• Sonuç bulunamadı

Liberal Sağ Siyasetin Dönüşümü: Politik Etkinliğe Rağmen Partileşememe

ÇALIŞMANIN YÖNTEMİ:

2 BÖLÜM : KÜRESELLEŞMENİN TÜRKİYE’DEKİ PARTİ SİYASETİNE ETKİLERİ

2.3.2 Liberal Sağ Siyasetin Dönüşümü: Politik Etkinliğe Rağmen Partileşememe

“Modern bir ideoloji olarak liberalizm esas itibariyle siyasi bir doktrindir. Liberalizmin modern bir doktrin olmasıyla kastedilen, onun tarihsel olarak Yeni Çağ’ın düşüncesine ve yeni toplumsal-siyasi formasyonların oluşmaya başlamasıyla birlikte ortaya çıkmış olmasına dayanmaktadır.” Bu bağlamda siyasi örgütleme bakımından “yeni sıfatı” ile toplumsal-siyasal formların en tipiği olarak oluşan, merkeziyetçi devlet yapılanması ve yeni vatandaşlık anlayışı ifade edilmektedir. Bu yeni dönemde insanlar, eski sosyal konumlarından farklı olarak, siyasi aidiyetleri/ kimlikleri ile ayırt edilmeye başlamışlardır. Liberalizm her ne kadar bu modernlik şartlarında ortaya çıkmış olsa da, onun her bakımdan modernlikle özdeş olduğunu söylemek doğru değildir (Erdoğan, 2005: 23- 40).

Bir terim olarak liberalizm dar anlamıyla, ““tutuculuk ve sosyalizm arasında orta bir siyasal tutumu”, geniş anlamıyla, “komünizm ve faşizme karşı olarak ve genellikle bireysel özgürlük ve serbest pazar ekonomisiyle ilişkili demokrasiyi” anlatmak amacıyla kullanılır” (Sabine, 1991: 135-136). Liberalizm daha ziyade devlete ilişkin bir siyasi teori olarak ele alınmıştır.

142

Birbirinden farklı birçok liberalizm kavramlaştırması olmasına rağmen kabaca iki tür liberalizm anlayışından söz etmek mümkündür. İlki Anglo-Sakson geleneğinde ortaya çıkan, bireyci, negatif özgürlüğe dayalı, sınırlı devleti, piyasa adaletini savunan ve genellikle klasik liberalizm olarak adlandırılan türdür. Diğeri ise daha çok Kıta Avrupası geleneğine yakın olan, dağıtımcı adalete ve bu konuda devletin rolüne yer veren pozitif özgürlüğe dayalı ve refah devletçi liberalizm ya da sosyal liberalizm olarak adlandırılan türdür (Yurdusev, 1993: 105).

Liberaller daha çok klasik liberalizm olarak adlandırılan Anglo-Sakson geleneğine dayanan liberalizmi ön plana çıkarmaktadırlar. Klasik liberal gelenek bir siyasal akım olmaktan ziyade bir entelektüel gelenek62

olarak ele alınmaktadır. Liberal siyasal felsefe dört temel noktada ifade edilmektedir: Bireycilik, özgürlük, kendiliğinden düzen ve piyasa ekonomisi ve sınırlı devlet.

Bu çerçevede liberalizmin, Türk siyasi hayatının 1980 sonrası öne çıkan akımlarından biri olduğu söylenebilir. Liberalizmin Türkiye’ye taşınmasının örneği ya da belirtisi olarak pek çok hususu dile getirmek mümkündür. Her nekadar kökleri itibariyle Osmanlı’ya kadar dayandırılabiliyor olsa da kitlesel destek kazanamamış, gerek devlette ve gerekse entelektüeller arasında güçlü bir politik-düşünsel seçenek olma şansını 1980’lere kadar bulamamıştır. Ancak bu zamandan sonra küreselleşmenin dinamikleri arasında yer alan serbest piyasa ekonomisi ile birlikte kendine has ve hızlı bir neo-liberal dönüşüme sahne olmuştur. Bir düşünce geleneği ve entelektüel hareket olarak liberalizmin Türkiye’de konumundaki dönemsel değişmeler, liberal kesimlerce büyük oranda dünyadaki siyasi atmosferle ilişkilendirilmektedir.

