• Sonuç bulunamadı

Ermeni Faaliyetleri

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

3.4. Birinci Dünya Savaşı’nda Asayiş 1. Rum Faaliyetleri

3.4.2. Ermeni Faaliyetleri

Osmanlı Devleti’nin sağladığı din ve kültür serbestîsi içerisinde iyi bir yaşam süren bir diğer unsur ise Ermenilerdi. Ermeniler Türklerle bir arada süren uzun yaşantıları neticesi Türkçeyi iyi konuşan, hatta zaman zaman dinî ibadetlerinde dahi Türkçeyi kullanan, yaygın bir ifadeyle de Tebaa-i Sadıka olarak anılan bir milletti. Ancak XIX. yüzyıldan itibaren Büyük Devletlerin Ermenileri menfaatleri doğrultusunda kışkırtmalarıyla birlikte, ayrılıkçı faaliyetler baş göstermeye başladı. Başarabilirlerse bağımsız bir devlet kurmak, bunu gerçekleştiremezlerse en azından özerk bir yapıya sahip olabilmek Ermenilerin en büyük hedefi haline geldi. Bu ayrılıkçı faaliyetlerin ortaya çıkmasında başrolü oynayan devlet ise Rusya’ydı. Ruslar daha I. Petro zamanından Ermenilerle ilgilenmeye başlamışlar ve bu ilgiyi II. Katerina zamanında arttırmışlardır. Ancak ifade ettiğimiz gibi asıl büyük gelişmeler XIX. yüzyıldan itibaren ortaya çıkmıştır. Araştırmaları Dergisi, 7 (13), (2009); Abdullah Saydam, “Kurtuluş Savaşı’nda Trabzon’a Yönelik

Ermeni-Rum Tehdidi”, Pontus Meselesi ve Yunanistan’ın Politikası, Ankara: ATAM Yayınları, 2006.

556

Bu konuda TBMM tarafından hazırlanan Pontus Meselesi isimli eserden bir örnek oluşturması için şu bilgiyi aktarmak aydınlatıcı olacaktır: “İngilizler Samsun’a çıktıkları zaman Rum çetelerine, 10.000 silah dağıttılar. Sonra Pontus bölgesinde sayıları pek az olan Rumları çoğaltmak için Rusya’da oturan ve Bolşevik idaresinde yaşayamayan Rumları, vapur vapur Samsun çevresine çıkarmaya ve bizim topraklarımızda yerleştirmeye başladılar. Aynı zamanda böyle yurt dışından doldurma suretiyle İslam nüfus çoğunluğuna yetişmek mümkün olamayacağı tabii olduğundan, çeteler artık çekinmeksizin ve açıkça İslam ezici çoğunluğunu ortadan kaldırmak için rast geldikleri İslamları öldürmeye ve daha sonra çeteler İslam köylerine baskınlar yaparak katliamlar yapmaya başladılar.” Burada ifade edilenler çetelerin faaliyet gösterdikleri hemen her yerde ve elbette konumuz açısından açıklamaya çalıştığımız Orta ve Doğu Karadeniz’de o dönemde yoğun bir biçimde görülmüştür. Bkz Pontus Meselesi, s. 188; ayrıca bkz. Mehmet Okur, “Pontus’çu Faaliyetlerde Batılı Devletlerin Rolü”, Osmanlı’dan Günümüze Eşkıyalık ve Terör, (Ed. Osman Köse), Samsun: Samsun İlkadım Belediyesi Kültür Müdürlüğü, 2009, s. 383-397.

557

169

Bu doğrultuda önemli bir gelişme ise 1816 yılında Moskova’da Ermeni Şark Dilleri Enstitüsü’nün kurulmasıyla sağlanmış, ardından Ermeniler Rusya ile İran arasında yapılan savaşta Rusya’nın yanında yer almış,558

1828-1829 yıllarında yapılan Osmanlı-Rus Savaşında ise Rus ordularının Kars ve Erzurum’a doğru ilerlemesine yardım etmişlerdir. Bu savaşın sonunda yapılan Edirne Antlaşması’ndan sonra ise 100.000 kadar Ermeni Rusya’ya göç etmiştir.559

