• Sonuç bulunamadı

Meclis-i Mebusan’ın Açılışı ve Trabzon’daki Yankıları

Meclis-i Mebusan’ın açılma sürecine gidilirken Trabzon’da meydana gelen seçim faaliyetleri, en yoğun İttihatçı kulüplerin şubelerinin bulunduğu yerlerde yaşanıyordu. Trabzon’da kurulan Osmanlı İttihat ve Terakki Kulübü, II. Meşrutiyet’in ilanından sonra bölge halkının dileklerini, şikâyetlerini ilettikleri yer haline gelmiştir. Ancak seçimlerin tamamlanıp Meclis-i Mebusan’ın açılmasına yakın bir zamanda Kulüp, bundan sonra vatandaşlardan, başta hükûmetle ilgili olmak üzere, şikâyetlerini Meclise iletmelerini istemiştir. Ancak bunu ilan etmelerine rağmen yine şikâyetlerin kendilerine yapıldığını görünce Meclis-i Mebusan’dan ayrı bir şikâyet mercii oluşturmasını istemişler ve bundan sonra kulüplerine gelecek olan şikâyetlerin de dikkate alınmayıp reddedileceğini belirtmişlerdir.97 Trabzon İttihat ve Terakki Kulübünün amacı her şeyden evvel çözüm merkezi olarak artık Meclisin bulunduğunu ve onun üzerinde bir söz söylemenin mümkün

97 Trabzon’da Meşveret, No: 39, 3 Kânûn-ı Sânî 1324/16 Ocak 1909, s. 1. İttihat ve Terakki Cemiyeti daha 25 Temmuz 1908 gibi erken bir tarihte Meclis-i Mebusan açılmadan önce de uyulması gereken merciin hükümdar ve hükûmet olduğunu bir bildiri ile yayımlamıştır. Bkz. Koloğlu, a.g.m., s. 39.

29

olmadığını vatandaşlara anlatabilmektir. Devletin yönetileceği, sorunlara çözüm bulacağı mercii meclistir. Burada göz önünde bulundurulması gereken bir husus olarak şunu ifade edebiliriz ki, ilan sonrası bahsi geçen siyasî çekişmeler gün geçtikçe İttihatçılar lehine bir üstünlük getirmiştir. Bunun önemli bir sonucu ise vatandaşların İttihat ve Terakki Cemiyeti’ni ve temsilcilerini devletin yönetici ve yönlendirici gücü olarak görmesi olmuştur. Konuyla ilgili birçok yazarın vurguladığı gibi o dönem İttihat ve Terakki Cemiyeti “kutsal” ve “hamiyetperver” bir kimliğe bürünmüştür. Önemli bir çoğunluk tarafından da böyle kabul edilmektedir. Trabzon’daki İttihat ve Terakki Kulübü’ne bu kadar şikâyet başvurusundan bahsedilmesi Cemiyete atfedilen gücün en önemli göstergesidir.

Meclis-i Mebusan’ın açıldığı gün, başta İstanbul ve Makedonya olmak üzere, Anadolu’nun pek çok yerinde büyük bir sevinç, heyecan ve beklenti meydana getirmişti. Bu sevinç ve heyecan Meclis’e gönderilen telgrafların içeriğinden98

ve Meclis’in açılışı esnasında ülkenin çeşitli yerlerinde yapılan törenlerin bir şölen havasında kutlanmasından anlaşılmaktadır.99

İstanbul’da ise açılış töreni, Sultan II. Abdülhamid, yerli ve yabancı devlet erkânı ve Meclis-i Mebusan’ın toplanacağı Ayasofya Camii civarındaki eski Adliye Sarayı’nı dolduran halkın katılımıyla gerçekleştirildi.100

Trabzon halkı ise büyük kalabalıklar hâlinde, “yaşasın hürriyet” tezahüratları ve tüfekleriyle havaya açtıkları ateşler eşliğinde millî bayram günü olarak gördükleri bu günü Boztepe’de kutlamıştır. Ellerinde İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin bayrakları olduğu halde büyük bir sevinç gösterisi içinde, asayişe zarar vermeden yapılan bu kutlamalara top atışları da eşlik etmiştir. Ardından Zeytinlik’teki kulübün önüne gidilmiş, buradan açılışı Meclis-i Mebusan’ın resmî açılışına denk getirilen Ortahisar İttihat ve Terakki Kulübü önünde toplanmışlardır.101

