• Sonuç bulunamadı

Arnavutluk Krizi, Malisor Ayaklanması ve Trabzon Redif Fırkaları

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

3.2. Balkan Savaşlarının Başlaması ve Trabzon

3.2.1. Arnavutluk Krizi, Malisor Ayaklanması ve Trabzon Redif Fırkaları

Osmanlı Devleti’nde II. Meşrutiyet’in ilan edilmesi ile birlikte, devleti yıkılışa doğru götüren birçok sorunun ortadan kalkacağı düşüncesi gerek birinci kuşak gerekse ikinci kuşak Jön Türkler arasında oldukça kuvvetliydi. Bu anlamda II. Meşrutiyet Dönemi

397 Trabzon’da Meşveret, 28 Nisan 1328/11 Mayıs 1912, No: 377, s. 1; Giolitti, a.g.e., s. 113.

398

Armaoğlu, a.g.e., s. 641.

399 Bu dönemde İstanbul’da yirmi bin ve Osmanlı Devleti’nin diğer bölgelerinde yaklaşık elli bin kadar İtalyan vatandaşı bulunduğu bilgisi İtalyan Başbakanı tarafından verilmektedir. Bkz. Giolitti, a.g.e., s. 114.

400 Trabzon’da Meşveret, 2 Haziran 1328/15 Haziran 1912, No: 387, s. 1. Aynı şekilde sınır dışı edilme olayı Giresun’da da yaşanmıştır. Önce 150 kadar ailenin gittiği, hemen ertesi günü ise 500 kadar ailenin gideceğinin belirtildiği Giresun’da, geride kalan İtalyanlara son olarak bir hafta daha süre verildiği belirtilmiştir. Burada dikkati çeken husus Giresun’daki İtalyan nüfusunun Trabzon merkeze oranla önemli bir yekûn tutmasıdır. Bkz. Hadim-i Millet, 3 Haziran 1328/16 Haziran 1912, No: 16, s. 3.

401 Şıvgın, a.g.e., s. 138-141; Childs, a.g.e., s. 257-261.

402

136

bu düşünceye sahip olanlara, düşüncelerini hayata geçirme fırsatını da verdi. Ancak II. Meşrutiyet’in ilan edilmesi ile ortaya çıkan idarî boşluğu fırsat olarak gören Avusturya, Bulgaristan ve Yunanistan devletlerinin girişimiyle kısa sürede devletten ayrılma, ilhak, isyan gibi olayların meydana gelmesi, beklentileri hayal kırıklığına uğrattığı gibi devletin çöküş sürecini de hızlandırdı. Gerçekte İttihatçıların uygulamaya koymak istedikleri düzenlemeler, modern bir devlet mekanizması için idealist bir yaklaşımdı. Dolayısıyla İttihat ve Terakki önderliğinde sağlanabilecek modernleşme, başta yukarıda adı geçen devletler olmak üzere Büyük Devletlerin çıkarlarını zedeleyebilirdi. Diğer taraftan önemli bir husus da Osmanlı Devleti’nin içerisinde bulunduğu çıkmazların bu ideali gerçekleştirmeye zaman ve zemin kazandırmaktan uzak olmasıydı.

Bu gerçekler ışığında Osmanlı siyasî hayatının en önemli gelişmelerinden biri XIX. yüzyılda Balkanlar’da ortaya çıkan isyanlardı. Balkanlar bu tarihî zaman diliminde oldukça karışıktı. Neticede Balkan devletlerinin Osmanlı Devleti’nden ayrılma süreçlerinde 1829 Edirne Antlaşması dönüm noktası oldu. Bu tarihten sonra ayrılan devletler sınırlarını ve etkinlik alanlarını genişletme siyasetini Osmanlı Devleti’nin aleyhine sürdürmeye başladı. Katolik Arnavutlar403 da 1911 Mart’ında İşkodra’da ayaklanmışlardı. Bölgenin Karadağ’a yakın olması sonucu yardımlar görüyordu. Bütün bunlardan dolayı özellikle Osmanlı-Karadağ ilişkileri son derece gerginleşmişti. Sadece Osmanlı-Karadağ değil, İtalya da isyanın çıkmasında kışkırtıcı bir rol oynuyordu. İtalyanlar o yıllarda kendileri için önemli bir sömürge bölgesi olarak gördükleri Trablusgarp üzerinde birtakım planlar içerisindeydi. Osmanlı Devleti’ni her vesile ile uğraştırmak İtalyanlar için öncelikli bir siyasetti. Bulgaristan ise yayılma alanı olarak gördüğü Makedonya’yı ilhak etmek istediğinden kendi çıkarları doğrultusunda Arnavutluk’ta meydana gelen faaliyetleri destekliyordu. Avusturya-Macaristan ise Balkanlardaki mevcut durumun korunması ve isyandan yana olmadığını açıklamasına rağmen gizlice isyanların olduğu Kuzey Arnavutluk’a silah göndermekteydi.404