Bu savaş sonunda Ruslar Kafkasya’yı ele geçirmiş ve Ermenileri çıkarları doğrultusunda kullanabileceklerini görmüşlerdir. Ruslar böylece Osmanlı Devleti’ndeki Ermenilerle dinî, siyasî ve askerî münasebetlerini arttırmıştır. Bu duruma gelinmesinde Rusya’nın Osmanlı coğrafyasına doğru ilerlemesi, bazı Ermenilerin Rusların hâkimiyetinde olması560

ve Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu olumsuz koşullar da sebep olmuştur. Hâlbuki bu tarihi olaylara kadar Osmanlı Ermenileri, devlet içinde sakin bir hayat sürüyor, ticaret ve sanayi ile uğraşıyor, askerlikten muaf tutulmaları neticesinde nüfusları gittikçe artıyor ve toplumsal durumları gelişme hâlinde bulunuyordu.561

Ermeniler üzerine bu dönemden sonra İngiltere ve Fransa da eğilmeye başlamıştır. Her iki devlet de kendilerine ait bir Ermeni din grubu yaratabilmek için misyoner faaliyetlerde bulunmuştur. İngilizler, yanlarında Amerika da olmak üzere Protestanlık üzerinden bir çalışma yürütürken Fransızlar Katolik bir Ermeni cemaati oluşturabilmek için gayret göstermiş562

ve özellikle Osmanlı sınırları içerisinde açtıkları okullar vasıtasıyla misyonerlik ve ayrılıkçı Ermeni siyasetlerini hayata geçirmişlerdir.563

Böylece Ermeniler, üzerlerinde çeşitli emperyalist oyunların oynandığı ve büyük güçlerin çıkarlarının çatıştığı bir millet haline gelmiştir. Burada vurgulanması gereken bir husus, kendi gücüyle bağımsız Ermenistan kurmanın neredeyse imkânsızlığının farkında olan Ermenilerin, büyük güçlerin

558

Kâmuran Gürün, Ermeni Dosyası, 10. Basım, İstanbul: Remzi Kitabevi, 2010, s. 85.

559 Yusuf Sarınay, “Rusya’nın Ermeni Sorununun Ortaya Çıkmasındaki Rolü (1878-1918)”, Hoşgörüden

Yol Ayrımına Ermeniler, Erciyes Üniversitesi-Nevşehir Üniversitesi II. Uluslararası Sosyal Araştırmalar

Sempozyumu (EUSAS-II) (22-24 Mayıs 2008), C. 4, (Haz. M. Metin Hülagü-Şakir Batmaz-Gülbadi Alan), Kayseri, 2009, s. 377-381; Gürün, a.g.e., s. 86.

560 Ali Güler ve Suat Akgül, Sorun Olan Ermeniler, 2. Baskı, Ankara: Türk Metal Sendikası Araştırma Bürosu (TÜRKAR), 2007, s. 105; Mustafa Özdemir, a.g.e., s. 127.

561

Esat Uras, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, Genişletilmiş 2. Baskı, (Ed. Tülay Duran) İstanbul: Belge Yayınları, 1987, s. 150.

562 Bu ülkelerin Ermenilerle olan ilişkileri hakkında geniş bilgi için bkz. Osmanlı Belgelerinde

Ermeni-İngiliz İlişkileri (1896-1922), C. IV, Yayın Nu: 76, Ankara: Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü,

2005; Osmanlı Belgelerine Göre Ermeni-Fransız İlişkileri (1879-1918), C. I, Yayın Nu: 58, Ankar: Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, 2002; Osmanlı Belgelerinde Ermeni-Amerikan İlişkileri

(1896-1919), C. II, Yayın Nu:86, Ankara: Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, 2007. Ayrıca kısa

bir değerlendirme için bkz. Şenol Kantarcı, Tarih ve Uluslararası İlişkiler Boyutuyla Ermeni Dosyası, İstanbul: IQ Kültür Sanat Yayıncılık, 2011, s. 30-50.

563

170

yardımına gereksinim duymasıdır. Onlar da bağımsızlık hedeflerini gerçekleştirebilmek adına “şimdilik” kaydıyla bu oyunu sürdürmüştür.