Bu açılış günü Trabzon Osmanlı İttihat ve Terakki Kulübü önünde Edib Emin Beyefendi (Yurdakul) tarafından “Mebusan Meclisi’ne” başlıklı, Meclisin açılışı ve Meşrutiyetin gelişinin yoğun

98

Meclis-i Mebusan’ın açılışı münasebetiyle Trabzon Belediyesi, Trabzon Osmanlı Kulübü ve Trabzon Ermeni Muhacirleri birer tebrik telgrafı göndermiştir. Ayrıca, bu açılış dolayısıyla ülke içindeki pek çok vilayet, mutasarrıflık, belediye, kulüpler ve şahıslar tebrik telgrafları gönderdiği gibi, başta İngiltere olmak üzere, Fransa, İtalya, Amerika, Rusya, Avusturya, İsveç, Macaristan, Romanya, Yunanistan, Sırbistan, Karadağ, Belçika, Bulgaristan, Azerbaycan, gibi yabancı ülkelerden ve Bakü Müslüman hanımları ile bazı Hint Müslümanları tarafından da tebrik ve başarı telgrafları çekilmiştir. Çeşitli yerlerden çekilen bu telgraflar hakkında geniş bilgi için bkz. MMZC, Devre: 1, İçtima Sene: 1, C. 1, 4 Kânûn-ı Evvel 1324/17 Aralık 1908.

99 İhsan Güneş, Türk Parlamento Tarihi Meşrutiyete Geçiş Süreci: I. ve II. Meşrutiyet, C. I, Ankara: TBMM Vakfı Yayınları, 1997, s. 279-280.

100 Ayşe Osmanoğlu, Babam Sultan Abdülhamid (Hatıralarım), İstanbul: Selçuk Yayınları, 1986, s. 139; Tahsin Paşa, Abdülhamid Yıldız Hatıraları, İstanbul, 1931, s. 31; Hüsamettin Ertürk, İki Devrin Perde

Arkası, Hatıraları Kaleme Alan: Samih Nafiz Tansu, İstanbul: Sebil Yayınları, 1996, s. 32-33. 101

30

duygularla anlatıldığı bir konuşma yapılmıştır. Bu konuşmayı dönemin bakışını ve özellikle Trabzon’un hissiyatını yansıtması bakımından önemli saydığımızdan aşağıya aynen naklediyoruz:

Mebusan Meclisine

Selam ey vatanın mukaddes meclisi, Selam ey milletin mübarek kürsüleri

Allah’ımıza yüz binlerce şükürler olsun ki senin bu gününü gördük. Nice talimsiz vatandaşlarımız gibi biz de senin için ruhlarımızda gizlediğimiz hasretleri solgun dudaklarımızın üzerinde soğuk kefenlerle örtmedik. Biz de senin için vicdanlarımızda beslediğimiz aşkları karanlık mezarlarımızın derinliklerine götürmedik. Eğer sen bugün milletin en sönük zekâlarına, en zayıf pazılarına kadar muhtaç olmamış olsaydık eğer vatanın bütün çocuklarının vücutlarının her zerresinde, kanlarının her damlasında bir hakkı olmamış olsaydı diyebilirdik ki: Artık ölürsek de gam yemeyiz. Senin hürriyet güneşinin altında isterse bir saatin içinde bütün saçlarımız, sakallarımız ağarsın. İsterse şu dakikada genç yüreklerimiz dursun sen bizim hayatımıza olduğu kadar şefkatlerimize de tesir ettin. Çocuklarımız için fikirlerimizde hâsıl olan ve şefkatlerimizi tehdit eden vahşi düşüncelerimize silahlarını attırdın. Evet, çocuklarımız doğdukları zaman kara yaslar içinde kalmıştık. Zavallıların acıklı tınılarla sallanan sefil beşiklerinin karşısında hüngür hüngür ağlamıştık. Biçare yavrucukların mini mini kundaklarını acı acı gözyaşlarımızla ağlatmıştık. Her baba gibi ben de oğlum doğduğu vakit yavrusunun ses çıkarmadığını, ağlamadığını gören … şöyle zehirlemiştim.