İsyanın çıkmasında Osmanlı devlet idaresinin uyguladığı siyasetin de etkisi olduğunu vurgulamıştık. Arnavutluk bölgesi aşiret hayatı yaşayan, feodal özelliklere sahip

403 Bu isyan girişimi Malisor isyanı olarak da bilinmektedir. Kuzey Arnavutluk coğrafi olarak dağlık ve engebeli araziden oluşması ve ulaşım imkânlarının kıtlığı sebebiyle Arnavutluğun diğer bölgelerinden ayrılan bu coğrafyaya dağlık anlamına gelen Malesiya ve burada yaşayan insanlara da Malisor (dağlı) isminin verilmesine sebep olmuştur. Bkz. Hasan Bello, Osmanlı ve Arnavut Kaynaklarına Göre Arnavutluk’ta

1911 Malisörler İsyanı, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi

Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2009, s. 1.

404 Hale Şıvgın, Trablusgarp Savaşı ve 1911-1912 Türk-İtalyan İlişkileri, 2. Baskı, Ankara: ATAM Yayınları, 2006, s. 15; Akşin, a.g.e., s. 277-278, Bello, a.g.e., s. 34-37.

137

bir bölgeydi. Meşrutiyet öncesi burada vergi ve askerlikle ilgili kanunlar ya gevşek uygulanmakta ya da hiç uygulanmamaktaydı. Yakova, İpek, Debre, Luma gibi bölgelerde askerlik vazifesi tatbik olunamadığı gibi, dağlı Arnavutların hemen hemen hiçbiri vergi vermiyordu.405 İttihatçılar ise feodal düzene sahip bu bölgede kısa zamanda vergi, askerlik, silah toplama gibi konuları düzene koymaya çalışmış ve Arnavutluk’u Kanun-i Esasi hükümlerine göre idare etmek istemiştir. Bu gelişmeler, keyfi idareye alışmış Arnavutlar arasında yönetime karşı olan memnuniyetsizliği hat safhaya çıkarmıştır.406

31 Mart Vakası sonrası, İçtimaat-ı Umumiye Kanunu ve Cemiyetler Kanunu407

çerçevesinde toplanma ve dernek kurma hakkına bazı sınırlamaların getirilmesi, bütünlüğü bozmak ve hükûmet şeklini değiştirmek yolunda amaç güden dernekler sınıflamasına dâhil edilen Arnavut kulüplerinin kapatılması,408

Arnavut kültürüne vurulmak istenen bir darbe olarak algılanmış ve dış kışkırtmaların yanında isyanın diğer sebeplerini oluşturmuştur.409

İsyanın çıkmasıyla birlikte Osmanlı Devleti, isyanı Cavid, Şevket Turgut ve İsmail Fazıl Paşalar arasında değişen komuta kademesinin altında bölgeye sevk ettiği askerî birliklerle bastırma yoluna gitmiştir.410

Birliklere destek olmak amacıyla asker toplanmış, toplanan askerlere, Trabzon Vilayeti de hükûmetten gelen emir üzerine redif taburları oluşturarak destek göndermiştir. Bu doğrultuda Vakfıkebir, Şarlı (Beşikdüzü), Akçaabat, Yomra, Sürmene, Maçka ve Of’tan askerlerin büyük bir şevkle belirlenen tabur merkezlerine gitmekte oldukları, askerî elbiselerini giymek suretiyle bir an evvel isyanın olduğu bölgeye hareket etme arzusunda bulundukları, doğuştan asker yaratılan bu milletin

405 II. Abdülhamid devrinde bir iki vergi vermekle yetinen Arnavutlar, II. Meşrutiyet sonrası başka vergi mükellefiyetlerini de yerine getirmeye mecbur edilmek istenildiğinde “âşardan başka vergi vermektense, canlarını vereceklerini” söyleyerek vergilendirme konusundaki tutumlarını açıkça ortaya koymuşlardır. Bkz. Tunaya, Türkiye’de Siyasal Partiler İkinci Meşrutiyet Dönemi, s. 561.