Bu anlamda liberal fikirler Türkiye’de on dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısından itibaren etkili olmaya başlamıştır. Çok genel anlamda Osmanlı Devleti’nin on dokuzuncu yüzyıl başlarından itibaren belirginleşen modernleşme çabasının aynı zamanda liberalleşme eğilimi anlamına geldiği ileri sürmüşlerdir. Liberal tarihsel perspektiften bakıldığında belli uygulamalar, kurumsal gelişmeler, şahıslar ya da dönemler şeklinde bir Türkiye liberalizm tarihi ortaya koymak mümkündür (Eriş, 1999: 64-73).

Cumhuriyet döneminin temel görüşleri bakımından liberal olarak nitelendirilebilecek ilk siyasi muhalefet hareketi yaklaşık bir yıl süre ile kurulup kaldırılan Terakkiperver

62 Bu geleneğin önde gelen isimleri J. Locke, D. Hume, A. Smith, J.S. Mill, H. Sepencer, Mises, F. A. Hayek … olarak sıralanabilir.

143

Cumhuriyet Fırkasıdır. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın kapatılmasından sonra, 1930 yılında kurulan ve yine aynı yıl kapatılan Serbest Cumhuriyet Fırkası ise programı bakımından liberal olmakla beraber, gerçek bir muhalefet hareketi niteliğinde olduğunu söylemek mümkün değildir (Fedayi, 1999: 642-672).

Küresel siyasi sistemin bir getirisi ve/veya zorlaması olarak, 1946 yılında çok partili hayata geçilmiş ve 1950’de iktidara gelen DP, ana hatları ile liberal bir program ortaya koymuştur. Ancak sonrasında liberalleşme vaatlerinden uzaklaşmaya başlamıştır. Bu durumdan rahatsız olan bir grup Demokrat Parti üyesi 1955’te partiden ayrılarak Hürriyet Partisini kurmuştur. Ancak bu parti 1958’de CHP’ye katılmıştır. DP’nin kapatılmasından sonra yerini Adalet Partisi almış, bu parti de DP gibi daha çok “kalkınmacı-popülist bir parti olarak tanımlanagelmiştir.” Aynı ideolojik tanım 1980 sonrasında kurulan Doğru Yol Partisi içinde geçerli sayılabilir. İlginç olan ve değinilmesi gereken noktalardan biri, çok partili siyasi hayata geçildikten sonra, merkez sağ partilerin programlarında genellikle liberal temalar yer almakla birlikte, 1990’lara kadar kendisini doğrudan doğruya liberal olarak tanımlayan bir partinin bulunmamasıdır (Erdoğan, 2005: 25-40).

1983 yılında kurulan ANAP’ın neo-liberal temalara diğer partilere kıyasla çok daha fazla değinen bir parti olduğu söylenebilir. Turgut Özal’ın damgasını vurduğu 1980’li yıllar Türkiye’de yaşanan küreselleşme eğilimleri çerçevesinde dışa açılma politikaları ve serbest piyasa ekonomisine geçiş, liberal fikirlerin ortaya çıkması için bir zemin hazırlamıştır. Özellikle SSCB’nin çökmesi ve sosyalizmin geçici bir alternatif olmaktan çıkmasıyla, liberal fikirlerin güçlenmesi için uygun zemin oluştuğu yıllar, Türkiye’de kendisini liberal olarak tanımlayan entelektüellerin varlığının artmasını sağlamıştır. Turgut Özal, ekonomide, kültürde ve toplumun her bir etkinlik alanında değişimi temsil eden bir görüntü çizmiştir (Çaylak, 1999: 481). Böylece Türkiye, küresel siyasette neo-liberal değerlerin öncüsü olan Thatcherizm ve Reaganizmin Türkiye verisiyonu olarak “Özalizm” denilen yeni bir olguyla tanışmıştır. Özal’ın kişiliğinde somutlaşan özalizm, seksenler Türkiye’sinin çeşitli unsurlarını içerisinde barındırmanın yanı sıra ükenin sosyo-ekonomik anlamda neo-liberal değerlerle tanışmasını ve büyük oranda kaynaşmasını sağlamıştır.