Bu doğrultuda dönüm noktalarından birisi 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı olmuştur. Bu savaşta yine Rusya’nın yanında yer alan Ermeniler önce Yeşilköy (Ayestefanos) Antlaşmasının 16. maddesi, ardından Berlin Antlaşmasının 61. maddesiyle kendi oturdukları bölgelerde ıslahat yapılması yönünde karar alınmasını sağlamışlardır. Böylece Ermeni meselesi uluslararası bir statü kazanmış, öncelik Osmanlı Devleti’nin elinden çıkma yoluna girmiştir.564

Ermenilerle ilgili konuların uluslararası gündeme taşınmasıyla birlikte Ermeniler, hedeflerine ulaşabilmek adına ihtilalci parti ve dernekler de kurmaya başladı. 1878 yılında Van’da Kara Haç Cemiyeti, ardından 1881 yılında Erzurum’da Anavatan Müdafileri Derneği, 1885 yılında yine Van’da İhtilalci Armenekan Partisi, 1887 yılında Cenevre’de Hınçak Partisi ve 1890 yılında Tiflis’te Taşnaksutyun (Ermeni İhtilal Federasyonu) kuruldu. Hemen hepsinin de ortak amacı hedefe ulaşabilmek için çeteler kurmak, Ermenileri kışkırtmak ve silahlandırarak isyanlar çıkarmaktı.565

Bu doğrultuda en geniş isyan hareketleri 1895 yılında neredeyse bütün Osmanlı sınırları içerisinde gerçekleşti.566

Bunlardan başka 1896 yılında Van İsyanı ve İstanbul’daki Osmanlı Bankası saldırısı, 1904 yılında Sasun İsyanı ve 1905 yılında II. Abdülhamid’e yapılan suikast girişimi diğer önemli isyan faaliyetleri olarak tarihteki yerlerini aldı. Bu isyanlarda Ermenilerin en büyük hedefi Büyük Devletlerin bakışlarını kendi üzerlerine

564 Bu tarihlerde Ermeni Patriği olan Nerses düşüncelerini İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Salisbury’e yolladığı 13 Nisan 1878 tarihli muhtırasında: “Ermenilerle Müslümanların bir arada yaşamaları imkânsızdır” sözleriyle ifade ettikten sonra tek çözüm yolunun Ermenilerin Lübnan gibi özerk olmasında ve kendi kendilerini idare etmesinde olduğunu ifade etmiştir. Oysa Salisbury, Lübnan’daki gibi bir özerkliğin Osmanlının Asya vilayetlerinde uygulanamayacağı görüşündedir. Çünkü buralarda Ermeniler, Müslümanlara göre sayıca azdır ve dağınık haldedirler. Oysa Eski Patrik Hrımyan’ın belirttiği gibi Ermeniler bu tarih ve antlaşmadan sonra Ermeni devleti kuracaklarına inanmışlardı. 1879 yılında Hrımyan’ın yayınladığı broşürde dediği gibi: “Avrupa bize özerklik vermedi, ama bize öyle bir madde bağışladı ki, bu bizi erişmek için yanıp tutuştuğumuz amacımıza ulaştıracaktır.” İşte Berlin Antlaşması’nın önemi zihinlerde oluşturduğu bu inançtan gelmektedir. Bkz. Bilal Şimşir, Osmanlı Ermenileri, Ankara: Bilgi Yayınevi, 1986, s. 25-31.

565 Güler ve Akgül, a.g.e., s. 110-111; Osmanlı Belgelerinde Ermeniler (1915-1920), Ankara: Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, 1995, s. 4; Abdurrahman Çaycı, “Türk-Ermeni İlişkilerinde Gerçekler”,

Tarihi Gelişmeler İçinde Türkiye’nin Sorunları Sempozyumu (Dün-Bugün-Yarın), Ankara: TTK

Yayınları, 1992, s. 89-90; Uras, s. 421-457; Gürün, a.g.e., s. 186-194.