406 Akşin, a.g.e., s. 278-279; Süleyman Kâni İrtem, Meşrutiyetten Mütarekeye (1909-1918), İstanbul: Temel Yayınları, 2004, s. 232-233; Hüseyin Kâzım Kadri, Balkanlardan Hicaza İmparatorluğun Tasfiyesi

10 Temmuz İnkılâbı ve Netayici, 3. Baskı, İstanbul: Pınar Yayınları, 2011, s. 110-112; Lütfi Simavî, Sultan Mehmed Reşad Hân’ın ve Halefinin Sarayında Gördüklerim (Osmanlı Sarayı 1909-1919), (Haz. Sevda

Şakar), İstanbul: Şehir Yayınları, 2007, s. 124-125.

407 16 Ağustos 1909 tarihli Cemiyetler Kanunu hakkında bir değerlendirme için bkz. Zafer Toprak, “1909 Cemiyetler Kanunu”, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, C. 1, İstanbul: İletişim Yayınları, 1985, s. 205-208.

408 16 Ağustos 1909 tarihli Cemiyetler Kanunu millîyet ya da ırk adı taşıyan siyasal gruplar kurmayı yasaklamış ve bu yasa uyarınca Arnavut, Rum ve Bulgar kulüpler kapatılmıştır. Bkz. Bernard Lewis, a.g.e., s. 217; Toprak, 1909 Cemiyetler Kanunu, s. 207; Mehmet Okur, “Tanzimat’tan II. Meşrutiyet’e Cemiyetler: İllegal Yapıdan Legal Yapıya Geçiş”, Doğu Batı, 11 (46), Ankara: Doğu Batı Yayınları, 2008, s. 125-126; Alan Palmer, Son Üç Yüz Yıl Osmanlı İmparatorluğu, 2. Basım, (Çev. Belkıs Çorakçı Dişbudak), İstanbul: İş Bankası Kültür Yayınları, 2003, s. 215.

409

Ayten Görgülü, Arnavut Bağımsızlığının Osmanlı Gazetelerinden İncelenmesi (Tanin, Tercüman-ı

Hakikat, İkdam ve Sabah/1912-1913), Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal

Bilimler Enstitüsü, 2008, s. 27-28.

410 İrtem, Meşrutiyetten Mütarekeye (1909-1918), s. 237; Tunaya, Türkiye’de Siyasal Partiler İkinci

138

evlatlarını takdir etmeye kelimelerin yetmediği vurgulanmıştır.411

Harekete hazır olan Trabzon Redif Fırkası askerlerinin “tarih-i inkılâpta” anlı şanlı sayfalar bulundurmayı arzu ettikleri, Meşrutiyet idaresinin ilk muharip askerleri bulunduklarından dolayı kendilerini insanlar arasında en bahtiyar saydıkları, kısacası “Meşrutiyet-i mukaddesenin verdiği neşe saikasıyla (sebebiyle) her vilayette emsali görülmemiş bir tahalük-ü (istekle atılma) vatanperverane ile herkesin vazife-i diniye ve millîyesini ifa etmek” istediği önemle vurgulanmıştır.412