144

1983’de ANAP iktidarı ile başlayan liberalizm yönündeki temel değişimleri Erdoğan (1989: 39-40) dört başlık altında toplamıştır: İlk olarak iktidarın “kutsal devlet” anlayışı yerine, insanları önceleyenbir anlayışla gündeme getirmesidir. İkincisi, seçilmişlerin atanmışlara önceliği tezine ağırlık verilmiş ve hayata geçirilmiştir. Üçüncüsü, ilk defa gerçekten sivil bir cumhurbaşkanı seçilmiştir. Son olarak ise fikir özgürlüğünün genişlemesi yanında devletin sivilleştirilmesi yönünde önemli bir adım atılmıştır. Bununla birlikte Erdoğan’a göre, ANAP’ı tam anlamıyla bir liberal parti olarak değerlendirmek mümkün değildir. Nitekim parti iktisadi özgürlükler ve din özgürlüğü konusunda gösterdiği duyarlılığı genel olarak sivil ve siyasi özgürlükler söz konusu olduğunda aynı ölçüde gösteremediği yönünde eleştirilmektedir.

1990’lı yıllarla birlikte, özel ile kamusalın, piyasa ile demokrasinin organik birlikteliğinin sağlanması istenmiştir. Sağ ve sol ideolojiye mensup tüm toplumsal kesimler ve burjuvazi, daha sivil toplumcu ve katılımcı bir Türkiye’nin izini sürmeye başlamıştır. Liberal demokratik nitelikteki bu iz, toplumun hemen hemen tüm kesimleri tarafından kabul görmüştür (Çaylak, 1999: 481). Bu dönem liberalizmin tanıtılması, gündemde tutulması ve entelektüel siyasal örgütlenmesi konusunda önemli bir fırsat olarak görülmektedir. Türkiye’de liberalizmin genel canlanışı ile birlikte neo-liberal faaliyet ve örgütlenme alanında gelişmeler bu dönemde yaşanmıştır.

1990’lar ve sonrası süreçte, devlet merkezli egemenlik pratikleri ile piyasa merkezli liberalleşme eğilimleri arasında bir işbirliği sağlandığı görülmektedir. Yeni-sağ sentezinin çözüldüğü bu dönemde piyasa merkezli temalar yerini giderek milliyetçi ve muhafazakâr temalardan ziyade liberal-demokrat temalara yönelmeye başlamıştır. “Yine aynı dönemde, siyasal-liberal fikirlerin yapısal sınırlarının tecrübe edildiği değil tersine “dönüştürücü ve radikal” vaatlerinin öne çıktığı bir dönem olmuştur” (Özkazanç, 2005: 645). Özellikle 1990’ların ortalarından itibaren güçlenen bu akım, Aydın Menderes’in Büyük Değişim Partisi, Y.B. Özal’ın Yeni Partisi, Cem Boyner’in Yeni Demokrasi Hareketi, Hasan Celal Güzel’in Yeniden Doğuş Partisi ve Liberal Demokrat Parti gibi siyasi partilere zemin oluşturmuşsa da bu partiler, 1990’ların siyasal atmosferinde varlık göstermemişlerdir. Bu durumun temel sebebi olarak, toplumsal tabanın seksenli yıllar ve sonrası süreçte yeni-sağ politikaların etkisiyle bir yandan neo-liberal değerlerle kaynaşırken bir yandan da siyasi ve sosyal anlamda daha fazla

145

muhafazakâr eğilimler göstermeye başlamasıdır. Bir diğer ifade ile küresel siyasetle Türkiye’de kabul gören yeni-sağ siyaset anlayışı, sadece liberal değerlerin hâkim olduğu dolayısıyla muhafazakâr değerlerden yoksun olan siyasi partileri içselleştirme noktasında aynı ilgiyi göstermemiştir.