566

Bu isyan bölgeleri hakkında bkz. Güler ve Akgül, a.g.e., s. 150-174; Çaycı, a.g.m., s. 90-96; Gürün, a.g.e., s. 195-242; Uras, a.g.e., s. 458-531. Yirmi beş civarında gerçekleşen bu dönem isyanları arasında Trabzon’da gerçekleşen Ermeni hadisesi de oldukça ses getirdi. Trabzon’da meydana gelen 1895 yılı Ermeni hadiseleri için bkz. Rahmi Çiçek, “Trabzon’da Ermeni Nüfusu ve 1895 Ermeni Olayları”, Tarih İncelemeleri Dergisi, 16, (2001), İzmir: Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, s. 121-139; Enis Şahin, “Arşiv Belgelerine Göre 1895 Trabzon Ermeni Olayları”, Uluslararası Karadeniz İncelemeleri Dergisi, 1 (1), (2006), s. 123-140; Ahmet Halaçoğlu, a.g.m., s. 19-26. Trabzon’a yakınlığı dolayısıyla etkileri bakımından incelenebilecek bir diğer ayaklanma da Bayburt’ta gerçekleştirilmiştir. Bu ayaklanmayı Trabzon’da meydana gelen ayaklanma ile karşılaştırmak için bkz. Yunus Özger, 1895 Bayburt Ermeni Ayaklanmaları, İstanbul: IQ Kültür Sanat Yayıncılık, 2007.

171

çekmek, ezilen bir toplum görüntüsü vermek ve bu sayede Osmanlı Devleti’nin iç işlerine müdahale sağlayarak bağımsızlık ya da özerkliklerini gerçekleştirmekti. Hâlbuki hemen her alanda hürriyete sahip olan Ermenileri ayaklanmaya sevk edecek herhangi bir yönetim baskısı, devlet baskısı söz konusu değildi. Buna rağmen, kendilerini de bir maceranın içine sürükleyen Ermeniler, İngiltere ve Rusya gibi devletlerin kışkırtmalarına kanarak iki toplumu birbirine düşürdüler.567

Yukarıda ifade ettiğimiz gibi Ermenilerin hedefi, bu faaliyetlerle birlikte bağımsız ya da özerk bir devlet kurabilmekti. Kendilerine Vilayet-i Sitte diye bilinen Erzurum, Sivas, Elazığ, Bitlis, Van ve Diyarbakır’dan oluşan bölgeyi hedef seçmişlerdi. Bu bölgeye daha sonra Trabzon da eklendi. Ermeniler için Trabzon’u önemli yapan unsur, bölgenin en gelişmiş liman şehri olmasından,568

kurulacak Ermeni Devleti için Karadeniz’e açılan bir kapı olarak değerlendirilmesinden kaynaklanıyordu.569

Ermeniler, kendileri açısından en elverişli fırsatın Birinci Dünya Savaşı’nda ellerine geçtiğini düşünerek faaliyetlerine kiliseleri, cemiyetleri ve patriklikleri vasıtasıyla hız verdiler. Zira Hınçak Partisinin programında da bu husus vurgulanmıştı. Kendileri açısından ihtilali gerçekleştirmek için en müsait zaman Türkiye’nin harbe girdiği dönem olacaktı.570

Bu durumdan hükûmet yetkililerinin haberdar olmasıyla birlikte Talat Paşa, Erzurum mebusu Varteks Efendi’yi Osmanlı’ya karşı eylemlere yöneldikleri takdirde çok şiddetli tedbirlerle karşılaşacaklarını bildirmiştir. Harbiye Nazırı Enver Paşa da Ermeni Patriği’ni davet etmiş, Ermenilerden bu savaşta bağlılık beklerken, silâhaltına çağrılmış Ermenilerin silahlarıyla birlikte taşraya kaçtıklarını, köylere saldırıp memurları öldürdüklerini resmî raporlarda gördüklerini, bundan dolayı Ermenilere iyi öğütlerde bulunmasını istemiştir. Enver Paşa da Talat Paşa gibi bu olayların devam etmesi hâlinde askerî idarenin en sıkı tedbirleri almak zorunda kalacağını ilave etmiştir.571

567 Yusuf Halaçoğlu, Ermeni Tehciri, 20. Baskı İstanbul: Babıâli Kültür Yayıncılığı, , 2011, s. 33.

568 Selma Yel, “1914-1919 Seneleri Arasında Trabzon’un Genel Durumu ve Rum/Ermeni İddiaları”,

Trabzon ve Çevresi Uluslararası Tarih-Dil-Edebiyat Sempozyumu (3-5 Mayıs 2001), C.1, (Haz. Mithat

Kerim Aslan-Hikmet Öksüz), Trabzon: TVİKM Yayınları, 2002, s. 560.

569 Çiçek, “Trabzon’da Ermeni Nüfusu ve 1895 Ermeni Olayları”, s. 125.