Sürmene’den redif fırkasına alınan bir asker ise gönderdiği mektupta, Rumeli’ne gitmeye düğüne gider gibi sevindiklerini, davul zurna eşliğinde zengin, eşraf ve jandarmaların davetiye evraklarıyla merkez hükûmete gittiklerini, bu davette hangisinin pusulası çıkmadıysa hüzünlendiğini belirtmiştir. Ardından “Mademki Rumeli’de hizmet göreceğiz, o kıtada satvet-i Osmanîyeyi izhar edeceğiz, artık Anadolu’da beklemek Osmanlı kalbini taşıyan arkadaşlarıma azap verir. Şimdi arş kumandasını bekliyoruz. Bu kumanda verilmeli, taburlar muazzam al beyaz bayrağımızın altında ilerlemelidir”413 diyerek duygularını yoğun bir şekilde dile getirmiştir. Bu şekilde duyguların kamuoyu ile paylaşılması, gönüllü olmak isteyenlere yönelik haberler verilmesi, halkı mücadeleye teşvik amacıyla olduğu gibi, vatan savunması uğrunda insanları bir araya getirebilmek, aradaki birlik bağlarını kuvvetlendirebilmek amacıyla da yapılmıştır.

Askerlerin bu doğrultuda bekledikleri sevk sonunda gerçekleşmiş, Vakfıkebir redif taburlarını alan vapur, daha sonra Sürmene’ye oradan Of’a geçmiş ve oradaki askerleri de alarak Trabzon’a gelmiştir.414 Trabzon merkezdeki redif taburunun eşyaları ise kayıkçı

esnafı tarafından ücret alınmadan sevke çıkacak bir başka vapura yüklenirken Akçaabat’taki ordu birliklerinin nakil ücretlerinin Belediye Başkanı Mithat Bey tarafından karşılandığı415

haberinin gazete sütunlarında yer alması üzerine, bundan alındıkları belli olan Akçaabat kayıkçıları, Tarakçıoğlu Aziz Reis ve on üç arkadaşının imzasıyla Trabzon’da Meşveret gazetesine bir yazı göndermişlerdir. Bu yazıda kayıkçı esnafının her ne kadar fakir olsa da memleket uğrunda böyle fedakâr bir işe girişen askerlerin yüklerinin taşınmasından hiçbir ücret almadığı vurgulanmıştır.416

Meşrutiyet Dönemi’nde birçok

411 Trabzon’da Meşveret, 26 Mart 1327 Cumartesi/8 Nisan 1911, No: 265, s. 1-2; 30 Mart 1327 Çarşamba, 12 Nisan 1911, s. 1.

412

Trabzon’da Meşveret, 9 Nisan 1327/22 Nisan 1911, No: 269, s. 2-3.

413 Trabzon’da Meşveret, 26 Mart 1327/8 Nisan 1911, No: 265, s. 2.

414 Trabzon’da Meşveret, 14 Nisan 1327/27 Nisan 1911, No: 270, s. 2-3.

415 Trabzon’da Meşveret, 9 Nisan 1327/22 Nisan 1911 No: 269, s. 1.

416

139

fedakârlıklarda bulunan, boykotların en kararlı uygulayıcıları olan kayıkçı esnafı, vatan için bir hizmet olan böyle meselelerde de cömertliğini ve üzerlerine düşen sorumluluklardan kaçmadıklarını göstermiştir. Bu gelişmelerin ardından Trabzon’da bekleyen vapurlardaki askerleri Belediye Başkanı Barutçuzade Hacı Ahmed ve Trabzon İttihat ve Terakki Cemiyeti heyeti ziyaret etmiş, bu önemli vazifeden dolayı onları tebrik etmişlerdir. Trabzon halkı da Trabzon Redif Taburuna 396 başlık hediye etmiş, bu durum askerî heyet tarafından takdirle karşılanmıştır.417

Trabzon halkı, Malisör ayaklanmasına gönderdiği redif taburlarının yanı sıra ayaklanmayı yakından takip etmeye gayret göstermiş, bu amaçla dönemin gazetesi Trabzon’da Meşveret, cepheden gelen haberlere ve asker mektuplarına yer vermiştir.418

Ayrıca halk, isyana yönelik fikirlerini gazeteler yoluyla beyan etmeye çalışmıştır. Trabzon kamuoyuna göre, Halkın çoğu eğitimsizlik yüzünden çeşitli aldatmalara kanmış ve isyanlarda bulunmuştur. İsyanı çıkaranlar bu eğitimsizlikten faydalanarak askerlerin Müslüman halkı ezeceğinin, mallarını yağmalayacağının propagandasını yapmıştır ve yapmaktadır. Dolayısıyla bilgisizliğe son vermek, eğitim yoluyla medeniyeti yaymak, isyanların önüne geçebilmenin en önemli vasıtası olarak görülmüştür. Bunun için her şeyden önce hükûmetin kuvvetli olması, diğer taraftan mektep ve yolların yapımına devam ederek medeniyeti ve ilerlemeyi bölgelere yayması gerektiği üzerinde durulmuştur.