Ağlamıyor

Merak etme uzun sürmez çok ağlar Gün gelir ki, ağlamaktan ömr-ü günü kararır

Ela gözler içe kaçar, gül yanaklar sararır Şakaklardan kemik fırlar tombul eller zayıflar

Sen dersen ki, insan niçin gözyaşları dökecek Bak, tabiat her taraftan gülmededir yüzler Bak ne parlak güzellikler serpilmiştir her yere Bak, her bir şey sevimli, hoş, oh her yerde nur çiçek

Böyle güzel bir âlemde ağlamak mı? Zira her şey hıyanettir, zira her yer tuzaktır

Ağlamak:

Hatta bir dost sinesi de bir vefasız kucaktır İnsan nasıl böyle yerde ağlamadan duracak Aziz kadın, sizlerdeki o melekçe duygular Ne zaman ki çocukların ruhlarında yer bulur

İşte o gün insanoğlu şimdikinden şen olur Biraz daha çokça güler, biraz daha az ağlar.

Lakin artık bu fikirde bulunmuyorum. Artık çocuklarımın alçak veyahut sefil olacaklarından korkmuyorum. Onların güleceklerini, iyi günler göreceklerini ümit ediyorum. Onların çok yaşamalarını ve yeni doğacak kardeşlerinin ellerinden tutmalarını arzu ediyorum. İşte bugün dört evladım var. Bunları sana takdim ediyorum. Bunlar senindir. Al sen onlara şu yirminci asrın ruhunu ver. Sen onları Türkiye’ye hizmetkâr olarak yetiştir. Sen onları Osmanlı milletinin terakki ve saadetine hizmet etmek için hazırla. Onlar senin şerefli istikbalinin fedakâr kahramanları olsun. Onlar senin emrini yerine getirmeyi en büyük bahtiyarlık saysınlar.

Açıl; ey otuz iki yıldan beri solgun ümitlerimizin eşiğinde ağladığı kapı açıl Görün; ey otuz milyon ahalinin hayat ve istikbalinin sığındığı mukaddes kapı görün

Toplan; ey terakki ve saadetimizin düşünüleceği mukaddes meclis toplan Parılda; ey hukuk ve davalarımızın görüleceği mukaddes mahkeme parılda Gürle; ey hürriyet ve adalet fikirlerini yıldırımlar saçacağı mukaddes kale gürle

Ey Mebusan Meclisi, senin çatının altında soğuk iklimlerden, yeşil memleketlerden, mavi göklerden, kumlu çöllerden gelen mebuslarla sana memleketlerinin, hemşerilerinin hallerini anlatacaktır. Sana birçok yanık hikâyeler, kanlı vakalar, acı sergüzeştler, zehirli mersiyeler söyleyeceklerdir. Evet, sen bunları can kulağıyla dinleyeceksin. Lakin gözyaşlarını tutacaksın, ağlamayacaksın. Kaşlarını çatmayacaksın.

31

Vazifene soğukkanlı başlayacaksın. Düşmanların ihanetleriyle harap olmuş şu zavallı Türkiyemizin kırık yerlerini bağlamak, yaralarını sarmak, istibdadın hayvanlaştırmak istediği, öküz gibi boyunduruğa koştuğu, koyun gibi bıçağı boğazına dayadığı şu mazlum ve sefil millete insanlıklarını tattırmak ve haklarını vermek; bilirsin ki senin ne kadar harabelerin, cahillerin, ekmeksizlerin, hastaların, zavallıların var. Zamanında bunu anlayamadık, zalim hükûmet böyle istiyordu. Ancak talihimiz artık senin ellerindedir. Bunu düzeltecek, zayıfları kuvvetlendirecek sensin. Bunun için o muhterem mebuslarınla, o birkaç yüz zekâ ile hamiyet ile bunu düşün, bunu iste bunun için haykır, bunun için çalış. O melun maziye, ervah-ı zalime gelince, bunları da affetme. O maziyi hale yakın bir istikbale, o zalimi adaleti icra edecek bir kanuna teslim et.

Yaşa ey vatanın mukaddes meclisi yaşa! Yaşa! Milletin ey mübarek meclisi yaşa!102

Mehmed Emin Bey bu konuşmasıyla duyduğu sevinci, inancı ve beklentilerini dile getirmiştir. Bu iki unsur artık insanlar için vatanın ve milletin saadetini sağlayıp onu yüceltecek, ilerlemesini temin edecek sihirli bir zamanın temsilcisidir. İşte Meclis-i Mebusan, yurt genelinden ve Trabzon’dan gelen bu yoğun duygular arasında açılmış ve yasama dönemine başlamıştır.