570

Gürün, a.g.e., s. 190. Aslında Ermeniler sadece Birinci Dünya Savaşı esnasında değil, Trablusgarp’ın işgali ve Balkan Savaşları döneminde de kendi bağımsızlıkları doğrultusunda, Osmanlının içine düştüğü sıkıntılardan istifade etmeye çalıştılar. Katogikos başta olmak üzere patrikhane, Ermeni siyasetçileri, Rusya’nın müdahalesiyle yeniden doğu illerinde ıslahat sorununu gündeme taşıdılar. Hınçak komitesi 1913 yılında gerçekleştirdiği Köstence kongresinde açıkça Türkiye’ye karşı düşmanlığın başlamasına karar verdi. 1908 sonrası Taşnaklar, teşkilâtlarına hız vermiş, komiteci sayısını arttırmış, silah depolarını kurmuş ve saldırgan bir tavır içerisine girmişti. Birinci Dünya Savaşı’ndan önce herhangi bir hücumu karşılayabilecek güce erişmişti. Uras, a.g.e., s. 577-578.

571 Talat Paşa, a.g.e., s. 61; Berna Türkdoğan, 1915’ten Günümüze Tehcir (Türkler ve Ermeniler), 2. Baskı, İstanbul: IQ Kültür Sanat Yayıncılık, 2006, s. 94. Muhittin Birgen anılarında derhal Ermeni Patriği

172

Bu iyi niyetli, devleti ve düzenini koruma gayreti içerisindeki uyarılara rağmen, Birinci Dünya Savaşı’nın başlaması, Ermeniler için amaçlarına ulaşma yolunda giriştikleri yeni ve hareketli bir dönemin başlangıcı oldu. Bağımsız bir Ermenistan kurma emellerine ulaşabilmek için daha etkili ve sistemli bir mücadeleye giriştiler.572

Avrupalı büyük devletlerin ve özellikle Rusya’nın askerî, siyasî, ekonomik ve kültürel yönden destekleriyle birlikte Osmanlı Devleti aleyhine İstanbul, Adana, Erzurum, Elazığ, Erzincan, Sivas, Trabzon, Samsun, Diyarbakır, Bitlis, Van ve çevrelerinde isyan ve anarşist eylemlere başladılar.573

Burada önemli noktalardan birini Trabzon oluşturdu.574 Bölge, Anadolu’ya açılan kapılardan biri olması dolayısıyla Ermeniler tarafından gerçekleştirilen silah kaçakçılığı ve casusluk faaliyetlerinin önemli bir merkezi durumuna geldi.575

Zaven Efendi ve Taşnak komitecileri ile temasa geçildiğini ve onları herhangi bir olumsuz tutumdan sakındırmak adına her türlü girişimin yapıldığını belirtmektedir. Ayrıca Enver Paşa’nın da bizzat Zaven Efendi’yi ziyaret ettiğini, Talat Bey’in bunları anlatırken şunları söylediğini ifade etmiştir: “Zaven Efendi’ye Enver Paşa’yı mahsus gönderdim. Harbin amir ve mesulü odur. Onun ne kadar enerjik ve şakaya gelmez bir adam olduğunu da herkes bilir. Onun söyleyeceği sözlerin tesiri de başka türlü olur.” Bkz Birgen, a.g.e., s. 252-253.

572 Talat Paşa anılarında Hınçak Komitesinin Saraybosna suikastından sonra yayımladığı bir bildiride: “Hınçakyan Komitesi maddi ve manevi bütün güçlerini toplayarak ihtilal kılıcıyla, milletlerin varlığı uğrunda yapılan bu büyük mücadeleye katılacak ve Üçlü İttifak’ın ve özellikle Rus ordularının müttefiki olarak elinde olan bütün ihtilalci ve siyasi araçlarla Ermenistan’da, Kilikya’da, Kafkasya ve Azerbaycan’da zaferi sağlamak için İtilaf Devletlerine yardım edecektir. Vatanseverce zorunluluklar gereği olarak kendisine ve uygarlığa karşı olan görevini yerine getirecektir… O halde arkadaşlar, ileri ve iş başına! Kendi ölümümüzle Ermenistan’ı tehdit eden ölümü boğalım ki, o sonsuza kadar yaşasın!” sözlerini söylediğini ifade etmektedir. Bu da bizlere Ermenilerin artık emellerine ulaşmak için her yolu deneyeceklerini göstermesi bakımından önemlidir. Bkz. Talat Paşa, a.g.e., s. 60.