1990’lı yılların sonlarında, Türkiye’de geleneksel siyaset ve neo-liberalizm birlikte kabul görmemeye başlamış, yerleşik siyasetçilerin ve siyasi partilerin devletçilikle suçlandığı siyasal yapı gündeme gelmeye başlamıştır. Liberal fikirlere eğilim göstermenin temel nedeni olarak, küresel siyasi sistemin istekleri doğrultusunda dışa açılma talepleri ile ilişkilendirmek mümkündür. Bu bağlamda ilk olarak medyada liberal düşüncenin canlanmaya başladığı söylenmektedir63. Yaşanan süreç aynı zamanda liberal siyasi partiler bazında destek bulunamasına karşı fikir/düşünce hareketleri açısından liberal değerlerin dikkat çektiğini ve kabul gördüğünü ortaya koymaktadır.

Sonuç olarak, 1980 sonrası Türkiye’sinde toplumsal ve siyasal koşullar dikkate alındığında, küresel siyasal sistemin konjonktürel dalgalanmaları ve dayatmalarıyla birlikte gelen neo-liberal dalgadan etkilenmemesi düşünülemezdi. Türkiye’de 1990’ların ortalarından itibaren bir tür sivil arayış başlamış ve bu doğrultuda bir takım argümanlar kendisine yer açmaya çalışmıştır. Hem fikir platformunda (Liberal Düşünce Topluluğu gibi) hem de siyasal pratikte (Yeni Demokrasi Hareketi gibi) yeni açılımlar içine girilmiş ve Türkiye’nin sorunlarının liberal siyasal felsefeye hâkim olması ile aşılabileceği dile getirilmiştir. Ancak az öncede ifade edildiği gibi fikir platformu olarak ele alınanlar belirli alanlarda gelişme göstermiş olsa da, siyasal pratik alanında kurulan siyasi partiler bir arayış ve /veya hevesten öteye gidememişlerdir.

Bu arkaplandan hareketle çalışmamızda, Türkiye’de liberalizm ve dönüşümü konusu analiz edilmeye çalışılırken de; 1992 yılında kurulan, kurucuları arasında ağırlıklı olarak liberal akademisyenlerin bulunduğu Liberal Düşünce Topluluğu (LDT) ile 22 Aralık 1994’te işadamı Cem Boyner’in liderliğinde kurulan Yeni Demokrasi Hareketi, (YDH) örneklerinden yararlanılacaktır.

63 Yazılarında açık bir liberal- demokrat hattı ortaya koymaya çalışan bazı köşe yazarlarının yanı sıra, 1990’ların ortalarında Radikal, Yeni Yüzyıl gibi gazetelerde liberalizm tartışmalarına ayrılan sayfaları sıralayabiliriz.

146 2.3.2.1 Liberal Düşünce Topluluğu

Liberal felsefenin zenginleşmesi, tanıtılması ve yaygınlaşmasına, filozofların ortaya koydukları eserlerin yanı sıra, yine büyük çoğunluğu liberal filozofların önderliğinde kurulmuş olan enstitüler de büyük katkı sağlamıştır. Hayek’in öncülüğünü yaptığı “Mont Pelerin Topluluğu” bu kuruluşların ilkini oluşturmaktadır. 1956 yılında Anthony Fisher önderliğinde kurulmuş olan “Institut of Economic Affairs”’ın (IEA) liberal değerlerin tanıtılması, açıklanması ve hayata aktarılması konusunda büyük hizmetler sundukları belirtilmektedir (Uslu, 1999: 519). Dünyada yaşanan siyasi gelişmelerin paralelinde 1970’lerin sonlarında kendisini gösteren neo-liberal dalgalanma, Türkiye’de ancak 1980’lerin sonu ve 1990’lı yıllarda kendisini gösterebilmiştir. Bir önceki bölümde de değindiğimiz gibi Türkiye’de neo-liberalizmin kendisini gösterişi ilk olarak sınırlı da olsa Turgut Özal döneminde gerçekleşmiştir.