İsyana yönelik Trabzon kamuoyunda genel bir inanış da “Karadağ’ın isyanın arkasında olduğu” düşüncesidir. Bu isyan hareketlerinde Karadağ’ın kışkırtma ve desteği olduğuna, ayrıca Karadağlılardan oluşan bir çetenin Osmanlı askerlerine pusu kurduğuna inanılmaktadır. Karadağlıların, Büyük Devletler nezdinde Osmanlı ile dostane bir şekilde geçinmeye çalıştıkları ve isyanla ilgilerinin olmadıkları şeklinde bir ifade vermelerine rağmen Sırbistan’ın Tribüna gazetesinde Karadağlıların 16 taburluk bir askeri silâhaltına aldığı yönündeki haberle 300 kadar Karadağ askerinin isyanlara destek olduğunun bilinmesinin, Karadağlıların samimiyetsizliğini ortaya koyduğu ifade edilmiştir.419

Yine fakir oldukları bilinen Malisörlerin, çok sayıda Karadağ tüfek ve mermisine sahip olmaları

417 Trabzon’da Meşveret, 14 Nisan 1327/27 Nisan 1911, No: 270, s. 3; 20 Nisan 1327/3 Mayıs 1911, No: 272, s. 1.

418 Bu mektuplarda haberler genelde isyancılar ile yapılan mücadele, Trabzon Redif Taburlarının zorlu doğa koşullarında yaptıkları başarılı hücumları ve isyancıların teslim olmalarıyla ilgilidir. Bkz. Trabzon’da

Meşveret, 25 Mayıs 1327/7 Haziran 1911, No: 282, s. 1. 419

140

ve ayrıca yaralılarının Podgoriça’da tedavi edilmelerinin de Karadağ’ın bunlara açıkça destek verdiğinin diğer kanıtları olduğu vurgulanmıştır.420

Trabzon basınında isyana bir eleştiri de Arnavut isyanı denilmesi noktasında yapılmıştır. Çünkü isyan bir Katolik misyoner kışkırtmasıdır. Bütün Arnavutlar isyana katılmamıştır. İşkodra’daki Katolik Malisörlerle İsa Bolatin gibi bir kısım isyancı işin içindedir. Çünkü Luma’daki Arnavutlar, belediye başkanları vasıtasıyla Karadağ sınırında meydana gelen olaydan dolayı duydukları üzüntüyü bütün basına duyurdukları gibi 10.000 kişilik bir gurubun, sınıra gitmek için hükûmet emrine amade olduklarını da ifade etmişlerdir.421

Daha önce 1500 kişilik bir Arnavut gurubun da sınıra gittiği bilinmektedir. Bu sebeple bu isyanın bir Arnavut isyanı olarak gösterilmesinin Osmanlı Devletini ve onun tebaasını parçalamak için olduğu düşüncesi zihinlerde hâkimdir.

Trabzon kamuoyunda isyanın bastırılmak üzere olduğuna dair haberlere rağmen Malisör isyancıları Osmanlı Devleti’ni uğraştırmaya devam etti. Padişah V. Mehmed’in 5 Haziran 1911 tarihinde Selanik üzerinden Kosova’ya yaptığı gezi422

de beklenen sonucu ilan edilen affa rağmen sağlamadı.423 İsyan, Arnavutluk halkı ve Osmanlı Devleti arasında büyük bir ayrışmanın meydana gelmesine sebep oldu.424

Bu isyan sonrasında yaşanan Trablusgarp Savaşı ve Balkan Savaşları sırasında, Osmanlı Devleti, Arnavutlara ekonomik, kültürel ve idarî imtiyazlar sağlamasına rağmen onların isyan girişimlerini ve ayrılıklarını engelleyememiş ve Arnavutlar Balkan Savaşları sonunda imzalanan Londra Antlaşması’yla bağımsızlıklarını kazanmıştır.