaktadır.

RP iktidarı, dönemindeki bazı faaliyetlerinden dolayı eleştirilmiştir. 1996 yılında RP’nin DYP ile hükümet kurup iktidara geldikten sonra Adil Düzen projesini çağrıştırır hiçbir icraata imza atmaması, hatta yıllarca eleştirdiği birçok uygulamanın devamı yönünde politika izlemesi, İsrail’le askeri anlaşma imzalaması, eleştirdiği faiz sistemine dokunmaması, sistemi etkileyecek radikal bir uygulamaya gitmemesi eleştirilmiştir. Ancak RP’nin eleştirilen bu yönlerinin ideolojik olarak haklılık yanları bulunsa dahi, iktidar olmanın ve iktidarda kalmanın ön koşulları arasında nitelendirilebilecek olan küresel siyasetle uyumlaşma sürecinin partiyi değişime/dönüşüme tabi tuttuğu görülmektedir. Nitekim küresel siyasetle uyumlaşmada belirli ideolojik aşırılıkların törpülenmiş olmasına rağmen RP’si kimi zaman yasalar ve demokratik düzenin ruhuna uygun hareket eden bir oluşum olarak değerlendirilmemiştir.

Bu durumun altında yatan neden olarak RP’nin Soğuk Savaş dönemi konjonktürüyle şekillenen “millici” (küreselleşme karşıtı) çizgisiyle o dönem için gerek iç, gerekse dış ittifaklar için tehlikeli bir konum olarak değerlendirildiği belirtilebilir. Avrupa ülkelerine yapılan ihracat göz önüne alındığında, Türkiye’nin AB üyeliğinde isteksiz davranması modern burjuvazi için önemli bir sorun oluşturmuştur. Benzer şekilde NATO’ya karşı da soğuk bir duruş sergileyen RP, egemen küresel aktörler açısından güven duyulmayacak bir konumda yer almıştır (Bölükbaşı, 2012: 166-187). Kısacası RP, küresel siyasetle uyumlu politika takip etme sürecini belirli noktalarda devre dışı bırakmış gibi görünmektedir. Bu durum RP, hem bir kitle partisine dönüşmesine engel olmuş hem de muhalif seslerin yükselmesine sebep olarak partinin kapatılmasının arkaplanında önemli gerekçeler arasına yerleşmiştir.

Nitekim 16 Ocak 1998’de RP, laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu gerekçesiyle kapatılmıştır. Bu konuya 28 Şubat süreci ile ilgili başlıklarda detaylı olarak yer verildiği için burada ayrıca değinilmemiştir. Ancak siyasal sistem açısından RP’nin kapatılması ile sonuçlanan sürecin başlatılması ve toplumda yeni tarz ideolojik tercihlere yönelik

160

olarak, laik-antilaik yapılanmanın oluşmasına neden olmuş ve farklı oluşumlara olan ihtiyacın gözler önüne serilmesini sağlamıştır. 1980 sonrası hemen hemen tüm siyasi partilerin ekonomi temelli söylemlerle kamuoyunda iktidar alternatifi olmaktan çıkmasına sebep olmuş ve 28 Şubat süreci ile de ekonomik sorunların ikinci plana itildiği bir siyasal sistem ortaya çıkmıştır. Türk siyasal sisteminde yaşanan bu siyasi sürecin etkisi uzun müddet devam ettirmiştir. Buradan hareketle bir sonraki başlıkta RP’nin kapatılmasının ardından birbirlerinin devamı niteliğini taşıyan Fazilet Partisi (FP) ve sonrasında kurulmuş olan Saadet Partisi’nin (SP) kuruluş süreçleri ve bu süreçte bu partilerin yaşadığı değişim sürecine değinilmeye çalışılmıştır.

2.3.3.2 Milli Görüş Hareketinde Fikir Ayrılıkları Doğuyor: Fazilet Partisi (FP),