Liberal Düşünce Topluluğu, liberalizmin anlaşılması, tanıtılması ve yaygınlaştırılmasına ilişkin olarak ortaya çıkan, Türkiye’deki ilk kuruluştur. Liberalizm hakkında yukarda yaptığımız açıklamaların devamı ışığında, Türkiye’de liberalizmin artık güçlü bir siyasal düşünce olarak kabul gördüğü, entelektüel çevrelerde ve siyasal alanda sağlam bir yer alma arzusu ve imkânının güçlü bir biçimde dile getirilmeye başlandığını söyleyebiliriz. Türkiye’de sözünü ettiğimiz liberal amaç ve çabaların en görünür örneğini Liberal Düşünce Topluluğu oluşturmuştur. 26 Aralık 1992 yılında kurulan Liberal Düşünce Topluluğu’nun köklerinin 1950’li yıllara kadar dayandırılarak, “Forum”’un yeniden canlandırılmasına kadar dayandırıldığı söylenebilir. Nitekim hareketin kurucuları tarafından, kendileri için 1980 sonrası Aydın Yalçın önderliğindeki Yeni Forum çevresinin önemli yeri olduğu belirtilmektedir (Yayla, 2002: 35-66). Topluluk, ilk kuruluş aşamasında liberal eğilimli kişilerden oluşmuş ve bu kişiler liberal değerlerin ve kurumların fikir planında ülkemizde tanıtılması ve yaygınlaştırılması gerektiği konusunda hemfikir olarak kurulmuştur. Kuruluşunda belirlenen ana ilkeler doğrultusunda Liberal Düşünce Topluluğu “informel” bir yapıda ve liberal bir fikir odağının tesis edilmesine, o ana kadar beliren çalışmaların koordine edilmesine ve bütün bunlar yapılırken diğer ülkelerdeki benzer kuruluşlarla işbirliği yapılmasına karar verilmiştir. Daha sonra topluluk, 1 Nisan 1994 yılı itibari ile informel bir yapıdan

147

formel bir yapıya geçerek dernek statüsü almıştır. 7 Mayıs 1994’te ilk sempozyumunu64

gerçekleştirmiş ve sonrasında sistematik eğitim faaliyetlerine başlamıştır (Yayla, 2003: 17-18). Topluluk, kendisini liberal olarak tanımlayan iki akademisyenin Atilla Yayla ve Mustafa Erdoğan’ın, Türkiye’nin fikri ve siyasi yelpazesinde olması gereken çok daha zayıf bir akım veya renk olarak mevcut olan liberalizmi, felsefi ve siyasi bakımdan ayrı bir fikir ve hareket olarak etkili kılma kararının ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Daha sonra bu isimlerden Atilla Yayla aracılığı ile “kıdemli ve istikrarlı bir klasik liberal” olarak bilinen avukat ve fikir adamı Kazım Berzeg’in kurucu başkan olmuştur (Özipek, 2005: 620- 628).

Liberal Düşünce Topluluğu kendisine örnek olarak, IEA’yı almıştır. Ancak ilgi alanı IEA’ya kıyasla çok daha geniştir. LDT, liberalizmin klasiklerini Türkçeye aktarmak, liberalizm istikametinde zihni bir dönüşüme zemin hazırlamak, yaygın bir eğitim faaliyeti sürdürmek, akademik amaçlarla popüler yazı amaçlarını bir şekilde bağdaştırmak, genç liberalleri yetiştirmek gibi hizmetleri üstlenmiştir (Yayla, 2003: 19). Topluluğun en önemli faaliyet sahaları arasında yayınları yer almaktadır. Liberalizmin temel eserlerini Türkçeye kazandırmakta ve gerek topluluğun resmi üyelerinin, gerekse liberal eğilimli diğer aydınların kitaplarını yayınlamaktadır. Ayrıca Liberal Düşünce Dergisi’nin yayımlanması, ulusal-uluslararası sempozyumlar, paneller, toplantılar, seminerler düzenlenmesi, telif ve çeviri eserlerin yayınlanması, süreli yayın faaliyetlerinin yapılmakta olduğu bilinmektedir.65