573

Trabzon Valisi Cemal Azmi Bey’in 8 Ekim 1914 tarihili şifreli bir telgrafı bu desteği ortaya koyar mahiyettedir. Bu telgrafında Cemal Azmi Bey, Rusya’daki Osmanlı ve Rus Ermenilerinden 800 kişilik bir çetenin silahlandırıldığını, bunların geceleyin Batum üzerinden Artvin ve çevresine çıkarıldıklarını, Rusların bağımsızlık vaadinde bulunması ile birlikte gruplara ayrılarak Osmanlı ülkesinde güvenliği bozmak ve saldırmak amacında olduklarını belirtmiştir. Ayrıca bu çetenin Rum ve Ermenilerin daha da katılmasıyla 7000 kişiye vardırılacağını, sınırlarda saldırı ve kötülükler yapmaya kalkışacaklarının haber alındığını, bu arada Rusların çete örgütlerini genişletmek istediklerini, bunda iyice yol aldıklarını ve askeri kıtalardan Ermeni kaçak sayısının arttığını da eklemiştir. Tedbir olarak ise kaçan ve vatan hainliği yapanların aileleri hakkında sert önlemler alınmasını, bu çeteleri koruyan köylülerin cezalandırılmasını, köyünse dağıtılıp uzaklaştırılmasını ve bunun etrafa da duyurulmasını teklif etmiştir. Bkz. Askeri Tarih Belgeleri Dergisi, 81, Belge no: 1809-1810, (1982), s. 31-41. Yine Nisan 1915 yılında Ermenilerin Van’da gerçekleştirdikleri ayaklanma sonrası Ruslar, bu bölgedeki sınırlara Kafkasya’dan gelme 4000 kişilik bir Ermeni gönüllü birliği ile Anadolu’dan gelme çeteleri göndermişlerdir. Bkz. Justin McCarthy, Ölüm ve Sürgün, (Çev.Bilge Umar), İstanbul: İnkılâp Yayınları, 1998, s. 196. Rusların bütün bu desteklerinde her şeyden önce kendi çıkarları söz konusuydu. Ermenileri Türklere karşı ellerinde bir silah olarak kullanabileceklerini biliyorlardı. Birinci Dünya Savaşı sırasında Kafkas Cephesi’nde görev yapan Rus General Korsun, Rus Çarlığı’nın Türkiye’nin mirasından kendisine düşen pay olarak Türkiye Ermenistanı diye adlandırılan bölgeyi gözüne kestirdiğini, bu amaçla Ermenilerin resmi koruyucusu gibi hareket ettiklerini belirtmiştir. Ayrıca bu bölgenin alınmasının Rusları Musul petrollerine yanaştıracağını ve Alman-Türk harekâtı için önem taşıyan Bağdat demiryolunu tehdit edeceğini de eklemiştir. Bkz. Mehmet Bora Perinçek, Sovyet Arşiv Belgeleri Işığında Türk-Ermeni

İlişkileri (1915-1923), Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp

Tarihi Enstitüsü, 2007, s. 34-36.

574 Okur, “Millî Mücadele Döneminde Karadeniz Bölgesi’ne Yönelik Ermeni Faaliyetleri”, s. 899.

575 Okur, “Millî Mücadele Döneminde Karadeniz Bölgesi’ne Yönelik Ermeni Faaliyetleri”, s. 900-901; İbrahim Ethem Atnur, “Trabzon’da Tehcir ve Sonrası Azınlıklara Dair Çeşitli Problemler”, Trabzon ve

173

Bu kaçakçılığın nasıl yapıldığını dönemin tanıklarından Celal Ferdi Kocal’ın anlattıkları çok canlı bir şekilde gözler önüne sermektedir. O hatıralarında şöyle demektedir:

Ermenilerin ihtilalcı iki partisi vardır, Taşnak ve Hınçak. Bu iki parti, Ermenilerin Anadolu’da kesif olarak bulundukları Van, Bitlis, Muş, Erzurum, Erzincan Adana, Trabzon ve civarında kesif faaliyet gösteriyorlardı. Bu ihtilalcı cemiyetler Ermeni zenginlerini haraca bağlayarak bir yandan da kışkırtıcı neşriyat ile Ermeni gençler üzerinde işleyerek devlete karşı ayaklanmış ve isyana hazırlıyorlardı… Bu emellerine ulaşmak için süratle silahlanıyorlardı. Bunun için de takip ettikleri yol şuydu: O zamanlar devletin postası Avusturya’nın Luit (Lloyt olmalı) vapurlarıyla gönderilirdi. Kaçakçılığın Trabzon ve Samsun’a kadar olan deniz kısmı vapurla temin edildikten sonra kara sevkiyatı için bir formül bulunmuştu. Osmanlı Devleti zamanında tütün ve daha birkaç maddenin imali, alım-satımı Reji denilen şirketin inhisarında idi. Bu şirketin tütün, sigara fabrikası İstanbul’da Cibali’de idi. Böyle mühim bir kaçakçılığı basit bir şekilde halletmek başarısı ile Anadolu’nun mühim bir kısmını cephanelik deposu haline sokmuşlardı. Şöyle ki: Tütün sandığı şekil ve ebadındaki sandıklarda hazırlanan silah ve cephane, katranlı brandalara sarılarak Cibali-Van veya Cibali-Erzurum etiketi sandığın birkaç yerine yapıştırılırdı. Sonra sıra gafiller ve hainlere gelirdi. Bunlar; polisler, gümrükçüler, kayıkçılar, hamallar ve nakliyecilerden ibarettir. Bunlar vazifelerini para mukabili fenaya kullanırlardı… Nihayet gecenin karanlığında vapurun deniz tarafındaki ambarları açılır, kayıkçılar çaparlarını getirirler, Cibali-Van etiketli sözde tütün sandıklarını, hakikatte ise silah ve cephane yüklü sandıkları Trabzon’un Değirmendere mevkiine çıkarırlar. Orada bekleyen hain ve gafillerin son vazifeleri bu yükleri devlet yolundan beklenilen yere götürmek olurdu. Bu suretle komitacıların ellerine geçen silah ve cephane mağara ve mahzenlerde gelecek zaman için saklanırdı.576

Kocal ayrıca, Birinci Dünya Savaşı’nda hükûmete yapılan bir ihbar üzerine gerçekleştirilen baskında, bir orduya yetecek mühimmatın ele geçtiğini, Reji dairesinde çalışan dayısı Murathanoğlu Ali Bey’in daire arkadaşı Satrak Efendi’nin komitenin Trabzon lideri olduğunu da ifade etmektedir.577

Silah temini konusunda Ermenilere yardımcı olan ülkelerin başında ise Rusya gelmiş ve Ermenilerin yaşadığı yerler birer silah deposu haline getirilmiştir.578

Trabzon Alman Konsolosu Bergfeld’in 13 Mart 1914 tarihli raporu da bu konuda aydınlatıcı bir özellik taşımaktadır. Bu tarihli rapora göre, Trabzon’da yıllardan beri büyük çapta silah ve mermi kaçakçılığı yapıldığı, silahların genellikle Yunanistan, İspanya ve İsviçre’den geldiği ve Ermenilerce organize edildiği, gelen mühimmatın yabancı gemiler vasıtasıyla sahte beyanlarla geceleyin gümrük ve polise rüşvet vererek limana boşaltıldığı Çevresi Uluslararası Tarih-Dil-Edebiyat Sempozyumu (3-5 Mayıs 2001), (Haz. Mithat Kerim

Aslan-Hikmet Öksüz), C. 1, Trabzon: TVİKM Yayınları, 2002, s. 521.

576 Celal Ferdi Kocal, Ömrümün 90 Yılından Bazı Hatıralar, İstanbul: Yaylacık Matbaası, 1983, s. 46-47.

577 Kocal, a.g.e., s. 47.

578 26 Nisan 1915 yılında geçici bir kanun çıkarılmış, bu kanunla gayrimüslimlerin, özellikle de Ermenilerin ellerinde bulunan silah, cephane, bomba ve bunların yapımında kullanılan her çeşit maddenin Harbiye Nezaretince toplatılması istenmiştir. Bunun üzerine Ermenilerin ev ve işyerlerinde yapılan aramalarda binlerce silah ele geçirilmiştir. Derinlemesine olmayan bu aramada Trabzon’da 100 tüfek ve çok sayıda mermi ve el bombası bulunmuştur. Bkz. Durdu Mehmet Burak, “Birinci Dünya Savaşı Öncesinde Ermeni