Gevşek üyelik bağı, dernek üyelerinin pratik siyasetteki farklı tutum ve aidiyetlerini açıklamaktadır. Topluluk içinde Liberal Demokrat Partiye oy verenlerden, ANAP, Ak Parti, DYP, BBP gibi herhangi bir partiyi benimseyenlere kadar, birbirinden çok farklı siyasi parti tercihleri olan zengin bir çeşitlilik bulunmaktadır. Topluluk üyeleri içinde yer aldıkları veya destek verdikleri partilerde liberal politikaları destekleyecek bir potansiyel olmasına ve eğer bu potansiyel varsa bunun geliştirilmesine çalışmaktadır. Bununla birlikte Yayla’nın da özellikle belirttiği gibi topluluk pratik siyasette herhangi

64 Türkiye Birinci Liberal Düşünce Sempozyumu, 7 Mayıs 1994, TOBB, Ankara.

65Bu yayınlara örnek olarak; Kazım Berzeg, Liberalizm, Demokrasi, Kapıkulu Geleneği, Ankara, Siyasal Kitabevi, 1993; Mustafa Erdoğan, Liberal Toplum Liberal Siyaset, Ankara, Siyasal Kitabevi, 1993; Atilla Yayla, Liberalizm, Ankara, Turhan Kitabevi, 1992; (der.) Atilla Yayla, Sosyal ve Siyasal

Teori: Seçme Yazılar, Ankara, Siyasal Kitabevi, 1993; Atilla Yayla, Özgürlük Yolu Hayek’in Sosyal Teorisi, Ankara, Turhan Kitabevi, 1993; Atilla Yayla, Liberal Bakışlar, Ankara, Siyasal Kitabevi, 1994.

148

bir siyasi parti ile organik bağ kurmamaya özen göstermektedir. Ancak geniş yelpazede, liberal potansiyeli zayıf olanlar da dahil olmak üzere çok sayıda ve çeşitte siyasi partiyle iletişim içinde bulunmaya özen göstermektedir (Özipek, 2005: 620- 628).

Bu çerçevede topluluk üyelerinin siyasi tercihleri var olsa da, LDT yönetim kurulu üyeliğini işgal etmedikleri sürece düşüncelerini serbestçe savunabilirler. Ancak LDT, tüm siyasi partilere karşı bağımsızdır ve siyasi partilere değil, fikirlere destek vermektedir. LDT, geleneksel anlamda bir örgüt değildir. Resmi zorunluluklar nedeniyle bir dernek statüsü almış olsa da, örgütlerde karşılaşılan türden bir hiyerarşik yapısı bulunmamaktadır. Ayrıca hiçbir zaman bütün üyelerini mutlak anlamda bağlayıcı kararlar alamaz, basın açıklamaları ve bildiriler yayınlayamaz, ortak bir kimlik adına konuşmaz, miting, yürüyüş…vb eylemler yapamaz (Yayla, 2003: 20-21).

LDT’nin, klasik liberal geleneğe göre savunduğu üç temel değer/ilke “hürriyet, adalet ve barış”tır. Bunlar aynı zamanda medeni hayatın, toplumsal barışın ve huzurun, maddi zenginlik ve refahın altında yatan değerlerdir (Uslu, 1999: 520).

Aynı zamanda derginin-topluluğun etkin isimleri tarafından küreselleşme nadir olarak ele alınan bir konu olarak dikkati çekmektedir. Topluluk, zaman zaman doğrudan zaman zaman dolaylı olarak küreselleşmeyi konu edinerek, 1980 sonrası gelişmeler, Batı düşüncesinden yeni neo-liberal küresel dönemin eğilimleri doğrultusuda küreselleşme ile ilintili farklı kavramlar etrafında toplanan gündem ortaya koymaktadır. Bu bağlamda liberalizm, sivil toplum, Avrupa Birliği, hukuk devleti, insan hakları öncelikli inceleme konuları olarak karşımıza çıkmaktadır. Liberal demokrasinin kavramları olan demokratikleşme, serbest piyasa ekonomisi, ekonomik serbestleşme gibi kavramlar küreselleşme ile paralel olarak popülerlik kazanan kavramlar olarak en çok ele alınan konular arasındadır (Şen, 2008: 192-194).

Bu çerçevede liberalizmin toplum, siyaset ve ekonomi alanını kapsayan kuramları, temaları ve tartışmalarına geniş yer verildiğini görülmektedir. Ağırlıklı gündem bu şekilde oluşturulmaktadır. Bunun yanında liberalizmin zaferi ve bir model ve doktrin olarak alternatifsizliği varsayımının güçlü etkisiyle, Türkiye’nin sorunları, küresel dünya ile bütünleşmesinin sağlanması gibi konular liberal değer ve ilkelerin modellemesine uygun fikir ve çözümler olarak görülmektedir.

149 2.3.2.2 Yeni Demokrasi Hareketi

1993 baharında bir tartışma grubunun66

inisiyatifiyle doğup büyük bir hızla gelişen Yeni Demokrasi Hareketi (YDH) 1994’ün Aralık ayında partileşmiştir. Hareketin sözcüsü olan Cem Boyner’in 1994 yılı boyunca ülkenin çeşitli yerlerinde yapmış olduğu konuşmalar, Turgut Özal’ın ekonomi üzerinden tutmaya çalıştığı liberalizmi siyasi liberalizmle kuşatmaya çalışır niteliktedir.

Yapıcı, alternatif yeni bir siyasi arayış olduğu söylenebilecek olan, Yeni Demokrasi Hareketi nin başlangıcında; ait oldukları partiden koparak, yeni bir parti kurma ya da mevcutlara katılmanın bir yararı olmadığını düşünen, “yeni bir siyasi kanal açmak” tan ya da “önce bir platform” oluşturmak hedefini gündeme getiren politikacılar da vardır. Onlara göre geniş halk kitlelerinde bir hoşnutsuzluk söz konusudur ve siyasi atmosfer; partilerin varoluş nedenlerine, yani temsil ve politika oluşturma işlevlerine şekil veren kamu felsefesinin ve onun cisimlendiği kural ve pratiklerin değişmesinden yana gibi gözükmektedir. Yani mevcut başlıca partilere yönelik seçmen düzeyindeki karşıtlığın ardında, yeni bir sosyal değişime geçiş isteği yatmaktadır. Bu anlamda siyasi partileri yeniden keşfetmek gerekmektedir. Yukarıda özetlenen tablo Türkiyede belli bir çevrenin dünyada küreselleşmeyle oluşan yeni çevresel şartların yarattığı dinamiklerle “siyaseti yeniden icat etme” (Cizre, 2005: 27) çabasına giriştiği şeklinde yorumlanabilir. Liberal düşünceye yakın kesimler neo-liberal ideolojinin rehberliğinde tıkanan siyaseti yeniden canlandırma iddiasındadır.

YDH çekirdeğinin ilk toplantılarını yaptığı 1993 yılının bahar ve yaz aylarında Türkiye’de “barışçı” ve “uzlaşmacı” bir siyasal ortam gerektiren liberal çıkışlar için uygun bir ortam bulunmamaktaydı. Uğur Mumcu suikastı, Sivas’ta 33 solcu/laik aydının katledilmesi gibi olayların ülkede gerginliği iyice arttırdığı bir dönemdir. Aynı zamanda bu dönem daha önceki bölümlerde değindiğimiz gibi muhafazakâr siyasetin Türkiye gündeminde yer aldığı ve Refah Partisi’nin oylarını en çok arttırdığı dönemdir. Böyle bir siyasi ortam içerisinde ortaya çıkan YDH, 9 Eylül 1993 tarihinde, İstanbul Marmara Oteli’nde Türkiye’nin siyasi ve toplumsal açmazlarına ilişkin çözüm önerileri sunan bir bildiri sunmuşlardır. Küresel siyasi düzen içerisinde bilgi toplumuna geçmiş

66 Cem Boyner, Asaf Savaş Akat, Cengiz Çandar, Etyen Mahçupyan, Kemal Anadol, Mehmet Altan, Kemal Derviş, Zülfü Dicleli, Cemil Oktay, Necla Zarakol, Tuğrul Erkin, Memduh Hacıoğlu.

150

olan bir dünyada Türkiye’nin de yerini alması gerektiğini vurgulayarak başlayan bildiri